'Tarikatlardaki çocuk sayısı MEB kayıtlarında yok'
- 11:29 6 Eylül 2024
- Güncel
ANKARA- Yeni eğitim ve öğretim yılına ilişkin açıklama yapan DEM Parti Eğitim, Emek ve Çocuk Komisyonları, “Diyanet İşleri Başkanlığı Değerler Eğitimi kurslarında 4-6 yaş grubu 210 bin çocuk olduğu, tarikatlardaki çocukların ise MEB kayıtlarında hiç görünmediği de kamuoyunun malumudur" denildi.
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eğitim, Emek ve Çocuk Komisyonları, yeni eğitim-öğretim yılına ilişkin partilerinin genel merkezinde basın toplantısı gerçekleştirdi.
Maarif modeli tahribatı gözler önüne seriyor
İlk olarak toplantıda konuşan Çocuk Komisyonu Eş Sözcüsü İhsan Seylan, Türkiye’de eğitim alanında iktidar tarafında yapılan ve yapılması planlanan çalışmaların bilimsel, akademik, eğitime katkı vermediğini ve eğitim sisteminin giderek kötüye götürdüğünü kaydetti. Artan yoksulluğa da değinen İhsan, “Pazartesi günü kaç çocuğun çantasının eksiksiz olacağı, kıyafetleri tam olacak şekilde okula başlayacağı ülkenin temel meselesidir. Yine kaç okulun tüm fiziki donanımı ile eksiksiz bir eğitim-öğretim dönemine hazır olduğu da muammadır. İktidarın devlet okullarından adeta elini eteğini çekmiş olması, okullarda hijyen ve eğitim araç-gereçleri başta olmak üzere büyük eksiklikleri beraberinde getiriyor. Geçtiğimiz dönemden itibaren tartışılan ‘maarif modeli’ iktidarın aynı zamanda toplumun yeniden şekillendirilmesine ilişkin de niyetinin açık bir göstergesidir. Türkiye’de eğitim sistemi yıllara yayılan biçimde çeşitli değişimler yaşamış olup halihazırda bütçeden de epey pay ayrılan ‘Maarif Modeli’; geçmişten günümüze kadar olan değişikliklerin yarattığı tahribatı gözler önüne seriyor. Uygulamaya konulması planlanan yeni modelin endişe verici boyutları hala tartışılıyor” dedi.
‘Tarikatlardaki çocukların sayısı MEB kayıtlarında görünmüyor’
Çocukların eğitimden yoksun olmasını, kanayan bir yara olarak değerlendiren İhsan, “MEB kayıtlarında, 19 milyon öğrenci için okullaşma oranı belirtilmiş ise de örgün öğretimdeki öğrenci sayısının 17.3 milyona kadar indiği biliniyor. Okullaşma oranının yüzde 85’lerde kaldığı artık verilerle de sabittir. 4+4+4 eğitim sisteminde 3, 4, 5 yaş da dahil zorunlu eğitimi terk ederek tarikatlara giden öğrenci sayısının 1.3 milyona kadar çıktığı iddiası mevcuttur. Diyanet İşleri Başkanlığı Değerler Eğitimi kurslarında 4-6 yaş grubu 210 bin çocuk olduğu, tarikatlardaki çocukların ise MEB kayıtlarında hiç görünmediği de kamuoyunun malumudur” diye belirtti.
‘Öğrenciler MESEM’lere yönlendiriliyor’
Ardından söz alan Emek Komisyonu Eş Sözcüsü Sevtap Akdağ Karahanlı, çocuklarını özel okullara gönderemeyen ailelere okul ve öğretmen seçme tercihinin bir alternatif olarak gösterildiğini, “kayıt” ücreti adı altında ücret alındığını dile getirdi. Sevtap, “Eğitimin iyi olduğu gerekçesiyle talebin yoğunlaştığı devlet okullarında kayıt ücretleri 100-200 binleri buluyor. Velilerin en hassas olduğu konuda kuşatan bu anlayış, okulların tüm giderlerini bu kez de velinin boynuna yüklüyor. Tam bu noktada da Millî Eğitim Bakanlığı açık liselerin önünü de tamamen açıyor! Neden olarak ‘öğrencilerin eğitimden kopmaması’ gösterilse de asıl neden, eğitimden kopmak zorunda kalan ve çalışmak zorunda bırakılan öğrencilerin MESEM’lere yönlendirilmek istenmesi. İktidar, kendisinin neden olduğu ekonomik zorlukları kullanarak, MESEM’ler eliyle çocukların işçileştirilmesini meşrulaştırmaya çalışıyor” sözlerine yer verdi.
‘Çocukların okula aç gitmesi bize neyi gösteriyor?’
Yoksulluk içinde 6,5 milyon çocuk bulunduğunu ve her beş çocuktan birinin yeterli ve besleyici gıdaya erişemediğini vurgulayan Sevtap, her dört çocuktan birinin ise okula aç gittiğini kaydetti. Sevtap, “Coğrafi eşitsizlikler de göz önüne alındığında bu durum daha vahim bir hal alıyor. Hal böyle iken nitelikli eğitimden nasıl söz edilebilir? Beslenme hakkı, insanın temel hakkı ve bu hakkın korunması ve sağlanması devletin sorumluluğu iken peki bu çocukların okula aç gitmesi bize neyi gösteriyor? Elbette, sorumluluğu olan devletin artık yoksul çocuğun açlığını zerre umursamamasını. Lüks ve şatafat içinde yaşayan iktidarın, bu çocukların ellerinden aldıkları ile bu hayatı, sarayları, saltanatları yaşadıklarını gösteriyor” ifadelerini kullandı.
1,5 milyondan fazla öğrenci MESEM’de
Sevtap konuşmasının devamında şunları söyledi: “Bunu da kendilerince en iyi yöntem olarak savunuyorlar. Bu tam da sermayeye ucuz işgücünün yöntemini yasalaştırıp MESEM adı altında çocukların fabrika köşelerinde can verdiği bir sistem. 2016 yılında örgün ve zorunlu eğitim kapsamına alınan MESEM’ler, 2021 yılında Mesleki Eğitim Kanunu’nda yapılan değişikliklerle de yaygınlaştırıldı. Ve böylece meslek lisesi öğrencilerinin işletmelerde ucuz iş gücü olarak çalıştırılmasının önü açılmış oldu. Bugün Mesleki Eğitim Merkezlerinde 1,5 milyondan fazla öğrenci var ve MESEM’lere kayıtlı öğrenci sayısında yüzde 784’lük bir artış yaşanmış durumda. Bu öğrencilerin yaklaşık 300 bini ise 18 yaş altı. Şunu da soralım: Bu çocuklar kim? Elbette biliyoruz ki MEB tarafından çalıştırılırken hayatını kaybeden, sakatlanan bu çocuklar yoksulların çocukları. ‘Bir gün okulda, dört gün işyerinde eğitim’ gibi makyajlı sözlerle yoksulların çocukları işçileştiriliyor ve yoksulluk onların da kaderi olsun isteniyor.
Müfredat değişikliği bir öç alma aracına dönüştürülmemeli
Çocuklar ve gençler için; özgür bir ortamda demokratik, çoğulcu, bilimsel, özgürlükçü, ekolojist, anadilinde ve cinsiyet özgürlükçü eğitim koşullarının yine çocuklar ve gençler ile birlikte inşa edilmesi en acil meseledir. Eğitim sisteminin değiştirilmesi oldu bittiye getirilmeyecek denli önemli olup bu değişim bilimsel ve özgürlükçü yaklaşımı esas alan çalışmalar ile gerçekleşmelidir. Müfredat değişikliği bir öç alma aracına dönüştürülmemeli, eşit ve özgür bir şimdi ve gelecek inşasına hizmet etmelidir. Eğitim sistemi normatif ve özcü olmayan; şiddet, baskı, düşmanlık, dışlama, cinsiyetçilik, ayrımcılık, ırkçılık, mezhepçilik içermeyen; bilimsel, eleştirel, eşitlikçi ve özgürlükçü; demokratik ve hukukun üstünlüğünü esas alan; güncel gelişmelerle yoğrulan; toplumsal çeşitliliğin tümünü barındıran; toplumun kültürel çeşitliliğine yabancılaşmayan ilkelerle şekillendirilirse ancak güçlü toplum inşası mümkün kılınabilir.
Anadilde eğitim sorunu
Ancak bugün baktığımızda; 2024 – 2025 eğitim ve öğretim yılı başlarken anadilinde eğitim hakkı dahi yüz yıllık bir sorunu olarak hala devam ediyor. Bu eğitim-öğretim yılına yine milyonlarca çocuk anadilini kullanamadan başlayacak ve devam etmek zorunda kalacak. En temel insan haklarından biri olan anadilinde eğitim hakkı, uluslararası sözleşmelerle sabit kılınmasına rağmen Türkiye'de, Kürt, Arap, Ermeni, Süryani, Çerkes ve Laz halkları iiçn bu hak gasp edilmeye devam ediyor ve tek dilli eğitim modeli uygulanıyor. Anadilde eğitim hakkının gasp ediliyor olması elbette birçok pedagojik sorunu da ortaya çıkarıyor. Özellikle anadilini eğitimde kullanamayan çocuklar, okula başladıkları anda hem dersleri hem de Türkçeyi aynı anda öğrenmek zorunda kalıyor. Dolayısıyla kendini ifade edemeyen çocuklarda ortaya çıkan güven kaybı zamanla çocukların eğitim sürecinden kopmasına neden oluyor. Diğer taraftan Türkçe bildiği halde anadilinde eğitim alamayan çocuklar da doğal asimilasyona maruz kalıyorlar ve kültürel ve kimliksel kayıp yaşıyorlar. Anadilinde eğitimin vazgeçilmez bir hak olduğu hakikatine karşılık bu talebin seçmeli derslere indirgenmesi ise kabul edilemez bir durumdur.
Koltuklarınız güçlendikçe çocuklar aç kalıyor
Yeni eğitim öğretim yılı başlarken DEM Parti olarak iktidara, temel haklara dair uluslararası kararları ve uluslararası sözleşmeleri hatırlatmayı zorunlu görüyoruz. Ancak bu sözleşmelerle birlikte daha önemlisi, hem iktidara bu ülkenin, bu toprakların okula aç giden çocuklara, işçilik yapan çocuklara ve gençlere değil okula karnı tok, aklı berrak giden çocuklara ihtiyacının olduğunu hatırlatıyoruz. Sizin makamlarınız ve koltuklarınız güçlendikçe çocuklar aç kalıyor ve bir kaleme-deftere muhtaç hale geliyor. Sizin şahsi yaşamlarınızın bolluğu, bereketi arttıkça yoksulun evinde bir ekmek daha azalıyor. Sizler dünyanın her yerinde servet sahibi oldukça ve savaşta ısrar ettikçe, anadilinden, kültüründen ve kendi varlığından mahrum bıraktığınız çocuklar yaşadıkları topraklara bir kez daha yabancı oluyor. Ve elbette biliyoruz sizin bu ülkenin çocuklarından beklentiniz de umudunuz da yok. Ama bir kez daha ve ısrarla söylüyoruz. Biz çocuklardan da gençlerden de umudumuzu kesmedik.
Narin'i arıyoruz hep birlikte
Tam da o nedenle Narin’i arıyoruz hep birlikte. Onunla birlikte kaybolan tüm çocukları, depremde kaybolan çocukları, kimsesiz sayılan tüm çocukları da arıyoruz. İşçileştirilip hayatını kaybeden, sakat bırakılan çocukların haklarını onlarla birlikte arıyoruz. Eğitimde çocukların yaşadığı hiçbir sorunun münferit olmadığını biliyoruz. Yoksulluk ya da istismar da veyahut açlık ya da işçilik.. hiçbiri münferit değil ve elbette hiçbiri çocukların kaderi değil. Buradan; 2024-2025 eğitim-öğretim dönemine başlarken sadece iktidara ve tüm siyasi partilere bir kez daha sorumluluklarını hatırlatmıyoruz. Aynı zamanda tüm eğitim bileşenlerine, velilere, eğitim sendikalarına ve tüm eğitim emekçilerine eğitimde eşit ve özgür bir sistem mücadelesini hep birlikte güçlendirme çağrısı yapıyoruz. Eğitimde çocukların yaşadıkları hiçbir eşitsizlik ve baskı kader olmadığı gibi biliyoruz ki bu sistem zorunlu ve vazgeçilmez de değil.”