DEM Parti’nin komisyon raporu: Süreç barış yasalarıyla başlayacak
- 09:06 12 Aralık 2025
- Siyaset
Melek Avcı
ANKARA - DEM Parti Hukuk Komisyonu Eş Sözcüsü Sevda Çelik Özbingöl, komisyona teslim ettikleri raporu genel hatları ile paylaştı. Sevda Çelik Özbingöl, “Süreç barış yasalarıyla başlayacak özgürlük yasaları ile devam edecek” dedi.
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti), Kürt sorununun çözümüne dair kapsamlı öneri ve gereklilikleri içeren raporunu, Meclis Komisyonu’na sunulmak üzere 10 Aralık’ta Meclis Genel Sekreterliği’ne teslim etti.
Tüm partilerin kendi raporlarını komisyona iletmesinin ardından, sürecin ortak bir “nihai rapor” hazırlık aşamasına geçmesi; sonrasında ise ihtisas komisyonlarının bu rapor doğrultusunda hızla yasama sürecine başlaması bekleniyor. DEM Parti’nin tüm birimlerinin ortak çalışmasıyla hazırlanan rapor, yalnızca komisyonda tartışılan başlıkları değil, aynı zamanda Kürt sorununun tarihsel arka planını, güncel ihtiyaçları ve çözüm için en acil adımları da içeriyor.
DEM Parti Hukuk Komisyonu Eş Sözcüsü Sevda Çelik Özbingöl, hazırlanan raporun genel çerçevesini ajansımıza anlattı.
‘Pozitif barış sürecine doğru evirilen bir süreci yaşıyoruz’
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın 27 Şubat’ta yaptığı Barış ve Demokratik Toplum çağrısıyla birlikte yeni bir sürecin başladığını hatırlatan Sevda Çelik Özbingöl, sürecin adı konulmamış olsa da çok kısa sürede önemli gelişmelere tanıklık ettiklerini söyledi. Sevda Çelik Özbingöl, “Silahlı mücadelenin sonlandırılması, silahların yakılması, Mecliste komisyonun kurulması ile dünya barış modellerinin işleyiş seyri içerisinde negatif barış sürecinin çok hızlı bir şekilde kendi özgünlüğünde öncelikle silahların bırakılması pratiğiyle hayat bulduğuna ve çok kısa bir süre içerisinde de pozitif barış sürecine doğru evrilen bir süreci yaşıyoruz. Komisyon tarafından yapılan birçok dinlemeden sonra kritik eşik olarak adlandırabileceğimiz ve Sayın Abdullah Öcalan’la görüşmeye çok cılız itirazlar olsa da Sayın Abdullah Öcalan’la 24 Kasım’da komisyon tarafından bir görüşme de gerçekleşti ve komisyon görüşmelerini sonlandırma aşamasına geldi. Sayın Abdullah Öcalan’la da yapılan görüşmeden sonra komisyonun çalışmalarının artık nihayete ulaştı” diye belirtti.
‘Süreç hızlı ama hukuki sürecin çok başındayız’
Sürecin hâlâ toplumsal bir konsensüsle ilerlediğini vurgulayan Sevda Çelik Özbingöl, bu konsensüsün toplumsal bütünsellik ve demokratik ihtiyaçlar temelinde şekillendiğini ifade etti. Sevda Çelik Özbingöl şunları söyledi: “Çünkü bu süreci sadece bir barış süreci olarak değil, demokratik bir geleceğin inşası olarak, antidemokratik yaşamsal sorunlarımızın giderilmesinin de bir parçası olarak adlandırıyoruz. Geri dönülmez ve kaçınılmaz demokratik ve barışçıl bir geleceğin inşa sürecinin içinde olduğumuzun farkındayız. Ki bu sürece dahil olan bütün bileşenlerin de kısmî aksaklıklar olsa da bu hassasiyetle yaklaştığını hem çalışmalarda hem de söz ve söylemlerde görüyoruz. Tabii, önemli bir yol kat edilmiş olmasının yanında hâlen çok büyük ilerlemelerin kat edilmediği bir hukuki sürecin de daha çok başındayız. Doğru, çok hızlı bir süreç işletildi. Yaşanan gerçekler ve yaşanan şeyler göz ardı edemeyeceğimiz ehemmiyette ve önemde.”
Barış yasalarının tesisi
“Ancak önemsediğimiz bu sürecin yapısal değişim ve dönüşümlere de evirilmesi, kalıcılaşma açısından da atılması gereken hukuki düzenlemeler ve entegrasyon yasalarının yapımı bu aşamada sonraki gündemin ilk başlıkları arasında yer alıyor” diyen Sevda Çelik Özbingöl, komisyona teslim ettikleri raporun başlıklarını tek tek açtı. Sevda Çelik Özbingöl, rapordaki tüm başlıklar üzerine şöyle konuştu: “Ve bu sürece dair henüz bir pratikle karşı karşıya değiliz. Komisyonun yapacağı raporlamadan sonra da raporun başlıkları arasında yer almasını istediğimiz, kamuoyunun da beklentisi olan; özellikle negatif barışı sonlandıracak barış yasasının tesis edilmesi ve demokratik entegrasyona aracılık edecek olan yasal düzenlemelerin de sağlanmasına dair henüz bir adımın atılmadığını hepimiz görüyoruz ki bundan sonra önceliğimiz elbette ki budur. Negatif barış süreci aşamasından sonra, pozitif barış aşamasının inşa edilebilmesi için bu sürecin bitirilmesi ve bugüne kadar sürdürülen barış sürecindeki uzlaşma ve ortaklaşmanın barış yasalarına evrilmesinin de yasal ayağının oluşturulması gerekmekte. Bahsettiğimiz şey bu.”
Özel yasalar ve demokratik entegrasyon yasaları
Yapılacak ilk düzenlemenin, elbette ki silah bırakma sonrası demokratik entegrasyon olarak adlandırılacak özel yasa ve bu sürecin yapısal ve yasal güvencelerle kalıcılaştırılmasını sağlayacak, Meclis tarafından yapılacak olan yasal düzenlemelerle başlaması gerektiğini belirten Özbingöl, şöyle devam etti: “Biz birçok yasal düzenlemeden elbette bahsedeceğiz ama bu sürecin kalıcı bir şekilde örülmesi için de hayati önemdeki öncelikler sırasıyla da bir yol izlenecek. Bu sürecin de bir yol haritasının olması gerekli. Dünya örneklerinden yola çıkarak söylediğimiz şey, bu sürecin adım adım kurumsal ve yapısal adımlarla da ilerlemesinin sağlanması. Barış süreçleri uzun soluklu süreçler olmasına rağmen bu başlığın çok kısa bir süre içerisinde zamana yayılmadan da gerçekleştirilmesi gerekiyor. Uzun soluklu bir çalışma olacak. Ancak barış ve savaş gerçekliğinde savaşın ve çatışmanın sona ermesi hassasiyeti, özenli ve itinalı bir davranışı ve sorumluluğu gerektiriyor. Bu da elbette ki hiçbir siyasi kaygı, endişe ve hiçbir gruba ait öncelleme duymaksızın siyasi çıkarların ötesinde daha kolektif, daha toplumsal yaklaşarak sürecin hızlanmasını sağlamaktır.”
Sivil ve demokratik yaşama katılım
Sevda Çelik Özbingöl devamında, silahların yakılması sonrasında olması gerekenlere şu sözlerle değindi: “Silahların bırakılması sonrasında toplumla demokratik entegrasyon, silahları yakan ve silahlı mücadeleyi sonlandıran gerillanın sivil yaşama, demokratik yaşama, toplumsal yaşama katılımı ile demokratik siyaset haklarını kullanabilecekleri olanakların sağlanmasını da içeren; hız kaybetmeyen ve sabit bir ivme ile ilerlemek zorunda olan bir gündem olarak tanımlandı.”
Toplumsal konsensüs ile kurulmuş barış ve özgürlük yasaları
Coğrafyadaki belirsiz siyasi iklimin, sorunun uluslararası boyutunun ve yılların acılarını yaşayan halkların deneyimlerinin; meselenin demokratik ve yapısal yönünün görülmesini zorunlu kıldığını belirten Sevda Çelik Özbingöl, şöyle dedi: “Bu noktada barışın sağlanması konusunda var olan konsensus ve tüm toplumsal kesimlerin; iktidarından muhalefetine, sivil toplum bileşenlerine kadar tüm toplumsal bileşenin de katılımının olduğu barış ve özgürlük yasaları gündeminin de hepimizin önünde olması gerektiği gibi, hayati gündemi önümüze getirmekti. Çünkü siyasi bir süreçten bahsetmiyoruz; toplumsal bir süreçten bahsediyoruz. Negatif barış süreci siyasi yönü olan ancak ondan sonraki demokratik süreç, hukuki ve siyasi zemin olarak adlandırılsa da hukuki zemin doğrudan bütün yaşamsal alanları ilgilendirmekte.
Barışı tüm kesimlerin konuşması zorunluluk
Tabii ki silahların bırakılmasının öneminin yanında bu sürecin asıl sebeplerinin de tartışılıp çözümler üreten bir yerden sürece yaklaşmak gerekiyor. Çünkü savaş ve güvenlikçi politikalar toplumsal anlamda büyük deformasyonlar oluşturdu. Fikir, düşünce, temel haklar ve özgürlükler temelinde toplumun bütün kesimlerini; halkları, inançları, kadınları, gençleri, emekçileri doğrudan ilgilendiren, sonuçları da içeren bir sorunsaldan bahsediyoruz. Güvenlikçi politikalar, toplumsal sonuçları da beraberinden getiriyor ve toplumsal mağduriyetleri de kendi içerisinde barındırıyor. Kürt sorununun barışçıl ve demokratik çözümü ile barışçıl ve demokratik bir ülke ve gelecek inşası gerçekliğinin de beraber ele alınması gerekiyor. Demokratik entegrasyon ve demokratik toplum ihtiyacı temelli barış ve özgürlük yasaları ve demokratik entegrasyonu da önümüze koyan planlama ve önerilerin tüm kesimler açısından bundan sonraki süreçte konuşulması, tartışılması da bu eksende bir zorunluluk olarak önümüze çıkıyor. Çünkü barış artık herkesin gündemi olmak zorunda.”
Sürecin yöntemi: Barış dili
Barış sürecinde kullanılması gereken dilin önemini vurgulayan Sevda Çelik Özbingöl şu ifadeleri kullandı: “Yine barış sürecini barışçıl bir dil ve tutumla yürütmek gerekliliği, bu sürecin yöntemi olarak benimsenmeli ve özellikle mücadele çalışma pratiklerinden olmak zorunda. Şiddetin sorun çözme yöntemi olarak reddi ekseninde bir bakış açısı ile de sürecin bu temelde ele alınması ve barış dilinin de hâkim kılınması gerekiyor. Çünkü söylemin hem pratikleri hem bugüne kadar var olan çatışmacı politikalara ve yaklaşımlara da yansıdığını düşündüğümüz barışçıl dilin bu süreci örmekteki katkısının ve etkisinin büyük olduğunu hem biliyoruz hem de bunun önemini çok yakın zamandaki gündelik politikalarda da ne kadar etkili olduğuna tanıklık ettiğimiz için bunu çok önemsiyoruz. Hukuki ve siyasi zeminde ancak bu temelde yol kat ederek ilerleyebileceğimiz bir alan. Sürece katılımın da bu temelde toplumsallaşacağını düşünüyoruz çünkü çatışmacı yaklaşımın hem ayrıştırıcı hem yalnızlaştırıcı hem de demokratik sürece katılımı azaltan bir etkisi var.
Sürece toplumsal katılım
Barışçıl politikaların bütün alanlarda hayat kazanmasının kolektif bir kazanım sağlayacağının farkında olmamız gerekiyor. Bugün silahların bırakılması, bu temelde sadece Kürt halkının Kürt sorununun barışçıl ve demokratik çözümünü sağlamış olmayacak. Beraberinde ülkemizdeki yapısal ve demokratik sorunları da çözecektir. Biz sürece bu temelde yaklaşılması konusunda hem perspektifleri hem taleplerimizi hem de yaşadığımız deneyimleri bu raporlama süreçlerinde, hem komisyon aşamasında hem de sunmayı düşündüğümüz çalışmada ayrıntılı bir şekilde yer vereceğimizi sizinle paylaşmak istiyoruz. Çünkü birbirinden ayrı değerlendireceğimiz başlıklar değil bunlar. Barış süreci, barışçıl bir dil, hukuki ve siyasi zemin yine paralel ve eşgüdümlü olarak işletilecek ve yol kat edilecek başlıklar olacak. Çünkü kendini güvende hisseden, barışın tesisine dair kaygıları ve endişeleri azalan bir toplumun hem demokratik sürece dahil olacağını hem de barışın inşasını yapısal bir şekilde büyüteceğini ve destekleyecektir. Sürece toplumsal katılım bu boyutuyla hem önemli hem de inşa olunması istenen demokratik toplum tahayyülünde bir zorunluluk arz ediyor.”
Süreç barış yasalarıyla başlayacak, özgürlük yasalarıyla devam edecek
Barış yasalarının gerekliliğine dikkat çeken Sevda Çelik Özbingöl, “Bu süreç elbette ki barış yasalarıyla başlayacak. Silah bırakma, silah bırakanların geri dönüşü, demokratik yaşamın içerisine dahiliyeti ve akabinde de özgürlük yasalarını tartışmaya başlayacağız ki toplumsal dahiliyet bu noktada toplumun diğer kesimlerinin yaşadığı demokratik olmayan gündemin ve yaşanan antidemokratik sorunların da önümüze gelmesi demek. Bu temelde de toplumun bütününü ilgilendiren sorunlar üzerinden bir tartışma yürütmek, yasal öneriler ve gündemler oluşturmak zorunda olduğumuz gerçeğinin tartışılması ve konuşulması gerektiğini düşünüyoruz.
Silah bırakılması sonrası ayrım yapmadan; çünkü bunun tartışması “silah kullanan, kullanmayan, eyleme katılan, katılmayan” olarak yürüyor, silah bırakılması sonrasında ayrım yapmadan tüm silah bırakanların demokratik yaşama katılımının yanında toplumsal bütünlük içinde yapısal demokratik düzenlemelerin yapılması tartışmasız bir gereklilik olarak önümüzde duruyor. Biz bu süreci bile eğer ayrım yaparak yürüteceksek, barışın doğru bir temelde devam etmesi sorunsalı da karşımıza çıkmış olacak.”
Eşit yurttaşlık tanımı
Süreç kapsamında inanç boyutuna işaret eden Sevda Çelik Özbingöl, “Halklar gerçekliği de önümüzde durmakta. İnançlar boyutu farklı bir sorun olarak önümüzde durmakta. Farklı etnik ve kültürel farklılıklar; tüm halkları, ötekileri, kadınları, doğayı ve tüm özgürlükleri esas alan bütünlüklü bir gündem de karşımıza çıkıyor. Barışı eşit yurttaşlıktan bağımsız ele alamayacağımızın bilincinde olarak sürece yaklaşıyoruz. Savaş ve çatışma gerçekliğinin ve güvenlikçi politikaların oluşturduğu ülke tablosu bir bütün olarak ele alınmak zorunda. Eğer bütünlükçü olarak ele almazsak tek bir taraftan ele alınan sorunun bütünsel anlamda kalıcı, ileriye taşınan bir çözüme dönüşmeyeceğini düşünüyoruz. Eşit yurttaşlık, bu temelde ele alınması gereken, tarifi yapılmak ve yasal güvence ile tanımlanmak suretiyle demokratik yaşama katılımın da asli unsuru olarak önümüzde durmakta. Çünkü bizim asıl konuşmamız gereken şey; silah ve çatışma gerçekliğinin ortaya çıkmasına sebep olan toplumsal sorunların çözümü üzerine yapısal tartışmaların, çözüm önerilerinin de önümüze getirilmesi. Çünkü tek başına silahların bırakılması, ülkemizin bugüne kadarki demokratik sorunlarını elbette ki çözmeye yeterli olmayacak. Elbette ki bu sorunsalın ana başlıkları arasında eşit yurttaşlık başlığı ve tanımı önemli gündemlerden bir tanesi. Bunun şeklini ve tarifini elbette ki aşamalarda tartışarak yapmak mümkün. Eşit yurttaşlık, bu temelde ele alınması gereken; tarifi yapılmak ve yasal güvence ile tanımlanmak suretiyle demokratik yaşama katılımın elbette ki asli unsuru. Biz bunu çok elzem ve çok önemli buluyoruz.
Özgürlük Yasaları ve TMK
Barış yasalarından sonra karşımıza çıkacak olan özgürlük yasaları… Adını farklı şekilde de koyabiliriz. Adını yol temizliği, özgürlük yasaları koyabiliriz, demokratikleşme yasaları koyabiliriz. Adını ne koyarsak koyalım; barış yasalarına dair toplumsal demokratik entegrasyon sürecinden sonra mevcut yasal düzenlemelerde kolektif bütüncül yapısal değişikliklerin ve kanuni düzenlemelerin yapılması zorunluluğu önümüzde bir ihtiyaç olarak durmakta ki biz bu başlıklardan bir tanesini de Terörle Mücadele Kanunu sorunu olarak ele alıyoruz ki bu raporlamalarımızda da fazlasıyla yer alacak. Terörle Mücadele Yasası'nın kaldırılması bu sürecin önemli çalışma başlıklarından bir tanesi olmak zorunda. Çünkü toplumu birbirinden ayrıştıran, düşmanlaştıran ve kriminalize eden; siyasi muhalefeti bile terörize edebilecek ‘terör’ tanımıyla adlandırabilecek, demokratik toplum gerçekliği içerisinde karşılığı olmayan bir düzenleme.
Ceza ve infaz sisteminde ikili hukukun giderilmesi
Hasta tutsaklar ayrı bir başlık olarak önümüzde duruyor. Mevcut siyasi faaliyetlerinden dolayı cezaevinde yıllardır tutulan siyasetçiler ayrı bir gündem. Bunun devamı olarak da ceza yasası ve ceza yasasındaki özgürlük odaklı düzenlemeler de bunun akabinde geliyor. Çünkü bir ikili hukuk uygulaması ve toplumsal anlamda ayrıştıran ve büyük hak mağduriyetlerine sebep olan mevcut düzenlemeler var. Fikir, düşünce, ifade özgürlüğünün yanında yargı kararlarının uygulanması da dahil olmak üzere özgürlükler ve temel haklar güvence altına alınmak zorunda ve ceza yasasında mevcut ceza yargılama mekanizmamız içerisinde düzenlemeler yapılmak zorunda. Sadece ceza yasasında değil, ceza yasasının uygulanması mevzuatında da özgürlükçü, eşitlikçi, adaleti ve demokrasiyi, insan haklarını esas alan bir düzenleme olmak zorunda ki bizim bu temelde ayrıca daha geniş kapsamlı çalışmalarımız da var” ifadelerini kullandı.
Ceza yasasına dair de değerlendirmelerde bulunan Sevda Çelik Özbingöl, “Ceza yasasına dair süreci geçtikten sonra ceza infaz mevzuatını ve cezaevlerini konuşmamak mümkün değil. Çünkü ceza infaz mevzuatının da demokratik temelde ele alınmasının yanında, gözlem kurullarıyla mevcut yasal düzenleme içerisinde bile haksızlığa uğrayan birçok yargı pratiği, ceza infaz mevzuatıyla ikinci defa cezalandırılmaya varan bir uygulama alanına dönüştü. Eğer barış ve demokratik toplum sürecinin içerisinde olduğumuzu iddia ediyorsak bu süreçte cezaevi gözlem kurullarının kaldırılması, ceza infaz mevzuatının da köklü bir şekilde insan hakları temelinde elden geçirilmesi gerekiyor. KHK zihniyeti ve mağduriyetleri, süreci bütüncül olarak ele almak temelinde değerlendireceğimiz başlıkların bir tanesi olarak karşımızda duruyor. Antidemokratik politikalarla da açıkça yüzleşilmeli ve mağduriyetler telafi edilmelidir.
Hakikat ve yüzleşme
Cumartesi Anneleri, gözaltında kayıplar, daha derin çatışma odaklı hakikat ve yüzleşme gerçekliği ile paralel olarak gelişen bu çatışma sürecinden kaynaklı oluşan mağduriyetlerle ilgili bir hakikat ve yüzleşme gerçekliği karşımızda. Herkes doğrudan bu çatışmalı sürecin mağduriyetini kendisi yaşadı. Kadınlar, gençler bunu yaşadı. Ekonomik boyutuyla yaşadılar. Kadınlar, farklı kazanılmışlıkları ile ilgili büyük mağduriyetler yaşadılar. Kadına yönelik toplumsal şiddet gelişirken ve çatışma süreçlerinin kadınlar ve çocuklar üzerindeki sonuçlarının da ne kadar büyük olduğu gerçekliğini görerek bu sorunu ciddi bir yüzleşme ve yapısal bir tartışmayla ele almak gerekiyor. Bunun çevre ve doğa başlığını da istisnasız tartışmamız gerekiyor. Yaşamın bütün alanına değen bir hakikat ve yüzleşme gerçekliği ihtiyacı var” diye kaydetti.
Kayyımlar ve yerel yönetimler mevzuatı
Kayyımlara ve yerel yönetimlere dair ise düzenlemelerin yapılması gerektiğini vurgulayan Sevda Çelik Özbingöl şöyle konuştu: “Yerel yönetim mevzuatı ve seçilmiş yerel iradelere saygı temelinde güvencelerin oluşturulduğu bir düzenleme başlığı da elbette öncelikli konular arasında. Çünkü son 3 seçimdir yoğun bir şekilde halkın seçilmiş iradesine yönelik gelişen kayyum uygulamaları — ki sadece Kürt halkı ile ilgili değil — bugün artık bir devlet politikasına dönüşmüş olan bir kayyumcu zihniyet ve kayyumcu tutum mevcut. Hem yerel yönetim boyutuyla hem de demokratik toplumsal iradelere saygı temelinde; seçilmiş iradelere saygı, özgürlükleri koruyan ve buna saygı duyan bir yapısal demokratik düzenlemeyle güvence altına alınmalı ve bu sorunsal alan çözüm temelli tartışma başlığı olarak ele alınmalıdır.
Bu sürece katkı sunabilecek olan; şu an hiçbir mevcut yasal düzenleme yapma gereği duymaksızın bile sürece güç katacak demokratik adımlarla yapılacak birçok şey var. AİHM kararları ile taraf olunan sözleşmelere uygun davranılması, hukuka ve adalete işlerlik kazandırmakla sürecin doğru eksende yürütülebileceğini ve doğru katkı sunulabileceğini düşünüyoruz. Yerel yönetimlerle ilgili yasal düzenlemelerin olmasını gerekli görüyoruz; ama bugün idari kararlarla verilen kayyum uygulamaları hiçbir yasal düzenlemeye gerek kalmadan da demokratik bir tutum ve tavır takınılması halinde telafi edilebilecek mağduriyet alanlarıdır. Ancak bu keyfiyeti önleyecek yasal düzenleme de sonraki adımlar olarak önemli ve ehemmiyetli. Kayyum uygulamaları ile siyasi tutsaklar başlığı, barış sürecinde güveni tesis edecek en az barış ve özgürlük yasaları kadar elzem adımlar ve ihtiyaçlardır.
Umut hakkı en önemli başlık
Bu temelde, ‘yasal düzenlemeleri gerektirmeden’ atılması gereken hayati adımlardan olan umut hakkına dair bir tartışmayı da yürütmemiz gerekiyor. Çünkü bu sürecin doğru yürütülmesi, doğru işletilmesi ve mevcut yasal düzenlemeler çerçevesinde bu sürece katkı sunacak adımların atılması bakımından umut hakkı, tartışmamız gereken demokratik, hayati ve barışçıl adımlardan bir tanesi olarak önümüzde duruyor. Kaldı ki AİHM’in bu doğrultuda verdiği kararlar da yine yeni bir yasal düzenleme yapmayı gerekli kılmadan, mevcut düzenlemeler itibariyle umut hakkının tesis edilmesi gerekliliğini öncelikli başlıklardan biri olarak karşımıza koymaktadır. Bunun yanında özetle söyleyebileceğimiz şey: yapısal, kalıcı, nihai demokratik barışçıl sürecin inşası; adım adım, bütünlüklü bir şekilde inşa edilmek zorunda ve yaşamsal bir hassasiyetle ele alınmak durumundadır. Zira bütün yaşamsal alanlarımızı doğrudan ilgilendiren başlıklar içermektedir.
Yapısal ve kalıcı adımları taşıyan raporumuzu sunduk
Herkesin kendisini parçası saydığı eşit yurttaşlık temelli bir yaklaşımla bu süreç işletilmelidir. Eşit yurttaşlık; yasal düzenlemeler adına ne dersek diyelim, eşitliği, özgürlüğü, barışı, demokrasiyi esas alan bir yasal ve anayasal güvence ile kalıcı bir forma büründürülmelidir. Toplumsal güvenin ve dahiliyetin tesisinin, barışın kalıcılığının da bu şekilde inşa edilebileceğini düşünüyoruz. Biz bu çerçeveleri içeren ayrıntılı çalışmalarımızı ve yazılı sunumlarımızı komisyona sunduk. Kamuoyuyla da sonraki aşamada parti aracılığıyla ve ilgili birimlerimiz tarafından paylaşılacak ayrıntılar bunlardır. Uzun soluklu bir mücadeleden bahsediyoruz. Sürecin hayati ehemmiyetinin ve bize yüklediği yükümlülüklerin farkındayız. Geri dönülmez ve yapısal anlamda bizi ileriye taşıyacak olan bir sürecin daha çok başında olduğumuzu düşünüyoruz. Çok yol katettik, doğru. Ancak çok da başında olduğumuz bir süreç. Barış ve Demokratik Toplum Sürecinin toplumsal barışımızı inşa edeceği ve demokratik bir geleceğin parçası olabileceğimiz; yasal, yapısal ve demokratik bir mücadele sürecinin içerisinde bize düşen sorumluluklarla ilgili elimizden gelen çabayı sonuna kadar sürdüreceğiz.”
<







