Jineolojî yönünü Rojhilat’a çevirdi: Direniş bitmeyecek
- 09:03 2 Ağustos 2023
- Güncel
AMED - Jineolojî dergisinin Kurdistan’ın 4 parçasındaki kadın mücadelesini işlediği serinin ilki olan “Rojhilat” çıktı. Kadınların direniş örneklerinin gösterildiği sayı hakkında bilgi veren Suzan Akipa, “Kadın direnişi bütün baskılara rağmen bitmeyecektir” dedi.
İlk olarak PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın “Özgürlük Sosyolojisi” kitabında kullandığı “Jineolojî” kavramı, ardından Kürt kadın hareketi öncülüğünde tartışılmaya başlandı. Bu tartışmalar ışığında açığa çıkan bilgi ise hem kitaplarda toplandı hem de çıkarılan bilim kuram dergisi “Jineolojî” ile tüm dünyadaki kadınların gündemine girdi. 8 Mart 2016 tarihinde ilk sayısı çıkan Jineolojî, şimdilerde 28’inci dosya konusu ile okurlarının karşısına çıktı. Derginin Nagihan Akarsel ve Jîna Emînî’nin anısına atfedilen sayısı, şu mesajla duyuruldu: “Rojhilat’tan Rojava’ya, Başûr’dan Bakur’a Kürdistan gerçekliğinde kadın temasına ayırdığımız serinin ilki olan 28. sayımız, ‘Rojhilat’ dosya konusuyla çıktı. Dünyada yükselen Jin, Jiyan, Azadî sloganının yaratıcı kaynağına ve bu kaynaktaki kadınların hakikatine yani Kürdistanlı kadınlara ayırdığımız serinin ilki olan bu sayımızı, Rojhilatlı kadınların sesi ve sözünü var ediyor. Dosyamızı kadın devrimine dönüşen direnişin sembolü haline gelen Jîna Emînî ve bu devrimin bilimi olarak Jineolojîyi temsil eden Nagihan Akarsel’in anısına atfediyoruz.”
Jineolojî Dergisi Yayın Kurulu Üyesi Avukat Suzan Akipa, derginin “Rojhilat” dosya konulu son sayısına dair bilgi verdi.
Erkek otoritenin yaşamın tüm alanlarına sirayet ettiğinin altını çizen Suzan, mevcut erkek egemen söyleme karşı kadınların geliştirdikleri değerleri sistemsel bir düzeye ulaştırmak amacıyla Jineolojî dergisini çıkardıklarını söyledi. Suzan, “Sağlıktan hukuka kadar, günlük yaşam pratiklerimizden edebiyata, siyasetten yaşamın diğer alan ve bilimlerine kadar erkek egemen söylem, dil ve ideoloji yaşamın bütün alanlarına sirayet etmiş durumda. Öyle ki hiçbir alanda kadına nefes aldırılmamış ve kadının yaratıcı ve inşa edici gücüne rağmen kadın kimliğinin tarihsel süreçte açığa çıkarmış olduğu bütün değerler kadından gasp edilmiş, iktidarın hizmetine ve sermayesine konulmuştur. Dolayısıyla mevcut egemen söyleme karşı, kadınların bu tarihsel süreçte hem geliştirmiş oldukları değerleri açığa çıkarma iddiasıyla erkek egemen ideoloji ile erkek egemen söyleme meydan okurcasına kadınlar bu açığa çıkardığı yaşamsal ve bilimsel değerleri, sistemsel bir düzeye ulaştırmak amacıyla Jineolojî’nin yeni bir yol iddiası buradan ortaya çıktı” sözlerine yer verdi.
‘Kadınların kendi sözünü kurmasına imkân tanıdı’
Suzan, kadınların mevcut egemen söyleme karşı itirazlarını en yüksek sesle ifade ettikleri bu derginin, mevcut Jineolojî bilimi, kadınlar, toplumlar ve doğa arasında bir bağ olduğunu söyledi. Suzan, “Dergi bir köprü görevi de gördü ama köprünün 2 ayağının birbirinden bağımsız olduğunu söylemek mümkün değil. Bu ayakların birbiri içinde eridiği, birbirine değdiği, bir uçtan diğer uca gidiş gelişlerin çok dinamik olduğu bir sürece de tanıklık ediyoruz. Ve Jineolojî, toplum ve kadınlara rağmen değil, toplum ve kadınların içinde toplum ve kadınlarla birlikte gelişiyor” dedi. Suzan, sözlerine şunları ekledi: “Jineolojî dergisi, hem tarihe ışık tuttu, günceli gündeme aldı hem de geleceğe dair söz kurdu. Tam da iddia ettiği gibi bu parçalanmışlığın içerisinde kendi hakikatleri üzerinde oturmaya çalıştı. Bütün bu alanlarda kadınların kendi sözünü kurmasına imkân tanıdı.”
Jineolojî’nin çıkışı
Jineolojî dergisinin, tüm canlıları ilgilendiren bütün alanlarda özgürlük temelinde yeniden bilme biçimleri yaratarak sosyal bilim iddiasıyla ortaya çıktığına işaret eden Suzan, “Geçmişe dönüp baktığımız zaman Jineolojî dergisi, erkek doğasını odağa alarak hem bunu çözümleme hem de erkekliğin bizden ne aldığını ortaya koydu. Kadın direniş yöntemlerinin yol ve yöntemlerini inceledi. Kadın direniş yöntemleri sonucunda etik, estetik, ahlaki, politik değerleri inceledi. Kadın kırım politikalarından gençlik politikalarına ve devletin ‘prototipi’ diye tanımladığımız kadınların en çok hapsedildiği alanlar ve süreçler olarak aile tartışmalarından demokratik aile tartışmalarına, özgür eş yaşam tartışmalarına, dincilik, bilimcilik, sömürgecilik tartışmalarına çok geniş bir skalada; insanı, kadını, yaşamı ve doğayı ilgilendiren bütün alanlarda özgürlük temelinde yeniden bilme biçimleri yaratarak sosyal bilim iddiasıyla ortaya çıktı” ifadelerini kullandı.
‘Baskıların devam etmesinin nedeni direnişin devam etmesidir’
Suzan, “Rojhilat” dosyasından önceki sayıda işlenen “Toplum Hareketleri” dosyasını hatırlatırken, “Bu sayımızla birlikte de yönümüzü, toplumsal direnişin en canlı örneğini yaşadığımız Kürdistan’a çevirdik. Kürdistan sayısı bizim için çok önemli. Çünkü hala da sömürgeci güçlerin Kürdistan’ın doğasına, coğrafyasına, insanına, değerlerine karşı imha ve inkâr politikaları hız kesmeden devam ediyor ama buna karşı kadınların öncülüğünde örgütlenen bir direnişe de tanıklık ediyoruz. Zaten imha ve inkâr, kırım politikalarının hız kesmeden devam etmesinin yegâne yolu da karşısında direnişin hız kesmeden devam ediyor oluşudur” dedi.
Lozan’ın 100’üncü yılında mücadele birliği
Kurdistan’ı parçalayan Lozan Antlaşması’nın 100’üncü yılında mücadelenin birliği inancıyla yola koyulan bu serinin öneme yer veren Suzan, “Lozan’ın 100’üncü yılında parçalanmış Kürdistan’da hem sistemin kuruluş gerekçesini, yaşanan saldırı biçimlerini, bu saldırının referans kaynağını, ideolojik, tarihsel zeminini, ataerkinin kadın kimliği üzerindeki etkilerini, kadınların açığa çıkarmış oldukları bu değerlerin birbiriyle bağlantılarını ve 4 parça Kürdistan’dan Kürt kadınların direnişlerinin bilimle olan ilişkisini ve bu direnişin açığa çıkarmış olduğu bilimsel ve yaşamsal değerleri incelemek, aynı zamanda kadın direnişinin bilimsel ve ideolojik zemini olarak tanımladığımız Jineolojî açısından da esas bir mesele oldu. Bu anlamıyla 100’üncü yılında bir erkek sistemi olarak kurulan cumhuriyetin kuruluş belgesi olan Lozan’ın 100’üncü yılında bu parçalanmışlığın içinde mücadele birliği iddiasıyla yola çıkan bu seri, bizim için anlamlıydı” vurgusu yaptı.
‘Jin jiyan azadî’ devrimi
“Rojhilat’tan Rojava’ya, Başûr’dan Bakur’a” serisinin ilk sayısının “Rojhilat” olma sebebinin açıklayan Suzan, şunları kaydetti: “Tam da ‘Jîna’nın saçları İran rejimi tarafından gerçekte ne ifade ediyordu’ sorusunu sorduğumuz şu zamanlarda. ‘Kadının saçını, bedenini, fikrini ve iradesini hapseden İran rejimi, ulus-devlet aklı, kuruluş gerekçesini nereden alıyordu’ soruları bizim ve toplum için önemliydi. Tam da bu soruların peşine düşme iddiasında olan Jineolojî için bu tarihsel ve toplumsal yorum yöntemini kaçınılmaz kılıyor. Çünkü Rojhilatê Kurdistan’dan son bir yıl içerisinde gelişen devrimi, sadece bir yılın devrim enerjisi olarak okumuyoruz. Çünkü Kurdistan’ın diğer parçalarına, İran’a, İran’daki farklı kimliklere, dünya kadınlarına ve dünyadaki bütün coğrafyaya yayılan bir ‘Jin jiyan azadî’ devrimine şahitlik ediyoruz.”
‘İran’da saldırılara karşı kadınların direnişi’
“Rojhilat” sayısında kadınların direnişine dikkat çekildiğini söyleyen Suzan, “İran’da İran rejiminin saldırıları hız kesmeden devam ediyor ama diğer taraftan da bu saldırılara karşı kadınlar öncülüğünde gelişen bir direnişe de tanıklık ediyoruz. Kadınların, Kürtlerin rejime, modernizme karşı kendi kimliklerinde, özlerinde ısrar ettiklerini görüyoruz. Rojhilat coğrafyasına da baktığımız zaman hala çok canlı neolitik kültürün, ana kadın kültürünün, mitolojinin izlerini, kültürel direnişi görebiliyoruz. Tabi bu özgürlük damarını tıkatmaya çalışan bir akıl da var. ‘Jin jiyan azadî’, toplumsal devrim sürecinde de şunu gördük: İşkenceler, tecavüzler, idamlar hat safhada. İşte o zaman burada sormak gerekiyor, ‘Acaba sarsılmaz olarak nitelenen bu İran rejiminin ayakları mı sarsılıyor? Korkusu bu yüzden mi’” ifadelerine yer verdi.
Jîna Emînî ve Nagihan Akarsel’e atfedildi
Suzan, İran’da yapılan hak ihlallerine, iktidarın zorbalıklarına ve kadınlara yapılan şiddete dikkat çekerken, sadece İran’da değil her yerde kadın hak ihlallerinin yapıldığının altını çizdi. Suzan, İran’daki uygulamalara dair ise şunları söyledi: “Özellikle bir yıldır Rojhilatlı kadınların isyanı, İran rejimin temelini sarsan bu devrim isyanı, bize özgür bir yaşamın ancak kadınla mümkün olabileceğini, toplumsal kurtuluşun ancak kadının kurtuluşuyla mümkün olabileceğini, toplumsal özgürlüğün ancak kadının özgürlüğüyle mümkün olabileceğini bir kez daha gösterdi.”
Suzan, “Rojhilat” sayını, “bir tutam saçıyla bu devrimin sembolü haline gelen Jîna Emînî’ye ve bu devrime giderken izlenecek yolda taşları döşeyen yolun sembolü, Jineolojî bilimini temsil eden Nagihan Akarsel’e atfettiklerini” söyledi.
'Mihenk taşı olacak'
Suzan son olarak da şu mesajı verdi: “Bir Kürt kadın olarak şunları belirtmek istiyorum. Lozan'ın 100’üncü yılındayız. Parçalanmışlığın, bölünmüşlüğün 100’üncü yılı ama bu parçalanmışlığın, bölünmüşlüğün zihnimizde oluşturduğu yansımaları en aza indirmenin, coğrafyamızı, kimliğimizi de bölen, parçalayan bu sınırları yıkacağına inanıyorum. Tam olarak bu sebeple de Jineolojî’nin bu parçalı hal içinde peşine düştüğü gerçeği Lozan’dan çok daha önce 1600’lü yıllardan itibaren parçalanan ‘Rojhilat’ı konu edinen bu sayımızı, tam da Rojhilatlı kadının dilinden ve hakikatinden okumanın, buradan bağ kurmanın coğrafyamızı, dilimizi de parçalayan bu sınırları aşmada ve yıkmada mihenk taşı olacağına inanıyorum.”