Tarladan fotoğrafçılığa uzanan doğa sevgisi

  • 10:37 2 Temmuz 2021
  • Yaşam
 
Beritan Canözer - Sema Çağlak
 
DİYARBAKIR - Yaşamın tüm ritmini ve rengini ölümsüzleştirmek isteyen tarla işçisi Aysel Gültekin, doğaya olan bağlılığını kendini anlamlandırmak olarak görüyor. Tüm zor koşullara rağmen tarlada çalışmayı sürdüren Aysel, “Buna sadece para kazanma aracı olarak bakmıyorum” diyor.
 
"Bizim topraklarda önce kadınlar uyanır, sonra güneş doğar. Çünkü kadınlar güneşi doğurur” denir bir Ezidî sözünde. 25 yaşında olan Aysel Gültekin’ de güneşi doğuran kadınlardan. Aysel, Çınar’ın Bağacık Köyü’nde dünyaya gelir. Bu bölgede dünyaya gelmiş olmanın zorluklarını çocukluktan yaşamaya başlar. Kadının rolünün bilinmediği, bilenlerin bilmemezlikten geldiği, kadını iş gücü olarak gören, haklarını yok sayan, varlığını tanımayan bir erkek zihniyetinin hakimliğinde doğar Aysel. Bu zihniyetin aksine, Aysel haklarını, varlığının önemini, kadın olmanın öz gücünü tanıyarak büyür ve geliştirir kendisini.
 
Yaşamın tüm ritmi ve rengini ölümsüzleştirme isteği
 
Bir tarlada işçi olarak çalışıyor Aysel. İlk tanıştığımızda yalnızca bir işçi olarak bildiğimiz ve sömürülen emeği üzerinden konuşmak istediğimiz Aysel’in hikayesini, verdiği mücadeleyi, doğayla olan bağını dinledikçe aslında Aysel’in kimliği, dili, emeği ve doğası için mücadele eden bir kadın olduğunu görüyoruz. 
Aysel, kendisini ve doğayı anlamlandıran, her canlıya bir anlam yükleyen, yaşamın tüm ritmini ve rengini ölümsüzleştirmek isteyen bir kadın.
 
15 yıldır çalıştığı tarlada en sevdiği şey daha önce hiç görmediği, toprağı eşeledikçe ortaya çıkan hayvanlarla tanışmak olmuş. Her tanıştığı hayvanı fotoğraflayarak sanal medya hesaplarından paylaşıyor. Ektiği bitkiyi ilk andan ürün verdiği ana kadar fotoğraflıyor ve çevresiyle paylaşıyor. Artık her gün fotoğraf paylaşmasını bekleyen, paylaşmadığında merak edip soran bir takipçi kitlesi var.
 
‘Ben toprakla varım’
 
“Toprak benim, ben toprakla varım” diyen Aysel, başta sadece çalışmak için geldiği tarlada zamanla farklı anlam arayışlarının başladığını söylüyor. Aysel, “Benim için önce bir işti, çalışmalıydım. Okul yok, oyun yok, çocukluğumu hiç bilmiyorum. 9 yaşında geldim tarlaya ve bir daha da hiç çıkmadım. Dediğim gibi başlarda sadece bir işti. İlk 3-4 yıl her sabah oflayarak, şikayet ederek gelirdim ama daha sonra toprağı eşeledikçe, verdiğim emeğin karşılığını aldıkça sevmeye başladım. Toprağa dokunmadan bir günümü bile geçiremiyordum. Topraktan uzak kalamıyordum. Çünkü artık anlam kazanmaya başlamıştı benim için” diyor.
 
‘Gençleri okumaya teşvik ediyorum’
 
Kendisi gibi onlarca kadının olduğunu söyleyen Aysel, 9 yaşında tarlaya gelen tek kadının o olmadığını belirtiyor. Aysel, “Genelde köylerde, küçük ilçelerde kız çocukları okutulmaz. Ya evlendirilir ya da bir tarlada işe gönderilir. Çalıştığım tarlada benim gibi çocukluğundan bu yana çalışan çok genç var. Güzelliğini benimsediğim anlam arayışına bazen onları da dahil etmeye çalışıyorum. Kitap okumaya teşvik ediyorum. Ben henüz okuma yazmam bile doğru düzgün yokken tarlada çalıştım ve her molamda, akşam ev işlerinden bulduğum boş zamanlarda okumamı, yazmamı geliştirdim. Şimdi burada benim gibi olan gençleri de teşvik etmeye çalışıyorum” diye ifade ediyor.
 
‘Anadilini bilmeyen anlam kazanamaz’
 
Özellikle anadilini öğrenmek konusunda oldukça hassas olduğunu söyleyen Aysel, “Burada çalışan tüm gençlerle Kürtçe konuşuyorum. Onlar bana Türkçe cevap veriyorlar ama ben yine de ısrarcı davranıyorum ve onları da anadillerini konuşmaya zorluyorum. Çünkü anadilini bilmeyen, dünyanın tüm dillerini bilse dahi kimlik kazanamaz” diye ekliyor.
 
Aysel, kadının toprakla güçlü bir bağının olduğunun altını çizerek, fotoğrafa olan ilgisinin de böyle başladığını dile getiriyor. Aysel, “Toprak o kadar güzel ki, her gün yeni bir şey keşfediyorsun ve keşfettiğin her şeyi ölümsüzleştirmek istiyorsun. Bazen bir rüzgarın sesini bile ölümsüzleştirmek istiyorum. Güneşin doğuşu, batışı, toprağın bize verdiği ürünler, bizim toprağa vurduğumuz her çapada karşımıza çıkan hayvanlar… Bunların tümü yaşamı ve kimliğimizi anlamlandırmamızda rol oynuyor. Evet, tarlada çalışmak çok zor. Özellikle çocuklar ve kadınlar için gerçekten çalışılabilecek bir yer değil ama birkaç yıl tarlada çalışıp sonra da ailemin beni seçtikleri bir erkekle evlendirmelerini beklemek çok daha zor. Böyle bir bekleyiş yerine, anlamlandırmak, anlam kazanmak ve mücadele etmek daha iyi. Ben istemeden kimse beni istemediğim bir evliliğe zorlayamaz mesela. Çünkü ben bunun bir zorunluluk olmadığının bilincindeyim” diye kaydediyor.
 
Boynundan indirmediği fotoğraf makinesi
 
Fotoğraf makinesi boynunda, tüm gün hem çapa yapıyor hem de fotoğraf çekiyor Aysel. Fotoğraf makinesini ise fotoğrafa olan sevgisini ve ilgisini fark eden, keşfettiği güzelliklerin fotoğraflarını paylaşmasını isteyen bir grup arkadaşının hediye ettiğini söylüyor. Aysel, “Sanal medya hesaplarımdan sürekli çektiğim şeyleri paylaşıyorum. Bazen bulut, bazen güneşin doğuşu veya batışı. Bazen bir hayvan bazen toprak bazen elde ettiğim ürün, bazen işçiler çalışırken ya da molada şarkı söylerken, halay çekerken, sohbet ederken… Çok sık paylaşıyordum ve bir ara telefonum bozulunca artık fotoğraf çekemedim. Beni takip eden arkadaşlarım bunu fark edince sordular ben de telefonumun bozulduğunu söyledim ve onlar da kendi aralarında karar verip para toplayarak bana bir makine hediye ettiler. Bu beni çok mutlu etti. Fotoğraf çekmek artık daha büyük bir anlam kazandı” diyor.
 
Aysel son olarak, kimsenin anlam arayışından vazgeçmemesi ve kimliği, dili, varlığı için mücadele etmesi gerektiği noktasında çağrı yaparak, özellikle kadınların öz gücünü fark etmesini istediğini ifade etti.