Ustasının ‘son çırağı’ olarak 'Keçecilik' geleneğini sürdürüyor

  • 09:04 2 Haziran 2021
  • Yaşam
 
İZMİR - 30 yıllık keçe ustası Ayfer Güleç, "ustasının son çırağı" olarak sürdürmeye başladığı bu geleneği, yaşatma çabası veriyor.
 
Vücut ağrılarını azaltma, vücuttaki elektriği alma, ateşe karşı dayanıklılık gibi özellikleri ile dünyanın ilk tekstil ürünlerinden biri olan keçe, eskisi kadar yaygın olarak ne üretiliyor ne de kullanılıyor. Keçecilik, kaybolmaya yüz tutan el sanatları arasında bulunuyor. Ancak İzmir’de yaşayan ressam Ayfer Güleç bu sanatı yaşatma çabası olanlardan. Ayfer, doğa dostu üretim tarzı ile işlediği keçeyi modernize ediyor. 30 yıldır keçeyi hayatın her alanında kullanılabilecek ürünlere çeviren Ayfer, keçeyi ulaşılması nadir ürün grubundan çıkarma çabası içerisinde.
 
Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın Somut Olmayan Kültürel Miras Taşıyıcısı listesinde bulunan 59 yaşındaki Ayfer, Seferihisar’daki atölyesinde çalışmasını sürdürürken, bu geleneğin yeni sürdürücülerini de yetiştiriyor.
 
1991’den beri…
 
Ustası Muharrem Şengül’ün verdiği malzemelerle 1991 yılında keçe sanatıyla ilgilenmeye başlayan Ayfer, yaptığı ilk tasarım ile aynı yıl İstanbul Giyim Sanayiciler Derneği’nin Genç Stilistler Ödülü’nü alıyor. Ayfer “Aslında ressamım. İlk başladığımda pamuklu, ipekli kumaşların üzerine keçeden gömlek yapıyordum. Ustam bunların keçe olmadığını keçenin kalın yapılması gerektiğini söylüyordu. Dünyadaki ilk tekstil ürünü olduğundan bu kadim kültürü modern hayata adapte edebilmek için keçeyi farklı şekillere soktum” diyor.
 
Doğaya dost üretim şekli
 
Ayfer, bu yolculuğunda hayatın her alanında kullanılabilir ürünler üretmeye çalışıyor. Üretimlerinde de sadece koyunyünü kullanıyor ve üretirken de doğaya dost yöntemler kullanmaya özen gösteriyor. Koyunyününü zeytinyağlı sabun suyu ile ıslatarak dövdüğünü belirten Ayfer, “Keçeyle teknolojik atık bırakmadan, teknoloji gerektirmeden insan, elinin altındaki malzemeyi çok farklı şeylere dönüştürebiliyor. Çadır, yer yaygısı, beşik, patik, şapka, atın semer keçesi, minder… Minimalist yaşam kültürünün, yani azla yetinen kültürün en önemli tanıklarından bir tanesi keçedir. Şimdi buna nanoteknoloji diyorlar” sözlerine yer veriyor.
 
‘Yüne kıymet verilmiyor, yurtdışından alınan elyaf işleniyor…’
 
Keçeciliğin ise “ederi olmayan meslek dalı” olarak görülmesine değiniyor Ayfer ve ekliyor: “Keçe kaybolmaya yüz tutan el sanatlarının başında yer alıyor. Yünün dünyada kıymeti var ama biz yünleri yakıyoruz, kıymet vermiyoruz. Yurt dışında aldığınız elyafı ürüne çeviriyorsunuz, keçeyi ulaşılması nadir ürün grubuna sokuyorsunuz. Bunun için verilen emeğin meslek grubu içerisinde yer alması gerekiyor. Ben de bunun için mücadele ediyorum.”
 
Tüketim kültürüne karşı ve doğa dostu
 
Doğada geri dönüşümü olan keçenin daha çok ekolojik yaşamayı kıymetli bulanlar ve turistler tarafından tercih edildiğini dile getiren Ayfer, “Yün bizde atık değer ama biz atık değeri katma değeri yüksek tasarım ürününe dönüştürüyoruz. Biz tüketim toplumuyuz ve dolayısıyla popüler kültürle iletişim içerisindeyiz. Popüler kültürde de al-kullan-at modeli yaygın. Karşı taraf kıymet bilirse sizin emeğiniz kıymetli oluyor. Onun için ben kıymet bilenlerle buluşuyorum” diyor.
 
‘Son çırak’
 
Ayfer, “erkek işi olarak tanımlanan keçeyi işlerken” sarf edilen eforun sadece kadınlar için değil erkekler için de zorlayıcı olduğunun altını çiziyor. Keçe işlemeye başladığında cinsiyetinden kaynaklı bir engelleme ile karşılaşmayan Ayfer, şu ayrıntıların, etkisi olduğunu düşünüyor: “Çünkü benim yaşadığım yerin nüfusu çok azdı, mesleği bilen yoktu. Ustam da mesleği bırakmak üzereydi. Ben de son çırak olarak mesleği öğrendiğim için sergi açtığımda herkes destekledi. Yıllardır erkek mesleği olarak görünen keçeciliği kadın mesleğine dönüştürdüm.”
 
Yün ithal ediliyor
 
Hammadde temininde sorun yaşamadığını ancak yünü ithal etmek zorunda kaldığını belirten Ayfer, “Küçükbaş hayvancılığıyla ünlü Anadolu’da maalesef kendi yünümüzü işleyemiyoruz. İşleyemediğimiz için her şeyde kullanamıyoruz. Yurtdışından aldığımız yün ise kaşmir inceliğinde olduğu için her türlü üründe kullanabiliyoruz. Üstelik yünü dolarla alıyoruz. Pahalı, el emeğimizle yapıyoruz ve bunların hepsinin maliyeti ürünlerimize yansıyor. Yün ithal olmasaydı daha uygun fiyata üretimler yapabiliriz” diye ekliyor.