Cumartesi Anneleri: Mücadelemiz kuşaktan kuşağa sürecek
- 13:25 30 Mart 2024
- Güncel
İSTANBUL - Cumartesi Anneleri’nin Galatasaray Meydanı’nda gerçekleştirdiği 992’nci hafta eyleminde, 1 Nisan 1996 tarihinde Edirne’de kaybedilen Talat Türkoğlu’nun akıbeti soruldu. Eylemde, “Kayıplarımızı aramaktan, sorumlulardan hesap sormaktan vazgeçmeyeceğiz. Kuşaklardan kuşaklara aktarılarak bu mücadele devam edecek” sözleriyle seslenildi.
Gözaltında kaybedilen ve katledilen yakınlarının akıbetini sormak ve faillerin yargılanması talebiyle her hafta Galatasaray Meydanı’nda bir araya gelen Cumartesi Anneleri / İnsanları, eylemlerinin 992’nci haftasında 1 Nisan 1996 tarihinde Edirne’den İstanbul’daki evine dönmek üzere yola çıktıktan sonra bir daha haber alınamayan Talat Türkoğlu’nun akıbetini sordu. Çok sayıda Cumartesi Annesi / İnsanı’nın katıldığı eyleme, İnsan Hakları Derneği (İHD) Eş Genel Başkanı Eren Keskin, İHD İstanbul Şubesi ile Hapishaneler Komisyonu üyeleri ve çok sayıda hak savunucusu katıldı. Eylemciler, gözaltında kaybedilen yakınlarının fotoğraflarını taşıdı.
‘Kayıp yakınlarına iç hukuk yolu sağlanmıyor’
Bu haftaki eylemin basın metnini, İHD İstanbul Şubesi Gözaltında Kayıplara Karşı Komisyon üyesi Zeynep Yıldız okudu. Zeynep, “992’nci haftamızda da bizi gerçek toplanma mekanımızdan ayıran polis bariyerlerinin önündeyiz. AYM’nin ihlal kararlarına rağmen, mekan yasağı ve katılımcı kısıtlamalarıyla toplanma özgürlüğümüze yönelik ihlal devam ediyor. 992 haftadır ısrarla dile getiriyoruz, kayıp yakınlarına etkili ve ulaşılabilir iç hukuk yolu sağlanmıyor. Onların seslerini duyurma ve taleplerini görünür kılma çabaları yasaklarla, kısıtlamalarla ve yargı tacizleriyle engelleniyor. 992 haftadır hatırlatıyoruz, kayıp yakınlarının ‘devletin güvenlik güçler tarafından gözaltına alınan sevdiklerimize ne oldu?’ sorususun muhatabı yalnız suçun işlendiği dönemin iktidarları değil, suçu açığa çıkarma, faillerini cezalandırma sorumluluğu bulunan sonraki tüm iktidarlardır. Zira gözaltında kaybetmelerde, sadece olayın gerçekleştiği dönemdeki iktidarların değil, aynı zamanda sonraki iktidarları da kapsayan bir sorumluluk zinciri vardır” dedi.
JİTEM itiraf etti
992’nci hafta eylemlerinde, bugüne kadar hiçbir iktidarın sorumluluğunu yerine getirmediği Talat Türkoğlu dosyasında adalet sağlanması talebiyle buluştuklarını söyleyen Zeynep, “Sosyalist kimliğiyle bilinen 45 yaşındaki Talat Türkoğlu İstanbul Avcılar'da yaşıyordu. 29 Mart 1996 tarihinde annesini ziyaret etmek için Edirne’ye gitti. İstanbul’dan Edirne’deki evin kapısına kadar sivil polisler tarafından takip edildiğini kardeşlerine söyledi. Ailesinin yanında kaldığı sürede onlar da bu duruma tanıklık etti. 1 Nisan 1996 tarihinde İstanbul’daki evine dönmek üzere yola çıktı ve kendisinden bir daha haber alınamadı. Türkoğlu Ailesi, İnsan Hakları Derneği ve Uluslararası Af Örgütü’nün tüm girişimleri sonuçsuz kaldı. Resmi makamlar, Talat Türkoğlu’nun gözaltına alınmadığını ve nerede olduğunu bilinmediklerini söyledi. 1997 yılında JİTEM mensubu Kasım Açık’ın yaptığı itiraflar basına yansıdı. Talat’ın eşkal, kullandığı saat, giysi, ayakkabı, cüzdan bilgilerini ayrıntıları ile veren Kasım Açık, onun Edirne yakınlarında bulunan Çadırkent’te polisler, askerler ve itirafçılardan oluşan bir ekip tarafından sorgulandığını ve işkence ile öldürülen bedeninin Meriç Nehri’ne atıldığını söyledi” sözleriyle yaşananları aktardı.
Hukuki girişimlerin tamamı sonuçsuz
JİTEM itirafları üzerine Talat’ın ailesinin ek bir soruşturma yapılması için savcılığa başvurduğunu belirten Zeynep, “Ancak savcılık, etkin bir soruşturma yürütmeden kovuşturmaya yer olmadığı kararı verdi. AİHM’e taşınan davada ise Türkiye, etkili bir soruşturma yapmadığı ve Talat Türkoğlu’nun yaşama hakkını korumaya yönelik yükümlülüğünü yerine getirmediği gerekçesiyle mahkum oldu. AİHM'in Türkiye'yi mahkûm etmesinin ardından İHD avukatı Gülizar Tuncer, Edirne Savcılığı’na dilekçe ile başvurarak AİHM’in verdiği mahkumiyet kararı gereği, soruşturmanın derinleştirilerek sürdürülmesi talebinde bulundu. Ancak Edirne Savcılığı, evrensel hukuka aykırı bir biçimde zamanaşımı süresinin dolduğu gerekçesiyle, kovuşturmaya yer olmadığına karar verdi. Bu karar üzerine yapılan itiraz başvurusu reddedildi. Aile 18 Ağustos 2016 tarihinde Anayasa Mahkemesi’ne başvurdu. Anayasa Mahkemesi de 2020 yılında başvurunun diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin süre aşımı nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verdi. Aile kararın icrası için tekrar AİHM’e başvurdu” ifadeleriyle hukuki girişimler hakkında bilgi verdi.
Talat ve tüm kayıplar için vazgeçmeyecekler
Zeynep, “Kısacası Talat Türkoğlu’nun gözaltında kaybedilmesi ile ilgili iç hukukta tüm başvuru yolları denenmesine rağmen zamanaşımı devreye sokularak dosya kapatıldı. Gözaltında kaybedilişinin 28’inci yılında Talat Türkoğlu dosyasında uluslararası hukuka aykırı olarak verilen tüm zamanaşımı kararlarının kaldırılmasını ve dosyanın yeniden açılarak etkin bir soruşturma ve kovuşturma yürütülmesini talep ediyoruz. Kaç yıl geçerse geçsin, Talat Türkoğlu ve tüm kayıplarımız için adalet istemekten, devletin evrensel hukuk normları içinde hareket etmek zorunda olduğunu hatırlatmaktan vazgeçmeyeceğiz” sözleriyle seslendi.
‘Bu alandan da kayıplarımızdan da vazgeçmeyeceğiz!’
Ardından Talat’ın ablası Münibe Türkoğlu söz aldı. 28 yıldır tüm çabalarının sonuçsuz kaldığını söyleyen Münibe, “İlk defa bu meydana geldiğimizde anam da sağdı. Adalet, hukuk, bulunsun istedik. Lakin bir çözüme ulaşamadık. Hiçbir şekilde aramalara cevap vermeyenler, sağır ve dilsizi oynamaya devam ettiler. Ama biz onu aramaktan, akıbetini öğrenmek için çabamızdan vazgeçmeyeceğiz. Bir gün mutlaka kayıplarımızı bulacağımıza inanıyorum. Bu insanları kaçırıp gözaltına aldığını bile kabul etmeyen bir devletle karşı karşıyayız. Biz onlardan vazgeçmedik, bu alandan da vazgeçmeyeceğiz” vurgusunu yaptı.
‘Mücadele kuşaklara aktarılarak devam edecek’
Daha sonra gözaltında kaybedilen Hüseyin Toraman’ın ablası Sakine Toraman da Almanya'dan eyleme katıldığını belirterek, “Bundan 33 yıl önce İstanbul’un göbeğinde, evinin önünde kaçırılan Hüseyin Toraman’ın ablasıyım. Kardeşimi kaçıranlar, hesap vermekten kaçındılar. Bugünkü hükümet de bu bariyerleri buraya koyarak, sorularımıza cevap vermeyerek, kayıplarımızı aramamızı engelleyerek bu suçun ortağılar. Bu bariyerler neyi koruyor? Biz yakınlarımızı arıyor, onların akıbetini soruyoruz. Biz onların kemiklerine ulaşmak istiyoruz. Bu içten içe yanan bir köz. Kuşaklardan kuşaklara, anneler başladı çocukları yerini aldı. Onlar büyüdü torun sahibi oldular, torunlar buraya geliyor. Bu ne ki biz vazgeçelim? Ben kardeşimden nasıl vazgeçerim. Verin toprağı olsun, bir mezarı olsun. Kayıplarımızı aramaktan, sorumlulardan hesap sormaktan vazgeçmeyeceğiz. Kuşaklardan kuşaklara aktarılarak bu mücadele devam edecek” şeklinde konuştu.
‘Bariyerlerin kalkmasını her daim dile getireceğiz!’
Son olarak 1995 yılında İzmir’de gözaltında kaybedilen Murat Yıldız'ın annesi Cumartesi Annesi Hanife Yıldız da, “Cumhurbaşkanına sesleniyorum, 29 yıldır biz burada aynı yerdeyiz. Oysa 22 yıldır nereden nereye… İçişleri Bakanlığı’na da sesleniyorum, bizi buraya diktiniz, meydanlarda dolaşıyorsunuz gelin bir görün. Adalet Bakanı da adaletsizliği görmüyor, meydanlarda dolaşıyor. Buradan Emine Erdoğan’a da sesleniyorum. Bir gün olsun kadın milletvekilleriyle buraya gelsin, kendini bir günlüğüne benim yerime koysun. Oğlunu da bir günlüğüne Murat Yıldız’ın yerine koysun. Bu duyguyu nasıl yaşıyor görelim. Bu bariyerlerin kalkmasını her daim dile getireceğiz” çağrısını yaptı.
Karanfiller meydanda…
Eylem, Cumartesi Anneleri / İnsanları’nın hafıza mekanları olan Galatasaray’a kaybedilen tüm kadınlar anısına karanfillerini bırakması sonrası sona erdi.