Tülay Hatimoğulları’ndan AKP’ye: Barışı önce kendi topraklarınızda tesis edin

  • 12:44 24 Ekim 2023
  • Siyaset
 
ANKARA - Meclis Grup Toplantısı’nda konuşan HEDEP Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, AKP’ye Rojava topraklarından askerlerin geri çekilmesi için çağrı yaparken, şunları ekledi: “Eğer siz Filistin’de, Libya’da herhangi bir Orta Doğu ülkesine ‘barışı taşıyacağım’ diyorsanız öncelikle barışı kendi topraklarınızda tesis edeceksiniz.”
 
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (HEDEP) ilk Meclis Grup Toplantısı’nı gerçekleştirdi. Toplantıda konuşan HEDEP Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, siyasi gelişmelere dair değerlendirmelerde bulundu. 
 
Tülay, Kobanê Davası’nda yargılanan siyasetçileri ve cezaevlerinde tutsak bulunanları selamlayarak konuşmasına başladı. Yeni bir isimle yola devam ettiklerini dile getiren Tülay, aynı paradigmayla, aynı ruhla mücadele azmi ile HDP’ye dönük kapatma davasına karşı, Türkiye’nin dört bir yanında halkın verdiği cevapla HEDEP olarak devam ettiklerini kaydetti.
 
PTT kargosu ile çocuğunun cenazesi geldiği halde, “Ben hala barış istiyorum” diyen anaların sembolleştiği barış annelerinin gerçekleştirdikleri kongrelerine ruh kattıklarını belirten Tülay, yaşamın her alanında mücadele eden kadınlar, Türkiye’de iyice geleceksizleştirilen, yarını göremeyen, yarının umudu olan gençlerle kongrelerine güç kattıklarını dile getirdi.
 
‘Gazze açık bir hapishane pozisyonunda’
 
7 Ekim’den bu yana Filistin’de yüzlerce insanın yaşamını yitirdiğini ve İsrail’in saldırılarının sürdüğünü kaydeden Tülay, “Her gün yüzlerce insan kadın çocuk erkek bu savaşta yaşamını kaybediyor. Bütün dünyadan bir çağrı yükseldi. İsrail bir an önce ateşkes ilan etsin. İsrail bir an önce silahları sustursun, Filistin halkının kendi topraklarında nefes almasının önü açılsın. 2 milyon Filistinlinin yaşadığı Gazze, daracık bir coğrafya. Zaten 100 yıla yakındır İsrail'in bu bölgede yürüttüğü siyaset, işgal politikası, 2 milyon insana küçücük bir alanı dar etmiş durumda. Gazze şu anda açık bir hapishane konumunda. Bununla yetinmiyor, Filistinlileri Gazze’den kovmak, orayı Filistinsizleştirmek kendi topraklarına katmak için Filistin'i haritadan silmek için çok ciddi adımlar atıyor. Bu savaşı böyle okumak durumundayız. Gazze Sağlık Bakanlığı şöyle bir çağrı yapıyor; Sağlık bakanı nasıl çağrı yapabilir, kan ilaç malzeme isteyebilir ama onların istediği ne. ‘Yakıtımız bitiyor.’ Yakıt bittiği için birçok makine çalışmaz durumda Gazzelileri düşürdükleri durum budur” dedi. 
 
‘İktidar Filistin için timsah gözyaşı akıttırıyor’
 
Türkiye’deki iktidarın uzun yıllardır, “Filistin davası benim ana davam” dediğini anımsatan Tülay, bunların hiçbirinin doğru olmadığını belirtti. İktidarın kan ağlayan mazlum Filistin halkının gerçek anlamda yanında olmadığına işaret etti. Tülay, “Sadece Türkiye'de iç siyaseti tahkim etmek kendi tabanına şirin gözükmek için Filistin'in yanındaymış gibi davranıyor ve timsah gözyaşları akıtıyorlar. Burada Cumhur İttifakı’na MHP-küçük ortak dahildir ‘Ben Filistin’e seve seve giderim’ diye bugün de açıklama yaptı. Buradan kendilerine soruyorum; AKP iktidarı döneminde İsrail ile geliştirilmiş olan ticari ve askeri anlaşmalar katlanarak artmış durumda. Sadece askeri anlaşmalardan vazgeçmeyi düşünüyor musunuz, ey iktidar? Siz bu anlaşmalardan vazgeçmeyi düşünmüyorsanız siz Filistin halkının yanında olamazsınız. Siz olsa olsa Türkiye’deki Müslümanları sadece kandırmaya çalışmış olursunuz. Biz buradan HEDP olarak mazlum Filistin halkının yanında olduğumuzu ifade ediyoruz ve onlar için ne gerekiyorsa yapmaya hazırız. Bütün dünya kamuoyuna ve ayrıca taraflara buradan sesleniyoruz; Filistin’de devam eden bu saldırıların bir an önce bitmesi, sivil insanların yaşamını kaybetmesinin önüne geçilmesi için ne gerekiyorsa herkesin bir an önce seferber olması lazım” sözlerini kullandı. 
 
Tülay’ın konuşmasının satır başlıkları şöyle;
 
“Filistin davasıyla ilgili konuşurken aynı saatlerde bir de Rojava bombalanıyor. 1 Ekim’den bu yana Rojava topraklarında Kuzey ve Doğu Suriye topraklarında bombalanmadık hastane, yakıt istasyonu, okul bırakılmadı. Yine orada yaşayan 5 milyon Kürt yurttaş sivil ve diğer halklar bombardıman altında. AKP iktidarı diyor ki ‘Filistin’de barış sağlayalım’ ama aynı şeyleri İsrail’in Filistin halkına yaşattıklarını bu iktidar Rojava’da 2011’den beri Kürtlere yaşatıyor. O toprakları bombalıyor. O topraklar tıpkı Gazze nasıl insansızlaştırılmak isteniyorsa, nasıl Filistinliler Sina Yarımadası’na ya da Necef Çölü’ne gönderilmek isteniyorsa aynısını AKP iktidarı Efrîn’de yaşayan Kürt halkını oradan göndererek, zorla göç ettirerek göç etmeyeni de katlederek nasıl yaptıysa şimdi bunu sürdürmek istiyor. Ve Rojava’da demografik yapıyı değiştirerek bizim komşularımız olan, oranın kadim halkı olan Kürt halkı ve diğer halkları o coğrafyadan sürerek ne yazık ki yerine kendi yandaşlarını yerleştirmek, yerine farklı kesimleri yerleştirerek demografik yapıyı değiştirmek istiyor. İşte Türkiye’ye neden 5 milyon mülteci geldi biliyor musunuz? Bunun kapılarını AKP neden açtı? İnanın mültecileri sevdiği için değil, mülteciliği araçsallaştırdığı için bu politikayı izledi ve şu anda en büyük projesi büyük bir demografik yapı değişimini sağlayarak buradaki insanları götürüp oraya yerleştirmek ve bölgeyi Kürtsüzleştirmek. Buradan bir kez daha diyoruz ki Suriye topraklarından elinizi çekin. AKP iktidarına ve bu rejime bir kez daha diyoruz ki bir an önce bütün silahlı unsurlarınızı Kuzey ve Doğu Suriye topraklarından hemen çekin. Kürt sorunu barışçıl ve demokratik yöntemlerle çözülmek üzere halen sorun olarak devam ediyor.  Eğer siz Filistin’de, Libya’da herhangi bir Ortadoğu ülkesine barışı taşıyacağım diyorsanız öncelikle barışı kendi topraklarınızda tesis edeceksiniz.
 
Kürt sorununu çözerseniz dünyaya örnek olursunuz
 
Kürt sorunu barışçıl ve demokratik bir şekilde çözülmek üzere hala dört parçada sorun olarak devam ediyor. Eğer siz Filistin’de, Libya’da herhangi bir Orta Doğu ülkesine barışı taşıyacağım diyorsanız öncelikle barışı kendi topraklarınızda tesis edeceksiniz. Öncelikle kronik olan derinleşmiş ve kanayan yaramız olan Kürt sorununun barışçıl, demokratik yöntemlerle çözeceksiniz bölgeye örnek olabilirsiniz. Ben barış istiyorum dediğinizde bölgenin diğer hakları sizleri ciddiye alabilsin. Bir kez daha diyoruz ki Kürt sorunun demokratik ve barışçıl yöntemlerle çözmek ve bunu model olarak bütün bölgeye sunmak dışında hiç bir çaremiz yok. Türkiye Barış Meclisi çalışmalarını bütün Türkiye halkları çok iyi hatırlayacak. Bunun öncülerinden biri Yaşar Kemal idi. Yaşar Kemal çok güzel bir söz söylemişti. ‘Dağlar insanlar ve hatta ölüm bile yorulduysa şimdi en güzel şiir barıştır.’ Evet, Yaşar Kemal'lerin başlattığı Türkiye’deki barışı tesis etmek için dönemin bütün aydınlarına, yazarlarına, gazetecilerine, sanatçılarına her kesime Yaşar Kemaller güçlü bir çağrı yaptı. Yaşar Kemallerin o çağrısını burada yineliyoruz. Gelin Türkiye'deki bütün kesimler olarak barışa sahip çıkalım barışı bölgemizde tesis edelim, akan kanı durduralım hep beraber. 
 
Tecride karşı durma çağrısı
 
Bizler savaştan ve Orta Doğu coğrafyasının yaşadığı eziyetten bu kadar bahsederken aslında çözümün önemli isim ve adreslerinden biri olan İmralı tecridinde olan Sayın Öcalan bu konudaki fikri ve yaptığı demokratik açılımla Türkiye'deki Kürt sorununun çözülmesini hem de Türkiye’deki haklar meselesinin nasıl çözüleceğine dair çok önemli fikirler sundu. 24 yıldır tecrit altına, 32 aydır ne ailesi ne de avukatlarıyla görüştürülmüyor. Kürt halkı başta olmak üzere bölge halklarının en önemli taleplerinden biri tecridin son bulması. Çözüm demokratik diyalogdur. Herkesi tecride karşı durmaya davet ediyorum. Tecrit derhal son bulmalıdır. Sadece savaşlardan acı çekmiyoruz, sadece savaşlarda canımız yanmıyor.
 
Açlık sınırının altında yaşayan milyonlarca insan var
 
Ülke çok yoğun ve derin bir yoksulluk ile karşı karşıya. Elbette kapitalist sistemin dünya ölçeğinde yaşadığı krizi biliyoruz ama Türkiye'de AKP iktidarı ülkenin bütün gelirlerini, varlıklarını, kendi yandaşlarına peşkeş çektiği için ve özel harp politikalarına sahte güvenlikçi politikalar ile savaşa mermiye silah ayırdığı için ne yazık ki bu ülkenin insanları yoksulluktan kırılıyor. Şu anda açlık sınırın altında yaşayan milyonlarca insan var. Çarşı pazara giden insanlar az bir para ile eskiden pazar fileleri doldurup evine gelirken şimdi 3-5 bir şey alıp evine gidebiliyorlar. Analar çocuklarının beslenme çantasına bir parça ekmek bir paket süt bile koyamaz hale gelmiş. Kantinlerde tostlar 30-40 lira. Çocuklara bu harçlığı veremez hale aileler. Gençlerin intiharı geleceksizlikten ve yoksulluktan dolayı Türkiye'de de artmış durumda. Öyle bir ülkede yaşıyoruz ki bu sistemin sonucudur bu. Bugün otomotiv sektöründe çalışan bir işçi imal ettiği otomobile hayatı boyunca binemeyecek çünkü bunu alacak parası yok. Bir terzi fiyatı biraz pahalı olan bir terzi ömrü billah bu ceketi giyemeyecek. İşte biz böyle kapitalist ve sermaye düzeni içinde yaşıyoruz. AKP iktidarının da buna ekledikleri cabası.
 
2024 bütçe görüşmeleri
 
Bakın 2024 bütçesi görüşülmeye başlandı. Bütün Türkiye'nin gözü kulağı Meclis’in bütçe görüşmelerinde olacak. Bu bütçe, Türkiye’de 84 milyon yurttaşımızı doğrudan alakadar eden ve geleceğinin göstergesi olan bir bütçedir. Bu sunulan bütçede gerçekten göreceğiz ki hiçbir şey değişmemiş. Eski tas eski hamam. Bu bütçede yine iktidar bir türküde söyler tahsildar da çıkar köyleri gezer elinde kamçısı yoksulu ezer. İşte tam da yoksulu ezen bir bütçesi bir kere daha parlamentoda bizlerin önüne getirecekler. Orta ve küçük ölçekli esnaf çiftçi üretici vergi yükü altına inim inim inliyor. KDV’lerden önemli bir gelir kaynağı sağlayarak içtiğimiz suya, yediğimiz ekmeğe kadar her şeyden gelir elde eden iktidar ne yazık ki bu geliri halka adil bir şekilde dağıtmadığı için açlık sınırının altında yaşamaya mahkum edilmişiz hep birlikte.
 
HEDEP olarak sizlerin yanındayız
 
Biliyorsunuz emekliler maaşlarına zam beklerken, 5 bin liralık bir ikramiye verecek. Bu ikramiye bir sefere mahsus verilecek. Peki, bu maaşına zam bekleyen emeklilerin ihtiyacını karşılar mı karşılamaz. Bugün Erdoğan gelsin 7 bin 500 TL maaşla geçinsin geçinebilir mi? Onların bir günlük saraydaki masraf bütün emeklilere yetecek kadar. Bugün emekliye layık gördükleri ise 7 bin 500 TL’dir. Bunun anlamı nedir? Siz tamam yaşlandınız harcadığınız emekler de bitti hadi emekli kenara git evinde otur. Oysa emekliler bugüne kadar emek vererek bu toplumu bugüne kadar taşımış olan insanlar. Bizim emeklilere borcumuz var. Sevgili emekli kardeşlerimiz bizler HEDEP olarak haklarınızı sonuna kadar savunacağız. Hem parlamentoda hem de sokakta yaptığınız eylem ve etkinliklerden sizlerin yanında olmaya devam edeceğiz.
 
Deprem bölgesinde yaşanan sorunlar
 
Bu kadar yoksulluktan, acıdan bahsederken Türkiye’de yaşadığımız depremi buradan ifade etmeden geçemeyiz. Deprem bizden çok şey götürdü. Depremin üzerinden 8 ay geçti. Geriye dönüp yaşama baktığımızda emin olan değişen bir şey yok. Bakın depremin ilk anından itibaren bu iktidar ne yaptı?  Ana akım medyanın büyük kameralarının olduğu yerde birkaç çadır kurdu ve bunları basına servis etti. Bütün dünya ya da bütün Türkiye zannetti ki gerçekten her yere böyle çadırlar kurulmuş ve insanların açlığı gideriliyor. Ama koca bir yalan. İnanın adresini bile biliyorum. Şimdi o çadırları kurup ve kameraları yerleştirdiği yerleri hepsi yalan ve dolan. 15 milyonu etkileyen bu depremde bizler çok büyük acılar çektik ve çekmeye devam ediyoruz. Hala deprem bölgesinde insanlar hijyen kitlerine, temizlik malzemelerine, temiz içme suyuna ihtiyaçları var. Bakın kış yaklaştı ki bazı bölgeler kışı daha da ağır yaşıyor. Yaklaşan bu kışta biliyorsunuz ki yağan yağmurlarda da seller o insanların çadırlarını götürdü. Toplumsal dayanışma ağlarının onlara verdiği battaniyeleri ve çarşafları sel alıp götürdü. Her gün konteynırlarda yangınlar çıkıyor. Çünkü hepsi sağlıksız ve korumasızdır. Birçok bölgede hala taş üstüne taş konmamış. Okul bile yapılmadı. Her okulun yerine bir prefabrik okul yapmak çok mu zordu? Bunu bile yapmadılar. Çocukları şu an servislere mahkum ederek bir saatlik yol almalarını istiyorlar. Depremzedeler bütün bu acılar içinde diyor ki bizleri unutmayın, bizleri unutturmayın.
 
Deprem vergileriyle yol ve havaalanı yaptılar bu muydu ihtiyacımız?
 
Acılarımıza merhem olun, biz gündemden düşersek bizim hayatlarımız daha da zora girer.  Ve biz çok ifade ettik bu parlamentoda ve parlamento dışında. Depremzedelere derhal konut inşa edilmelidir. Bu bütçe 2024 bütçesinin temel odaklanacağı noktalardan birisi depremzedelerin konutlarının maliyetlerinin karşılanması olmalıdır. Ama bu iktidar bunu yapmaz, önceki ara bütçe görüşmesinde de depreme ayırdıkları paraları bile başka yere harcadılar. Aynısını bir kez daha yapacaklar. Deprem vergileriyle yol ve havaalanı yaptılar. Bu muydu bizim ihtiyacımız? O para depremzedelere kalsaydı ve onların konutları yapılıp ücretsiz bir şekilde konut ve işyerleri verilseydi ne olurdu? Olması gereken bu. Bir sosyal devlet varsa o da yurttaşının en acil ihtiyaçlarını gidermek için olur. Aksi takdirde bir devlet anlayışından bir sosyal devlet anlayışından bahsetmek mümkün değildir. Depremzede kardeşlerimiz şundan emin olsun ki biz onları unutmayacağız, unutturmayacağız ve halkları onlara verilene kadar her biri bir konut sahibi olana kadar onların yanında durmaya, sesi soluğu olmaya devam edeceğiz. 
 
Mayıs seçimlerinden sonra kadınlara müdahalede artış var
 
Bazen karanlık tablolar çiziyoruz ama ne yazık ki içinden geçtiğimiz sürecin kendi gerçekliği bu. Bu karanlık tablonun içinde iktidarın da politikalarıyla binlerce yıllık erkek egemen sistemin bugüne kadar taşınmış haliyle biz kadınlar daha çok acı çekmeye, emeğimizin sömürülmesine devam ediyoruz. Bakın Mayıs ayı seçimlerini atlattık. Bu seçimler, muhalefetin bütünen şöyle değerlendirmesi gerekiyor. Türkiye’de mayıs seçimlerinden sonra ne değişmeye başladı? Kadınlara müdahalede artış var. Bu, bizim dikkatimizi çekiyor mu? Gündelik hayatlarımızda sokağa çıktığımızda kamusal alanlarda kadınlar her yerde saldırılara uğruyor. AKP iktidarı geçmiş dönemde de söylediği gibi bizler kültürel ve ideolojik hegemonyamızı henüz kurmuş değiliz demişlerdi. Şimdi bu dönemde kültürel ve ideolojik hegemonyası kurmak için kadın bedeni ve emeği üzerindeki saldırılarını yoğunlaştırmış. Kadınların giyim kuşamından, yaşam tarzına kadar her şeye müdahale eden bir anlayışı toplumda hakim kılmak istiyor. Ama toplum bunlara evet demedi, demeyecek. 
 
Sistematik saldırılara karşı sessiz kalmadık
 
Sadece bu mu? Hayır! Sanatçılara müdahale var, konserlere, festivallere müdahale var. Peki, bu toplum neyden ve nasıl beslenecek? Tiyatrolara müdahale var. Hatırlayalım; 1980 askeri cunta darbesi gerçekleştikten sonra aradan 4 yıl geçiyor ve doğrudan Kenan Evren’i eleştiren kabareler İstanbul’da sahneleniyordu. Bizi askeri cunta döneminin de gerisine götüren bu baskıcı rejime karşı en fazla biz kadınlar ama elbette toplum olarak karşı durmak zorundayız. Bu iktidar döneminde İstanbul Sözleşmesi ortadan kaldırıldı. Şimdi Meclis’te torba yasada kadınların aldığı nafaka hakkı tartışma konusu olmuş durumda. 6284 sayılı kanun yine gündemde ve tartışılıyor. Bunu da yasadan çıkarmak istiyorlar. Sürekli makbul kadın tarifi yapıyorlar. Biz kadınlar; bedenimize, emeğimize ve kimliğimize yönelik sistematik bu saldırılara karşı sessiz kalmadık, kalmayacağız. Bu erkek egemen zihniyetine karşı mücadele etmeye devam edeceğiz. Bizlere yaşamlarımızı dar etmeye çalışan bizi dört duvar arasına hapsetmeye çalışan bugüne kadar yürüttüğümüz mücadelelerle çok sayıdaki kazanımlarımıza el koymaya çalışan bu iktidara sözümüz; asla boyun eğmeyeceğiz. Dün nasıl boyun eğmediysek nasıl kadınlar tarih boyunca mücadele ede ede bugüne geldiyse bundan sonra da bizler mücadele tarihimizi daha ileriye taşımak için örgütlü bir biçimde mücadele etmeye devam edeceğiz. 
 
Mücadelemizi sürdüreceğiz 
 
Bütün dünyaya örnek olan ve Türkiye’de herkese önerdiğimiz ve esasen aslında bütün dünyaya önerdiğimiz eşbaşkanlık ve eşit temsiliyet sistemimizi hedef alan politikalar, atanan kayyımlar, kapattıkları kadın kurumlarına karşı bizler bunları yeniden açmak üzere mücadelemizi sürdüreceğiz. Kadın cinayetlerine tacize ve tecavüze her türlü erkek egemenliğine, erkek devlet şiddetine, anlayışına karşı, nefret cinayetlerine karşı, bizler mücadelemizi sürdüreceğiz. Bunu kadın ittifakı ve dayanışması ile örgütleyeceğiz. ‘Kadın yaşam özgürlük, mara heya hurriya , jin jiyan azadi’ bu şiar yolumuzu aydınlatmaya devam edecek. Bu iktidar Kürt düşmanlığını diri tutmak ve siyaset devşirmek gibi Kobanê kumpas davası gibi davayı kurguladı. Bu davanın senaryosunu adeta sarayın hukukçuları ile bunları yazdılar. Çünkü şu anda bağımsız bir süreçten bahsetmek mümkün değil ne yazık ki. Yargı hiç bir biçimde bağımsız değil ama hiç bir zaman da bu kadar bağımlı bu kadar iktidarın koltuk değneği haline gelmemişti. Gerçek şu ki Türkiye halkları Kobanê’de Kürtlerin bölgedeki Araplar ile diğer halkların birlikte yürüttüğü mücadeleye hepimiz minnettarız. IŞİD’in bütün dünyaya yenilebileceğini Kobanê direnişi göstermişti. IŞİD’in sınırda komşu yapmaya çalışanlar, şimdi Sincan adliyesinde komşu yapmaya çalışıyorlar. 
 
Kobanê’de kaybettiler Kobanê davasında da kaybedecekler
 
Uzunca ifade ettiğim Rojava sürecinde şunun altını çizmek isterim ki, bu bölgeye IŞİD’i el Nusra’yı ve uzantısı çeteleri yerleştirerek aynı zamanda demografik yapı değişimi isteniyor. Oysa biz onları komşumuz değil, biz orada bulunan halkların komşumuz olmasını istiyoruz. Tarih şahit olsun ki bu zihniyet Kobanê’de kaybetti, Sincan’daki kumpas davasında da kaybedecek, halklar kazanacak, özgürlükler kazanacak, barış ve kardeşlik kazanacak. 
 
Toplumun kurtuluşu 3’üncü yol siyasetindedir
 
Bizler kongremizi geride bıraktık ve yepyeni bir isimle yolumuza devam ediyoruz. Şimdi de yeniden diyerek yolumuzu aydınlatan bütün değerlerimizi pozitif yönlerimizi yanımıza alarak yürüyüşümüzü sürdürüyoruz. Bu uzun yolda partimizin kuruluş paradigmasını daha da güçlendirerek yolumuza devam edeceğiz. Toplumun 3’üncü yol siyasetine ihtiyacı var, Toplumun kurtuluşu 3. Yol siyasetindedir, bizler bütün tarihsel birikimlerimizi değerlerimizi bu yolu daha fazla açmaya daha fazla büyütmeye ve bu yolda daha başarılı ilerlemek için hep birlikte bu yolda ilerlemeye devam edeceğiz. Bu topraklar üzerinde özgürlükten barıştan demokrasi ve demokrasiden yana yükselen bütün seslerin taşıyıcısı olacağız. Cumhuriyetin ikinci yüzyılına girerken bu seslerin iradesiyle demokratik cumhuriyeti hep birlikte inşa edeceğiz. Bu iradeyi bu ülkenin yönetimine de hep birlikte taşıma iddiamızı daha da güçlendireceğiz. Toplumun tıkanan nefes borularını tek tek açacağız. Türkiye halklarının eşit yurttaşlık temelinde bir arada yaşama hayallerini gerçekleştireceğiz. Emekçilerin ezilenlerin yoksulların, ekmek ve özgürlük mücadelesinin sonuç verdiği günleri hep birlikte göreceğiz. Gündüzlerinde sömürülmeyen gecelerinde aç yatılmayan bir dünya hayalimiz var ve dimdik ayakta. Bu umut ve direnç ve kurucu irademizle hepinizi sevgiyle saygıyla selamlıyorum, yolumuz açık olsun, yeni partimiz bütün Türkiye halklarına kutlu olsun hepimize hayırlı uğurlu olsun.”