Diyarbakır Şiddetle Mücadele Ağı raporu: Şiddet en çok cezaevlerinde 2024-11-25 12:42:53   AMED - Diyarbakır Şiddetle Mücadele Ağı’nın, 25 Kasım'a ilişkin açıkladığı raporda şiddetin ve katliamın 2023 yılına oranla daha da arttığı belirtilirken şiddetin en yaygın olduğu alanlardan birinin cezaevleri olduğuna dikkat çekildi.    Diyarbakır Şiddetle Mücadele Ağı Bileşenleri 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü dolayısıyla hazırladığı ağ raporunu Rosa Kadın Derneği'nde paylaştı. Açıklamaya ağ bileşenleri katılırken kadınlar adına açıklamayı Amed Barosu Kadın Hakları Merkezi üyesi avukat Merve Karadaş okudu.    ‘Yeni şiddet türü dijital şiddet’   Merve Karadaş, 2023 ve 2024 yılları arasındaki şiddet verilerindeki artışın endişe verici olduğunu belirtti. Merve Karadaş, “Aldığımız başvurular gösteriyor ki dijital şiddet gibi yeni şiddet türleri, kadınların yaşam alanlarını daraltmakta ve kontrol altına almaktadır. 2024 yılı boyunca Diyarbakır’da 9 kadın cinayeti basına yansımış, ancak gerçek rakamların bunun çok daha üzerinde olduğu tahmin edilmektedir. Kadınların yaşam hakkını savunan 6284 Sayılı Kanun’un uygulanmasındaki eksiklikler ve İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararı, şiddeti artıran başlıca etkenlerdir. Adaletin işlemediği, cezasızlık politikasının sürdüğü bir ülkede, kadınlar adalete erişememekte ve şiddetin her türlüsü yaygınlaşmaktadır. Özellikle kadına yönelik cinayetlerde, faillerin büyük oranda cezasız kalması, bu artışın ana nedenlerinden biridir” dedi.    ‘En yoğun şiddet cezaevlerinde yaşanıyor’   Şiddetin en yoğun yaşandığı yerlerin cezaevleri olduğuna dikkat çeken Merve Karadaş, “Diyarbakır Kadın Kapalı Ceza İnfaz Kurumu’nda kadın mahpuslar, çıplak arama, kötü muamele, sağlık hizmetlerinden mahrum bırakılma gibi uygulamalarla insanlık onuruna aykırı koşullarda yaşamaya zorlanmaktadır. Hasta mahpusların tedaviye erişiminin engellenmesi ve keyfi infaz ertelemeleri, yaşam hakkı ihlalinin açık örnekleridir. Cezaevlerinde kadınlara yönelik baskı, yalnızca fiziksel değil, aynı zamanda psikolojik ve toplumsal bir şiddet aracı haline gelmiştir” sözlerine yer verdi.    Her alanda kadına baskılara dikkat çekildi   LGBTİ+ lar’a dönük de büyük baskı olduğunu kaydeden Merve Karadaş, aynı sistematik ayrımcılığın hedefinde olduklarını söyledi. Merve Karadaş, “Devlet destekli LGBTİ+ karşıtı mitingler, nefret söylemleri ve yasaklar, bireylerin yaşam ve güvenlik haklarını tehdit etmektedir. Onur yürüyüşlerine getirilen yasaklar, anayasal hakların açıkça ihlalidir. Nefret cinayetlerinin ve ayrımcılığın cezasız kalması, LGBTİ+ların adalet sistemine olan güvenini zedelemekte ve toplumsal ötekileştirmeyi derinleştirmektedir. Trans kadın Sudenaz’ın nefret cinayetine kurban gitmesi, LGBTİ+ların nasıl bir güvensizlik ortamında yaşadığını bir kez daha göstermiştir. Kadına ve LGBTİ+lara yönelik şiddet, ekonomik eşitsizliklerle, patriyarkal baskılarla ve siyasi baskı araçlarıyla beslenmektedir. Kayyım politikaları, kadınların kazanımlarını hedef almakta; kadın sığınaklarını kapatılmakta, danışma merkezleri işlevsiz hale getirilmektedir. Kayyım atanmış belediyelerde kadınların şiddetten korunma hakkı fiilen ellerinden alınmıştır. Kürt kadın hareketinin yarattığı politik ve sosyal kazanımlara yönelik bu sistematik saldırılar, toplumsal barışı ve kadınların direnişini hedef almaktadır. Ancak kadınlar, ‘jin, jiyan, azadî’ sloganıyla bu baskılara karşı direnişin ve özgürlüğün sesi olmaya devam etmektedir” şeklinde belirtti.    Merve Karadaş ardından şu ifadelere yer verdi:   “İstanbul Sözleşmesi’ne geri dönülmeli, toplumsal cinsiyet eşitliğini temel alan politikalar uygulanmalıdır. 6284 Sayılı Kanun’un etkin bir şekilde uygulanması sağlanmalı, koruma tedbirleri bireysel ihtiyaçlara uygun şekilde düzenlenmelidir. Kadın cinayetleri ve nefret suçları faillerine iyi hal ve haksız tahrik indirimi uygulanmasına son verilmelidir. HPV aşısı ücretsiz hale getirilmeli ve kadın sağlığı hizmetleri güçlendirilmelidir. LGBTİ+ ların anayasal haklarını güvence altına alan düzenlemeler yapılmalı, nefret suçlarıyla etkin bir şekilde mücadele edilmelidir. Kadın sığınaklarının sayısı artırılmalı, kayyım politikalarının kadınlara verdiği zararlar giderilmelidir. Kadın hak savunucularına yönelik yargı tacizleri son bulmalı; kadınların örgütlenme ve ifade özgürlüğü korunmalıdır.   Jin jiyan azadî sloganı yasaklanamaz   Bugün bir kez daha haykırıyoruz; Kadına yönelik şiddeti durdurmak, patriyarkal baskıya karşı durmak ve toplumsal eşitliği sağlamak için mücadele etmek zorundayız. ‘jin, jiyan, azadî’ sadece bir slogan değil; yaşamın, özgürlüğün ve direnişin simgesidir. Bu sloganı yasaklayamaz, susturamazsınız. Kadınlar özgürleşmeden toplum özgürleşemez. Bu vesileyle, kadınların sesini duyurmak için çalışan tüm basın emekçilerine de teşekkür ederiz.”   Raporda başvurulara dair verilere şu şekilde yer verildi:   “ *Psikolojik şiddet: bin 204   *Ekonomik Şiddet: 861   *Fiziksel Şiddet: 969   *Cinsel Şiddet: 265   *Dijital şiddet: 261   *Mobbing: 334   *Kasten öldürme: 2   *Kasten öldürmeye teşebbüs: 2   *İntihara teşebbüs: 26   *İşkence ve kötü muamele: 6   *Ajanlaştırma: 7   *Kolluk baskısı: 7   *Açlık grevi: 8   *Hapishane ihlalleri: 3   *Ev baskını:1   *Sürgün: 2   *Sağlık hakkı ihlali: 1”   Rapor okunan açıklamanın ardından, “Jin jiyan azadî” sloganı ile sona erdi.