Prof. Kariane Westrheim: Öcalan masada eşit bir taraf olmazsa ciddi bir barış girişimi olmaz 2025-02-01 09:04:39        Melek Avcı   ANKARA-  PKK Lideri Abdullah Öcalan ile yapılan görüşmelere ilişkin değerlendirme yapan Prof. Kariane Westrheim, çözüm için koşulların önemine işaret ederek  “Sayın Öcalan'ın masada eşit bir taraf olarak yer almadığı ciddi bir barış girişimi düşünemiyorum. Silahsızlanma ancak ciddi müzakereler yoluyla gerçekleşebilir” dedi.    Türkiye’de İmralı ile siyasi temaslar sürerken, geçtiğimiz günlerde PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın özgürlüğü için aralarında akademisyenler, sendikacılar, siyasetçiler, insan hakları savunucularının bulunduğu çok sayıda uluslararası katılımcı, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’ne hitaben bir mektup kaleme aldı.   Mektup, Komite Başkanı Lüksemburg Başbakanı Xavier Bettel’e gönderilirken, Abdullah Öcalan’ın derhal avukatları ve ailesiyle görüştürülmesi ve nihayetinde serbest bırakılması talebi ifade edildi.  Mektubun imzacılarından biri olan Avrupa Birliği Türkiye Sivil Komisyonu (EUTCC) Başkanı Prof. Kariane Westrheim ile DEM Parti İmralı Heyeti’nin temaslarını ve Abdullah Öcalan’ın mesajlarını konuştuk.    “Bu tecrit biçimi sadece hapsetmenin ötesine geçerek, sadece bireyi değil, temsil ettiği ideoloji ve hareketi de bastırmaya yönelik bir girişimdir. Sayın Öcalan’ın tecrit altında bile etkisinin devam etmesi, Kürt mücadelesinin direncinin ve şekillendirdiği ideolojik çerçevenin gücünün altını çizmektedir.”   *PKK Lideri Abdullah Öcalan Ekim ayında 43 ay sonra ilk kez yeğeni Ömer Öcalan ile görüştü ve ilk mesajlarından biri 'tecrit devam ediyor' oldu? Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?   Abdullah Öcalan ve yeğeni Ömer Öcalan arasındaki görüşme, özellikle Türkiye'nin Rojava'ya karşı ısrarlı ve şimdi yoğunlaşan askeri saldırısı ve Kürt özerkliğine karşı daha geniş kapsamlı harekatı da dahil olmak üzere Orta Doğu'da devam eden çatışmaların arka planı göz önüne alındığında önemli bir gelişmedir. Bu görüşmenin amacı ve içeriğiyle ilgili ayrıntılar henüz netleşmemiş olsa da zamanlaması ve sembolik ağırlığı Türk devleti ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın daha derin siyasi hesaplar yaptığına işaret ediyor. Sayın Öcalan'ın tecridi, Türk devletinin Kürt hareketini zayıflatmak veya bölmek için uyguladığı siyasi bir strateji olarak görülüyor. Devlet, Öcalan'ın dış dünya ile iletişimini kısıtlayarak, Kürt nüfusu ve daha geniş siyasi söylem üzerindeki etkisini azaltmayı amaçlıyor. Bu tecrit biçimi sadece hapsetmenin ötesine geçerek, sadece bireyi değil, temsil ettiği ideoloji ve hareketi de bastırmaya yönelik bir girişimdir.   Sayın Öcalan'ın uzun süreli tutsaklığı ve tecridi, sadece Kürtler arasında değil, aynı zamanda insan hakları, adalet ve devlet pratiğinde etik konularındaki daha geniş tartışmalarda da yankı bulan son derece tartışmalı bir konudur. Bu engellemelere rağmen Sayın Öcalan'ın sembolik gücü hala muazzamdır. Demokratik konfederalizm, toplumsal cinsiyet eşitliği ve ekolojik yönetişim konularındaki fikirleri sadece Kürt hareketlerini değil, aynı zamanda küresel ilerici ve sol çevreleri de etkilemiştir. Tecrit altında bile etkisinin devam etmesi, Kürt mücadelesinin direncinin ve şekillendirdiği ideolojik çerçevenin gücünün altını çizmektedir. Sayın Öcalan'ın yeğeniyle yaptığı kısa görüşmede “tecrit devam ediyor” dediği bildirildiğinde, bu mesaj muhtemelen içinde bulunduğu koşulların kalıcı niteliğini ve devlet baskısının daha geniş bağlamını hatırlatmayı hedeflemiştir. Bu, dünyanın kendisine yapılan muamelenin adaletsizliğini ve buna bağlı olarak Kürt halkının daha geniş çaplı mağduriyetinin tanıması için bir çağrıdır.     “Türk ekonomisi bocalıyor, toplumsal bölünmeler derinleşiyor ve Erdoğan'ın siyasi meşruiyeti son seçimler ve artan halk hoşnutsuzluğunun ardından sorgulanıyor. Şimdi Kürtler uyanık olmalı, akıllıca hareket etmeli ve atılan her adımı değerlendirmelidir.”     *Orta Doğu'daki savaş ve Rojava'ya yönelik saldırılar ortadayken Türkiye’de iktidar ve MHP çözüm arayışı için Abdullah Öcalan ile görüşmeler başlattı. Sizce bu görüşmelerde ve genel itibariyle Abdullah Öcalan bölge için neden önemli?   Erdoğan ve Türk devleti hem ülke içinde hem de uluslararası alanda ciddi bir baskı altında. Türk ekonomisi bocalıyor, toplumsal bölünmeler derinleşiyor ve Erdoğan'ın siyasi meşruiyeti son seçimler ve artan halk hoşnutsuzluğunun ardından sorgulanıyor. Bu arada, Türkiye'nin Suriye ve Irak'taki askeri harekatları da dahil olmak üzere agresif dış politikası, bölgeyi istikrarsızlaştırdığı ve insani krizleri şiddetlendirdiği gerekçesiyle artan eleştirilerle karşı karşıya. Bu bağlamda Sayın Öcalan'a ulaşmak stratejik bir hamle olabilir. Sayın Öcalan tarihsel olarak Kürt siyasi hareketlerini ve taban desteğini etkilemede çok etkili bir aktör olmuştur. Erdoğan onunla temas kurarak Kürt hareketi içinde bölünmeler yaratarak Kürt birliğini bozmayı hedefleyebilir bu da önümüzde bir seçenek olarak duruyor.  Uluslararası eleştirileri hafifletmek ve Türkiye'yi barışçıl çözümler aramaya istekli göstermek için diyaloğa açık olduğu sinyalini de verebilir. Müzakereler için potansiyel bir kanal sunarak Türkiye'nin Kürt bölgelerindeki huzursuzluğu gidermeye çalışan aktör rolüne de girebilir. Erdoğan'ın söylemine ve sözde yaklaşımına eleştirel bakmak çok önemli. Şimdi Kürtler uyanık olmalı, akıllıca hareket etmeli ve atılan her adımı değerlendirmelidir. Şu anda tehlikede olan çok şey var ve Kürtler adımlarını dikkatli atmaz ve sözleri iyi değerlendiremezlerse uğruna mücadele ettikleri her şeyi kaybedebilirler.     “Anlaşmazlıkların çözümü için parlamentonun bir forum olarak kullanılması, uluslararası çatışma çözümü normlarıyla uyumludur ve nihai bir anlaşma için daha geniş bir meşruiyet oluşturabilir. Sayın Öcalan bilge bir lider, ne yaptığını biliyor ve kendisini, hareketi ya da halkını riske atmıyor.”     *Bu bağlamda ilk siyasi temas 28 Aralık'ta gerçekleşti ve Abdullah Öcalan'ın ilk mesajları paylaşıldı. Bu mesajlarda bölge barışının geleceğine katkı sunmaktan ve çözümden yana bir tutum dile getirildi. Çözüme katkı sunacak yer olarak da parlamento işaret edildi. Siz bu mesajları nasıl okudunuz?    Sayın Öcalan'ın görüşmede barışa ve çözüm odaklı bir yaklaşıma vurgu yapan mesajı, bölgede uzun süredir devam eden çatışmaların çözümüne yönelik arayışlarda önemli bir aşamayı temsil etmektedir. Parlamentoyu bir diyalog platformu olarak kullanma çağrısı, demokratik süreçlere ve yapıcı bir siyasi çerçeveye olan bağlılığın altını çizmektedir. Anlaşmazlıkların çözümü için parlamentonun bir forum olarak kullanılması, uluslararası çatışma çözümü normlarıyla uyumludur ve nihai bir anlaşma için daha geniş bir meşruiyet oluşturabilir. Bu da yine savaş ve çatışmaların hüküm sürdüğü bir bölgede gerilimin azalmasına yol açarak barış ve uzlaşma fırsatlarını teşvik edebilir. Sayın Öcalan barışı savunarak ve parlamentonun rolünü vurgulayarak kendisini kurumsal mekanizmanın savunucusu olarak konumlandırmaktadır. Bu mesajlar aynı zamanda sürdürülebilir sonuçlara ulaşmada diyalog ve diplomasinin öneminin stratejik olarak kabul edildiğini göstermektedir.   Ancak Sayın Öcalan, hükümetin kendisine sunduğu mevcut önerinin herhangi bir yeni unsur içermediği ve uluslararası anlamda barışçıl bir çözüm için müzakere olarak adlandırılabilecek bir yaklaşımdan uzak olduğu konusunda da oldukça netti. Sayın Öcalan bilge bir lider, ne yaptığını biliyor ve kendisini, hareketi ya da halkını riske atmıyor. Gelecekteki müzakerelerde öncü bir taraf olarak rol oynayabilmesi için kendisine tatmin edici çerçevelerin sunulduğu düzenli ve organize bir süreç istiyor.     “Birçok açıdan saldırılar her zamankinden daha kötü hale geldi. Eğer çözüm için gerekli koşullar mevcut değilse -ki şu anda mevcut değil- çözüm imkansızdır. Sayın Öcalan'ın masada eşit bir taraf olarak yer almadığı ciddi bir barış girişimi düşünemiyorum. Silahsızlanma ancak ciddi müzakereler yoluyla gerçekleşebilir.”     *Yanı sıra şu nokta da var; Türk hükümeti çözüm dese de Kürt hareketi ve DEM Parti bunun henüz somut bir çözüme evrilmediğini çünkü tecridin devam ettiğini, koşulların yaratılmadığını ve Rojava'da insanların hala bombalandığını belirtiyor. Buna nasıl yaklaşmak gerek?   Sayın Öcalan'ın bugün maruz kaldığı tecritten çok daha farklı koşullara kavuşturulması gerekiyor. Erdoğan hükümetinin hamlesine ya da sözde davetine paralel olarak Sayın Öcalan'ın ve binlerce siyasi tutuklunun tecridinin devam ettiğini görüyoruz. Aynı zamanda Erdoğan'ın Rojava'da ve Suriye'nin kuzeydoğusunda altyapıya, askeri tesislere ve sivillere yönelik askeri saldırıları da artıyor. Birçok açıdan saldırılar her zamankinden daha kötü hale geldi. Eğer çözüm için gerekli koşullar mevcut değilse -ki şu anda mevcut değil- çözüm imkansızdır. Ancak aynı zamanda Erdoğan ve müttefikleri ön önerilerini sundular ve masaya oturdular, şimdi DEM Parti ve Sayın Öcalan'ın değerlendirebileceği başka olası önerilerle gelmeliler. Şu ana kadar ortaya koydukları şey, bir müzakere sürecine evrilmiş bir girişime yakın değil. Kürt sorununa uluslararası standartlara uygun müzakerelere dayalı bir çözüm yolu bulunmadan asla bir çözüm bulunamaz. DEM Parti ve PKK'nin ısrarla vurguladığı gibi, Sayın Öcalan'ın masada eşit bir taraf olarak yer almadığı ciddi bir barış girişimi düşünemiyorum.    PKK gerillalarının silahsızlandırılması ve affı meselesi asla hükümetin önerdiği gibi, yani Sayın Öcalan'ın onlara silahlarını bırakmalarını ve dağdan inmelerini emretmesi şeklinde gerçekleşemez. Türk yetkililerin ve Erdoğan'ın işgale, baskıya ve açık savaşa karşı 40 yıllık mücadeleden sonra bunun gerçekleşeceğine inanması son derece saflıktır. Silahsızlanma ancak ciddi müzakereler yoluyla gerçekleşebilir - al gülüm ver gülüm - her iki taraf için de eşit şekilde.  Müzakereler sadece Türk yetkililer ve Kürtlerin bir araya gelmesiyle gerçekleşemez. Üçüncü bir uluslararası tarafın devreye girmesi ve olası bir barış sürecine öncülük etmesi hayati önem taşımaktadır. Şu anda bu fırsat penceresi için küçük bir açıklık var ve kalıcı bir çözüm vaat eden temiz havanın içeri sızabilmesi için bu açıklığı sonuna kadar zorlamak yetkililere düşüyor.     “Sayın Öcalan son derece akıllı ve eminim ki hedefe giden uygulanabilir bir yol- yol haritası - tasarlayacaktır. Bu yol uzun ve engellerle dolu. Bu nedenle, ulusal ve uluslararası tüm güçlerin bir araya gelerek halen pamuk ipliğine bağlı olan süreci teşvik etmesi önemlidir. Ortak çalışma sayesinde bu iplik, kolay kolay kırılamayacak bir çeliğe dönüşebilir.”     *Son olarak ikinci bir siyasi temas yapıldı. Bu ziyaretler devam ederken sizin de aralarında olduğunuz önemli isimler Avrupa Konseyi'ne tecridin kaldırılması için bir mektup gönderdi. Çalışmalarınız devam ediyor. Uluslararası kuruluşların rolü ne olacak?   Temkinli bir şekilde yeni bir süreç olarak adlandırabileceğimiz bu süreçle ilgili olarak İmralı heyeti -Buldan ve Önder- Sayın Öcalan ile iki görüşme gerçekleştirdi. Öncelikle sağlığının yerinde olduğunu görmek sevindirici. Hiçbir zaman kendini ön plana çıkarmıyor, kendi durumundan şikâyet etmiyor, bunun yerine görüşmeyi Bolu'daki otel yangınında hayatını kaybedenlere odaklanarak ve mağdurların ailelerine başsağlığı dileyerek açıyor. Görüşmelerin içeriği elbette yeni bir barış sürecinin başlatılmasına yönelik olasılıklardır. Sayın Öcalan son derece akıllı ve eminim ki hedefe giden uygulanabilir bir yol- yol haritası - tasarlayacaktır. Ancak öncelikle, yukarıda da belirtildiğim üzere tecridin sona ermesi gerekiyor ki muhataplık rolünü yerine getirebilmesi için gerekli alana sahip olabilsin ve diğer tarafla eşit bir zeminde bulunabilsin. Ancak bu yol uzun ve engellerle dolu. Bu nedenle, ulusal ve uluslararası tüm güçlerin bir araya gelerek halen pamuk ipliğine bağlı olan süreci teşvik etmesi, zorlaması ve güçlendirmesi önemlidir. Ortak çalışma sayesinde bu iplik, kolay kolay kırılamayacak bir çeliğe dönüşebilir.   Çözüme küresel taahhüt    Uluslararası örgütlerin rolü çok önemli çünkü Sayın Öcalan'ın tecridini ele alma ve bölgede barış ve çatışma çözümüne yönelik daha geniş çabaları teşvik etme gücüne sahipler. Uluslararası örgütler, savunucu ve arabulucu olarak hareket ederek, durumun sadece bir iç mesele olmaktan çıkıp daha geniş bir küresel taahhüdün parçası haline gelmesine yardımcı olabilirler. Avrupa Konseyi, Bakanlar Komitesi ve CPT gibi uluslararası kuruluşlar ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Sayın Öcalan'ın tecridini ele alabilir ve adil muamele için savunuculuk yapabilir. Bu uluslararası kurumlar, uluslararası normlar doğrultusunda hukukun üstünlüğünü güçlendirerek adalet ve şeffaflık ilkelerini destekleyebilir ve desteklemelidir.    Uluslararası kurumların rolü   Uluslararası kuruluşlar koordineli çabalarla üye devletleri ve küresel paydaşları Türkiye üzerinde diplomatik baskı kurmaya teşvik edebilir. Sayın Öcalan'ın tecridinin kaldırılması ve barış görüşmelerinin ilerletilmesinin aciliyetinin altını çizmek için kamuoyuna yönelik açıklamalar, kararlar veya yaptırımlar kullanılabilir. Uluslararası örgütlerin rolü, kararlı ve tutarlı bir şekilde hareket etme isteklerine göre belirlenecektir. Ne yazık ki bunu her zaman yapmıyorlar ya da çağrıları ve kararları beklenen etkiyi yaratamayacak kadar zayıf kalıyor. Nobel ödülüne layık görülen 69 kişi 2024 yılında uluslararası kuruluşlara Sayın Öcalan'a yönelik tecridin kaldırılmasına yardımcı olmaları ve Türk yetkililer ile Kürtler arasında müzakere edilmiş bir barışı desteklemeleri çağrısında bulundu.   Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi'nin 17-19 Eylül 2024 tarihleri arasındaki toplantısında Bakanlar Komitesi bir kez daha Türkiye'ye AİHS 2014 kuralına uyum yönünde derhal adım atması için baskı yaptı. Komite, 20 Eylül 2025 tarihine kadar ilerleme kaydedilmemesi halinde bir ara karar taslağı hazırlamayı değerlendireceği uyarısında bulundu. Bu umut verici, ancak beklenen etkiyi yaratmak için çok zayıf bir tepki. Bunun yerine, bir üye devlet olarak Türkiye'ye AİHM kararına uyması için baskı yapmalılar. Ne olacağını görmek için bir yıl beklemek kabul edilebilir değildir ve deneyimler Türkiye'nin bunu umursamadığını göstermektedir.  Sayın Xavier Bettel, Bakanlar Komitesi Başkanı'na yazdığı son mektubunda, Kürt sorununun barışçıl siyasi çözümü için Sayın Öcalan'ın serbest bırakılması yönünde somut hukuki, diplomatik ve siyasi adımlar atmanın artık Bakanlar Komitesi'nin görevi olduğunu ifade etmektedir. Komitenin resmi yetkilerini ciddiye alıp almayacağını ve üye ülke Türkiye'ye meydan okuyup okumayacağını yakın gelecek gösterecek.