‘Topraklarından çıkmamızı istiyorlarsa topraklarımızdan çıksınlar’

  • 09:04 24 Temmuz 2024
  • Yaşam
 
Gülistan Gülmüş
 
AMED - Amed’de yaşayan Kobanêli kadınlardan Aynur, kendilerine gidin diyenlere şu yanıtı veriyor: “Topraklarından çıkmamızı istiyorlarsa topraklarımdan çıksınlar. Onlar topraklarımızdan çıkmayıp savaşmaya devam ederse bizler nasıl döneceğiz?”
 
Kuzey ve Doğu Suriye’de 13 yıl önce başlayan savaştan mücadeleye, ölüme, direnmeye, haksızlıklara dair milyonlarca hikaye kaldı ve hala devam eden süreç yeni hikayelere gebe. Bu hikayelerin istisnasız başat konularından biri göç oldu. Çok sayıda kişi evini barkını bırakarak dilini, kültürünü, bilmediği ülkelere göç etti. Bu savaştan etkilenenlerin sığındıkları ilk ve en yakın yerler Kurdistan ve Türkiye oldu. Göç eden mülteciler buraya geldiklerinden beri yaşamadıkları ırkçılık, uğramadıkları hakaret, saldırı kalmadı. Hala da tırmandırılarak devam eden ve katliama varan ırkçı saldırılar nedeniyle mülteciler kaygılı.
 
Rezan sokakları
 
Tüm bu saydıklarımız doğrultusunda Kurdistan’ın Amed kentinde yaşayan mülteci kadınlarla konuşmak için yönümüzü Rezan’a (Bağlar) çeviriyoruz. Rezan özel savaş politikaları ile yok edilmeye çalışılan, kendine has yapıları ile karşılıyor bizi. Burası insanların en güzel ilişkiler ile yaşayabileceği alanlar iken özel savaş politikalarıyla adından, “tehlike” diye söz ettiren bir alana dönüşmüş. Özel savaş politikaları ile Rezan derken bir kadın ile karşılaşıyoruz ve yanına oturup, “Mültecilere son zamanlarda artan saldırılara ve ırkçı söylemlere ilişkin haber yapacağız. Burada çok mülteci kadın olduğunu söylediler. Tanıdıklarınız var mı” diye soruyoruz. Kadın, “Oooo bir sürü var burada. Başımızı ne yöne çevirsek oradalar. Çocuklarımızı doğru düzgün dışarıya bırakamıyoruz onlar yüzünden” yanıtını veriyor. Bu kadar keskin bir şekilde ayrıştırması, ayrıştırıcı dilin bu sokaklara kadar girdiğini yeniden gösteriyor. Ve “Neyse gelin size tanıdığım birkaç komşuyu göstereyim” diyor devamla.
 
 
Kobanêlilerle sohbet
 
Kadının işaret ettiği yerden bir pencere tıklatıyoruz. Karşımıza genç bir kadın çıkıyor. Biraz çekingen ifadelerle ve Kürtçe selam veriyor, “Merheba” diyor Kobanê ağzıyla. Ona kendimizi tanıtıyoruz ve biraz sohbet ediyoruz tabii. Adı Aynur. Aynur kendisiyle röportaj yapma talebimizi çekingen ifadelerle, “Gere ez ji hewalê xwe bipirsim, pişt re ezê bi we re şorekim” (Öncelikle eşime sormam gerekiyor, ondan sonra sizinle röportaj yaparım) diyor. Arkadaşım Dilan, ben Aynur ile konuşurken yan komşu ile tanışıyor. Ardından Aynur’la vedalaşıp ben de Dilan ve diğer kadının yanına gidiyorum. Sonra Kobanêli bir anne tam da o sokakta dinlenmek için oturuyor. Fatma… Onunla sohbet ederken, yaşanan ırkçı olayların kendisinde nasıl bir etki bıraktığını soruyoruz. Ancak çekingenlikle karışık, Orta Doğu’nun feodalliğinin de etkisiyle “Ayıptır, ben nasıl kamera karşısına çıkarım” diyor.  
 
‘Toprağımı özledim, geri dönmek istiyorum’
 
Az sonra konuşmaya, kendinden ve Kobanê’den koparılarak gelmek zorunda kaldığı Amed’de nasıl bir süreç yaşadığını canı acıyarak yüzeysel anlatmaya başlıyor Fatma. Aslında öyle korkmuş ki durumu, onca yaşanmışlığı, “Allah kerimdir, ne yapalım” sözleriyle sindirmeye çalışıyor. Yüzeysel cümlelerini hızlı hızlı peş peşe getirip, “Xwedê mezin e, ew dizane” (Allah büyüktür, o bilir) diyerek başlıyor konuşmaya. “Kobanê’ye yakın bir köyde evimiz vardı, savaş çıktıktan sonra oradan buraya geldik. Bir ev kiraladık, biraz halk bize yardım etti, biraz kendi imkanlarımızla yerleştik” diyor. Sonra aslında pek de alışık olmadığımız bir durumdan bahsediyor Fatma. Kurdistan ve Türkiye kentlerine yerleşen mülteciler genel olarak, “Evlerine geri dönsünler, onları burada istemiyoruz” söylemlerinden farklı bir şeyler anlatmaya başlıyor. Fatma buraya ilk geldiği andan itibaren komşularının kendine kucak açtığını, her zaman yardımcı olduğunu ve yadırgamadığını söylüyor. Fatma, Amed’e gelme süreciyle ilgili hikayesini şöyle sürdürüyor: “Toprağımı özledim, geri de dönmek istiyorum, kim topraklarından ayrılıp gitmek ister ki? Kendi topraklarımızı işletiyorduk. Şeker pancarı, buğday ekiyorduk, zeytin ağaçlarımız da vardı. Kentimiz böyle değildi, çok güzeldi.”
 
Kobanêli Fatma’yı annesinin yerine koydu
 
Üç çocuğu Kobanê’de kalan Fatma çocuklarını savaş olduğundan bu yana 5 yıl önce sadece bir kere gidip görebilme imkanı yakaladığını söylüyor. Biz, Fatma ile sohbet ederken az önce tanıştığımız komşuları Remziye, Fatma konuşurken, “Onlara neden öyle davranılıyor? Fatma anne, benim annem gibidir” diyor. Bu defa mikrofonu ona uzatıyoruz. “Mültecilere yönelik linç yaşanıyor sürekli. Bize biraz onların geldiği zamanlarda burada nasıl bir durum olduğundan, onların nasıl karşılandığından bahseder misin” diye soruyoruz. Remziye, savaş nedeniyle mahallelerine sığınan Fatma için, “O buraya geldiğinde onu annemin yerine koydum” diyor. Fatma’nın ve ailesinin buraya geldiğinde çok zor durumda olduğunu ekleyen Remziye, “Bütün komşular ile beraber seferber olduk. Onların çocuklarına kıyafet verdik, evlerindeki eksikleri tamamladık. Kötü şartları geride bırakarak biraz yeni yeni kendilerini toparlamaya başladılar” sözlerini kullanıyor.
 
‘Evimize, dağlarımıza bakar ağlardık’
 
Remziye, Fatma’nın savaş sürecinde yaşadıklarına dair kendisi ile paylaştıkları anıları için, “Fatma anne bana, ‘Silah ve bomba sesleri geldiği zaman bütün çocuklarımı alır, bir odanın en köşesinde saklanırdım. Saklandığımız yerlere de saldırı olduğu zaman başka kaçacak yer arıyorduk. Sonra çocuklarımızı kucağımıza alıp, evimize, dağlarımıza bakar ağlardık’ diyordu” ifadelerini aktarıyor.
 
‘Topraklarımızdan çıksınlar, dönelim’
 
Az önce biz, Fatma ile konuşurken Aynur’un pencereden bizi izlediğini fark ediyoruz. Meğer Fatma, Aynur’un eşinin annesi. Aynur, Fatma’nın da bizimle konuştuğunu görünce yanımıza geliyor ve “Ben de konuşabilirim” diyor. Aynur da hikayesini paylaşıyor bizimle: “10 yıldır buradayım, Suriye’de savaş olduğunda biz de buraya geldik. Buraya geldiğimizde bize iyi davrandılar. İlk başlarda çok zorlanıyorduk, sonra çok çalıştık ve kendimizi toparladık. Buradaki insanlarla iyi anlaştık, onlar da bizim gibi Kürt’tü. Bize her açıdan yardımcı oluyorlar.”
 
Aynur bir yandan da kendilerine ırkçı yaklaşım sergileyenler için, “Topraklarından çıkmamızı istiyorlarsa topraklarımdan çıksınlar. Onlar topraklarımızdan çıkmayıp savaşmaya devam ederse bizler nasıl döneceğiz” diyerek tepkisini gösteriyor ve bana dönerek “Sen savaş olan bir yerde durabilir miydin” diye soru yöneltiyor, “Kobanê’de savaş olmazsa geri dönmek isteriz, neden istemeyelim” sözlerini ekliyor.
 
‘Kentimizi sizler yıktınız, nasıl çıkacağız’
 
Aynur’a, ırkçı yaklaşımlara dair sorular yöneltiyorum, “Sizin için, ‘Geri dönsünler’, ‘Rızkımızdan çalıyorlar’, ‘Onlar geldiğinden beri ekonomi de kötü bir durumda’ diyorlar. Bunlar hakkında ne düşünüyorsun” diye. Aynur sorularıma şu şekilde karşılık veriyor: “Bunlar için neler söylemem ki? Onlar bizim halimizi gördüler. Buna rağmen halimizi düşünmüyorlarsa ne diyebilirim, onlar da bilsin isterim. Bizler çok zarar gördük. Bize, topraklarımızdan çıkın diyorlar. Bizim kentimizi siz yıktınız, biz nasıl çıkacağız? Kimseye bir zararımız yok, alınterimizle çalışıyoruz. Onların cebinden bir şey almıyoruz.”
 
Aynur’a son olarak neler söylemek istediğini sorduğumda, yanıtı oldukça net: “Kimse ölmesin, herkes kendi topraklarında olsun.”