Kabil’den Ankara’ya bir göç hikayesi: Yeniden aynı acıları yaşayamayız
- 09:05 19 Mayıs 2020
- Yaşam
Dilan Babat-Habibe Eren
ANKARA - Taliban’ın bombalı saldırısında yaralanan ve tedavi için Türkiye’ye göç etmek zorunda kalan Fatma Neziri, Ankara’ya geldiğinde de bombalı saldırıya şahit oluyor. Türkiye’de mülteci kadınların iki kat daha zorluk yaşadığını söyleyen Fatma, coğrafyalar farklı olsa bile kadınların savaşın izlerini aynı şekilde yaşadıklarını gösteriyor.
İstatistiklere göre Türkiye'de yaklaşık 5 milyon kayıtlı ve kayıtsız göçmen var. Bunların çoğunluğunu Suriyeli mülteciler oluşturuyor. Türkiye'de Suriyeli mültecilerden sonra en fazla bulunan diğer mülteci grubu ise Afganlar oluşturuyor. Afgan göçmenlerin sayıları tam olarak bilinmezken çoğunluğun Türkiye’ye kaçak olarak giriş yaptığı belirtiliyor. Özellikle Taliban tehdidinden kaçan Afgan göçmenlerin sayısı giderek çoğalırken, göç ettikleri bölgelerde ciddi sorunlar yaşıyorlar.
Gönüllü olarak siperlik ve sabun üretiyorlar
Ülkesinden göç etmek durumunda kalan ve Ankara’ya gelen Afgan göçmenlerden biri de Fatma Neziri. Kabil’de 2014’te Seçim İdaresi Müdürlüğü’nde devlet memuru görevini yürüten Fatma, genel seçimlere 11 gün kala Taliban’ın bombalı ve silahlı saldırısında dokuz yerinden yaralanıyor. Vücudunun büyük bir bölümü hasar alan ve ülkesinde tedavi imkanları bulamayan Fatma, Afganistan’ı terk etmek zorunda kalarak göç yollarına düşüyor. Fatma ülkesinde yaşadığı acıları da sırtlayarak soluğu Ankara’da alıyor. Yaklaşık 4 yıldır Ankara’da hayata tutunmaya çalışan Fatma, salgın sürecinde çalışamadığı için çok sayıda Afgan kadınla birlikte Dünya Evimizdir Derneği’nde gönüllü olarak siperlik ve sabun üretiyor.
Derneğe ulaştığımızda Fatma’yı ve çok sayıda kadını üretim halinde buluyoruz. Hız kesmeden siperlik üreten kadınlar, bir yandan da sabun yapıyor. Fatma’ya ve yanındaki Afgan kadınlara Türkiye’ye gelme hikâyelerini ve neler yaşadıklarını soruyoruz. Taliban’ın saldırısında yaralanan Fatma ile konuştuğumuz sırada, Kabil’de yine bir bombalı saldırı düzenlendiğini öğreniyoruz Fatma’dan. Telefonundan bize patlama anındaki fotoğrafları gösteren Fatma, saldırının Kabil’de bir doğum hastanesinde gerçekleştiğini ve çok sayıda bebeğin ve kadının yaşamını yitirdiğini aktarıyor.
‘9 kurşun isabet etti vücuduma’
Kendi hikâyesini de anlatmaya başlıyor Fatma: “Bir gün çalıştığım kurumdayken 5- 6 kişilik bir turist kafilesi geldi. Bu sırada dışarıda Taliban üyesi bir intihar bombacısı kendini patlattı. Patlamadan sonra her yer tuz buz oldu. Camlar kırılmış, dolaplar yere inmişti. Korktum, dışarı çıkamadım. Bu sırada ofiste bulunan bir dolabın içine saklandım. Sonra insanlar korkuyla bizim ofise doğru girmeye başladı. Taliban üyeleri benim dolabın içinde olduğumu gördüler. Bize silahlarla saldırdılar. Bu sırada bedenime 9 kurşun isabet etti. Birçok yerim parçalandı. Beş altı saat çatışmanın içinde kaldık. Sonra ambulans geldi hastaneye götürdüler. Bir iki tedavi yapıldı ancak yüzüme ve birçok yerime kurşun geldiği için ‘senin tedavi imkânın burada yok’ dediler. Çene kemiklerim ve dişlerim hepsi gitmişti. O yüzden tedavi olmak amacıyla Türkiye’ye geldim.”
‘Tedavi olmak için geldiğim gün Ankara’da bombalı saldırı oldu’
Türkiye’ye geldiği gibi yine bombalı bir saldırıya şahit olan Fatma, “Tedavi için geldiğim o gün Ankara’da bomba patladı. Çok korktum, Kabil’deki o an aklıma geldi. ‘O kadar yol geldim, çocuklarımı kurtardım, rahat olacağım ama burada da başladı’ diye düşündüm. Burada da çok sayıda patlama ve saldırı oldu. Sonra hastanede ameliyat oldum yoğun bakımdan yeni çıkmıştım. Bu sefer 15 Temmuz’da darbe yaşandı. O gece yine çok korktum. Bunları hiç unutmayacağım” diyor.
'Bazen garsonluk bazen başka bir iş...'
Sonrasında ülkesine geri dönemediğini ve bütün parasının tedaviye gittiğini belirten Fatma, “Çocuklar burada okula başladı. Başka bir dilde eğitim gördükleri için çok zorlandılar. Onlar okula gitti, ben de çalıştım. Eşimle beraber çalışıyordum. Bazen garsonluk, bazen başka bir iş… Dikiş nakış öğrendim sonra terzilik yapmaya başladım. Koronavirüs salgını başlayınca iş bulamadığım için evde kaldım. Sonra Dünya Evimizdir Derneği bize destek oldu burada siper yapıyoruz” diye ekliyor.
‘Çocuğuma süt almaya markete gidemedim’
Özellikle mülteci kadınların iki kat zorluk yaşadığına değinen Fatma, “Burada kaldığım 4 yılda çok zorlu şeyler yaşadım. Geldiğimde hastaydım elimde iki baston vardı bu şekilde yürüyebiliyordum. Çocuklarım küçüktü. En küçük çocuğum 2 yaşındaydı. O zaman süt içiyordu. Süt istedi, markete gidemedim. Nerede ne satılıyor, süt nereden alınır bilmiyordum. Çok zorlandım. Çok zorluklar yaşadım. Bir iki sene sonra çocuklarım yavaş yavaş Türkçe öğrendi. Yabancı bir ülkeye geldiğimiz için kültür ve dilimiz farklıydı. Yavaş yavaş alışmaya çalışıyorum. Hele kadınlar için çok daha zor. Kimliksiz kadınlar çok zorluklar yaşıyor” diyor.
‘Dolandırıldık, pasaportlarımız alındı’
Türkiye’de çoğu kez dil bilmedikleri için dolandırıldıklarını aktaran Fatma, bir keresinde ellerinden pasaportlarının alındığını söylüyor. Kimlik tarihinin eski olduğunu ve yenilemesi gerektiğini ifade eden Fatma, yeni kimlik çıkarmak için uğraştığını dile getiriyor. Burada yalnızca kendileri için uğraşmadıklarını diğer mültecilerle dayanışma halinde olduklarını kaydeden Fatma, sözlerini şöyle sürdürüyor: “Birbirimize yardım ediyoruz destek veriyoruz. Mesela; maddi bir şey elimizde yoksa manevi olarak destek olmaya çalışıyoruz. Dil öğrendiğim için yeni gelenlere yardım etmeye çalışıyorum. Şimdi bir evde kiradayız. Yeni gelenleri evime götürüyorum ev bulana kadar. Onlara iş arıyoruz. Kadınlara çocuklara, kaçak gelenlere… Mesela geldiklerinde parkta soğukta yatanlar oluyor onlara kıyafetlerimizi veriyoruz.”
‘Bize eziyet etmeyin, halimiz yok aynı acıları yaşamaya’
Fatma, son olarak Türkiyelilere şöyle sesleniyor: “Biz de insanız dünya hepimize aynı ev. Bize eziyet etmeyin. Biz çok sıkıntı çektik. Bundan sonra halimiz yok bu acıları yaşamaya. Bizi kabul edin artık.”