Tülay Hatimoğulları: Sınırları aşarak barış harekatını inşa edebiliriz!
- 10:11 22 Ekim 2023
- Siyaset
ANKARA - Kadın Meclisi toplantısında konuşan HEDEP Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, savaş ortamına dikkat çekerken, dünya kadınlarına şu çağrıyı yaptı: “Gelin hep birlikte Kürt halkının ve Filistin halkının yanında daha çok olalım. Sınırları aşarak, ellerimizi birleştirerek, enternasyonalist bir çizgi ile barış harekatını hep birlikte inşa edebiliriz.”
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (HEDEP) Kadın Meclisi, kongreden sonra ilk toplantısını Halkların Demokratik Partisi (HDP) Genel Merkezi'nde gerçekleştirdi. Toplantının açılış konuşmasını HEDEP Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları yaptı.
‘Ödenen bedellerle bugüne geldik’
“Özgürlük İçin Yeniden” şiarıyla 15 Ekim’de büyük kongrelerini gerçekleştirdiklerini, kongrelerinden aldıkları moral, coşku ve motivasyon ile ilk Kadın Meclisi toplantısını gerçekleştirdiklerini söyleyen Tülay, “Biz kadınların bitmeyen heyecanı, umudu ve mücadele kararlılığıyla hepinizi selamlıyor, yeni dönemde meclisimize seçilen tüm arkadaşlarımıza başarılar diliyorum. Yine bir önceki dönemde eşbaşkanlığımızı yapan Sevgili Fatma Gök’e, Sebahat Tuncel’e, Gültan Kışanak’a, Figen Yüksekdağ’a, Serpil Kemalbay’a, Pervin Buldan’a; meclisimizde sorumluluk alan, almaya devam eden, başka alanlarda çalışmalarını sürdüren bütün arkadaşlarıma teşekkür ediyorum. Onlar ve ismini sayamadığım on binlerce kadının emekleriyle, ödediği bedellerle bugüne geldik” dedi.
‘Fedakarca direnen kadınların mücadelesi aklımızda’
Kadın mücadelesinin uzun soluklu bir mücadele olduğunu kaydeden Tülay, “Sakine’nin direnişini Sêvê, Fatma ve Pakize’nin isyanını; Deniz Poyraz’ın, Nagihan Akarsel’in, Kader’in, Sibel’in fedakârca mücadelesini bir kez bile aklımızdan çıkarmıyoruz” dedi. Cezaevlerindeki tutsak kadınlara da işaret eden Tülay, “Zindanlarda rehin tutulan Figen’in, Sebahat’in, Gültan’ın, Leyla’nın, Ayla’nın ve ismini sayamadığım bütün kadın yoldaşlarımızın demir parmaklıkları parçalayan duruşlarını bir kez bile aklımızdan çıkarmıyoruz. Sürgündeki kadınların emeklerini bir an bile aklımızdan çıkarmıyoruz. Kongremiz bu anlamıyla umudumuzu ve kararlılığımızı katmerleştirdi. Kongreye katılarak bizlere güç katan kurumlara, siyasi partilere, bileşenlerimize, kararlılığı ve coşkusuyla umudu büyüten halklarımıza sonsuz teşekkürler” ifadelerini kullandı.
‘Tarih 21’inci yüzyılda aynı manzaralara tanık oluyor’
Orta Doğu’da büyüyen savaşa dikkat çeken Tülay, kongrelerini gerçekleştirdiklerinde İsrail ile Filistin arasındaki sürecin şimdi farklı bir boyuta geldiğini dile getirdi. Tülay, İsrail’in Gazze’yi 2 milyon insan için açık hava hapishanesine dönüştürdüğünü belirtirken, “Gazze’ye dönük saldırıları kabul etmek mümkün değil. Bu savaşta kadınların ruhu ve bedenleri paramparça ediliyor. Zaten yine bu savaşta kadınların bedeninin nasıl teşhir edildiğini, nasıl bir siyaset izlendiğini hepimiz gördük. Ne yazık ki tarih boyunca kadınların bedeni, kadınlara yönelik sistematik tecavüz savaşlarda bir yöntem olarak kullanılmıştır. Çünkü kadın bedenine gerçekleşen saldırı ve tecavüz saldırı o mensubu olduğu halkı aynı zamanda aşağılamak ve o topraklar üzerinde iktidar kurmak için bir yöntem olarak kullanılmaya devam etti. Şimdi de aynısı devam ediyor. Hatırlayacağız Êzidî kadınlar başta olmak üzere IŞİD’in bölgeye saldırılarında kadınların nasıl alınıp satıldığını. 21’inci yüzyılda köle pazarlarında nasıl pazarlandıklarına tanıklık ettik” şeklinde konuştu.
‘İsrail’i durdurun çağrıları yapılırken Rojava bombalanıyordu’
Kadınları, çocukları hedef alan saldırıların bir savaş ve insanlık suçu olduğuna vurgu yapan Tülay, Filistin’in bombalandığı sıralarda, İsrail’e “Savaşı, silahları durdurun” çağrısı yapılırken, Türkiye Cumhurbaşkanı ve Dışişleri Bakanı’nın Rojava’yı bombaladığını kaydetti. Tülay, “Rojava’da elektrik santralleri, hastaneler, yakıt istasyonları, okullar yani bütün sivil alanlar bombalanıyordu, 5 milyon insan hedeflenmiştir bu sivil saldırıların içerisinde. İsrail Gazze’de yaşayan Filistinlileri Sina Yarımadası’na Mısır kabul etmezse şayet necef çöllerine sürmek istiyor ama Türkiye'deki iktidar buna karşı çıkarken, aynısını Efrîn’de gerçekleştirdi. Efrîn’e kara harekatı düzenleyerek, Efrîn’de yaşayan Kürt halkı ve diğer halkları Efrîn’den sürüp orada büyük demografik değişim üzerinde çalıştılar. Şimdi bu projeyi bütün Rojava üzerinden sürmek istiyorlar. Bunu kabul etmemiz mümkün değildir. Orta Doğu'nun kaynayan 2 temel yarası var. Biri Kürt sorunu, biri Filistin sorunu. Bu iki sorun ulus devlet anlayışının dışında, demokratik bir zeminde çözülmediği sürece, demokratik konfederal bir yönetimle çözülmediği müddetçe ne yazık ki bölgenin rahat bir nefes alma imkan yoktur” sözlerini kullandı.
‘Bütün dünyanın barışa ihtiyacı var’
Tülay’ın konuşmasından satır başları şöyle: “Bizler Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi Kadın Meclisi olarak buradan çağrımızı daha yüksek bir sesle yapıyoruz; İsrail’in Filistin saldırılarını acilen durdurması lazım. Türkiye’deki iktidarın emriyle Rojava toprakları üzerindeki saldırılar derhal durdurulmalı. Türkiye’nin bütün silahlı unsurları Suriye’den derhal çekilmelidir. Türkiye başta olmak üzere Kürt sorununun barışçıl ve demokratik yöntemlerle çözülmesinin anahtarı bulunmalı ve dört parça Kürdistan’da Kürt halkının barış içinde, adil, eşit ve kardeşçe yaşayabileceği ve bunun anayasal güvence altına alındığı bir süreci inşa etmek durumundayız. Gelin hep birlikte Kürt halkının ve mazlum Filistin halkının yanında daha çok olalım. En esaslı çağrımız başta Orta Doğu olmak üzere bütün dünya kadınlarınadır. Bizler sınırları aşarak, ellerimizi birleştirerek, enternasyonalist bir çizgi ile barış harekatını hep birlikte inşa edebiliriz. Başta Orta Doğu olmak üzere bütün dünyanın buna çok acil ihtiyacı var. Akan kanı biz kadın hep birlikte dayanışma ve mücadele ile durdurabiliriz.
Halkların talebi Sayın Öcalan’ın fiziki özgürlüğüne kavuşması
Sayın Öcalan’ın üzerinde 24 yıldır İmralı Cezaevi’nde devam eden bir tecrit var. Son 32 aydır ne ailesiyle ne de avukatlarıyla görüştürülüyor. Bu dünyanın hiçbir yerinde otoriter rejimlerin en koyu hüküm sürdüğü dönemlerde bile görülmemiş bir tablodur. Bahsini ettiğimiz Kürt sorununun ve bölgedeki halklar sorununun çözümünde Sayın Öcalan'ın fikriyatının önemini bir kez daha vurguluyorum. Kürt sorunu başta olmak üzere halklar sorununun çözümü için tecridin bir an önce ortadan kaldırılması ve Sayın Öcalan’ın fiziki özgürlüğüne kavuşması, başta Kürt halkı olmak üzere bölge haklarının talebidir.
Hitler’in yaptığını iktidar burada yapmaya çalışıyor
Türkiye’de iktidar kadınların başına savaştan da büyük felaketler örmeye devam ediyor. Kadınların yaşam güvencesi olan, kadına yönelik şiddetle mücadele kapsamında çok önemli olan İstanbul Sözleşmesi’nden vazgeçtiler. Eşbaşkanlık ve eşit temsiliyet ilkesini suç sayarak kadınların iradesine kayyım atadılar. Özellikle Mayıs seçimlerinden sonra kültürel ve ideolojik hegemonyasını kurmak konusunda daha kararlı adımlarla ilerleyen bu otoriter ve faşist rejim kadınların günlük hayatlarına müdahale de zerre geri adım atmadığı gibi daha da ileri gidiyor. Kadınların yaşam tarzlarına, giyim kuşamlarına, yaşam biçimlerine, kaç çocuk doğuracaklarına kadar müdahale ediliyor. Tıpkı Hitler’in Almanya'da yaptığını şu an burada ne yazık ki bu rejim bu şekilde gerçekleştiriyor baskılarını.
Göreviniz kazanılmış haklara göz dikmek değil
Toplumsal cinsiyet eşitsizliğini derinleştirenler şimdi de kadınların nafaka hakkına göz dikmiş durumdadır. Nafaka konusunun gerçek mağduru erkeklermiş gibi göstermeye çalışıyorlar. Oysa nafaka ile ilgili asıl mağduriyeti kadınlar ve çocuklar yaşıyor. Milyonlarca kadın ve çocuğun haklarının gasp edilmesine asla göz yummayacağız. Nafakaya saldırmak demek; şiddet gören kadınların boşanmasını zorlaştırmak, kadınları şiddet ortamına terk etmek demektir. Kadın katliamlarının meşrulaştırılması, ev içi şiddet sarmalının derinleşerek artması demektir. Kadının adını yok sayan Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın temsilcisi Sayın Bakana buradan sesleniyorum; sizin göreviniz kadınların kazanılmış haklarına göz dikmek değildir. Bu hakları korumak ve güçlendirmektir. Kadına yönelik şiddet ve katliamları engelleyecek yasal düzenlemeleri yapmak ve bunları hayata geçirmektir. Kadınların şiddetsiz, sömürüsüz bir toplumda başlarına her an bir şey gelecek kaygısı yaşamadan hayatlarını sürdürebilecek güvenceyi, hukuku sağlamaktır sizin göreviniz. Oysa siz şu an ne yapmaya çalışıyorsunuz; kadınların kazanılmış haklarını medeni kanunda resmi olarak var olan haklarını ellerinden tek tek almaya çalışıyorsunuz, buna asla müsaade etmeyeceğiz.
9 ayda 323 kadın katledildi
Bakın sadece 2023 yılının son 9 ayı için de 323 kadın erkekler tarafından katledilmiştir. İşte bu katliamların vebali onların boynundadır. Bu teklif derhal geri çekilmelidir. Nafaka hakkının sınırlanmasına dönük Meclise böyle bir görüşmeyi gündemine dahil almamalıdır. Ülkemizde derinleşen ekonomik kriz, açlık, yoksulluk, hayat pahalılığının ve bunun en büyük ceremesini ne yazık ki biz kadınlar çekiyoruz. Evde kaynamayan tencerenin hesabı bizden soruluyor. Okula giden çocuğun beslenme çantasına bir parça ekmek, bir kutu sütü koyamadığımız zaman hesabı bizden soruluyor. Yoksulluğun bedelini aç kalarak, çocuğunun açlığını izleyerek, kahrolarak ödediğimiz yetmiyormuş gibi bir de ev içinde şiddet daha fazla katmerlenerek artıyor. Beslenemiyorsak, barınamıyorsak bunun nedeni zenginden yana olan bu rejimin, bu sistemin kendisidir. Bu sarmal toplumsal cinsiyet rollerini bize dayatan erkek egemen sistemin sermaye düzeniyle ortaklığıyla gerçekleşiyor. Evde bakım hizmeti, hasta bakımı, ev işleri bizim boynumuza asılmış zincirlerdir. Toplumsal cinsiyet rollerinin sonucu olarak bu zincirlere bizler boyun eğmek zorunda değiliz. Görünen ve görünmeyen emek sandığınız kadar sessiz kalmayacak. ‘Emeğime sahip çıkıyorum’ sesleri evlerden, tarlalardan, fabrikalardan, atölyelerden yükselecek ki yükseleceği bir dönemden geçiyoruz.
Otoriter rejime en büyük cevabımız yerel seçimlerde olacak
Hepinizin bildiği gibi esasen ülkenin demokratikleşmesinin önündeki temel engellerden biri yerinden ve yerelden güçlendirilmiş yerel yönetimlerin olmayışı. Şu an geldiğimiz nokta öyle bir nokta ki bırakın mevcut olan yerel yönetimlerin normal işleyişini, 2016’da başlayan kayyım uygulamalarıyla yerel yönetimlerde Kürt halkı ve kadınlar başta olmak üzere seçme ve seçilme hakkını ellerinden almış oluyorlar. Yani ‘Sizler kendi kendinizi yönetemezsiniz, seçilmiş yerine atanmış yönetecek’ demiş oluyorlar. Bunu kabul etmek mümkün değildir. Bu ülkede erken tarihte seçme ve seçilme hakkı elde edilmiştir. Bunu gerisine düşen bu otoriter rejime en büyük cevabımız bu yerel seçimlerde olacaktır. Belediyeleri sadece kapalı kapılar ardında bir yönetim gibi algılayanlar, sadece belediye binası gibi görenler ve o odalardaki iş bölümünden ibaret sananlar halkın kendi kendini yönetme biçimi aslında halkın doğrudan öz örgütlüğünde ve halkın doğrudan kendi yaşam alanlarında, mahallesindedir, şehrindedir. Bizim görevden alınmış olan belediye başkanlarımız ve meclis üyelerimiz bu görev bilinciyle çalışmalarını sürekli devam ettirdiler bugüne kadar.
Yerel yönetim atölyeleri
Bize sorulan en temel sorulardan biri yerel seçimlerde ne yapacaksınız, HEDEP olarak nasıl bir strateji izleyeceksiniz. Bizim bu konuda esasen temel ilkelerimiz var. Bu ilkeler ışığında rol alacağız. En önemlisi belediyelerimizi kayyımlardan geri alacağız. Belediyelerimize yeni belediyeler ekleyeceğiz. Türkiye geneli, batı kentleri ile ilgili ‘2019 strateji devam edecek mi’ sorusuna da bizim vereceğimiz en temel yanıtımız; sadece kaybettirme üzerine kurulacak bir siyaset şu an bizim için yeterli olmayacaktır. Bizler birlikte yönetmeye talibiz. Bizler nasıl olursa olsun yeter ki sadece birileri kaybetsin üzerine kurduğumuz 2019 stratejimizi daha fazla tartışmak üzere bir planlama içindeyiz. Bu nedenle Amed, Mardin, Wan ve İstanbul’da kadın atölyelerimiz gerçekleşecek. Bu atölyelerimizde nasıl bir yerel yönetim modeli ve nasıl bir stratejisi izleyeceğimizi hep birlikte kadınlarla karşılaştıracağız. Bu atölye çalışmaların akabinde gerçekleştireceğimiz konferansımızda esas stratejimizi belirleyecek ve kamuoyuna gerekli bilgilendirmeyi yapacağız.
3’üncü yolda kadın ittifakını ve dayanışmasını birlikte öreceğiz
Bizler 3’üncü yolda kadın ittifakını, dayanışmasını büyüterek yeni yaşamı oya gibi sımsıkı bir şekilde ilmek ilmek hep birlikte örüyoruz. Bu konuda ataerkil sisteme karşı verdiğimiz mücadelemiz 5 bin yıldır erkek egemen zihniyete, sisteme karşı mücadelesiyle bugüne kadar geldi ve bugün yakın tarih açısından söylemek gerekirse, Türkiye kadın hareketi ve Kürt kadın hareketi el ele vererek çok güzel deneyimlere birlikte imza attılar, bundan sonra da çok daha büyük deneyimlere, başarılara hep beraber imza atmamızın önü açıktır. Şu anda otoriter rejim omuzlarımızdaki yükü, ayaklarımızdaki prangayı daha da ağırlaştırmış durumda. Hatırlayalım; 80 askeri cunta döneminin ilk kitlesel çıkışı ‘Kadınlar Dayağa Karşı Dayanışmaya’ yürüyüşü Türkiye’de kadın hareketi için her anlamda ileriye bir sıçrama yaşadı, bu karma siyasete örnek olan cesaret olan çok önemli bir çıkıştı. İşte kadın mücadele tarihi böyle örneklere çokça tanıklık etmiş. Bu tarihten alacağımız bilinç ve feyzle elbette otoriter rejimin kitlesel mücadeleler üzerine serpmiş olduğu ölü toprağı hep birlikten üzerimizden atabiliriz. Bir sıçrama yaratabiliriz, bunun olanakları gerçekten mevcut.
Kararlı ve güçlü şekilde mücadelemizi yürütelim
Şimdi dayanışma, örgütlenme ve ileriye sıçramanın zamanı. Bunun için biz kadınlar başta Kadın Meclisimiz olmak üzere kapı kapı gezmek, mahalle mahalle, semt semt örgütlenmek, elimizden alınmak istenen hayatlarımız, özgürlüklerimiz, bize kamusal alanları yasaklayarak ‘Evinize gidin, sadece yemek yapın, çocuk doğurun’ diyen anlayışa karşı yerel örgütlenmelerimizi güçlendirmemiz gereken bir dönemden geçiyoruz. Bunu yapacağımıza yürekten inanıyorum. Mısırlı Feminist yazar Neval El Saddavi ‘Çünkü gelecek istediğim renklerle boyamak üzere hala benimdi. Özgürce karar vermek, istersem değiştirmek üzere hala benim’ demiş. Ne güzel demiş. Gelecek bizim sevgili kadınlar. Geleceğimizi istediğimiz renklerimizle, özgürlükle, eşitlikle, barışla, adaletle tesis etmek bizlerin elinde. Bunu yapmamak için hiçbir neden yok, yeter ki daha kararlı daha güçlü bir şekilde mücadelemize yürütelim.”