Kelebek misali kanat çırpışıyla fırtına yaratan Neslihan Ataş
- 09:10 9 Mart 2020
- Yaşam
Zeynep Pehlivan
İZMİR - Fotoğrafçıların, oldukça zor bir teknik olarak tanımladığı oto portre çekim tekniğiyle çalışan Neslihan Ataş, çalışmalarını “Kelebek Etkisi” ismini verdiği sergide bir araya getiriyor. Neslihan, “Ben fotoğrafçılığımı iyileştirmeye başlarken, fotoğraf da beni iyileştirmeye başladı” diyor.
Kelebek; narin ve kısa ömürlüdür, yaşam döngüsüyle ortaya çıkan varlığıyla bir mucizeyi çağrıştırır. Belki de bu yüzden tek bir kanat çırpışının dahi dünyayı değiştirme gücüne inanırız. Bugün kozasından çıkıp kelebek olan ve çırptığı kanatlarıyla kendi dünyasında bir fırtına yaratmayı başaran bir kadın: Neslihan Ataş.
Neslihan, 1981 yılında üç çocuklu bir ailenin ilk çocuğu olarak Malatya’da doğar. Elektronik mühendisi olan Neslihan, çalışma yaşamına TEİAŞ’de devam eder, ancak onu gerçek anlamda yaşama bağlayan alan fotoğraf. “Kendimi bildim bileli sanata hep ilgim vardı” demesine rağmen o aradığı yolu uzunca bir süre bulmakta zorlanır. Nihayet 2012 senesinde aldığı fotoğraf dersleri sayesinde, yaşamında o uzun zamandır beklediği kırılmayı yaratmış olur.
‘Kötü bir dönemden geçiyordum’
Neslihan uzunca bir süre hem teorik hem de uygulamalı olarak fotoğraf dersleri aldıktan sonra ne yazık ki hayatındaki bazı olumsuz gelişmelerden dolayı çok sevdiği bu alandan bir nebze uzaklaşmak durumunda kalır. Neslihan bu süreci şu sözlerle anlatıyor: “O dönem sadece fotoğraftan değil, açıkçası sevdiğim her şeyden uzaklaştığım, kötü bir dönemdi. Aradan uzunca bir süre geçtikten sonra bir gün telefonum çaldı, arayan fotoğraf öğretmenimdi. Benden kadınlara yönelik bir fotoğraf sergisi için fotoğraf göndermemi istedi. Aklına gelmiş olmam, benim için çok büyük bir onur oldu. Bunun için çok özel bir fotoğraf çekmem gerektiğini düşündüm ama yine de o dönemki ruh halimden dolayı bu enerjiyi kendimde hissedemiyordum. Dışarıya çıkıp bir kadının fotoğrafını çekme isteğim yoktu; çünkü kendi adıma gerçekten de kötü bir dönemden geçiyordum. Böyle olunca bizzat kendi kendimi çekmeye karar verdim.”
‘Çektiğim her fotoğraf kafamdaki sesleri susturuyordu’
Neslihan’ın verdiği bu karar, belki de kelebek etkisini yaratan o ilk kanat çırpması olur. Neslihan, kendi fotoğraflarını çekmeye başladıktan ve doğrudan kendi meselesiyle bir biçimde yüzleşmeye başladıktan sonra, yaşamını bir domino taşı gibi değiştiren o özel süreci şöyle dile getiriyor: “Kendi fotoğraflarımı çekmeyi düşündüğümde bunun bana bir motivasyon getireceğini düşündüm. Daha doğrusu bunun böyle olmasını umut ettim. Aslında oto portre fotoğraf çekmek gerçekten çok zorlu bir yoldu. Bir şekilde kendimi motive edip hocamın istediği o fotoğrafı gönderdim. Oradan çok güzel geri dönüşler alınca bu tarz fotoğrafları çekmeye devam ettim ve işin özü, fotoğraf çektikçe de iyileşmeye başladığımı hissettim. Çektiğim her bir fotoğraf sanki kafamdaki sesleri susturuyordu. Ben fotoğrafçılığımı iyileştirmeye başlarken, fotoğraf da beni iyileştirmeye başladı. Daha sonra bunu prensipli bir program haline getirdim. Her ay ortalama iki ya da üç fotoğraf çıkarmayı amaçladım.”
Kelebek etkisi bir telefonla başladı
Neslihan çektiği fotoğrafları hocasının da desteğini alarak bir araya getirmeye karar verir. Bornova Belediyesi Uğur Mumcu Kültür ve Sanat Merkezi, Neslihan’ın “Kelebek Etkisi” adını verdiği, portre fotoğraflardan oluşan bu sergiye kapılarını açar. Aynı hafta, Etik Sanat Evi’nin ön ayak olduğu“Kadın” isimli resim sergisi ve Karikatürcüler Derneği İzmir Temsilciliği’nin hazırladığı “Kadın-Şiddet-Toplum” konulu karikatür sergisi de Neslihan’ın projesine eşlik eder ve böylece daha anlamlı bir bütünlük yaratılır.
‘Benim için kozadan çıkıştı diyebilirim’
Neslihan’ın bu sergiyle beraber artık içinde herhangi bir acı ve üzüntü hissetmediğini ifade etmesi, sanatın iyileştirici gücünün de en önemli yansıması değil mi? Neslihan bu soruyu şöyle yanıtlıyor: “Arkama dönüp aradan geçen 12 aya şöyle bir baktığımda gerçekten de fotoğraf sayesinde önemli bir yolu aştığımı görüyorum. Aslında her şey fotoğraf öğretmenimin bana açtığı o telefonla beraber başladı. O telefon, bir bakıma kelebek etkisiyle beni hayata döndürdü. Başlardaki o karamsar kurgularım bile sonlara doğru neşeli kurgulara dönüşmeye başladı. Örneğin ilk başlarda gözyaşlarıma hakim olamadığım bir fotoğrafı en önde kullanırım diye düşünürken o, en sonda kaldı. Gerçekten kelebek etkisiyle ben hem kendim oldum, hem de yapmayı çok sevdiğim; ama ara vermek durumunda kaldığım şeylere yeniden başlama fırsatı buldum. Herkesten uzaklaşmaya başlamıştım, onlara yeniden dönebildim. Burada esasen bir metamorfoz var; yani bu benim için bir bakıma kozadan çıkıştı diyebilirim.”
‘Beni hayatta asıl tatmin eden şey, anlaşılmakmış’
Neslihan, sergiye adını verdiği kelebek ile arasında özel ve metaforik bir bağ kurar. Kendi yaşamında yeniden ivmelenmesini sağlayan ve ilk etapta belki küçük ve anlamsız gibi görünen o “an”lara, büyük sürprizler doğuran tesadüflere, artık eskisinden daha fazla inanır. Neslihan son olarak şunları dile getiriyor: “Kelebeğe dair çok şey var bu sergide. İnsana dair her şeyin hem çok kırılgan, hem de çok geçici olduğu gibi. Çok iyi ve çok kötü anılarımız, hep bir kelebeğin ömrü kadar geçici. ‘Öldüm, düştüm’ dediğiniz anlar da çok geçici, ‘iyiyim, mutluyum’ dediğimiz anlar da. İkisine de çok sıkı sıkıya tutunmamak lazım. İnsan, kafasındaki kozaları sadece kendisi yıkabiliyor. Bütün yaşadığımız olumsuz süreçlerin aslında bizim güçlenmemiz için olduğuna inanıyorum. Bana, ‘Bu senin kozan, kendi kanatlarınla çıkmalısın’ diyen büyüklerim oldu. Gerçekten de öyleymiş, kendi kendinizi zorlamadan kimsenin size bir yardımı dokunamıyormuş. Evet, belki güzel bir çevrem var; ama insanın önce kendi ayakları üzerinde kalması şart. Beni belki de bu hayatta tatmin eden şey anlaşılmakmış. Bu sergide de insanların beni anladıklarını hissettiğim için kendimi amacıma ulaşmış hissediyorum. Bu deneyimden sonra insanlara; her karanlığın bir aydınlığa, her kozanın bir kelebeğin oluşumuna öncülük ettiğini göstermiş olmak istiyorum.”