Kürtçe ana akım medyanın malzemesi değil, bir halkın dili ve kimliğidir

  • 10:18 29 Ağustos 2021
  • Medya Kritik
 
Nişmiye Güler
 
HABER MERKEZİ - Sunucu Didem Arslan Yılmaz’ın Kürtçeye tahammülsüzlüğü, yaratılan sistemin küçük bir parçası aslında. Parçaya takılıp kalmayalım bütüne bakalım…
 
Geçtiğimiz haftanın en çok konuşulan konularından biri sunucu Didem Arslan Yılmaz’ın programına bağlanan kadının Kürtçe konuşmasına engel olup “Kızlara hakaret edemez tabii, öyle de konuşamaz. Ondan sonra biraz da anlarım ben Kürtçeden. Kesinlikle olmaz. Halayla bir konuşun, doğru düzgün Türkçe konuşsun. Hepimiz anlayacağız, burası Türkiye Cumhuriyeti yani. Ve o dili bilmiyoruz ki biz. Bilsek anlayacağız da, konuşacağız da" demesi ve akabinde de kadını hattan alması oldu. Tabi tepkiler de gecikmedi. Dijital medya platformlarından Didem Arslan Yılmaz’a “haddini bil” denildi, hakkında suç duyurularında bulunuldu. Öyle ki havuz medya dahi Didem Arslan Yılmaz’a karşı haberler geçti. Tabi daha sonra kendince bir açıklama yaptı Didem Arslan Yılmaz. “Gülünç” bulmuş kendisine yöneltilen eleştirileri. Ayrımcılık yapmadığını savunmuş ama daha önce yayında İngilizce çeviri yaptırdığını unutmuş olsa gerek… 
 
Burada yoğunlaşılması gereken mevzu aslında Didem Arslan Yılmaz’ın şahsı değil, onun da parçası olduğu sistemin Kürtlere ve Kürtçeye yaklaşımıdır. Didem Arslan Yılmaz ne ilk ne de son olacak. Çünkü ırkçılığı besleyen, iktidar ve güdümünde olan medyanın ta kendisi. 
 
Klasikleşmiş ‘Kürt kardeşlerim’
 
Hatırlarsanız AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan geçtiğimiz aylarda Diyarbakır’a gelmiş ve artık klasikleşen “Kürt kardeşlerim” sözünü her cümlesinde geçirmişti. Konuşmasına da halkı Kürtçe selamlayıp başlamış ve “Nasıl öğrenmişim değil mi” diyerek de halka teyit ettirme ihtiyacı da hissetmişti. Tayyip Erdoğan’ın “Kürt kardeşlerim” söyleminin siyasi malzeme olduğu şüphe götürmez bir konu. Neden mi dersiniz? Şöyle dönüp AKP’nin 19 yıllık iktidarına bakmamız ve Kürtlerin son 20 yıllık mücadele deneyimi bunu açıkça gösterecektir. (‘80 döneminde yapılan işkencelerde, cezaevlerinde ana sloganın “Türkçe konuş çok konuş” olduğunu, AKP’nin de 80 dönemi uygulamalarının birçoğunun halen sürdürücüsü olduğunu unutmadan bakalım.)
 
Bol Türkçe kelimeli bir TRT 6
 
Bir örnek verecek olursak. Kürtler yıllardır anadilde eğitim hakkı için mücadele ediyor. İktidarın buna yanıtı -ya da seçim malzemesi demek daha doğru olacaktır-  “TRT 6” diye bir kanal açmak. İlk etapta kulağa hoş gelebilir. Ama tamamı iktidarın denetiminde olan ve kendi ideolojik argümanlarını besleyen, ayrıca Kürtçeyi de araya bol Türkçe kelimeler serpiştirerek kullanan bir kanal. Kürtlerin birçoğunun evinde açmadığı ve izlemediği bir kanal olduğunu da belirtmek gerekiyor.
 
Medyada Kürt var ama yok!
 
Yine havuz medyaya ait diğer televizyon kanallarında da yayınlanan programlarda, dizilerde, yarışma programlarında Kürtlere ait tek bir emare dahi bulmak çok zor. Ha hiç mi verilmiyor dersiniz Kürtlere ait bir şey? Veriliyor kısmen de olsa. Çoğunluğu dilini konuştuğu için “terörist” ilan ediliyor medyada, Meclis tutanaklarına, duruşma zabıtlarına, cezaevi tutanaklarında “x” veya “bilinmeyen dil” oluyor dilleri ve kimlikleri. Konuştukları platformlarda mikrofonları kapatılıyor, ırkçı saldırıya uğruyor da “Sadece husumet vardı” denilerek haberleri geçiliyor. Birkaç televizyon dizisine konu oluyor ama aması var bunun. Türkçesi bozuk, mafya lideri, uyuşturucu satıcısı vs. bir karaktere “Kürtlüğü” yakıştırıyorlar… Bir Kürt asla “iyi” bir karakter değildir; yani televizyon dizilerinde, filmlerinde. Yıllardır Kürtlerin verdikleri özgürlük mücadelesi görmezden gelinerek, bihaber(miş) gibi davranılarak veriliyor bunlar. Yani anlayacağınız medyada Kürt var ama yok aslında… Oysa milyonlarca Kürt’ün yaşadığı bir coğrafya burası.
 
Medya yıldırmanın bir parçası
 
Bir tarafta iktidar ve medyasının “yarattığı” bir Kürt var. Diğer tarafta ise mücadele ede ede kazanım elde eden Kürtler var. Bu kazanımlara da tahammül edemeyen bir iktidar ve medyası da var tabi. Belediyelerden sökülen Kürtçe tabelalar, değiştirilen Kürtçe sokak, cadde ve kurum isimleri sadece atanan kayyımın şahsına ait bir uygulama mıydı dersiniz? İktidarın bundan haberi olmadığını düşünmüyoruzdur, değil mi? Kurulan sistemin sadece bir parçası idi bu kayyımlar. Kürtlere ve dillerine dönük saldırının, yok etmenin, yıldırmanın küçük bir parçasıydı.
 
Yani bugün Didem Arslan Yılmaz’ın bu çıkışı da havuz medyanın buna karşı tepkisi de -Kanal D’de gündüz kuşağı bir programda Aram Tigran’ın “Ay Dilberê” şarkısının seslendirilmesi de dahil- bu sistemin dışında değil. Didem Arslan Yılmaz’ın Kürt oluşu da iktidarın yaratmış olduğu “kendi Kürt’ü” sadece. Didem Arslan Yılmaz da yalnız değil bu arada, ondan binlercesi var…
 
Irkçı saldırılara, yok saymalara karşı değerlerimize ve dilimize daha güçlü bir bağla sahip çıkmalıyız.