
‘Toplumsal ekoloji bilincini yaygınlaştıralım’
- 16:30 30 Haziran 2025
- Ekoloji
AMED - Amed Ekoloji Meclisi, yayımladığı sonuç bildirgesinde kapitalizmin doğa üzerindeki yıkımına karşı mücadeleyi büyütme ve toplumsal ekoloji bilincini yaygınlaştırma çağrısı yaptı.
Diyarbakır Barosu Tahir Elçi Konferans Salonu’nda 15 Haziran tarihinde gerçekleştirilen toplantıda Amed Ekoloji Meclisi kuruluşunu ilan etti. Ekoloji Derneği, ÖHD Ekoloji Komisyonu, Baro Kent ve Çevre Komisyonu, TMMOB Ekoloji Komisyonu ve Sağlık Meclisi öncülüğünde yapılan toplantıya ekoloji alanında çalışma yürüten aktivistler, çeşitli sivil toplum örgütlerinin temsilcileri, öğrenciler, çiftçiler ve kırsalda ekolojik tahribata karşı direnen yurttaşlar başta olmak üzere yaklaşık 130 kişi katıldı. Toplantıda hazırlık komisyonu tarafından hazırlanan metin katılımcılarla paylaşıldı, Amed’te ekoloji alanında yürütülen faaliyetler sinevizyon gösterimiyle aktarıldı.
Amed Ekoloji Meclisi, toplantının sonuç bildirgesini yayımladı.
Bildirgede şu sözlere yer verildi:
“Gelinen aşamada ulus-devletlerin erkek egemenlikçi, iktidarcı zihniyeti ve endüstriyalizmin sınırsız kâr-rekabet hırsı ile tahakkümcü yapısı dünyayı yaşanılamaz duruma getirdiğine şahitlik ediyoruz. Toplumsal ve ekolojik tahribatlar öyle bir düzeye gelmiştir ki, telafisi neredeyse imkânsız olan çoklu krizler çağı yaşanmaktadır. Kanserleşen kentler, antidemokratik uygulamalar, ırkçılık, kadına yönelik şiddet, zorunlu göçler, yalnızlaşan ve işsizleşen insan toplulukları, gıdaya erişim zorluğu, değişen ekosistemler, kaybolan canlı türleri ve iklim krizinin de gösterdiği üzere mevcut sistemlerin kriz ürettiği ve krizleri büyüterek ayakta kaldığına tüm yönleriyle şahit oluyoruz.
Kapitalizmin doğa üzerinde kurmaya çalıştığı tahakküm, tüm toplumsal yaşam üzerinde ciddi olumsuz sonuçlar doğurmaktadır. Bu nedenle doğa üzerinde kapitalizm eliyle yapılan tahakkümü ortadan kaldırmak, tahribatları sona erdirtmek ancak toplumsallığı daha fazla büyütmekle, ekolojik kırıma karşı, ‘Ekolojik yaşamın yolu, toplumsal barıştan geçer’ şiarıyla bir araya gelen meclis bileşenlerimiz, aşağıdaki tespit ve önerilerde bulundu.
Bu gidişata dur denilmeli
Bu anlamda tüm dünyada olduğu gibi coğrafyamızda da kapitalist güçlerin halkın yaşam alanlarına, toprağına ve bir bütün olarak doğasına dönük yürüttüğü sistemli saldırı ve tahribatlar tüm hızıyla sürdürülmektedir. Sürdürülen ekolojik ve toplumsal yıkımlara karşı şimdiye dek parçalı, dağınık veya kişisel tepkilerle sınırlı bir mücadele anlayışı ile hareket edildiği, bunun ise sistemli ve örgütlü yıkım düzeni karşısında yeterli olmadığı ortadadır. Bu nedenle tüm yerellerde kurulacak komün, komisyon ve meclisleşmelerle doğamızı örgütlü bir şekilde savunmak ve yerelden başlayarak küresel ölçekte örgütlülüğü sağlamak hayati bir öneme sahiptir. Çünkü toplumsal felaketler çevre felaketlerine, çevresel felaketleri ise toplumsal felaketlere dönüşmektedir ve toplumun artık bu gidişata bir an önce dur demesi gerekmektedir.
En büyük tahribat doğa üzerindedir
Kürdistan coğrafyasında onlarca yıldır yürütülen savaşın etkisiyle son yıllarda şiddeti daha da artan ekolojik tahribatlar ekoloji mücadelesinin en önemli çalışma alanı olmalıdır. Bu eksende tartışılan barış süreci sahiplenilmeli, ekolojik yaşamın barışın olmazsa olmazı olduğu açığa çıkarılmalıdır. Savaşın yaşam alanlarımızı, toplumu ve bilhassa doğayı yok etmeye çalıştığı, en büyük tahribatları doğa üzerinde gerçekleştirdiği ortadadır. Yıllardır ‘güvenlik’ gerekçesiyle ormanların kesilmesi, doğanın katledilmesi savaşın ekolojik tahribata yol açtığına dair bariz bir örnekler içermektedir. Savaşların ekolojik krizi derinleştirmedeki etkisi, halkı yaşam alanlarından göçe zorlaması ve kentlerde yoksulluğa ve açlığa mahkûm etmeleri toplumsal ekoloji mücadelesinin aynı zamanda savaşa karşı mücadele olduğunu unutmamak gerekir.
Toplumun doğa üzerindeki tahakkümü ile erkeğin kadına dönük tahakkümü birbirini beslemektedir. Kadın mücadelesinin ekoloji mücadelesi ile birlikte yürümesi doğa üzerindeki tahakkümün kaldırılmasında ciddi bir ivme kazandıracaktır. Bu nedenle her iki mücadelenin birbirinden ayrılmaz parçası ve tamamlayıcısı olduğu vurgulandı.
Birlikte mücadele olmazsa olmazımızdır
Siyasi iktidar, yerli ve uluslararası sermayeye, tüm ülkeyi peşkeş çektiği gibi, binlerce canlı türünün yaşadığı alanları da yaşanmaz kılmaktadır. Yüzlerce altın madeni ve taş ocağına doğal güzelliklerimiz, dağlarımız, ovalarımız topraklarımız peşkeş çekilmektedir. Ekolojik tahribatların yoğun bir şekilde yaşandığı Cıxsê, Pirejmon, Kasor, Gavgas, Çömçeli gibi alanlarda bölge ve köylerden katılan yurttaşlar ile bu alanlarda çalışma yürüten sivil toplum örgütü temsilcileri, uluslararası ve ulusal şirketlerin yürüttüğü doğa tahribatına, yaşam alanlarının katledilmesine ve halkın zorunlu göçe zorlanmasına karşı birlikte mücadele olmazsa olmazımızdır. Bu nedenle tahribatların yaşandığı bölge ve köylerde yapılacak kitlesel eylem ve faaliyetlerin sonuç alıcı düzeyde yürütülmesi, tüm dünya kamuoyuna doğru temelde ve çeşitli eylemselliklerle yansıtılması gerektiği ısrarla ifade edilmiştir.
Ekonomi modelleri için çalışmalar yürütmeliyiz
Sermaye şirketlerinin kâr hırsıyla orman alanlarımızı yok etmesi, bir bütün olarak tüm canlılığın alanlarını ortadan kaldırmaktadır. Ormansızlaştırma bu haliyle bir politika olarak tüm toplum üzerinde sürdürülmektedir. Bununla birlikte bilhassa petrol aramaları adı altında yürütülen çalışmalar ile diğer maden arama çalışmaları, HES ve GES’ler ile tarım alanları kullanılamaz hale gelmekte, toplumun ekonomik alanları ciddi anlamda sınırlandırılmaktadır. Canlıların yaşam alanlarının talan edilmesi hayvancılığın gerilemesine yol açmış, bazı alanlarda büyükbaş ve küçükbaş hayvancılık ile arıcılık faaliyetleri bitme noktasına gelmiştir. Bu gelişmeler, ekonomik alanlarında faaliyet yürütemez duruma gelen toplumun binlerce yıldır yaşadığı toprağından göçe zorlanmasına ön ayak olmaktadır. Buna yönelik düzenleyici önleyici faaliyetler yürütülmeli kooperatifçilik başta olmak üzere ekolojik ekonomi modelleri yaşamsallaşması için çalışmalar yürütmeliyiz.
Orman alanlarının sürekli yok edilmesi, maden çalışmaları ile devlet ve sermaye şirketlerince zehirli atıkların doğaya bırakılması tüm canlıların sağlığına onarılamaz zararlar vermektedir. Endüstriyel tarımda kullanılan tarımsal zehirler hem doğayı hem de toplum sağlığını oldukça olumsuz etkilemektedir. Artan bebek ölüm oranları başta olmak üzere, pestisit ve kirliliklerden kaynaklı metabolik hastalıklar toplum sağlığını ciddi bir şekilde tehdit etmektedir. Bu nedenle ekolojik yaşam inşasının aynı zamanda toplum sağlığını sağlamada önemli katkılar sunması gerekmektedir. Ekolojik toplum mücadelesinin ancak, insan merkezciliği de doğa merkezciliği de aşan toplum ve doğa dengesini gözeten bir yerden çok yönlü ele alarak hiyerarşisiz, sınıfsız, sömürüsüz bir toplum düzenini hâkim kılmakla mümkün olacağını biliyoruz.
Bu temelde yolumuzu aydınlatacak olan toplumsal ekoloji bakış açısını gündemimizi almamız, meclis bünyesinde akademileşme ve örgütlenme komisyonları başta olmak üzere komisyonlar kurarak toplumsallaşma düzeyimizi geliştirmemiz gerekmektedir. Toplumsal ekoloji alanında bilinçlendirme ve farkındalık oluşturma, bununla birlikte toplumun ekolojik yaşam inşasına katılımının sağlanması amacıyla eğitimin üzerinde önemle durulmuş, önümüzdeki çalışmalarda meclis bünyesinde ekoloji akademisinin kurulmasına toplantı sonucunda değinilmiştir.”
Bildirgede yapılması gerekenler şöyle sıralandı:
“*Biyolojik çeşitlilik kaybı, suların, havzaların, toprağın ve havanın kirletilmesi başta olmak üzere, yaşam alanları üzerinde yürütülen her türden tahribat haritalandırılmalı, izlenebilir ve gözlemlenebilir ve sık sık güncelleştirilebilir olacak şekilde planlama yürütülmelidir.
*Yaşam alanlarını savunurken fiili meşru mücadele, toplumsal refleksleri örgütleme ve hukuki davalama işlemleri yapma gibi çok boyutlu mücadele etmek gerekir.
*Toplumun yaşamsal varlıkları olan enerjiyi, suyu, toprağı komünleştirmeli bunlar üzerindeki tahakküme karşı direnmeli ve mücadeleyi yükseltmeliyiz.
*Çocukların yaşadığı eko-fobiyi aşmaları için çocukların doğayla ilişki kurmalarını sağlamak bu temelde çocuklara ekolojik ilkelerle donatılmış pedagojik eğitim müfredatı oluşturulmalı. Doğada öğrenmeleri sağlanacak çalışmalar yürütülmelidir.”
Bildirgenin sonunda şu ifadelere yer verildi:
“Kararlaştırılan çalışmaların yürütülmesi, yaygınlaştırılması ve meclis içi koordinasyonun sağlanması adına kendisini öneren bileşenler tarafından eşit temsiliyete dayalı bir meclis koordinasyonu seçildi. Üç ayda bir meclis bir araya gelecek şekilde kararlaşma yaşandı.
Sınıflı-devletli kapitalist uygarlığın yarattığı yıkımın panzehri olan demokratik komünal değerler etrafında örülecek meclislerin örgütlenmesi bu organize kötülüğe karşı tek çıkış yolu olarak karşımızda durmaktadır. Demokratik ekolojik toplum ancak bu temelde inşa edilebilir. Toplumun her kesiminin kendisini ifade edebileceği, karar alma mekanizmaları olan meclislerin yaygınlaştırılması ve diğer il ve ilçelerde oluşturulması çalışmaları örgütleme sorumluluğunu meclis bileşenleri üstlendi.”