Kobanê Davası’nda verilen kararlar 3 kentte protesto edilecek
- 11:05 17 Mayıs 2024
- Siyaset
ANKARA - DEM Parti Sözcüsü Ayşegül Doğan, Kobane Davası’nda verilen kararlara ilişkin yarın Amed, Adana ve İstanbul’da dayanışma ve adalet buluşmalarının gerçekleştireceklerini söyleyerek, “Gezi’den Kobanî'ye Can Atalay’dan Kavala’ya tüm eşitsizliklere ve adaletsizliklere karşı ortak ses çıkaramazsak korkarım bizi daha çok zor günler bekler” dedi.
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Sözcüsü Ayşegül Doğan Kobane Davası’nın ardından dün olağanüstü toplanan Merkez Yürütme Kurulu’nun kararlarına ilişkin basın toplantısı gerçekleştirdi.
‘Otoriter rejimin inşasının ilk temelleri atıldı’
Dün saatler süren MYK toplantısı ardından kararlar alındığını belirten Ayşegül, “Kobanî davası aslında bugün cumhurbaşkanı tarafından yumuşama olarak ortaya konulan ortaya çıkan otoriter rejimin inşasının ilk temellerinin atıldığı zamana denk geliyor. Bugün içinden geçtiğimiz bu koşullar hepimizi etkileyen hepimizin özgürlük, adalet, barış, eşitlik talebini yükselttiği, yükseltmek istediği bunlardan yoksun kaldığını hissettiği bu günlerde Kobanî davası araçsallatırılarak bugüne vardığımızı en başta söylemek isterim. Peki ne dendi Kobanî ile ilgili? IŞİD’e karşı verilen mücadelede ortaya konulan bir dayanışma, bir siyasi partinin o dönem HDP’nin siyaset yapma anlayışını, siyaset felsefesini onlarca yıldır büyük bedellerle geldiği yolu alaşağı ettiği, 12 Eylül rejiminin en temel simgelerinden biri olan yüzde 10 barajını hatırlayalım. Yıllarca o baraj o parlamentoda farklı sesler başta Kürtler olmak üzere farklı kimlikler, farklı diller, inançlar temsil edilemesin diye tutuldu. Bu baraj HDP tarafından alaşağı edildi” diye konuştu.
‘Siyasetçilere 400 yıl ceza verildi’
Bunun bir rövanş davası olduğunu belirten Ayşegül, “Bu bir rövanş davası ya da bir intikam davası dediğimizde veya karıncayı dahi incitmeyecek ve zaten bu yüzden bu mücadeleyi veren insanlar bu siyasetçiler ama bile isteye bir partinin iktidar partisinin, iktidar blokunun çıkarları uğruna kullanılıyor bu dava siyasetçiler ve bu siyaset yapma anlayışı mahkum edilmek isteniyor dediğimizde kamuoyunda dünkü kadar karşılık bulsaydı belki bugün biz 400 yılı aşan bir cezalandırmadan bahsetmiyor olacaktır. Kabaca bir hesaplama yaptığımızda ayları katmazsak siyasetçilere 400 yıl ceza verilmiş 21’inci yüzyılda. Bir yandan yumuşama, bir yandan normalleşme, bir yandan yeni anayasa yapım süreci tartışmaları sürerken. Yumuşama siyaseti döneminin emareleri buysa normallaşmeyi hiç düşünemiyoruz. Dolayısıyla DEM Parti için Kobanî Davası’nda verilen mahkumiyet kararlarının hukuken hiçbir karşılığı yok. Zaten işletilmiyordu hukuk ve biz her defasında hukukun işletilmediğini söyledik. Nitekim bu talimatlı ve özel yetkili mahkemeler dahi bu gerçeğin üstünü örtecek bir karar veremedi” sözlerini kullandı.
Talimatlı yargı ölüm olaylarıyla herhangi bir bağlantı kuramadı
Ayşegül konuşmasının devamında şunları söyledi: “Yaşanan her şeyin müsebbibi olarak HDP gösterildi. Oysa öldürülen onlarca insanın ki her defasında değişik rakamlar verildi, HDP’li olması söylenmesine, mecliste bununla ilgili bir araştırma komisyonu kurulsun talebinin reddine rağmen bugün ortaya çıkan Türkiye tablosunun yolu nasıl döşendi. Bu insanları bu siyasetçiler öldürdü onlar katil onlar bu olayların müsebbibi denildi. Ama bakın mahkeme buralardan beraat veriyor. Bu talimatlı ve özel yetkili mahkemeler dahi hukuk hiç işletmeyen mahkemeler dahi şu haliyle bu bağlantıyı kuramıyor.
Sadece bize değil Türkiye’ye kurulmuş bir kumpas
Zaten can çekişen hukuk ve yargı sistemi vardı Türkiye’de, zaten siyasallaşmış, zaten değişmesi gereken, güç önünde eğilip bükülen, maalesef çok üzücü ama tablo bu, gerçek bu, ortaya çıkan hakikat bu. Bunun dün bir kez daha teyit edilmiş halini bu mahkeme kararlarıyla birlikte gördük. Yetmezmiş gibi İçişleri Bakan yardımcısı henüz mahkeme heyeti salonda alfabetik sırayla kararları açıklarken, daha A harfindeyken bir twit attı ve dedi ki ‘hesabı sorulur demiştik, sorduk. Bu böyle kalmaz demiştik, kalmayacak’. Aynı algıyla devam ederek. Demek ki neymiş? Kobanî davası evet hakikaten bir kumpas imiş, ama yalnızca Kürt siyasetçilere ve Türkiye demokrasi güçlerine kurulmuş bir kumpas değil, bizatihi Türkiye’nin kendisine kurulmuş bir kumpas. Eğer bunu böyle görmez, böyle yorumlamaz, böyle yaklaşmaz ve tepkimizi bu şekilde ortaya koymazsak tüm Türkiye’ye kurulmuş bu kumpas devam eder ve hepimize hep birlikte kaybettirir. İşte o yüzden biz herkes için demokrasi, herkes için eşitlik, herkes için özgürlük diyoruz ve bunun ısrarla altını çiziyoruz. İşte o yüzden biz Gezi’den Kobanî’ye, Can Atalay kararlarından Kavala’ya kadar hiçbir ayrım yapmadan bir tutum ve pozisyon almak gerektiğini ifade ediyoruz. İşte o yüzden ortak mücadelenin öneminin altını çiziyoruz. Ve o yüzden Kobanî davasıyla ilgili verilen kararı Türkiye’de bir arada, eşit, adil bir şekilde yaşam beklentisine, mücadelesine ve umuduna dönük bir tuzak kurulmaya çalışıldığını söylüyoruz. Biz bu tuzağa şimdiye kadar düşmedik, düşmeyeceğiz. Her şeye rağmen siyasetteki ısrardan DEM Parti vazgeçmedi, vazgeçmeyecek. Hesap soracak birileri varsa onlar da bizleriz. Asıl neyin hesabını soracağız? Milyonlarca insan oy kullandı bu siyasetçiler için. Selahattin Demirtaş yalnızca Selahattin Demirtaş değil. Figen Yüksekdağ sadece Figen yüksekdağ değil.
Yargı ‘milli’ değil adil ve tarafsız olmalı
Bunu Türkiye için yapmamalısınız. Bakınız Cumhurbaşkanı baş danışmanlarından biri diyor ki milli yargımızla ne kadar gurur duysak az. Aslında gurur duyulması gereken şey yargının milli karakteri olmamalıdır. Yargının bağımsız tarafsız ve adil karakteri olmalıdır. İnsanlar yalnızca konuştukları için yalnızca örgütlenme özgürlüklerini kullanmak istedikleri için bu ülkede böyle bir çağda hala üstelik IŞİD’e karşı mücadelede dayanıştıkları için yani hatırlayalım. 10 Ekim Ankara Gar Katliamı. 5 Haziran Diyarbakır mitingindeki saldırı, Suruç Katliamı. Tüm bunlar Kobanî Davası’nın görüldüğü kampüste dün cezasızlık politikasıyla bir kez daha yüz yüze bırakıldı. Şayet biz Kürtler ve demokrasi güçleri bunlara karşı cezasızlığın işlememesi için mücadeleyi yükseltmez ve sesleri çoğaltmazsak bu silsile halinde devam eder.
Özgürleştirecek tek güç herkes için adalet talebini yükseltmek
Çözüm sürecinden intikam alınıyor. Bazen gerçekten bir boşluğa konuşuyormuşuz ya da klişeleri tekrarlıyormuşuz gibi hissedenlere özellikle seslenmek istiyorum. Buraya varırken muhalefet daha bir arada, daha ortak, daha birleşik bir mücadele verseydi, beraber ses yükseltseydi bugün HDPli siyasetçiler içerde olur muydu sorusuna dair düşünmeye tüm kamuoyunu davet ediyoruz. Çünkü hepimiz biliyoruz ki bu siyasetçileri içerde bunca yıl rehin tutamayacak tek güç bizim ortak mücadele gücümüzdür. Hepimiz biliyoruz ki Demirtaşları, Yüksekdağları özgürleştirecek tek güç herkes için eşitlik, özgürlük ve adalet talebini yükseltmek ve örgütlemektir. Yine hepimiz biliyoruz ki tarih bunun ispatlarıyla dolu son yüzyıla baktığımızda bile görürüz bunu, hiç kimse hiçbir mahkeme hiçbir iktidar adil bir yargılama söz konusu olmadığı için milyonlarca insanın iradesi olarak gördüğü, öyle kabul ettiği, seçtiği, kendi adına söz söyleme ve eyleme yetkisi verdiği insanları bu kadar yıl haksız hukuksuz bir biçimde hapiste tutamaz.
Gültan Kışanak’ın dün söylediği gibi…
Merkez Yürütme Kurulu’muzda tahmin ve takdir edersiniz ki yalnızca bu konu ve bundan sonraki planlamalar konuşuldu. Bu kararı tanımıyoruz açıklamasının anlaşılır kılınması için tanımamak ancak mücadele ile mümkün olur. Tanımamak ancak yan yana gelişleri arttırarak mümkün olur. Yıllardır özgürlüklerinden, onları seçen insanlardan, sevdiklerinden, sevenlerinden zorla ayrılmış bu insanlara ve diğer tutsak edilmiş cezaevlerinde bir yandan da haftalardır bir direniş sürüyor, tecridi kırmak için bir direniş bu. Bugün konuştuğumuz dava da Kürt meselesinde çözümsüzlük politikalarına dönüldüğü ve bu yöntem tercih edildiği için karşımıza çıktı. Bunu unutmamak gerekiyor. Dolayısıyla Gültan Kışanak’ın dün tahliye esnasında söylediği gibi tahliyeye değil daha çok özgürlük, eşitlik, demokrasi ve adalete ihtiyacı var Türkiye’nin.
Yarın herkes için, özgürlük herkes için demokrasi diyoruz
Biz ilk etapta yarın herkes için özgürlük herkes için demokrasi diyerek buluşuyoruz 3 şehirde. Adana’da Barbaros Mahallesi temsilcilik önünde saat 17’de. Diyarbakır Dağkapı’da saat 16’da ve İstanbul Esenyurt Meydanında saat 17:00’de bir araya geliyoruz. Buradan bu çağrıyı yineliyorum bu sesi hep birlikte yükseltmezsek itirazımızı birlikte ifade etmezsek Gezi’den Kobanî'ye Can Atalay’dan Kavala’ya tüm eşitsizliklere ve adaletsizliklere karşı ortak ses çıkaramazsak korkarım bizi daha çok zor günler bekler. Ama şunu biliyorum ki bu ortak mücadele tarihi bugüne kadar bu zor günleri yan yana gelerek sesleri çoğaltarak alt etmeyi başardık. O mücadele tarihinden esin alarak Adana, Diyarbakır ve İstanbul'da yapacağımız bu buluşmalara tüm duyarlı demokratik kamuoyunu eşitlik, özgürlük, adalet talebi olan herkesi davet ediyoruz. Bu buluşmalarımız sürecek ve bundan sonra bu bizim için yeni bir mücadelenin kavşağı Kobanî davası kararları. Şunu çok iyi biliyoruz ki DEM Parti olarak bu konuda kararlıyız. DEM Parti’nin temsil ettiği değerleri, ulaşmak istediği Türkiye’yi ve bu tür kararlarla mahkum etmek, kriminalize etmeye çalışmak daha önce de denendi ancak başarılamadı. Bu bizim için yeni bir mücadele kavşağı ise bu kavşağı hep birlikte büyütmeye, bu kavşakta hep birlikte daha güçlü bir şekilde durmaya herkesi davet ediyoruz. Çağrımız vicdan sahibi herkesedir. Hak, hukuk, adalet ihtiyacı duyan herkesi Adana’da, Diyarbakır’da ve İstanbul’da DEM Parti’nin yapacağı halk buluşmalarında sesini yükseltmeye ve bizimle birlikte olmaya davet ediyoruz.
‘Siyasete geri dönmelerini sağlayacak şey bizim dışarıda göstereceğimiz performanstır
Tekrar ediyorum. Bu dava hukuki değil, siyasi bir davadır. Dolayısıyla hukuki bir değerlendirme, bir yorum hukukçuları da zorlamıştır. Ne yazık ki çok sayıda örnek verebiliriz tarihten bu dava ile ilgili. Akla pek çok örnek geliyor. 49’lar geliyor, İstiklal Mahkemeleri geliyor, Devlet Güvenlik Mahkemeleri geliyor. Daha öncesi ve daha sonrası geliyor ve yüz yıldır Kürtlerle ilgili yürütülen pek çok politika geliyor. Yine klişe gibi görünecek ama değil bu bir hakikat. Ret geliyor, inkar geliyor, imha geliyor. Ve bütün bunların açık beyanı niteliğinde karar verdi mahkeme. Mümkün olsa, 125 hala güncel olsa demek ki bir idam kararıyla karşı karşıya kalma ihtimali olabilirdi. Siyasetçiler yalnızca düşüncelerini açıkladıkları ve bunu örgütledikleri, yani siyaset yaptıkları için… Bir kez daha seçilmiş siyasetçiler tıpkı 70’lerde, 80’lerde, 90’larda oldukları gibi ve yaşadıkları gibi hukuk ve yargı araçsallaştırılarak siyasetten uzaklaştırılmaya çalışılıyorlar. Onların siyasete geri dönmelerini sağlayacak şey bizim dışarıda göstereceğimiz performanstır özgürlük eşitlik ve adalet için. Göstereceğimiz çaba ve özgürlük azmi olacak.”