Göç yollarında mültecilik: Şiddet, ayrımcılık ve hak ihlalleri 2025-06-20 09:02:03   Elfazi Toral   İSTANBUL - Mülteci kadınların ve çocukların göç yollarında birçok hak ihlaline maruz kaldığına dikkat çeken İHD İstanbul Şubesi Göç ve Mülteci Hakları Komisyonu üyesi Gülseren Yoleri, “Bu sorunlara ilişkin hem yetkililerin sorumluluklarına uygun davranmaları için hem de toplumsal duyarlılık için çalışacağız” dedi.   14-21 Haziran Göç Haftası ve 20 Haziran Dünya Mülteciler Günü kapsamında, göçün yol açtığı insan hakları ihlallerine dikkat çekiliyor. Savaş, çatışma ve şiddet nedeniyle milyonlarca insan zorla yerinden ediliyor ve göç yollarında birçok hak ihlaliyle karşı karşıya kalıyor. Bu süreçte en fazla mağduriyet yaşayanlar ise kadınlar ve çocuklar oluyor. Göç yollarında şiddet, taciz ve cinsel saldırıya maruz kalan kadınlar, hem yolculuk sırasında hem de vardıkları ülkelerde ağır hak ihlalleriyle yüz yüze kalıyor.    İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi Göç ve Mülteci Hakları Komisyonu üyesi Gülseren Yoleri, göç olgusuna ve çözüm odaklı çalışmalara ilişkin değerlendirmelerde bulundu.   Şiddetle mücadele   Göçmen ve mülteci sorununun uluslararası bir sorun olduğunu vurgulayan Gülseren Yoleri, mülteci olmak zorunda kalan insanların zorla yerinden edildiğini belirtti. “Savaş, ekolojik yıkım, yoksulluk ve iç çatışmalar nedeniyle insanlar yurtlarını terk edip başka yerlere gitmek zorunda kalıyor” diyen Gülseren Yoleri, bunun artık küresel bir sorun haline geldiğini ifade etti. Gülseren Yoleri şöyle devam etti: “Bugün milyonlarca mülteci kendisine yerleşecek bir yer arıyor. Bu durum küresel anlamda bir mülteci karşıtlığı ya da yabancı düşmanlığı haline gelmiş durumda. Hem mülteciliğin önlenemediği hem de mülteci düşmanlığının engellenemediği bir durum söz konusu. Mülteciler bulundukları her yerde mutlaka ayrımcılığa ve şiddete maruz kalıyor. Temel haklarından yoksun kalıyorlar. Yurtlarını terk ederken yaşadıkları olumsuz koşullar, yaşamları boyunca peşlerini bırakmıyor. Hep zorluklarla ve şiddetle mücadele etmek zorunda kalıyorlar. Dünyadaki bu genel tablonun değiştirilmesi gerekiyor.”   En temel haklara erişilemiyor   Türkiye'nin en çok mülteci barındıran ülkelerden biri olduğunu söyleyen Gülseren Yoleri, “Türkiye sadece Suriye savaşı sonrası değil, öncesinde de transit geçiş konumundaydı. Pek çok Asya ve Afrika ülkesinden mülteciler, Türkiye üzerinden Avrupa'ya geçiş yapmaya çalışıyordu. Bu süreçte Türkiye’de kalıyorlardı. Ancak bu kalışlar hukuki bir statü kazandırmadığı ve hukuki korumanın tamamen dışında kaldığı bir pozisyon oluşturuyordu” dedi.   Bu durumun Suriye göçü ile beraber nispeten farklı bir çehre kazandığını ifade eden Gülseren Yoleri, sözlerine şunları ekledi: “Suriye'den gelenler için geçici koruma adı altında bir hukuki statü tanımlandı. Bu statü, eğitim ve sağlık gibi bazı temel haklara erişim ile sınır dışı edilmeye karşı koruma sağlamayı amaçlıyordu. Ancak Suriyeli mülteciler hem temel haklarına erişimde zorluk yaşadı, hem düşmanlık ve ayrımcılıkla karşılaştı, hem de uluslararası koruma dediğimiz başka ülkelere gidip sığınma haklarından mahrum bırakıldılar. Türkiye’de hâlâ milyonlarca mülteci var ve bu mültecilerin neredeyse tamamı ciddi sorunlarla baş başa.”   Göç yolunda şiddet   Mülteci kadınların ve çocukların göç yollarında ciddi hak ihlallerine maruz kaldığını vurgulayan Gülseren Yoleri, mülteci kadınların fuhuşa sürüklendiğini belirtti. Türkiye’de bulunan mültecilerin haklarına erişemediğini dile getiren Gülseren Yoleri, şöyle konuştu: “Mültecilere uluslararası hukukta tanımlanan sığınma hakları maalesef verilmiyor. Türkiye’nin de imzacısı olduğu İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nden başlayarak 1951 Cenevre Sözleşmesi ile belirginleşen mülteci hukuku yok sayılıyor. Bu yüzden Türkiye’de kadınların ve çocukların istismar ve şiddet mağduru olduğunu hepimiz biliyoruz. Yakın tarihte haberlerde de yer aldığı gibi, sağlık giderlerini karşılayamadıkları için hastanede rehin kalabiliyorlar ya da acil hizmet almaları gerekirken tedavi edilmedikleri gibi yüksek faturalarla karşılaşabiliyorlar. Bu nedenle merdiven altı sağlık merkezlerine başvurmak zorunda kalıyorlar. Bu da sağlık alanında ciddi sorunlar yaşamalarına neden oluyor. Kadın ve çocukların şiddetten korunması bağlamında İstanbul Sözleşmesi çok önemliydi. Yabancı kadın ve çocukların korunması da sözleşmede yer alıyordu. Ancak Türkiye’nin sözleşmeden çekilmesi nedeniyle artık bu koruma uygulanmıyor.”   ‘Toplumsal duyarlılığı oluşturmaya çalışıyoruz’   20 Haziran Dünya Mülteciler Günü’nü hatırlatan Gülseren Yoleri, şunları söyledi: “Mülteciler Günü dolayısıyla İHD Göç ve Mülteci Hakları Komisyonu ve içinde bulunduğumuz Göçmen Mülteci Dayanışma Ağı olarak çeşitli etkinliklerle sorunlara dikkat çekmeye çalışacağız. Türkiye açısından, 1951 Cenevre Sözleşmesi’ndeki coğrafi çekincenin kaldırılması gerektiğinin altını çizeceğiz. Aynı zamanda Türkiye’deki idari gözetim uygulamaları, Geri Gönderme Merkezleri ve geri gönderme yasağının ihlali gibi sorunlara dikkat çekeceğiz.   Geri Gönderme Merkezleri, koşulları itibarıyla hapishaneleri bile aratacak nitelikte. İşkence ve kötü muamele iddialarının yoğun olduğu bu merkezlerde, ortak alan ve havalandırma gibi haklar bile tanınmıyor. Suçsuz insanların uzun süre kapalı tutulduğu bir sistem var. Bu uygulamanın kendisi bile işkenceye dönüşmüş durumda. 2025 yılında 1 milyon Suriyelinin ‘gönüllü geri dönüşünün’ sağlanacağı açıklaması yapılmıştı. Ancak gönüllülük adı altında gerçekleştirilen birçok uygulama aslında sınır dışı işlemidir. İnsanlara ‘ya ağır suçla itham edilip tutuklanırsın ya da gönüllü geri dönüş belgesini imzalarsın’ denilerek baskı uygulanıyor. Bu da hem ulusal hem uluslararası mülteci hukukunun ihlali anlamına geliyor. Tüm bu sorunlara karşı hem yetkililerin sorumluluklarına uygun davranması hem de toplumsal duyarlılık oluşturulması için çalışacağız.”