Ayşegül Doğan: Sayın Öcalan’ı duymuyoruz, tecrit sürüyor

  • 11:35 7 Kasım 2024
  • Siyaset
 
ANKARA - Kayyım atanan kentlerde halkın polis işkencesine maruz kalmasına tepki gösteren DEM Parti Sözcüsü Ayşegül Doğan, MHP Genel Başkanı Devlet Behçeli’nin Abdullah Öcalan’a yönelik çağrısına değinerek, “Sayın Bahçeli, Sayın Öcalan’a çağrıda bulunuyor. Biz Sayın Öcalan’ı duymuyoruz, Türkiye kamuoyu duymuyor, tecrit sürüyor” dedi.  
 
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Sözcüsü Ayşegül Doğan Genel Merkez binasında gündemdeki gelişmeleri değerlendirdi. 
 
İlk olarak bugün Diyarbakır Adliyesi’nde görülen Narin Güran davasına değinen Ayşegül Doğan, gözlerinin bu davada olduğunu kaydetti. Narin Güran, katliamının karanlıkta kalmaması ve gerçek faillerin ortaya çıkması, hala korunan ilişkilerin ağların da ortaya çıkabilmesi için bu davanın takipçisi olacaklarını belirtti. 
 
‘AKP bizimle siyasi olarak rekabet etmedi’
 
Yeniden kayyımları konuştuklarını dile getiren Ayşegül Doğan, 2016 yılından bu yana kayyım politikalarından hiç vazgeçilmediğini söyledi. Ayşegül Doğan, “31 Mart seçimlerinden önce ne oldu, özellikle DEM Partili belediyeler açısından baktığımızda; adeta iğne ile kuyu kazar gibi çalıştık. Süreç ilmek ilmek örüldü. Çünkü karşımızda siyasi olarak bizimle rekabet eden bir siyasi parti değil, AKP vardı. Hemen her yerde devletin tüm imkânlarını kendi partisinin çıkarları için kullandılar. Valiler, il ve ilçe başkanları gibi çalıştılar. Devletin valileri tarafsız olması gerekirken, tüm mülki amirler il ve ilçe başkanları gibi davrandılar, böyle çalıştılar. Bu da yetmedi; türlü türlü hilelerle kayyumları göndermemizin önünü kesmeye çalıştılar. 
 
En sonunda, bütün Türkiye'nin gözünün içine baka baka, hatta gözlerimize soka soka, taşımalı seçmenle, alamadıkları yerlere seçmen taşıyarak kayyumları göndermemizi engellemeye çalıştılar. Önümüzü kesmeye çalıştılar. Sonuç ne oldu? İnsanların kayyum yönetimini istemedikleri ortaya çıktı. Tüm bu zorluklara, engellere, baskılara, seçmen taşımaya rağmen, ince ince hesaplar yaparak taşıdıkları seçmenlere rağmen, halk iradesine sahip çıktı; kayyumları gönderdi ve halkın oylarıyla, kent uzlaşısıyla seçilen adayları belediye eş başkanları olarak seçip belediyeyi yeniden zorla ellerinden alınan belediyeleri halka teslim etmiş oldu” dedi.
 
‘İnsanlar vazgeçmeyecekler’
 
Halkın hâlâ kendi iradeleri için sokaklarda demokratik protesto haklarını kullandığını dile getiren Ayşegül Doğan, “Türkiye artık mevcut anayasa ile de yönetilmiyor; bir anayasasızlık hâli var Türkiye’de. Yani mevcuttaki darbe anayasası dahi hayata geçirilmiyor. Bu anayasal hakka nasıl müdahaleler görüyoruz günlerdir? İnsanlar vazgeçmeyecekler. Boşuna bu çabalar. Yıllardır bu yolu deniyorsunuz, yıllardır bu yöntemden medet umuyorsunuz. Yıllardır bu yöntemle insanların vazgeçeceklerini zannediyorsunuz. Vazgeçmiyorlar. Vazgeçmeyecekler. Bedeli ne olursa olsun vazgeçmeyeceklerini söylüyorlar. Kayyum değil yerel demokrasi diyorlar. Darbe değil özgürlükler için demokratik protesto hakkını kullanıyorlar. Peki, siz ne yapıyorsunuz? Ters kelepçe, çocuklara gözaltı, sokaklarda olmaması gereken görüntülere neden oluyorsunuz. 
 
Hem insanların iradelerine kayyum atayacaksınız, ‘Sizin seçme ve seçilme hakkınız yok,’ diyeceksiniz; Esenyurt’tan Halfeti’ye kadar, ‘Seçemezsiniz, nerede olursanız olun siz seçemezsiniz, seçilemezsiniz, demokratik siyaset yapamazsınız. Milletvekili seçilirsiniz, tutuklarız, hapsederiz, vekilliğinizi düşürürüz. Belediye başkanı seçilirsiniz, seçtiğiniz belediye başkanının yerine memur atarız, atanmış biriyle yönetiriz. Belediye meclis üyelerinizi tanımayız, belediye meclisini feshederiz. Orada hangi siyasi partiden temsiliyet olursa olsun, biz oraları yalnızca siz kazandığınız için size yönettirmeyiz.’ Hem gasp edeceksiniz hem de bu gaspa karşı demokratik direniş hakkını kullanan insanlara antidemokratik muamele ile işkence uygulamaya kalkışacaksınız. Kim olduğu belli olmayan, bereli maskeli, pervasızca insanlara işkence uygulayan, kim oldukları belirsiz insanları sokağa indireceksiniz, sonra da hiçbir şey olmamış gibi susacaksınız” diye belirtti.
 
‘Protesto hakkımızı engellemeye çalışıyorsunuz’
 
Günlerdir ilgili yetkililere, “Sokaklardaki şiddetin nedeni ne?” diye sorduklarını ifade eden Ayşegül Doğan, “2016’dan bu yana hız kesmeden kayyum atadınız, 24 saat dahi tanımadınız. 31 Mart seçimlerinden hemen sonra ortaya çıkan tabloyu içinize sindiremediğiniz için, seçimde alamadığınızı zorla almak adına neredeyse 24 saat geçmeden Van’da kayyum denemesi yaptınız. Yine bir direnişle karşılaştınız; direnişten vazgeçilmedi. Yine durmadınız, Hakkâri’ye kayyum atadınız. Esenyurt'ta Kent Uzlaşısı’nın bir arada yaşama ve yönetme ruhunu hedef aldınız. Mesajlarınız açık ve net; alıyoruz. Buna rağmen, farklılıklarımızla ve özgünlüklerimizle bir arada yaşamak için demokratik bir biçimde protesto hakkımızı kullanıyoruz, ancak bunu da engellemeye çalışıyorsunuz” sözlerini kullandı. 
 
Ayşegül Doğan’ın konuşmasının satır başlıkları şöyle: 
 
“Ne kazanıldı kayyumlarla? 2016 yılından bu yana atanan kayyumların Türkiye'ye bir faydası oldu mu? Size ne kazandırıyor, iktidarınıza ne kazandırıyor? Yolsuzlukla, irade gaspıyla anılıyorsunuz. Darbeyle anılıyorsunuz; darbelere karşıyız diyerek iktidara gelip darbeci bir iktidar olarak tarihte her gün yeni bir sayfa açıyorsunuz. Bu mudur sandık yoluyla seçilene saygı? Bu durum, sizin de üzerine yaslandığınız, içinden çıkıp geldiğiniz meşruiyet alanını sorgulanır ve tartışılır hale getiriyor. Bir de yetmiyor; bu kayyum uygulamasının inkârı için 'geçici görevden uzaklaştırma' gibi bir ifade kullanılmış. Bugüne kadar kayyum atanıp yerine geri dönebilmiş kaç belediye başkanı veya eş başkanı var? Yok. Demek ki bu geçici bir görevden uzaklaştırma değil. Demek ki hukuk yok. Zaten bunu Cumhurbaşkanı da söylemişti; başka bir hukuk uyguladığını ifade etmişti. Türkiye kamuoyuna buradan sesleniyor ve şunu söylüyoruz: Geçici görevden uzaklaştırmaya dahi gerekçe olabilecek, hukuken dayanağı olan herhangi bir mahkeme kararı veya söylendiği ve iddia edildiği gibi bir durum söz konusu değil. Bakınız, bunu söylemek durumunda kalıyoruz. Eğer Esenyurt'taki belediye başkanı Kürt kimliğinden dolayı suçlanırsa, CHP’li bile olsa ve ardından Kürtlerin seçme ve seçilme hakkına doğrudan bir irade gaspı gelirse, mesaj açık bir biçimde anlaşılır.”
 
Kürt meselesinde olduğumuz yerde duruyoruz 
 
Eş Genel Başkanlarımız da yaptıkları açıklamalarda söylediler. Biz de söyledik. Bu ülkedeki Kürtlere geçen duygu şu: Kürt seçemez, Kürt seçilemez, Kürt yönetemez, Kürt konuşamaz. Dilsiz bir kardeşlik olur mu? Susan, susturulan, yok sayılan, inkâr edilen; tüm kazanımları tehdit olarak görülen, kazanmasın diye önüne zorluklar çıkarılan bir kardeşlik olabilir mi? Eşit yurttaşlık hakkını kullanamayan bir yurttaşlık hukuku olabilir mi? Mardin’de seçersen kayyum atarım, Halfeti’de seçersen kayyum atarım. Batman’da, Türkiye genelinde en yüksek oyu dahi alsan, en yüksek oyu alarak seçilen belediye eş başkanı olsan dahi kayyum atarım. Şimdi buradan gelin, kardeşlik yorumları yapmaya çalışın. Nasıl yaparız? Bu nedenle bir daha soruyoruz: Asıl karar vermesi gereken sizlersiniz. Bizim kararımız, Kürt sorununun çözümüyle ilgili olarak, açık ve nettir. Kürt meselesine yaklaşımımız açık ve net. Biz, olduğumuz yerde duruyoruz. Yalpalamadan, savrulmadan, herhangi bir tutarsız tavır ve hâl içerisine girmeden, son derece açık ve net bir biçimde tavrımız ortadadır. Ama siz her defasında ‘Kürtsen yoksun, Kürt kimliğinle yaşayamazsın’ mesajını verirseniz, buna karşı demokratik direnme hakkımızı kullanırız.
 
Adaylarımızı nasıl belirlediğimizi tüm kamuoyu biliyor 
 
Tabii ki belediyelerimizi koruyacağız. O belediyeleri bin bir zorlukla, bin bir emek, çaba ve gayretle kazandık. Yıllarca saldırmaya çalıştığınız kayyumları gönderebilmek için insanlar gece gündüz çalıştı. Ankara belediye seçimlerinde bir çalışıldıysa, Şırnak’ta, Cizre’de, Mardin’de, Batman’da, Halfeti’de, Hilvan’da on katı çalışıldı. Bu belediyeler en az on katı emekle kazanıldı. Şimdi, bu belediyeleri biz alalım, siz de buna göz yumun, sesinizi çıkarmayın. Kanun teklifi veren biziz, bunun evrensel kurallar gereğince yeniden düzenlenmesi gerekiyor. Bunu da göz ardı edin. Meclis bu konuyla ilgili hiç toplanmasın, hiçbir görev ve sorumluluk üstlenmeden devam etsin. Böyle bir şey olabilir mi? Yetmiyor, efendim, DEM Parti’de neden böyle adaylar gösterildi ki? Onlara da bir cevap verelim. Topluca bir hatırlatma yapalım: burada gün gün, haftalar boyunca seçim sürecinde açıklamalar yaptık. Adaylarımızı nasıl belirlediğimizi tüm Türkiye kamuoyu biliyor. Hiç kimseden gizli saklı bir süreç yürütmedik, yönetmedik. Seçim süreci boyunca açık ve şeffaf bir şekilde davrandık. Bir de DEM Partililer, kullandıkları oylardan sonra oradan ayrılıp gidemediler; sandıklarına, oylarına sahip çıkmaları gerekti. Kazandığımız seçim tekrar edildi. Kazandığımız seçime bir daha girmek durumunda kaldık ve yine binlerce oy farkla kazandık. Yine kazanacağız, vazgeçmeyeceğiz. Bu belediyeleri peşkeş çekmenize izin vermeyeceğiz. Peşkeş çekmek için bu belediyeler bizden alınıyor; halkın kaynaklarını bazı odakların hizmetine sunmak için bu belediyeler bizden alınıyor.
 
Belediye Eşbaşkanlarımız hakkında kesinleşmiş tek bir ceza yok 
 
Peki, ne suçları varmış belediye eş başkanlarımızın? Hiçbir suçları yok! Daha önce Esenyurt Belediye Başkanı için de söylemiştik: Eğer böyle, Kürtlük üzerinden suç isnatları kurmaya çalışırsanız ve bazı medya organları bu yönde yayınlar yaparsa, vermek istediğiniz mesajı almış oluruz. Bu durumda, ‘Kürt yönetemez’ algısı oluşur. Böyle devam ederse, ancak bu mesajı pekiştirmek istiyor olabilirsiniz. Bakın, Halfeti’de eş başkanımız Mehmet Karayılan ile ilgili hiçbir kesinleşmiş karar yok. Şu an Türkiye’de hakkında soruşturma veya dosya olmayan insan neredeyse kalmadı. Ama kendisiyle ilgili herhangi bir mahkeme kararı yok. Medya üzerinden nasıl şiddetle, silahlı örgüt üyeliğiyle iltisaklı ya da irtibatlı hale getirebilirsiniz? Nasıl böyle bir algı yaratmakta ısrar edebilirsiniz? Ve biliyor musunuz, neyle suçlanıyor? Tüm suçlamalar, kendi partisinin faaliyetlerine katılmasıyla ilgili. Tekrar ediyorum, kendisiyle ilgili hiçbir kesinleşmiş karar yok. Mardin Büyükşehir Belediyesi Eş Başkanı Ahmet Türk ile ilgili tüm Türkiye, hatta Kobanê Davası dolayısıyla uluslararası kamuoyu da bilgi sahibi. Aynı davada yargılanıyor ve kesinleşmiş bir karar yok. Bu ülkede, yalnızca siyaset yaptıkları için Kobanê Davası nedeniyle 400 yılı aşkın cezalar verildi insanlara. Onunla ilgili de kesinleşen bir karar yok. Türkiye’de en çok oyu alarak seçilmiş belediye eş başkanımız Batman’da Gülistan Sönük. Hiçbir şey yok, mahkeme kararı yok, kesinleşen bir karar yok. Kendisiyle aynı iddiayla yargılananlar serbest bırakılıyor, haklarında beraat kararı veriliyor. Ancak 31 Mart seçimlerinden hemen önce savunma için kendisine bir hafta süre veriliyor karar duruşmasında. Şu an dosyası istinafta. Kesinleşen bir karar yok, bu şekilde görevden uzaklaştıramazsınız. 
 
Bu yoldan bir an önce dönün 
 
Halk tarafından seçilen insanlara bu şekilde kayyum atayamazsınız. Sonra çıkıp başka iddialarla suçlayamazsınız. Masumiyet karinesini de tedavülden kaldırdınız, ama bunu böyle sürdüremezsiniz. Bu yol, daha demokratik, daha adil, daha eşit ve daha özgür bir yere götürmeyecek. O yüzden, bu yoldan bir an önce dönün. Meclis bu konuda sorumluluk üstlenmeli; verdiğimiz bir kanun teklifi var. Yeniden düzenlenme gerekiyor. Eğer kişilerle ilgili gerçekten kesinleşmiş mahkeme kararları varsa, onların yerine Belediye Meclisi seçmeli. Bu süreç tamamlanmadan, onların yerine kayyum atayamazsınız. Bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan da bu süreçlerden geçti. Peki, kendisine böyle mi yapıldı? Hayır. O gün kendisine reva görüleni yıllarca eleştirip bu haksızlığa karşı toplumun farklı kesimlerinden insanların ‘hayır’ dediği bu durumun bugün kendi eliyle ya da talimatıyla gerçekleştiriliyor oluşunu tabii ki kabullenmeyeceğiz. Elbette yüksek sesle itiraz edeceğiz. Tabii ki buna karşı direneceğiz ve demokratik protesto hakkımızı kullanacağız.
 
Devlet Bahçeli’nin açıklamaları 
 
DEM Parti olarak, açık söylemek gerekirse kapsamı, çerçevesi, tanımı ve mekanizması belirsiz de olsa, Kürt meselesinin çözümüne ilişkin tartışmaları kıymetli bulduğumuzu, değer verdiğimizi hep söyledik. Türkiye kamuoyu, bütün bu belirsizliklere rağmen, 1 Ekim’den bu yana kimi zaman endişeyle kimi zaman umutla ama büyük bir ilgiyle tartışmaları izliyor, yorumluyor ve paydaşı olmaya çalışıyor; olumlu ya da olumsuz. Bu bile, sorunun ne kadar can yakıcı olduğunu bir kez daha gösteriyor. Bahçeli'nin çağrılarına gelirsek, DEM Parti’nin bu konudaki tavrı merak edildiği için bir kez daha yineliyoruz. Bahçeli’nin önemli bulduğumuz tespitleri var. Sayın Öcalan’a yaptığı çağrı, önemli bir çağrı. Muhataplığının kabulü tabii ki kritik; teklifinde ısrarcı olduğunu söylemesi yine öyle. Arkasında durduğunu ifade etmesi, DEM Parti açısından şüphesiz önemli açıklamalardır. Yıllardır söylediğimiz tecrit tespiti de önemli. Siyasette bir uzlaşıya dikkat çekmesinin önemsiz olduğunu kim söyleyebilir? Son grup toplantısında söylediği, tabular kalktıkça, ezberler bozuldukça ve statüko delindikçe küçük adımlarla mutabakatlar sağlanabilir gibi, satır aralarından okumaya çalıştığımız şeyleri tabii ki biz de ilgiyle, dikkatle dinliyor, duyuyor, izliyor ve önemli buluyoruz.
 
DEM Parti’nin tavrından belirsizlik varmış gibi tartışmalar sürüyor 
 
Fakat şöyle bir şey var: Haftalardır sürüyor bu tartışmalar, DEM Parti'nin tavrını ve yaklaşımını açıkladık. MYK’mızın tavrını ve yaklaşımını açıkladık. Eşbaşkanlarımız, grup toplantılarında ve alanlarda açık bir şekilde ifade etti. Buna rağmen, DEM Parti’nin sanki tavrında bir belirsizlik varmış gibi tartışmalar sürüyor. En başta şu tespiti yapalım: Bu doğru değil. Bu bir çarpıtma, bir manipülasyon; buradan spekülasyonlar yaratılmak isteniyor. DEM Parti’nin beklentisi çok açık. DEM Parti diyor ki, madem bu çağrılar yapılıyor, kime yapılıyor bu çağrılar? Sayın Bahçeli, Sayın Öcalan’a çağrıda bulunuyor. Biz Sayın Öcalan’ı duymuyoruz, Türkiye kamuoyu duymuyor; tecrit sürüyor. Kendisi, bunu Urfa Milletvekilimiz Ömer Öcalan görüşmeye gittiğinde bir mesaj olarak kamuoyuna iletti, biz de buradan açıkladık. Üç satır gibi görünen bu mesajın içinde çok fazla mesaj var. Tecridi kaldırmıyorsunuz, sürdürüyorsunuz; Sayın Öcalan’ın mesajında dikkat çektiği koşullar sağlanmıyor. Koşullar oluşursa, ‘Ben buna hazırım’ dedi. Biz de DEM Parti olarak hazır olduğumuzu söyledik. KCK açıklama yaptı, ‘Koşullar sağlanırsa biz de varız’ dediler. Çözüme dair öneriler kamuoyu tarafından duyulmuyor, bu tartışmalara hiçbir şekilde dahil edilmiyor. Sonra da, DEM Parti gereğini yapmıyor gibi yorumlar yapılıyor. DEM Parti mi iktidar? 
 
Sayın Öcalan hazır, Devlet hazır mı? 
 
Bugün bu çağrıyı kim yapıyor? İktidar bloğu. Tecridi kim kaldırabilir? İktidardakiler. Bu yolu kim açabilir, başlangıç noktası ne olabilir? Sayın Öcalan’ın koşullarının oluşmasıyla. Ne duruyorsunuz, niye yapmıyorsunuz, niye oluşturmuyorsunuz bu koşulları? Kamuoyunu neden salt bu tartışmalarla kimi zaman endişe, kimi zaman umut arasında götürüp getiriyorsunuz? Yetmiyor, heybenizden kayyum çıkıyor. Ne yapmaya çalışıyorsunuz? Zaten güven duygusu zedelenmiş bir toplumdan bahsediyoruz. Bunu daha fazla zedelemenin, bunu daha fazla bilemenin ne anlamı var? Buyurun, biz hazırız, buradayız, çözüme varız, diyaloğa varız; ne bekliyorsunuz, niye bekliyorsunuz? Buradan sorduk bu soruyu. Devlet bu konuda kararlı mı, hazır mı, bütüncül bir yaklaşımı var mı dedik, yineliyoruz. Bu konuda devletin bütüncül bir yaklaşımı var mı, devlet hazır mı? Biz hazırız zaten, Sayın Öcalan da hazır olduğunu söyledi. O hâlde sözün gereği yapılmalı ve artık ertelenmemeli. Tüm bunlar yapılırken bir de şantaj ve tehdit dili kullanılıyor. Madem toplumsal uzlaşı sağlayacağız, madem barış arıyoruz hep birlikte, madem Türkiye barışını ve tarihsel barışı gerçekleştirmek istiyor, o zaman lütfen dilde başlayalım. Yapıcı, kapsayıcı, esnek, kapsama alanı geniş yeni bir dile ihtiyacımız var. Tehdit eden, şantaj yapan, aba altından sopa gösteren, eski uygulamaları hatırlatan ve onların daha da güçleneceğini ima eden bir dile değil; yapıcı, kapsayıcı, esnek bir dile ihtiyacımız var, tüm Türkiye toplumu ve siyaseti olarak.
 
Programa sahip olmamız gerekiyor 
 
DEM Parti’ye inanan, güvenen, oy veren seçmen ve gönüllüsü olan milyonlarca insan, acıların son bulmasını istiyor. Bu ülkede ve bu ülke dışında yaşayan milyonlarca insanın isteği, tabii ki savaşların son bulması, ölümlerin sona ermesi, bir arada özgür ve eşit yurttaşlar olarak yaşamaktır. Çatışmayı oluşturan nedenlerin ortadan kaldırılmasını istiyorlar. Çok basit; Kürtler, demokratik bir ülkede olması gerekeni istiyor. İnsanların insanlıklarının kabul edilmesini, doğal haklarının tanınmasını ve kabul edilmesini talep ediyorlar. Güven dediğimiz şey, güvenceyle oluşabilir. Bunları sağlamadan, sanki DEM Parti iktidardaymış gibi ‘DEM Parti bir şey yapmıyor’ diyorlar. Yapıyoruz efendim! Buyurun, yaptıklarımız ortada. Mücadelesiyle, bunun için ödediği bedellerle, göze aldıklarıyla, fedakârlıklarıyla DEM Parti ve temsil ettiği siyasal gelenek ortada. Devletin artık bir karar vermesi ve bir yerden başlaması gerekiyor. Kürt sorununu tarihsel ve sosyolojik gerçekliğinden kopartarak, bunu yok sayarak çözmek mümkün değil. Adını koymak, tarihsel ve sosyolojik gerçekliğini görmek, bunu tespit etmek ve buna göre bir yol haritası ve programa sahip olmak gerekiyor. 
 
Kararlı adımlar ve çaba bekliyoruz 
 
Biz kimsenin ağzından özel olarak bal damlamasını beklemiyoruz. Sakın yanlış anlaşılmasın. Yalnızca şunu bekliyoruz DEM Parti olarak: Hakikati tanımalarını, kabullenmelerini ve bunu göstermek için kararlı bir çaba ile somut adımlar atmalarını bekliyoruz. Geçen onlarca yıldan edinilen deneyimlerin yol gösterici olmasını istiyoruz. Tüm bu tartışmaları maksatlı bir biçimde çarpıtanları, manipülasyondan beslenenleri, algılarla toplumu oyalamaya ve yalanı gerçek gibi dolaşıma sokarak insanları kandırmaya çalışanları da görüyoruz. Onlara da bir çağrımız var: Niye diyalog, uzlaşı ve barış olasılığını güçlendirmek yerine bunu bulandırmayı tercih ediyorsunuz? Zaten belirsizliklerle dolu bir tartışma zeminini başka bir zemine çekmek mümkünken, neden bunu flulaştırmayı tercih ediyorsunuz? Aklınız sıra aktörleri karşı karşıya getirerek bu belirsizlikleri daha da mı artıracaksınız? 
 
Ayrıştıran değil birleştiren bir dil kullanın
 
Lütfen geçmişe bakın, Türkiye’nin yakın siyasi tarihine, demokratik siyasetin tarihine, Kürt siyasetine bakın. Göreceksiniz ki Kürt meselesinin demokratik ve barışçıl çözümünde karşı karşıya gelebilecek değil, yan yana durabilecek, el ele durabilecek ve bunun için mücadele edebilecek aktörler vardır. Bunun için kimse karşı karşıya gelmez. Yazık ki, beyhude bir çabanın peşinde olduklarını hâlâ öğrenememişler. Gazete köşelerinde yalnızca bunun için kalem oynatanlar var, televizyon programlarında yalnızca bunun için yorum yapanlar var. Bu belirsizlikleri artırarak Kürt siyasetini veya DEM Parti’yi zayıflatacaklarını ya da yıpratacaklarını sananlara, gerçekten, DEM Parti olarak tavsiyemiz şudur: Eğer bir arada yaşam ve kardeşliğe değer biçiyorsanız, eğer gerçekten bu ülkeyi seviyorsanız, ayrıştıran dil yerine birleştiren bir dil kullanmayı tercih ediniz.