23 yıllık esarete inat direnişi kuşanan Fatma'nın hikayesi...
- 09:07 22 Aralık 2020
- Yaşam
ANKARA - Umudu, inancı ve mücadeleyi diri tutan nice kadın tutsaktan biri olan hasta tutsak Fatma Özbay, cezaevinde geçirdiği 23 yıl boyunca duvarları direniş azmiyle aştı.
Tecrit, baskı ve şiddete karşı kadınların sesi ve “özgürlük” çığlıkları her alanda yükselmeye devam ediyor. Kadınların direniş ve mücadele alanlarından biri de cezaevleri. PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerindeki ağırlaştırılmış tecridi sonlandırmak amacıyla, 27 Kasım itibariyle açlık grevi eylemlerine başladıklarını duyuran PKK ve PAJK’lı tutsaklar, cezaevlerinde yaşanan hak ihlallerini bir kez daha gündeme taşımış durumda. Yıllardır cezaevlerinde bulunan tutsaklar bir taraftankendi yaşadıkları hak ihlallerine karşı direnirken, bir taraftan da toplumun yaşadığı sorunlara karşı seslerini yükselterek öncülük rolü oynuyor. Yıllardır yaşadığı esarete inat direnişi kuşanarak duvarları yok sayan devrimci tutsaklardan biri olan Fatma Özbay, ağır sağlık sorunlarına rağmen geri adım atmadan 23 yıldır mücadelesini büyüten kadınlardan.
Bir ömür sığdırdığı cezaevinde, arkadaşları tarafından Raperin ismiyle tanınan ve hala Şakran Kadın Kapalı Cezaevinde tutulan hasta tutsak Fatma Özbay’ın (55) mücadele öyküsünü okuyucularla buluşturmak istiyoruz.
Çocuk yaşta devlet baskısıyla tanışır
Ağrı’nın Doğubeyazıt ilçesinde 5 çocuklu aydın bir ailenin 4’üncü çocuğu olarak dünyaya gelir Fatma. Henüz çocuk yaşlardayken, devletin bölge kentlerinde Kürtler üzerinde yarattığı baskı ve korku iklimine tanık olur. Yine çocuk yaşlarda, bu baskılara karşı mücadele yürüten Kürt hareketiyle tanışır. Babasının devrimci bir karaktere sahip oluşu, Fatma’nın “devrim” ve “devrimci” kavramlarına ilgi duymasını sağlar.
Memurluğu bırakır, devrimci olmaya karar verir
İlkokul, ortaokul ve liseyi Doğubeyazıt’ta okuyan Fatma, liseyi bitirmesinin ardından Doğubeyazıt Belediyesinde memur olarak çalışmaya başlar. Uzun bir süre memur olarak çalışan Fatma’nın, zaman içerisinde sistem içi çelişkileri açığa çıkar. Kendisine dayatılan yaşamı artık kabul etmeyen Fatma, memurluğu bırakır. Fatma, yüreğini özgürlük tutkusuna adamaya başlar ve “devrim”e bir damla olmak ister.
1994 Fatma’nın yeniden doğuş yılıdır
Hayallerinde özgürlüğü barındıran Fatma, kendini halk ve özgürlük mücadelesine adamak ister ancak sorunlarla karşılaşır. Sistemin kendisine dayattığı yaşamda kendini bulamayacağını anlayan Fatma, yönünü özgürlük mücadelesine çevirir. 90’lı yılların artan baskı ikliminde, faili meçhullerin yaşandığı demlerde, yeni yaşamın ilk adımlarını atmaya başlar. Takvim yaprakları 1994’ü gösterir. Erkek kardeşini devlet ile gerçekleşen çatışmalarda yitiren Fatma’nın bir ablası da 1992 tarihinde PKK’ye katılmıştır.
PKK’de köklü bir değişimi ve özgürlüğü hedef edinen Fatma, kendini artık Raperin olarak tanımlar. İsyan demektir Raperin. İsyana kalkmaya başlar artık Fatma. Kadına biçilen ve dayatılan role ve halkına yapılan baskıya yönelik isyanı giderek yükselir. 3 yıl boyunca PKK’de hayallerini gerçekleştirmeye ve kendini özgür kılmaya çabalar Fatma.
28 yıllık esaret
PKK’ye katılan ablası Gülser Özbay (Roza) 1992 tarihinde gözaltına alınır, ardından ise tutuklanır. Çıkarıldığı askeri mahkeme tarafından “Devletin birliği ve bütünlüğünü bozmak” gerekçesiyle müebbet hapis cezasına çarptırılan Gülser, hala Şakran Kadın Kapalı Cezaevinde tutuluyor.
Müebbet hapis cezası verilir
7 Mayıs 1997 tarihinde Şırnak’ta gözaltına alınan Fatma, tutuklanarak Mardin Midyat M Tipi Kapalı Cezaevine gönderilir. Ablası Gülser gibi “Devletin Birliği ve Bütünlüğünü Bozmak” suçlamasıyla müebbet hapis cezasıyla yargılanır. Ardından ise kendisini yargılayan askeri mahkeme tarafından müebbet hapis cezasına çarptırılır.
İlk sürgün Bayburt’a
Yaşama sıkı sıkıya tutunan ve arkadaşları tarafından yaşama bağlılığıyla tanınan Fatma, cezaevinde de moralli duruşu ile biliniyor. Bulunduğu Midyat Cezaevi’nde ablası Gülser ile kalır. Uzun yıllar Midyat cezaevinde kalan Fatma ve Gülser, 2012 yılında Bayburt M Tipi Kapalı Cezaevine sürgün edilir.
Burada da ablası Gülser ile birlikte uzun süre kalır Fatma. Aralarında kardeşten öteye arkadaşlık ve yoldaşlığa bürünen bir ilişki geliştirirler. Cezaevi arkadaşları tarafından fedakar kişiliğiyle bilinen Fatma’ya yeni sürgün yolu görünür. Fatma 2017’de, bu kez siyasi kadın koğuşunun boşaltıldığı Erzurum E Tipi Kapalı Cezaevi’ne gönderilir.
Erzurum’da tecrit edilir
Erzurum Cezaevi Fatma için bir tecride çevrilir. Orada tek başına adeta bir hücre yaşamı sürdürmeye zorlanan Fatma, meme kanserine yakalanır. Ne ablası Gülser’i, ne de arkadaşlarının hiçbirini yanına göndermezler. Böylece Fatma tek başına kaldığı cezaevinde kanser tedavisi görmeye başlar. Yaşamını tek başına idame etmekte zorlanan Fatma’nın gördüğü kemoterapinin yan etkileri de baş göstermeye başlar.
Saçlarını tırnak makası ile keser
Bu süre zarfında gardiyan ve cezaevi idaresi tarafından kötü muamele ile karşılaşan Fatma’ya ağrılarına rağmen ilaçları verilmez. Gördüğü kemoterapi sonucunda saçları dökülmeye başlar ve kalan saçlarını da kesmek ister. Ancak tüm istemlerine rağmen cezaevi idaresi ona saçlarını kesmesi için makas vermez. Fatma ise bunun karşısında saçlarını tırnak makası ile keser. O sırada ablası Gülser, İzmir Şakran Kadın Kapalı Cezaevindedir. Defalarca sevk dilekçesi yazan Fatma, ablasının yanına gönderilmez ve tecrit koşullarında kanser tedavisi görmeye devam eder.
Moralle tedavi olur
Kanserin metastaz (sıçrama) yapma riskinin çok yüksek olmasına rağmen, güvenli ve sağlıklı koşullarda tedavi edilmez Fatma. Tecrit koşullarında kemoterapi görmeye devam eder. Cezaevi idaresi ve gardiyanların kötü yaklaşımlarına karşı Fatma, moral ve motivasyonuyla tedavisine katkı sunar.
Çok sayıda edebi eser kaleme aldı
Fatma, sağlık durumunun biraz daha iyiye gitmesi sonucu Gülser’in bulunduğu Şakran Cezaevine gönderilir. Hala Şakran Cezaevinde bulunan Fatma’nın sağlık sorunları devam ediyor. 23 yılını geçirdiği cezaevinde henüz okuyucu ile buluşturulmamış çeşitli edebi eserler, makaleler, şiirler ve öyküler de kaleme alır.
Fatma’nın kaleme aldığı edebi eserlerden biri “4 Nisan Masalı” adlı şiiridir. Fatma’nın, PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın doğum günü olan 4 Nisan’da kaleme aldığı “4 Nisan Masalı” adlı şiirini sizlerle paylaşıyoruz.
“4 Nisan Masalı
Bu, kendisi bir masal ülkesi, masal olanın doğuş masalıdır.
Benim masalım, senin, hepimizin masalıdır.
4 Nisan masalıdır.
Ve
Harran ovasında küçük bir köy
Bacalar tüter yakın, uzak evlerinde
Kuşlar melül melül kanat çırparken, yaşlılar tütün sarar dam başlarında.
Çocuklar salya sümük saklambaç oynar dar sokaklarında
Ve
Üşüten zaman nehrinin soğuğu geçtikçe, cemre düşer Amara’ya.
Kurdili klamlarında gizi dokulu yüreğiyle,
Sancılı, yorgun bedeninin altında inliyor.
Evin kuytu bir köşesinde, oturtulur sıcak küle bir kadın
Ve
Çalınır erbaneler.
Ebe kadınlar girer, genç kızlar çıkar.
Usul usul kemik tarakla taranır saçlar.
Hazırdır Ana
Ve
Rüzgârın en ferahlatıcısı esiyor,
Yıldızlar akşamdan gelip konuyor saçlarına.
Şafağa değin yıldızlar yolunu gözlemekten bitap
Ve gel,
Gel diyor Üveyş Ana.
Gel ki, ışıklı topraklar, gel ki, beklediğim hasretlik bitsin.
Ve
Büyülü çığlık düşüyor.
Şafağı kolları arasında tutanın birinci doğuşu,
Vakitlerden 1949 Nisanı,
Doğuyor masalımız ve geldi.
İlkbaharın mis kokularına bıraktılar.
Kurbanlar serilmedi, kuş tüyü gibi umutlar serildi yere
Amara bahar, Amara lavanta kokuyor dediler.
Ve
Dolar kulaklara ebe kadınların tınısı.
Ömer şanslı, Ömer bahtiyar bir masal oldu dediler.
Gözlerin kehribar kahverengiliğine çekilir sürmeler,
Dökülür zemzemi su sevda denizi gülüşlere.
Ve cinlerden, perilerden korusun diye
Tılsımlı dualar, muskalar okutuldu, kapı eşiğine tütsüler yakıldı.
Kutsandı güneşle...
Ve bal damlası yağmur 4 Nisan’a
O bal damlaları, adanmış başka rüyalara akacak, dedi Ömer baba.
Ve sabahın pembe aydınlığında cibîn okul yolculuğu,
Çocukluk oyunu imamlık, tırmandığı tepeler, tuttuğu yılanlarla
Adı çıktı “cıva” ya
Ve Başladı ilk kavga Cimo ile
Yüreğinde kavga, yüreğinde inat.
Tuş etmeliydi ama nasıl?
Cimo güçlü
Bir şeyler yapmalıydı ama ne zaman? Nerede?
Pes etmek yok.
Ve
Süzülüp taze dostluklara çıkmaktı yarına rüyası.
Bir dost, bir yoldaş Hasan’la yarenliği.
Ana kızgın, nine öfkeli, baba kendi halinde.
Ve yükselen beyaz köpeklerden doğma hayallerle,
Başka bir yaşam buğusu tütüyor Amara’nın üstünde.
Çocukluk sesi, gençliğin uçarı noktalarına karışıyor.
Ve
Oğul alıp götüren yollara bakıp durur, dirilmez bir özlemle.
Gelmeli, getirmeli entarimin basmasını, der durur Üveyş Ana.
Ve O ise renkleri çekilmiş kayıp masalı düşlüyor,
Dinmek bilmez çağrı yüreğini ayaklandırıyor.
Bulunmalı Kayıp Masal dedikçe,
Ankara’nın ortasına çığ düşürüyor öfkesi
Ve
Kanatlarını açma, kaşarlanma zamanı
1973 Newrozudur, Çubuk barajında bir yemin gibi.
Titreyerek çıkar dudaklarında Kayıp Masal ismi
Ve “Yeşermez bu kuru odun” dediler.
Ama ekti kayıp masal tohumunu gönüllere, o gün doğarken.
Tuzluçayır’da her dize bir ışık huzmesi dökülüverir incecik Hayri’nin kalemine
Ve
Uyku tutmaz gözlerinden kayıp masalı bulmalı
Bir heyecandır almış başını gidiyor.
Kavalın ezgisiyle, kemanın zerafeti kavuşmalı masalda
Buna bir orkestra gerek, bir orkestra.
Akordu saklı ruhum Haki yapar dedi,
Ve kucaklaşır orkestrada Kemal, Mazlum, Cuma, Abbas’la
ağıran kayıp masala doğru yüz sürülür, yol sürülür
Ve toyca çalınan orkestraya estetiğiyle Sara katılır.
Orkestra tamam.
İkinci doğuş olmalıydı.
Yer serçelerin neşesinde olan Fis köyünde selamlandı ikinci doğuş.
Helezonları arşa yükseldi ikinci doğuşun,
Ve
Bilindiği gibi, aranan kayıp bir masaldı.
Kayıp Masalda prenses, prensler bir de dalkavuklar vardı.
Kayıp Masalda gece kasvet gündüz kasvet korku...
Bir korku ki karışmış havaya, suya ıssızlık.
Bir ıssızlık ki, ruhları incitir
Ve
Issızlığı yırtmaya mabet gerek, ıssız mabet
Issız mabette her kımıldanış sessiz hızlı Çatlak sesler kırıldı
Ve
“Arama o olmayan masalı, arama boşuna” dediler.
Ama... Hicret sevdası dokunuyor ruhuna,
Yalnız tenha yollara giriyor.
Müjdesi olan bu yollar pusu, bu yollar ızdırap! Ve
Kayıp Masalın baştan çıkarıcı daveti yağmur ister.
Yağmur bekliyor toprakları.
Öyle bir yağmur olmalı ki, toprağı çınlatmalı, taze ömürlere yağmalı
“Bal damlası yağmur” demişti baba Ömer
Yağmur bal damlası, yağmur yağıyor masala. Ve
Kılavuzu oldu zikzaklı patikaların,
Yalçın kayaların zirvesinde, uçurum kıyılarında yürüdü
Bulmalıydı kayıp masalın prenses, prenslerini
Bulmalıydı Kayıp Masalı.
Bundandır gençliğinin ırmağı hep uçurum başlarında coşar
Ve
Esmer, kumral çocukların melodisinde buldu kayıp masalını
Taktı saçlarımıza nehirlerin sesini, yaktı yüreğimizin kandilini
Işıklı prenses, prensler doğdu. Doğdu ışık masal
Ve
Üçüncü doğuş, bir gafletin kanlı eteğinde oldu.
İsyancı gülüşlerin sığınağı bir adada
Denizinden uzak dönmüş misali kendi dağından uzak
Kalpleri donduran o bilindik yalnızlığıyla baş başa Ve
Bu bir masal, bu kendisi bir masal olanın doğuşu, acılı bir doğuş
Her bahar umut örüyoruz onunla
Kayıp Masal oluyor Masal ülkesi
Yarattı yoktan ve yaratan O, aydınlık olan O
Aydınlık kıvılcımı dökülüyor masal ülkesine.
Güneş huzmeleri gibi engel tanımadan doğuyor, ışığıyla kutsuyor 4 Nisan’ı...
Kutluyor tüm doğuşları...
Kutluyoruz doğuşunuzu, doğuşumuzu... Kutlu ve mutlu olsun 4 Nisan Masalı Nice özgür doğuşlara...
Fatma Özbay (Raperin) ”