'Çerkes olarak özümüzü korumasak katliamla yüz yüze kalırız'
- 09:05 15 Kasım 2020
- Yaşam
MINBIC - Katliam ve göçle karşı karşıya kalan Çerkesler, Minbic’in özgürleşmesi sonrası yeniden kültürlerini ve anadillerini yaşatmaya dönük çalışmalara başladılar. Hind Daxistan tüm Çerkeslere çağrıda bulunarak, “Özümüzü korumasak yine katliamlarla yüz yüze kalırız” dedi.
Çerkesler ya da Adigeler Kuzey Kafkasya’da bugün ise Rusya'ya bağlı Adıgey’de yaşayan halktır. Tarihleri boyunca 3 büyük göçe zorlanan Çerkesler, 1864 tarihinde Rusya ile yaptıkları savaş sonrasında en büyük göçü yaşarlar. 1878’e kadar göç devam eder. Çerkesler Karadeniz, Ezof ve Hazar denizinin bulunduğu alanlarda yaşarken, savaşlardan sonra birçok ülkeye göç etmek zorunda kalır. Fakat günümüzde Çerkeslerin en çok yaşadıkları yer Türkiye ve Kafkasya’dır. Osmanlı Devleti’nin iskân politikasının bir sonucu olarak 1860’lı yılların ortasında Suriye’ye yerleştirilmeleri Kuzey Kafkasya’dan ve Balkanlar’dan olmak üzere iki aşamada gerçekleşmiştir. 1860 ortalarında Kuzey Kafkasya’dan gelen ilk gruplardan biri Suriye’nin kuzeyine yerleştirilir. Daha sonra, 1872 yılında bine yakın Çerkes, Hama ve Humus şehirleri civarına ve Havran Sancağı sınırları içindeki Golan Tepeleri’ne yerleştirilmiş, Çerkeslerin Kuzey Kafkasya’dan Suriye’ye göçü küçük ölçülerde de olsa 1920’li yılların başına kadar sürer. Çerkesler yoğun olarak Golan Tepeleri’ne Mavera-i Ürdün’e, Hama, Humus ve Halep kentlerinin yakınlarına yerleştirilir. Kurdukları Amman, Ceraş, Kuneytra ve Mumbuc köyleri zamanla büyüyerek kentlere dönüşür. Çerkes halkın anlattığı sözlü tarihe göre 160 yıldır Minbic bölgesinde yaşadıklarını belirtiyorlar. Daha önce Çerkeslerin cemiyeti Halep bölgesine bağlıdır.
DAİŞ’in Kuzey ve Doğu Suriye işgalinden sonra cemiyet kapatılmış. DAİŞ çetelerinden özgürleştikten sonra Minbic bölgesinin sivil yönetimin desteği ile Minbic’te cemiyet yeniden kuruldu. Hala faaliyet gösteren cemiyette sivil toplum ve kültür çalışmaları yapılıyor.
Yaşadıkları acılara rağmen kendi kültürlerini ve dillerini yaşatmayı başaran Çerkeslerden Hind Daxistan, tarihlerini ve kültürlerini anlattı.
‘Katliamlarla yüz yüze kaldık’
Çerkeslerin bu güne kadar 3 büyük göçle karşılaştığını söyleyen Hind Daxistan, bu göçleri; büyük, orta ve küçük göçler olarak tanımladıklarını dile getirdi. Hind, 150 yıl önce atalarının göç ettiğini söyleyerek şöyle devam etti: “Dünyanın birçok devletine dağılmışız. En büyük göçümüz 1864’te oldu. 70 milyondan 7 milyon kaldık. Halkımızın büyük bir kısmı Karadeniz’de boğularak yaşamını yitirdi. Dedelerimizin ve ninelerimizin cesetleri senelerce Karadeniz’de kaldı ve balıklar yemişlerdi. Ondan kaynaklı balıketi yemiyoruz. Özellikle Karadeniz balıklarını hiç yemiyoruz. Kuzey Kafkasya topraklarında yaşayan Çerkesler, Türk ve Rusların eliyle katledilip, zorunlu göçe maruz kaldılar. Bizler zengin topraklara sahip, iyi bir askeri gücü olan bir halktık. Fakat teknik olarak bizden daha güçlü olan ulus devletler, savaşla bizi katliamlardan geçirip, topraklarımızı işgal ettiler. Savaştan sağlam çıkan halkı da toplayıp, devletlerarasındaki sınır boylarına yerleştirip, sınır savunmalarını yapmışlardı. Yaşanılan savaştan kaynaklı göç etmek zorunda kaldık ve birçok yere dağıldık. Bir grup olarak Minbic bölgesine yerleşip hayatımızı yeniden düzene koyduk. Dedelerimizin sözlü olarak anlattıklarına göre Minbic şehrini Mehmud Nedim adında bir Çerkes inşa etmiş. Atalarımız ilk bu alanlara geldiklerinde korkuyla yaşadıkları için başka halklarla bir arada yaşamak istememişlerdi. Ondan kaynaklı her zaman yalnız yaşamışlar ve Çerkes dilinden başka dilli anlamıyorlardı. Eski nesilden sonra gelen yeni nesil diğer halkların içine karışmaya başladılar ve diğer halklarla evlilikler de yaptılar.”
‘Çerkeslerde kadınlar kutsal ve sözleri esastır’
Hind, Çerkeslerin savaşçı yönünün çok güçlü olduğunu ve bu özelliklerini folklorlarında taşıdıklarını ifade ederek, özlerine bağlı olduklarını vurguladı. Hind, “Bizde kadınlar kutsaldır. Nasıl ki Neolitikte iştar tanrıçasından söz ediliyorsa bizde de setenay tanrıçası vardır. Çocuklarımıza tanrıçaların ismini vererek, onlar adına söz veriyoruz. Wisfi’ye adındaki Çerkes kadın Çerkesleri örgütleyip karar alırdı. Halk Wisfi’yenin aldığı kararlarla yaşamını örgütlüyordu. En çok Kültür ve anadilimize önem veriyoruz. Bizim oyunlarımızın ve danslarımızın bütün figürleri savaşı temsil etmektedir. İyi bir dansçı iyi bir savaşçıdır. Oyunlarımızı bilmeyen bir Çerkes iyi bir savaşçı değildir” sözleriyle daha çok ana soylu bir kültürden geldiklerinin altını çizdi.
‘DAİŞ İslam dininin kurallarına aykırı örgütleniyordu’
DAİŞ işgali ile kültürlerini yaşayamaz ve anadillerini konuşamaz olduklarını belirten Hind şu ifadeleri kullandı: “DAİŞ’ten önce de diğer çete grupları tarafından bölgemiz işgal edilmişti ve kültürümüzü yaşayamıyorduk. İşgal döneminde çocuklarımız anadillerini ve Kültürlerini unutmaya başladılar. Bölgemiz QSD güçleri tarafından özgürleştirildikten sonra Özerk Yönetim ve askeri meclislerin bize verdikleri avantajlarla cemiyetlerimizi kurduk ve çocuklarımıza kültürümüzü ve anadilimizi öğretmeye başladık. Kürtlerle Kültürlerimiz birbirine yakındır. Aynı zamanda ikimizde ari kökeninden geliyoruz. Anlatılan sözlü tarihe göre Çerkeslerin ismi dört kişinin direnişinden geliyor. Kürtlerin başka bir kavimle yaşadıkları savaşta dört Çerkes yer almış ve herkes çar-kes demişler zamanla çar-kes, Çerkes oluvermiş. Göç ettiğimiz dönemde bir kabilemiz kaybolmuş, bizler hala kaybolan kabileyi arıyoruz. Bayrağımız dört kılıç ve 12 yıldızdan oluşuyor. Dört kılıç dört kabileyi simgelerken, 12 yıldızda 12 aşireti temsil etmektedir. 1992’de Sovyetler Birliği yenilince Rusya hükümeti resmi bir şekilde Çerkeslerin varlığını kabul edip, Çerkeslerin topraklarına geri dönmesine izin vermişlerdi. Evleri ve toprakları karşılığında halka küçük bir toprak parçası devlet tarafından verildi. DAİŞ işgalinde birçok Çerkes ailemiz Rusya’nın Moskova şehrine yerleşmek zorunda kaldılar.”
‘Özerk Yönetim’e teşekkür ediyoruz’
Kültürlerini yaşatmanın kendileri için kutsal olduğunu vurgulayan Hind, “Çerkeslerde en kutsal olan kültürüne bağlılıktır. Sayımız az olduğu için siyaset ve askeri alanlara katılmıyoruz. Özerk yönetim bölgelerinde ise cemiyetlerimiz var cemiyetlerimizde kararlar alıyoruz. Özerk yönetimin oluşturduğu Kültür Merkezleri’nde ve festivallerde kültürümüze ait dansları ve oyunlarımızı sergiliyoruz. Özerk Yönetim sayesinde burada özgür bir şekilde kendi kültürümüzü yaşıyoruz. Tarihimizi yenilememize ve yeni nesillerimizi kendi anadilleri ve kültürleriyle büyütmemizi sağladı. Yeni cemiyetimizi ve yaşamımızı oluşturana kadar Özerk Yönetim’in bize destekleri oldu bu temelde teşekkürlerimizi onlara iletiyoruz. Bu temelde bütün Çerkeslere sesleniyoruz; anadillerini ve kültürlerini korusunlar eğer şuan kendimizi korumasak yine katliamlarla yüz yüze kalırız. Hiçbir Çerkes tarihini unutmamalıdır” diyerek Çerkeslere çağrı yaptı.