‘Kent hizmetlerini en iyi şekilde yapma sorumluluğumuz var’

  • 11:03 24 Nisan 2024
  • Siyaset
 
ANKARA - Belediye Eşbaşkanları ile bir araya gelen DEM Parti Eş Genel Başkanları, “Bütün kent hizmetlerini en iyi şekilde yapmak gibi görev sorumluluğumuz var” dedi. 
 
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi(DEM Parti) Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları ve Tuncer Bakırhan Balgat’ta bulunan binalarında belediye eşbaşkanlarıyla bir araya geldi. 
 
‘31 Mart iradesi değişim iradesidir’
 
İlk olarak konuşan DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, 31 Mart’ta gerçekleşen yerel seçimlerin sadece bir seçim olmadığını aynı zamanda iradelerinin ortaya konduğunu anımsattı. Tuncer, “31 Mart’ta irademizi güçlü bir şekilde sonuçlara yansıttık. 31 Mart’ta ortaya çıkan irade çok önemlidir. Barış demokrasi ve özgürlükler iradesi oldu. Bu iradeye hep birlikte sahip çıkacağız. Kayyımcı zihniyet kaybetti, kötü yönetilen belediye anlayışı kaybetti halkımız halklarımız kazandı. Kayyımlar sandığa gömüldü. Türkiye halklarının mücadelesi ve DEM Partinin 31 Mart başarısıyla birlikte AKP-MHP iktidarına 22 yıldır ilk kez büyük bir yenilgi tattırıldı. Bu yenilgide emeği olan bütün halklarımıza da bir kez daha teşekkürlerimi iletiyorum. Türkiye’yi yöneten parti büyük bir farkla ikinci parti oldu. O yüzden bu seçim çok önemli bir seçimdir. İktidar ve muhalefet 31 Mart’ta ortaya çıkan iradeyi doğru okumaya davet ediyoruz. 31 Mart iradesi değişim iradesidir, statükocu yok sayan tekçi anlayışın sandıkta yenildiği bir seçimdir. Dolayısıyla önümüzdeki günlerde bu iradeyi dikkate alarak Türkiye’de yüzyıldır başta Kürt meselesi olmak üzere eşitlik ve adalet mücadelesinin artık karşılığını bulması gerekiyor. Bu seçimlerden ortaya çıkan sonuçlardan herkes dersini almalıdır. Çok cumhurbaşkanı çok başbakan çok bürokrasi gördük gelip geçtiler çünkü Kürt meselesini çözmediler. Kürt meselesini çözmeyenler çözülür demiştik 31 Mart seçim sonuçları bizi bir kez daha doğruladı” dedi.
 
‘Seçim sonuçları savaşa ‘hayır’ çığlığıdır’
 
31 Mart’ta halkın mesajını anlamak istemeyenlerin ülke ülke gezerek savaş vizesi almaya çalıştığını dile getiren Tuncer,  iktidarın seçimden sonra çeşitli ülkelere yaptığı bu kapsamda olduğunu aktardı. Tuncer, “Siyasi ve demokratik çözümün tek yöntem olduğu Kürt meselesini bastırmak için hala askeri operasyonlardan medet umuyorlar. Defalarca denenmiş ve sonuç almamış yol ve yöntemleri demek oradan medet ummak büyük bir acizliktir. Biz buna asla izin vermeyeceğiz. Seçim yenilgisini kanla gözyaşı ile örtmek istiyorlar. Oysa seçim sonuçlarının kendisi aslında savaşa hayır çığlığıdır. Çözüm olsun Türkiye sorunlarını demokratik yöntemlerle çözsün haykırışıdır. Ama başka yol ve yöntemlerin peşinde hala koşmaya devam ediyorlar. Bu ülkenin ihtiyaçları askeri operasyonlar değil, yüzlercesi yapıldı bir sonuca ermedi. Bu ülkenin ihtiyacı yoksul Türk ve Kürt gençlerinin ölmesi değil, bu ülkenin tek bir ihtiyacı var büyük bir toplumsal mutabakat ile birlikte Kürt sorunun demokratik yollarla çözülerek demokratik bir Türkiye inşa etme ihtiyacı vardır. Dolayısıyla önümüzdeki dönem biraz önce söylediğimiz bu doğruları hep birlikte tekrar etmeye devam edeceğiz. Halkın mesajı nettir ölüme şiddete kana karşı olduklarını ifade ettiler. Tek çözümün demokratik çözüm olduğunu barış olduğunu halklarımız 31 Mart’ta haykırarak ortaya koymuştur. Evet biliyoruz barış gelirse bazılarının siyasi ömrü kısalacak bazıları siyaseten emekli olacak. Barış gelmesin diye kimi milliyetçi ırkçı çevreler şimdiden tehditlere komplolara şantajlara başladılar” sözlerini kullandı.
 
‘Tehditlerle hizalanacağımızı bekleyenler çok beklerler’
 
Tuncer son olarak şunları söyledi: “Siyasete hiza ve ayar vermeye çalışıyorlar. Gün yok ki özellikle seçim sonrasında bize parmak sallamasınlar. Biz kez daha yeniliyoruz kapatma şantaj tehdit siyaseti artık sona gelmiştir. Son kullanma tarihi dolmuştur. Biz ne zaman korktuk ne zaman tehdit ve şantajlara boyun eğdik ki şimdi halkımız güçlü bir irade ortaya koymuşken Van direnişi ortada dururken bu tehdit ve şantajlara boyun mu eğeceğiz. Boyun eğmeyeceğimizi onlar da bütün dünyada çok iyi biliyor. Çağrımızı yeniliyoruz biz kararlıyız bu ülkeye barışı demokrasiyi getireceğiz. Başta Kürtler ve Aleviler olmak üzere bu ülkede yaşayan insanlar eşit ve demokratik bir temelde bir anayasa ile yönetilinceye kadar mücadelemizi devam ettireceğiz. Tehditlerle hizalanacağımızı bekleyenler çok beklerler. Bu gelenek hiçbir zaman bugüne kadar yapılan tehditlere boyun eğmemiştir. Şimdi belediyelerimizi tehdit edenler çok iyi bilsinler belediye eş başkanlarımız yönetimlerimiz seçilen arkadaşlarımız asla bu tehditlere pabuç bırakmaz. Burada o parmak sallamaların tehditlerin karşısında eğilecek bükülecek tek bir arkadaşımız yoktur.”
 
‘Kayyım seçmenine rağmen belediyelerimizi kazandık’
 
Ardından söz alan Tülay Hatimoğulları, seçim çalışmalarını zor koşullarda yürüttüklerini dile getirerek, Türkiye’de bugüne kadar denenmemiş olan ön seçimi aşan belediye eşbaşkanlarını ve meclis üyelerini belirlemek üzere halk oylamasına başvurduklarını anımsattı. Tuncer, “Bu Türkiye siyasetinde eşine az rastlanan halkın doğrudan demokratik yönetimlere katılımının önünü açan kanallardır. Bu kanalları bizler DEM Parti olarak işleterek Türkiye siyasetine çok önemli bir miras bıraktık. Burada bulunan değerli eş başkanlarımız aslında halkın iki kez seçtiği belediye eş başkanlarımızdır. Evet zor koşullarda yürüttük bu kampanyayı çünkü biz bu kampanyaya mevcut iktidarın ortakları olan partilerle biz bu yarışı sürdürürken AKP başta olmak üzere yerel ortakları devletin bütün olanaklarını seferber eder bu çalışmaları yürüttü. Bizler kıt olanaklarla bu çalışmayı yürüttük. Sadece bu değil iki kezdir kayyım atanarak yerel yönetimler üzerinde yürüttükleri baskıları ve kayyım zihniyetinin neticeleri olarak yerel yönetimlerin aslında yarattığı bütün o hizmetlerden halkı mahrum bıraktıkları, halkın hizmetlere ihtiyaç duyduğu bir zeminde yürüttük. Sadece bu değil, aynı zamanda biz bu seçim yarışından kayyım rejimiyle mücadele ederken kayyım seçmenle de mücadele ettik. 32 merkeze kayım seçmen göndererek başta asker, polis olmak üzere seçimleri DEM Parti’nin iradesinden, Kürt halkının iradesini çalmak üzere izledikleri yol ve yöntemlerin de önemli oranda başarısızlığa uğrattık, önemli oranda bizler kayyım seçmene rağmen belediyelerimizi kazandık” sözlerini kullandı.
 
‘Halkımız tercihini değişimden yana kullanmıştır’
 
Seçim sonuçlarını gerek bölge açısından gerekse Türkiye’nin genel sathı açısından en iyi şekilde okumak ve en iyi şekilde yorumlamak gibi bir görev ve sorumlulukları olduğunu ifade eden Tülay,  “Bugün Türkiye’de AKP’nin, MHP’nin ortaklığıyla ve özellikle bölgedeki küçük ortaklarıyla birlikte faşizmi ve otoriterleşmeyi ve kayyımcı anlayışı tesis etmek isterken Türkiye genelinde ortaya çıkan haritaya baktığımızda bu anlayışa halk dur demiştir, bu anlayış artık gerilemiştir. Bugün bu ülkede tesis edilmek istenen faşist, otoriter, kayyım rejime halk çok güçlü bir biçimde hayır diyerek haritayı değiştirerek buna hayır demiştir, izin vermiyoruz demiştir. Bugün artık Türkiye’de ikili bir iktidardan bahsetmek mümkündür. Merkezi hükümet AKP-MHP iktidarının elinde ama artık yerel yönetimler artık onların elinde değildir. Dolayısıyla kitle desteğini arkasına alamamış olan bir rejimin ne kayyımcı anlayışı artık yol yürüyebilir ne de faşist otoriter anlayışı yol yürüyebilir. Burada halkımız tercihini değişimden yana yapmıştır. Halkımızı gösterdiği bu ferasetten dolayı da kutluyoruz” ifadelerini kullandı. 
 
‘Aç ve yoksul 50 milyon insan yaşıyor’
 
Tülay, konuşmasına şöyle sürdürdü: “Yine 22 yıldır AKP iktidarı bu ülkeyi yönetirken neoliberal politikaların en önemli uygulayıcısı olan bir parti olarak görev ve misyonunu sürdüren bu iktidar bu ülkeyi derin bir yoksulluğa sürüklemiştir. Derin yoksulluğu insanlar sadece kemiklerinde değil iliklerine kadar hissediyor. Bu ülkede yaşanan açlık ve yoksulluktan 50 milyon insan yaşıyor. Bizler Kürdistan’da çalışmalarımızı yürütürken Kürt sorunun demokratik ve barışçıl çözümünü talep ederken en önemli sorunlardan biri de bölgenin yoksul bırakılmasıdır. Bölge yoksul bırakılmış yoksullaştırılmıştır. Türkiye halkları ve emekçileri yoksullaştırılmıştır. Kadınlar yoksul bırakılmıştır. Açlık ve yoksulluk diz boyundadır. Emeklilerin isyanı gerçekten Türkiye’nin sesi ve soluğu olmuştur. Yine bütün bunların yanı sıra kadınların yaşam tarzına müdahale devam etmektedir.
 
Eşit temsiliyet mücadelesi
 
Bugün Türkiye’de kadınların etek boyundan başörtülerine kadar müdahale eden anti demokratik otoriter anlayışa kadınlar bu seçimlerde dur demiştir. Özellikle Kürdistan’da Şırnak örneğinde gördüğümüz üzere kadınlar üzerinde yürütülen özel harp politikasına kadınlar hayır demiştir. Bizlerin bire bir özellikle kadın eşbaşkanlarımızın bizzat yaşadığı sorunlardan biri de eş başkanlık sistemimiz ve eşit temsiliyete saldırıdır. Eşbaşkanlık ve eşit temsiliyeti bu otoriter rejim kabul etmez çünkü kadınlar evinde otursun çocuk baksın isterler. Oysa biz DEM Parti olarak Türkiye kadın hareketi ve Kürt kadın hareketiyle birlikte bizlerin bugüne kadar bin bir emek vererek mücadele ve bedelle bu bedel bir yandan devlete karşı ödenirken öte yandan erkek egemen zihniyetin ezici ve sömürücü zihniyetine karşı verilmiş bir mücadele anlayışıyla biz kadınlar eş başkanlık ve eşit temsiliyet mücadelesini bütün bu bedellere rağmen hayat bulmasını sağladık. Bu sadece Türkiye halkları ve kadınları için değil bölge ve dünya halkları için çok önemli bir deneyim ve kazanımdır.
 
Ezberleri bozan yeni projelere imza atmalıyız
 
Sizler belediye eş başkanları olarak kentlerinizin birer aynasısınız. Partimizin paradigmasına uygun olarak belediyeleri yönetmenin birinci sorumlularısınız. Bu görev sorumluluk bilinciyle davranacağınıza hiç bir şüphemiz yoktur. Belediyelerimizi halkla beraber yöneteceğiz dedik, yönetmeliyiz. Kayyımcı rejimi kentlerimiz yolsuz, susuz altyapısız hizmetsiz bırakarak cezalandırmıştır.  Bizler bu kayyımcı rejime karşı kent hizmetini yol, su alt yapı başta olmak üzere bütün kent hizmetlerini en iyi şekilde yapmak gibi görev sorumluluğumuz var. Biraz önce Kürt halkına ve gençlerine dayatılan yoksulluğun daha da derin olduğunun altını çizmiştim. Yerel yöneticiler olarak başta eşbaşkanlarımız bölgede istihdam alanları yaratmak konusunda ezberleri bozan yeni projelere imza atmalıdır. Gençlerin doğduğu yerde doymasını sağlayamazsak o güç bu şekilde devam ederse kentlerimizde çok şeyi yitirip gidebiliriz. Bu bakımdan bize düşen en önemli görev ve sorumluların bunlar olduğunu hatırlatmak isterim. Ben bu duygu ve düşüncelerle belediyelerimiz en iyi şekilde Türkiye ve Kürdistan'daki belediyelere örnek olacak şekilde icra edeceğimizden yana hiç şüphem yok. Eksikliğe düştüğümüzde birbirimizi uyaracağız, yanlışlar yaparsak birbirimiz uyaracağız, halkımız için en gerekli ve doğru yolu hep birlikte bulacağız. Buna olan inancım, moral ve motivasyon belediyelerimizi ileriye taşıyarak yöneteceğimize dair en ufak kuşkum yoktur.”