Dikmen’de yoksulluğun yüzü: Penceresiz 20 metrekarelik hayatlar
- 09:05 8 Şubat 2021
- Yaşam
Habibe Eren
ANKARA - Dikmen’de çadırları ve barakaları belediye tarafından yıkılan yurttaşlar 20 metrekarelik evlerde en az 10 kişi ile yaşıyor. Urfa’dan göç eden ve atık kağıt işçiliği yapan Ayşe, günlerce kahvaltı yapmadıklarını belirtirken, Zeynep Tekin ise kaldıkları evlerinin birkaç ay sonra yıkılacağını anımsatarak “Gezeceğiz, nerede gecekondu bulursak orada oturacağız” diyor.
Ankara Çankaya’da bulunan Yukarı Dikmen Mahallesi’nde yurttaşlar, rezidansların ve gökdelenlerin arasında derme çatma halde yaklaşık 20 evde yaşamaya çalışıyor. Çoğunluğu Antep’ten göç eden yurttaşların oturduğu mahallede daha önce çadır ve barakalarda Romanlar da yaşıyordu. Belediyenin çadırları yıkması sonrası birçok aile farklı yerlere gitmek zorunda kaldı.
Kış koşullarında zorluk yaşayan yurttaşlar camları olmayan pencereleri naylon poşetlerle kaplamış. Kadınların çoğunluğu atık kağıt işçiliği yaparken geri kalan zamanlarının büyük kısmını çocuk bakımı ve ev işleri ile geçiriyor. Sosyal güvenceleri olmayan ve birkaç ailenin birlikte yaşamak zorunda kaldığı bu evler de birkaç ay sonra yıkılacak.
Yaklaşık 20 metrekarelik evlerde genelde iki oda bulunuyor ve bütün aile üyeleri yan yana kalmak zorunda kalıyor. Sıcak su olmayan evlerde yurttaşlar sobalarda suyu ısıtarak banyo yapıyor. Çocukların hiç biri ise bu yıl boyunca uzaktan eğitime erişememiş.
‘Burası da birkaç ay sonra yıkılacak’
Mahalleye girer girmez Nazira Samiş karşılıyor bizi. Genç yaşına rağmen 9 çocuğu olan Nazira Antep’ten ekonomik sorunlar nedeniyle ailesi ile göç etmiş ve yaklaşık 7 senedir burada yaşıyor. “Belediye çadırlarımızı hep yıktılar biz de buraya geldik” diyen Nazira şöyle devam ediyor: “Burası da birkaç ay sonra yıkılacak. Bize şimdi ‘çık’ deseler çıkacağız. Durumumuz hiç iyi değil. Belediye birkaç defa kömür ve gıda yardımı verdi. Onun dışında bir şey görmedik. Bir çocuğum ve eşim hurdaya gidiyorlar. Onlar da bu soğuklarda ve sokağa çıkma yasağının olduğu günlerde çıkamıyorlar. Bazen yemek oluyor bazen olmuyor.”
‘Çocukları okula gönderemiyorum’
Nazira çocuklarının hiçbirini okula gönderemediğini belirterek, “Durumumuz iyi değil. Banyo yok, bir şey yok. Şimdi uzaktan eğitim var ama onlara da giremediler. Bir televizyonumuz var, o da çalışmıyor. Başka hiçbir şeyimiz yok. Devletin bize yardım etmesini istiyoruz. Pencereleri naylonla kapattık. Yakacağımız yok. Geçtiğimiz günlerde biraz odun topladık bu şekilde soba yakarak ısınmaya çalışıyoruz” diyor.
‘Onlar utansın biz değil’
Gökdelenlere bakarak, “Fakirlik işte… Onlar zengin biz fakiriz. Ne olduysak onu çekiyoruz. Onlar utansın biz değil” diyen Nazira, “Gecekonduya razıyım. Bir ay sonra yıkım var, nereye gideceğiz? Mecbur yine bir yere çadır kuracağız. Memlekete gitmek isterim ama orada hiçbir şeyimiz yok. Burada en azından kafamızı sokacağımız bir yer var. Orada hiçbir şey yapamıyoruz” ifadelerini kullanıyor.
‘Atık kağıt toplarken çocukları da götürüyoruz’
Biraz daha ilerledikçe kapıda çok sayıda ayakkabının olduğu bir ev görüyoruz. Burada da Urfa’dan göç eden Ayşe karşılıyor bizi. İki evli çocuğu; onların eşleri ve çocukları ile bir arada kalmak zorunda olan Ayşe, “Engelli çocuğum var; sağlık sorunları olan 100 yaşında kaynanam var, onlara da bakmak zorundayım. Birkaç ay sonra burası da yıkılacak, mecbur memleketimize gideriz. Orada da tarlada iş yok, başka bir şey yapamadığımız için buraya geldik. Hiçbir mesleğimiz yok, kimse okul da okumamış. Kızlar da hepimiz kâğıt işçiliği yapıyoruz. Çocukları bırakacak yer yok, kâğıt toplarken onları da götürüyoruz” diyor.
‘Günlerce kahvaltı yapamadık’
Ayşe, sözlerine şöyle devam ediyor: “Geçen günlerde ateşim vardı hastaneye gittim, yolda polisler durdu ceza kesmeye çalıştı. ‘Ne cezası biz çöpün içinde yaşıyoruz. Ne hakla bana ceza yazacaksın’ dedim. Belediye yasak getirdi ama mecbur işe gidiyoruz. İki üç gün çalışıp ekmek parası çıkartmaya çalışıyoruz. Halimiz böyle. Geçinemiyoruz, bu hayat mıdır? Belediye aydan aya bir koli yardım getiriyor, onla geçiniyoruz. Bazı günler sadece kuru ekmek yiyoruz. Günlerce kahvaltı yapamadık çünkü evde kahvaltılık ürünler yok. Kağıttan para gelene kadar borç yapıyoruz. Marketten, oradan buradan borçlanıyoruz. Koronavirüs de hepimize bulaştı hepimiz bir arada yaşadığımız için hastalandık, kaynanam yoğun bakımda yattı. Pandemide durumumuz daha kötü oldu.”
‘Engelli maaşı ile geçiniyoruz’
Zeynep Tekin ise bir engelli çocuğu olduğunu ve onun maaşı ile geçindiklerini söylüyor. Salgının kendilerini çok kötü etkilediğini ifade eden Zeynep, “15-20 bin borcu olanlar var. Geçinecek mi, çocuğuna mı bakacak yoksa borcunu mu ödeyecek? Belediye kâğıt toplamayı yasakladı, birçok kişiye cezalar yazıldı. Eşim yasak günleri çalışmıyor. Birkaç ay önce de korona oldu, test bile yapamadık, ilaç falan alamadı. Bir ay yatakta yattı. Memleketimizde iş yapsak burada ne işimiz var? İşimiz evimiz olsa tabi ki dönmek isterdik. Çadırlar barakalar yıkıldı, herkes per perişan oldu, bir yere gitmek zorunda kaldı” diye konuşuyor.
‘Nerede gecekondu bulursak oraya oturacağız’
Bundan sonrası için “Gezeceğiz, nerede gecekondu bulursak orada gidip oturacağız” diyen Zeynep, “Bizim gücümüz kirada oturmaya yetmez. En kötü evin bile kirası 500-600 liradan başlıyor. Ben kira verirsem hayatta çocuklara bakamam” diye ekliyor.