Yeni eğitim müfredatına tepki: Okul kapıları tarikatlara açıldı

  • 09:02 22 Haziran 2024
  • Güncel
 
Öznur Değer
 
MÊRDÎN - Eğitim müfredatının dinci ve gerici bir müfredatla değiştirilmesine dair konuşan Eğitim Sen Qoser Temsilciliği Kadın Sekreteri Necla Selçuk, “ÇEDES gibi projelerle okulların kapısı tarikatlara açıldı. Bütün ülkelerde nasıl ki eğitim bilimsel temellere dayanıyorsa bu ülkede de bunun uygulanmasını istiyoruz” çağrısında bulundu.
 
Ülkenin giderek dinci ve tarikatçı politikalarla yönetiliyor olmasının ağır faturaları en çok kadına ve çocuğa kesilirken, eğitim müfredatında yapılan değişiklikler öğrencileri, velileri ve eğitim emekçilerini endişelendiriyor. Milli Eğitim Bakanlığı tarafından “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” olarak açıklanan ve 2024-2025 eğitim-öğretim yılı içinde yürürlüğe konacak olan yeni müfredata yönelik tepkiler sürerken Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (Eğitim Sen) müfredatın kabul edilemez olduğunu ifade ederek Danıştay’a yürütmenin durdurulması talebiyle dava açtı.
 
Eğitim Sen Mêrdîn Şubesi Qoser (Kızıltepe) Temsilciliği Kadın Sekreteri Necla Selçuk, yeni müfredata ilişkin değerlendirmelerde bulundu.     
 
‘İdeolojilerini sürdürebilecekleri toplumlar yaratmaya yönelik bir projedir’
 
“Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” olarak adlandırılan model ile AKP’nin 20 yıllık iktidarında yarattığı ideolojisini okul öncesinden üniversiteye kadar öğrencilere dayatmak istediğinin altını çizen Necla, bu müfredat ile bilimsellikten bahsetmenin mümkün olmadığını kaydetti. Necla, “Giderek bilimsel eğitimden uzaklaşılıyor. Gelişmiş ülkelerde eğitim bilim temellidir ve çocuklar ilgi alanları ile becerilerine göre eğitim görürler. Burada çocukların insanlığa ve topluma faydalı bireyler haline gelmeleri amaçlanırken, Türkiye’de maalesef böyle bir durum söz konusu değildir. Yeni müfredat modeli, iktidarların kendi ideolojilerini sürdürebilecekleri toplumlar yaratmaya yönelik bir projedir” sözlerine yer verdi.
 
‘Kendilerinden başka hiçbir düşüncenin hayat bulmasına izin vermiyorlar’
 
İktidarın ideolojisinin, laikliğin Müslümanlara ifade özgürlüğü vermediği gerekçesiyle eğitimi dinci bir politika ile sürdürdüğünü ifade eden Necla, “Kendilerinden başka hiçbir düşüncenin ve fikrin hayat bulmasına izin vermiyorlar. Gençlerin veya ailelerin değil kendi istekleri doğrultusunda adım atıyorlar. Bunun bir intikam olduğunu düşünüyorum. Geçmişteki mağduriyetlerini bugün başkaları üzerinden yaratmaya çalışıyorlar. Eskiden İmam Hatiplilerin kolayca bir yere gelmemesini bahane ederek şimdi aynı mağduriyetleri kendileri başkaları üzerinden yaratıyorlar. Yıllar içinde geliştirilen imam hatip okullarının sayısının artması ve buna karşı fen liselerinin, sanat okullarının daha az açılıp, bilimsel ve felsefe derslerinin daha az yapıldığı, buna karşı din derslerinin ise daha yaygın bir şekilde kullanıldığı bir müfredatla karşı karşıyayız. Her mahallede kreş düzeyinde manevi ve değerler eğitimi adı altında yaygınlaştırmaya çalıştıkları bir sistem hayata geçirildi” şeklinde konuştu.
 
‘Toplumda yeni bir ayrıştırma ve çatışma yaratılmış olacak’
 
Yeni müfredatın tehlikelerine işaret eden Necla, en büyük tehlikelerden birinin ayrıştırma olduğuna işaret etti. Müfredata karşı çıkan ile müfredatı savunan ailelerin yaratılacağını dile getiren Necla, “Bu durum toplumda ikililik ve daha çok çatışmalara neden olacak. Toplumun zaten yeteri kadar ayrıştırıldığını görüyorken yeni bir ayrıştırma ve çatışma da yaratılmış olacak. Diğer bir tehlike ise özelde kız çocukları için olacak. Tüm dünyada ve toplumda istediğimiz toplumsal cinsiyet eşitliğine dayalı bir model iken, kadın ve çocuğa yönelik şiddet olaylarında da görüyoruz ki toplumsal cinsiyet eşitsizliği hat safhada. Bu model aynı zamanda toplumsal cinsiyet eşitsizliğine dayalı bir eğitim modeli. Müfredattaki aile içi görev ve sorumluluklara baktığımızda evdeki her şeyi anne ve kız çocuğu yapmak zorundaymış gibi bir algı yaratılıyor. Ana sınıfından liseye kadar çocuklar bu müfredatla yetiştirildiği için olması gereken şeyi bu olarak algılıyorlar. Bu ciddi bir tehlikedir ama aynı zamanda da kız çocuklarının ayrıştırılmasına neden olacaktır. Diğer bir tehlike ise kadını aile içine hapsederek sadece ‘anne’ rolü ile kutsallaştırmaktır” değerlendirmelerinde bulundu.
 
‘Mahremiyet adı altında aile içinde yaşananlar dışarıya anlatılmayacak’
 
Yeni müfredatın aile içinde yaşananların “Kol kırılır yel içinde kalır” ya da “mahremiyet” adı altında dışarıya anlatılmaması gibi tehlikeleri de barındırdığını ekleyen Necla, “Bu da aile içinde yaşanan şeylerin kimseyle paylaşılmaması tehlikesini doğuruyor. Yani çocuk aile içinde gördüğü ya da yaşadığı her şeyi kimseyle paylaşılmaması gereken bir şey olarak ele alacaktır” diyerek İstanbul Sözleşmesi’nin de bununla doğrudan alakalı olduğuna vurgu yaptı. Necla, “Çocuk küçük yaştan itibaren ‘Sen kadınsın, anne olacaksın, gelin olacaksın, her meslek sahibi olamazsın’ gibi algılarla yetiştirilecek. Çocukları bu tür kalıplara sıkıştırmış olacağız. Erkek çocukları için ise aile içindeki şiddeti meşru görmek gibi bir tehlike doğuruyor” dedi.
 
‘Birlikte ses çıkarılması gerekiyor’
 
Bu müfredatın gelebileceğini “Çevreme Duyarlıyım Değerlerime Sahip Çıkıyorum” (ÇEDES) projeleri ile görebildiklerini kaydeden Necla, bu projelerle okulların kapısının tarikatlara açıldığının altını çizdi. Necla sözlerini şöyle sürdürdü: “Bu şekilde tarikatlar da meşrulaşmış oldu ve onlara yayılma zemini de açılmış oldu. Bu durum öğretmenler için de büyük bir hakarettir. Bu noktada pedagojik eğitim almış öğretmenlere ‘Sen bu işi yapamıyorsun’ demektir bu. Tarikatların okul içine girmesi sonucu doğan tehlikelerin bir kısmı basına da yansıdı. Bir eğitimci olmanın yanı sıra aynı zamanda bir veli olarak da eğitimin bilimsel temellere dayanmasını istiyorum. Bütün ülkelerde nasıl ki eğitim bilimsel temellere dayanıyorsa bu ülkede de bunun uygulanmasını istiyoruz. Toplum olarak buna dair birlikte ses çıkarılması ve birlikte mücadele edilmesi gerekiyor. Biz bu noktadaki mücadelemizi sürdüreceğiz.”