Yaylada kadınlar: Güneşin doğuşuna da batışına da tanıklık edenleriz

  • 09:19 27 Haziran 2019
  • Yaşam
Zeynep Turgut 
 
VAN - Mêrgastran ve Alandeşt yaylalarının eşsiz güzelliğini paylaşan kadınlar, burada hep birlikte bütün işi omuzluyor. Yayla yasaklarına rağmen bu kültürü terk etmeyen kadınlar, “Güneşin doğuşuna da batışına da tanıklık edenleriz” diyor. 
 
Van’ın Çatak ilçesine bağlı Konalga (Êzdînan) köyüne bağlı Mêrgastran ve Alandeşt yaylaları, her yaz yaylacıların uğrak yerleri. Birçok bitkinin yetiştiği yaylalar, muhteşem bitki örtüsü ve yüksekliğiyle göz kamaştırıyor. Sabahın erken saatlerinde uyanan yaylacı kadınlar, kahvaltılarını yaptıktan sonra Mêrgastran yaylasından Alandeşt yaylasına yol alıyor. Koyunları sağmak için yola çıkan kadınlar, önce atlarını giydiriyor. Bütün zorluğa ve yokuşlu yollara rağmen adeta tehlikeye meydan okuyan kadınlar, klamlar ve sohbetler eşliğinde 2 saate kadar süren yolculuktan sonra Alandeşt yaylasına ulaşıyor. Her yıl havaların ısınması ile beraber Konalga köyünden yayla yolculuğuna çıkan kadınlar, “Güneşin doğuşuna da batışına da tanığız” diyor. 
 
‘Bütün zorluklara rağmen çok güzel’
 
Yıllardır yaylalarda hayvancılıkla uğraşan Heybet Tartan, yayla hayatının çok güzel olduğunu belirterek, “Ben yaylalarda doğdum büyüdüm. Bir ara bizim de yaylalarımız yasaklandı, sonrasında kaldırıldı. Yaylalarda yaşamak çok güzel ama bir o kadar da zor. Bizim yerleşim yerimiz yani çadırlarımız Mêrgastran yaylasında ama biz koyun sağmak için oradan atlarımızla Alandeşt yaylasına geliyoruz. Yolumuzun 2 saat bazen de 3 saat sürdüğü oluyor. Yollar yokuşlu ve tehlikeli. Ama bu tehlikeli yolları pek umursadığımız söylenilmez. Zaten 2 saatlik yol şarkı ve sohbetlerle geçiyor” ifadelerini kullanıyor.
‘Yaylaları yasaklayarak Kürtleri yoksullaştırmak istiyorlar’
 
50 yıldır yaylacılık yaparak geçimini sağlayan Hicret Okan, yaylaların sürekli yasaklanıyor olmasının kabul edilir bir tarafının olmadığını ifade ederek, şöyle konuşuyor: “Biz sabah saat 05.00’da uyanıyoruz ve akşam saat 20.00’a kadar durmadan çalışıyoruz. Bu yaylada sadece kadınlar var, bütün yük kadınların omuzlarında. Hayvancılık kolay iş değil hele böylesi bir yerde yaşıyorsan zorlulukları ve sorumlukları daha fazladır. Ben yayla yaşamını çok seviyorum. Yaylayı yasakladılar ama biz yine de yayla yaşamını terk etmedik. Şimdilerde Hakkari ve daha birçok bölgede yaylalar yasaklı. Kürt halkı hayvancılık yaparak geçimini sağlıyor onlar da yaylaları yasaklayarak Kürdü ekonomik olarak zayıflatmak, yoksullaştırmak istiyorlar. Biz bu kültürden vazgeçmeyeceğiz ve ömrümüz yettiği kadar da yaşatacağız.” 
 
 ‘Bu topraklar şifadır, berekettir’ 
 
Yaylada yaşayan Hizret Alkan da yaz ve kışın hayvancılıkla uğraştıklarını söyleyerek, “Havalar ısınır ısınmaz yönümüzü en yüksek yaylalara çeviririz. Sonbahara doğru yükseklerden yavaş yavaş iniyoruz. Toprağa kar düşmeden yaylaları terk etmiyoruz” diye belirtiyor. 
 
Köy ve yayla hayatında en fazla emek verenin kadınlar olduğuna dikkat çeken Hizmet, “Hayvancılık emek ve sabır isteyen bir iştir. Geçen yıllarda bir günde iki defa koyun sağardık ama şimdi yerimiz uzak olduğu için yapamıyoruz. İki sefer yaparsak akşam olur geldiğimiz yaylaya yetişemeyiz. Biz yaylada aynı zamanda en güzel ve şifalı otları da toplayıp peynir için de kullanıyoruz. Yeni nesil yayla hayatını sevmez ve buna karşı hep bir tepkisi var. Yeni nesil yaşamın tadını bilmiyor. Şehir havası hep hastalıktan oluşuyor. Bu yüzden de yaylalar tercih edilmelidir. Eskiden bu yaylada yüze yakın aile olurdu ama şimdi öyle değil. Bizim bu topraktan ve bu yaylalardan faydalanmamız lazım hepsi şifa ve berekettir ve kesinlikle sahip çıkmamız lazım” diyor. 
 
‘Bu kültürü nesilden nesile taşıyacağız’
 
Gewrê Tartan ise, “Bu topraklarda üreten kadınlardır” diyerek şunları dile getiriyor: “Güneş birlikte uyanan ve ilk ‘rojbaş’ diyen şüphesiz kadınlardır. Biz kadınlar güneşin doğuşuna da batışına da tanıklık edenleriz. Ekmeğimizi burada pişirir ve en güzel yemekleri burada yaparız. Yaylada zaten hemen hemen hiç erkek yok. Erkeklerin işini de kadınlar yapar. Burada yaşamı üretenler kadınlardır. Eski yıllara baktığım zaman gerçekten çok zor koşullarda yaylacılık yaptık. Bazen yemek olmaz çocuklarımız aç kalırdı. Kadınlar yayla yollarında doğum yaparlardı. Ama ona rağmen topraklarına karşı bir bağlılık vardı. Yaylalarımızı yasaklıyorlar çünkü ekonomik olarak bizi bitirmek istiyorlar. Ama biz ömrümüzün sonuna kadar yaylalarımızda yaşayacağız ve bu kültürü nesilden nesile taşıyacağız.”