Göç ettirilen Besima: Halkları birbirine bağlayan gücü yok edemeyecekler
- 09:08 13 Mayıs 2020
- Yaşam
Sorgul Şêxo - Ronîda Hacî
HESEKÊ - Türkiye’nin saldırıları sonucu Serêkaniyê’deki evinden çıkıp Waşukani Kampı’na yerleşmek zorunda bırakılan ve Êzidî olan Besima Dawud, “Halklar arasındaki sevgi, eşitlik ve dayanışmayı yok etmek istiyorlar. Kürt, Arap, Êzidî ve Asuri halkları her zamankinden daha güçlüler ve onları ahlaki ve vicdani olarak birbirine bağlayan gücün yok olmasına asla izin vermeyeceklerdir” diyor.
Türkiye, Suriye Milli Ordusu (SMO) ile birlikte 9 Ekim 2019 günü Kuzey ve Doğu Suriye’ye “Barış Pınarı Herakatı” adı altında saldırı gerçekleştirmiş ve saldırılar sonucu birçok sivil yaşamını yitirmiş, binlerce sivil ise topraklarından göç etmek durumunda kalmıştı. Birleşmiş Milletler (BM) İnsani Yardım Koordinasyon Ofisi’nin 22 Ekim günü yaptığı açıklamaya göre çatışmaların başladığı 9 Ekim’den bu yana 180 bin civarında kişi yerlerinden göç etti. Demokratik Suriye Güçleri’nin (QSD) açıkladığı 2019 bilançosuna göre ise 400 binden fazla sivil göç etti, 522 sivil yaşamını yitirdi, aralarında çok sayıda çocuğun da olduğu 2 bin 757 sivil ise yaralandı. 9 Ekim'deki saldırılarda yerinden göç edenlerden biri de Besima Dawud ve ailesi.
‘Köyde komünal bir yaşantımız vardı’
Serêkaniye’nin Lizga köyünden Êzidî bir kadın olan Besima, eşi ve 11 yaşındaki kızı ile birlikte Hesekê Kantonu’nda kurulan Waşukani Kampı’nda kalıyor. Yaşamını sevgi ve mücadele ile yaratan Besima, “Köyümüzün doğası çok güzeldi, içinden geçen bir ırmağı vardı. Çok çeşitli bitkiler ekerdik. Pamuk ekip biçerdik. Kışın ekim konusunda çok zorluklar yaşardık. Sonbahar ve kış bahçelerimiz vardı. Ürünlerinden hem biz hem de komşularımız faydalanırdı. Komünal bir yaşamımız vardı. Her şeyi paylaşırdık. Pamuk ekmek ve toplamak, kışın yağmur altında yazın güneş altında tandır ve sac ekmeği pişirmek zordu ama asla bu yaşantımızdan hoşnutsuz değildik. Bu zorluklar emeğimize çok daha fazla anlam katıyordu” sözleri ile köy yaşantısını anlatıyor.
‘30 yıl yaşadığım evimde şimdi bir çete ailesi yaşıyor’
Besima’nın bin bir emek ile inşa ettiği ve 30 yıldır yaşadığı evine şimdilerde Türkiye ve ona bağlı gruplar el koymuş durumda. “O evimizi inşa etmek için birçok şeyden kendimizi mahrum bıraktık” diyen Besima, “Hala anlamaya çalışıyorum. Günlerce dişimle tırnağımla inşa ettiğim evimi Türk devleti ve çeteleri hangi hakla işgal edip el koyabiliyorlar? Evimin duvarları yıkılmış. Hangi hakla yaşadığımız bizim olan topraklarımızı işgal edebiliyorlar. Evime bir çete ailesinin yerleştiğini öğrendim. Düşündükçe delirecek gibi oluyorum” sözleri ile öfkesini dile getiriyor.
‘Êzidî kimliği ve varlığı yok edilmek isteniyor’
Êzidîlerin maruz bırakıldıkları soykırımları hatırlatan Besima, Lizga köyünün bir Êzidî köyü olduğunu vurguluyor. Besima, “Köyümüze ilk geldiklerinde; ‘köy Êzidî köyüdür o yüzden yağma ve talanı bize helaldir’ dediler. Türk devleti ‘Ya Êzidîler Müslüman olacak ya da her zaman soykırımlarla yüz yüze kalacak’ diyor. Bu toprakların sahibi olan bir ulus olarak Êzidî inancımıza uygun bir şekilde bu topraklarda yaşamak bizlerin en doğal hakkıdır. Türk devleti Şengal’de ki katliamın aynısını Serêkaniyê, Kuzey ve Doğu Suriye’de de gerçekleştirmek amacındadır. Sadece Êzidîler de değil Müslümanlar da saldırılarla karşı karşıya kalıyor” diye anlatıyor.
‘Halklar arasındaki bağ yok olmayacaktır’
BM’nin saldırılara karşı tutumunu da eleştiren Besima, topraklarına dönük saldırılara karşı ses çıkarılmadığını söylüyor. Besima, “QSD bizleri korudu. QSD bizim çocuklarımızdır” diye de ekliyor. Kürtlere karşı kirli planların devreye konulduğunu dile getiren Besima, “Halklar arasındaki sevgi, eşitlik ve dayanışmayı yok etmek istiyorlar. Ancak Erdoğan büyük bir yanılgı içerisindedir. Hayalleri asla gerçekleşmeyecektir. Kürt, Arap, Êzidî ve Asuri halkları her zamankinden daha güçlüler ve onları ahlaki ve vicdani olarak birbirine bağlayan gücün yok olmasına asla izin vermeyeceklerdir. İşgalciler demokratik ulus projesinin hayata geçmesinden çok korkuyor ve engellemek için her türlü vahşi yol ve yönteme başvuruyorlar. Erdoğan’ın en büyük korkusu budur” şeklinde konuşuyor.