Wêranşar kadın kenti olma yolunda…

  • 09:22 6 Mart 2024
  • Siyaset
 
 
Öznur Değer
 
RIHA - Wêranşar’ı kadın kenti yapma iddiasının bireysel bir iddia olmadığını belirten Wêranşar Belediye Eşbaşkan adayı Bedriye Yorgun, “Kadın hareketinin mücadele deneyim ve birikimleri sonucunda ‘Jin jiyan azadî’ düşüncesiyle somutlaşmış bir ekolojik, demokratik, kadın özgürlükçü felsefesi var. Bu bir yaşam biçimidir. Bu felsefeyi açığa çıkaran mücadele değerlerinin birikimiyle kadın arkadaşlarımla birlikte bunu yapacağız” dedi. 
 
Kurdistan’da 11 Eylül 2016 tarihinde Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) belediyelerine ilk kayyımların atanmasıyla kayyım anlayışı bir iktidar politikası olarak hayata geçirilmeye başlandı. Amed, Mêrdîn ve Wan büyükşehir belediyeleri başta olmak üzere neredeyse tüm il, ilçe ve belde belediyelerine atanan kayyımların etki ve tahribatları 8 yıldır sürerken, ülke 31 Mart’ta yeni bir yerel seçime gidiyor. Özelde Kurdistan kentlerinde kayyımları gönderme sözü ile halkın seçim heyecanı yürütülen çalışmalarla giderek büyürken, halkın nasıl bir belediyecilik hizmeti beklediği de dile getiriliyor. 
 
Kayyımın gerek sosyo-kültürel gerekse de ekonomik anlamda en çok etkilediği yerlerden biri de Riha’nın (Urfa) Wêranşar (Viranşehir) ilçesi.
 
211 bin nüfuslu tarım kentinde mevsimlik işçi göçü
 
Türkiye İstatistik Kurumu (TUİK) 31 Aralık 2023 nüfus verilerine göre; Wêranşar nüfusu 211 bin 065 olarak açıklansa da Kuzey ve Doğu Suriye’den olmak üzere sayısız kayıt dışı mülteci ve sığınmacı ile birlikte kent nüfusunun resmi rakamın üzerinde olduğu tahmin ediliyor. Temel geçim kaynağı tarım ve hayvancılık olan ilçede uygulanan politikalarla yurttaşlar başka kentlerde mevsimlik tarım işçiliğine mecbur bırakılıyor.
 
İlk kadın belediye başkanı
 
29 Mart 2009’da Demokratik Toplum Partisi (DTP) olarak yerel seçime gidilirken, Belediye Başkan adayı Leyla Güven yüzde 47,10 ile Wêranşar’ın ilk kadın belediye başkanı oldu. Kadın dokunuşuyla kentin sorunlarını kadın bakış açısıyla ele alarak çözüm üreten Leyla Güven, kentte bir hafıza olarak hala sıklıkla dillendiriliyor.  
 
Kayyım atandı belediye başkanı tutuklandı
 
31 Mart 2014 Yerel Seçim sonuçlarına göre o dönem Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) Wêranşar Belediye Başkan Adayı Emrullah Cin yüzde 48,2 ile seçilirken, 9 Ocak 2017’de belediyeye Kaymakam Ömer Çimşit kayyım olarak atandı. Emrullah Cin ise 5 Ocak’ta “örgüt üyesi olmak” iddiasıyla tutuklandı.  
 
Oy taşımayla kayyım kazandı!
 
31 Mart 2019 Yerel Seçimlerinde ise kente kayyım atanan kaymakam Ömer Çimşit 757 oy farkı ile belediye başkanı seçilirken, kentte AKP tarafından oy taşımacılığı yapıldığı ifade edildi.
 
Kayyım ‘Viraşehir’i viran etti’
 
Kentte yaşayan yurttaşlar alt yapı ve yol sorunu başta olmak üzere kentte kayyım anlayışının “Viraşehir’i viran ettiğini” belirtiyor.  
 
Eşbaşkanlar sahada
 
31 Mart 2024 Yerel Seçimlerine doğru giderken Wêranşar’ın Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Belediye Eşbaşkan adayları Bedriye Yorgun ile Serhat Dicle İnan, yürüttükleri seçim çalışmasıyla kentte köy köy dolaşarak, partiye kırgın yurttaşların gönlünü kazanmaya çalışıyor. Gittikleri birçok yerde gerek çocuklar gerekse de genç, yaşlı toplumun birçok kesimi tarafından ilgiyle karşılanan eşbaşkanlar, “viran edilen Viranşehir’i” halk ile birlikte yeniden inşa edeceğini ifade ediyor.
 
“Wêranşar’ı kadın ve ekoloji kenti yapacağız” diyen DEM Parti Wêranşar Belediye Eşbaşkan Adayı Bedriye Yorgun, seçime dair değerlendirmelerde bulundu.
 
Bedriye Yorgun kimdir?
 
2 Ocak 1965 tarihinde Riha’da dünyaya gelen Bedriye, ilk orta ve lise öğreniminin ardından Ebelik, Hemşirelik Yüksekokulu’ndan mezun oldu. Emekli sağlık emekçisi olan Bedriye, 1993-2014 yılları arasında Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu’na (KESK) bağlı Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası’nda (SES) aktif rol oynayarak çeşitli çalışmalara imza attı. Merkez Yürütme Kurulu (MYK) üyeliğinden kadın sekreterliğine ve eş genel başkanlığa kadar birçok görevde bulunan Bedriye, 30 yılı aşkın sendikal mücadele hayatında defalarca gözaltına alındı, tutuklandı ve sayısız soruşturma ve kovuşturmaya maruz kaldı.
 
Şekillenmesinde ailesi etkili olmuş
 
Şekillenişinde ailesinin büyük bir etkisi olduğunu ifade eden Bedriye, “Kimliğinizi her yerde dillendirin. Doğrudan hiç şaşmayın” diyen bir baba ile paylaşımcı ve çevresiyle iyi iletişim kuran bir annenin çocuğu olduğunu vurgulayarak, “Urfa’nın feodal yapısı içerisinde kız çocukların okula gönderilmediği bir dönemde babam feodal değerlere ve ağalık sistemine rağmen kız çocuklarının okula gönderilmesi gerektiğini düşünmüş. Ve sonrasında bu durum çevreyi çok etkilemiş. Önce eleştiri ardından ise takdir almış” diye belirtti.  
 
‘Aydınlanmanın yeri’ olarak tarif edilmesi gereken mekanlarda işkence yapılıyordu’
 
80’leri yaşayan bir nesil olduğunu kaydeden Bedriye, köyde sabahın erken saatlerinde askerlerin baskınlarına tanıklık ettiklerini ve dönemin hem fiziksel hem de kültürel baskı politikalarına değinerek, “ ‘Aydınlanmanın yeri’ olarak tarif edilmesi gereken mekanlar olan okullarda insanların elektrik akımıyla sistematik olarak işkenceye maruz kaldığını gördük. Bütün bunları yaşadığın bir coğrafyada senin bir mücadelede içerisine girmeme gibi bir durum söz konusu olamıyor. Ailemde Kürtçe konuşmak sıkıntılı bir durum değilken, 80’li dönemlerde okuldan arkadaşlarımın Kürtçe konuşmamak için sarf ettiği çabayla Kürt dilinin yasaklı olduğunu fark ettim. Evin içi başka sokakta ve kamusal alanda başkaydı” dedi.
 
‘Neolitiği yaşadığımızı fark ettim’
 
Köy yaşantısının yaşamında önemli etkileri olduğunun altını çizen Bedriye, “Tarihsel anlamda kadın mücadelesinin makalelerini yazan kadınlardan kadın tarihini araştırırken, bir neolitik dönem yaşanmış ve bu döneme damgasını vuran kadın. Kendi bakış açısı ve düşüncesiyle erkek egemenliğinin olmadığı, demokratik bir yönetim anlayışıyla koordine ettiğini öğrendiğimde o yaşantının köyde olduğunu gördüm. Örneğin dışarıdan kimse köye gelip hasadını yapmıyordu, köyde herkes birlikte hasada giderdi. Makinaların olmadığı dönemlerdi ve 90’lardan sonra köylere elektrik girmeye başladı. Bunların olmadığı dönemde köyde tarım-hayvancılık kültürü yaşanıyordu. Bu yaşantının ne kadar kıymetli olduğunu o zaman düşünemesem de bugün neolitiği yaşadığımızı fark ettim. Kadın hep bir üretim içindeydi. Erkeklerin belli başlı sosyal alanları olurken, kadınların sosyal alanları çeşme başı ve beriye gitmeydi. Bir yanıyla tarihin ilk toplumsal örgütlenmesi yaşanırken bir yanıyla da yeni sürece geçiş yaşanıyordu. Televizyonların hayatımıza girmesiyle beraber durum epey değişti. Türkçe bilenlerin sayısı giderek arttı. İnsanlar kent yaşantısına özenti duymaya başladı. Tüm bunlar yaşantımda etkili oldu” ifadelerine yer verdi.
 
‘12 Eylül sonrası neoliberal politikalar farkındalığa neden oldu’
 
Hem Kürt kadın hem de kadın kimliğinin sorgulanmasına dikkat çeken Bedriye, erkek egemenliğinin kadınlar üzerindeki farklılıklarını görmesiyle sorgulama sürecinin başladığını belirtti. Sorgulama sürecinin araştırma ve farkındalık oluşturmaya yönelttiğini dile getiren Bedriye, “Örneğin sağlık alanında sağlık hizmetlerinin metalaşması biraz da 12 Eylül sonrasında neoliberal politikaların adım adım hayatımıza girmesi farkındalığa neden oldu. Yaşadığımız zemin zor bir zemin ve yapılması gereken bunu değiştirmek. Bunu yaparken de karşılaştığımız çok sorun var. ‘Kadınsın sendikada, eylemde ne işin var.’ Çalışıyorsan da işten sonra gitmen gereken yer evindir. İyi anne, iyi eş olacaksın. Çalışman olmasa da sendikal bir mücadelede yer almaya başlaman sorun olmaya başlıyor. Burada yanlış giden bir şey var. Bu yanlış, kadının toplumda oluşturulmaya çalışılan yeridir. Bunu değiştirmek ve mücadelesini vermek gerekiyor. Bu mücadelede karşılaşacağımız zorluklar da var elbette. O zorluklar elde edilecek kazanımlar için çekilebilecek zorluklardır. Değiştirip dönüştürebileceğiniz bir durum var” şeklinde konuştu.
 
Yapma denilenleri yaptı
 
Değişimin uzun vadeli olabileceğine işaret eden Bedriye, “Nasıl ki kadın ilk toplumsal örgütlemeyi yaptığında uzun yıllar kadın bakış açısı, kadın rengi ve kadın eksenli bir yaşam gelişmiş ve erkek egemenlikli anlayışa dönüşüm süreci ciddi bir zaman almışsa, burada da hemen değişmeyecektir. O nedenle uzun erimli mücadele etmek gerekiyor ve ona göre kendini konumlandırmak gerekiyor. Bir şeyleri yaptıkça zorlukları aştığını görüyorsun. Örneğin sendikaya ilk üye olduğumda babam kendisinin yaşadığı zorluklar üzerinden bana ‘üye olma’ demişti. Ama ben üye oldum. Sonra ‘yönetici olma’ dedi. Yönetici de oldum. ‘Başkan olma’ dedi, başkan da oldum. Sonra bana ‘git yolun açık olsun’ dedi. Biz bir şeyleri yıkmaya değil yapmaya çalışıyorduk” diyerek aile ve toplumdan yana kadın mücadelesine yönelik müdahale girişimlerini anlattı.
 
‘18 yılı bir torbaya sığdırdı’
 
Kadınların yönetime girmesi ve özgün kadın mücadelesi için çalışmalar yürüttüğünü ifade eden Bedriye, eşbaşkanlık sisteminin sendikal mücadelede yaşam bulması için de çalıştığını belirtti. Erkek-devlet anlayışına karşı mücadele edilmesi gerektiğini kaydeden Bedriye, “Egemenden özgürlük dilenilmez. Özgürlük mücadele edilmeden de kazanılmaz” dedi. Tutuklandığı süreçte etkisinde bulunduğu bir anekdotu paylaşan Bedriye, “Şakran Kadın Kapalı Cezaevinde’yken bir gece ansızın yanımızda bulunan arkadaşlara ‘bir saat içinde hazır olun sizi alacağız’ diyerek sürgün ettiler. Cezaevinde kimin ne zaman nereye gideceği belli olmuyor. 18 yıl cezaevinde kalan bir arkadaş tüm eşyalarını topladığında kapının önünde küçük bir poşet kaldı. 18 yılı oraya sığdırmıştı ve eşyalardan tırnak makası dışında metal tek bir parça yoktu. Hepsi naylon, lastikti” şeklinde konuştu.
 
‘İkinci Leyla Güven arkadaşımız geldi’
 
Mücadelede karşılaştığı erkek anlayışını anlatan Bedriye, “SES Genel Kadın Sekreteriyken SES’li kadınlar dergisi çıkarma çabasındayken genel başkanımız erkekti. ‘Kadın dergisinin genel yayın yönetmeni kadın olmalı’ dediğimizde ‘Bu da nereden çıktı yeni şeyler mi çıkarıyorsunuz’ gibi tepkilerle karşılaştık. Kadın dergisinin genel yayın yönetmeni neden erkek olsun ki? Bu bir zihniyetin yansımasıdır. Ve bunu her alanda yaşıyoruz. ‘Kadınlar her yerde olmalı’ deniyor ama kadına bu anlamda misyon verilmiyor. Kadın yönetim mekanizmasına alınmak istenmiyor. Örneğin Leyle Güven arkadaşımız Wêranşar’da kadın belediye başkanı adayı gösterildiğinde ‘Burası kadın adayı kabul etmez, burası feodaldir’ anlayışlarıyla karşılaştık. Aslında hazır olmayan erkek egemen zihniyettir. Kadın belediyeciliğini, kadın yönetimini, yerel yönetim anlayışını getirmeye çalışırken bu tür şeyleri çok yaşadık. Mesele toplumda inşa edilmiş bir anlayışa karşı bir yanıt oluşturma çabasıydı. Halk arasına karıştığımda ‘İkinci Leyla Güven arkadaşımız geldi’ sözleriyle karşılaşıyorum. Demek ki Leyla Güven arkadaşımız burada bir kadın kimliği oluşturdu. Kadın hareketi burada bir kadın eşbaşkan adayı göstererek koltukta bir kadının oturmasını hedeflemedi, tam da bu anlayışı yıkmak ve doğru olanını inşa etmek için hakikat olanını açığa çıkarmak için bunu yaptı. ‘Toplum feodaldir’ diyoruz. Bunlar ezber şeyler” sözlerine yer verdi.
 
‘Yerel yönetimler demek kadın yönetimi demek’
 
Wêranşar’ı kadın kenti yapma iddiasının bireysel bir iddia olmadığının altını çizen Bedriye şunları söyledi: “Kadın hareketinin mücadele deneyim ve birikimleri sonucunda ‘Jin jiyan azadî’ düşüncesiyle somutlaşmış bir ekolojik, demokratik, kadın özgürlükçü felsefesi var. Bu bir yaşam biçimidir. Bu felsefeyi açığa çıkaran mücadele değerlerinin birikimiyle kadın arkadaşlarımla birlikte bunu yapacağız. Yerel yönetimler demek kadın yönetimi, demokratik, katılımcı yönetim demek. Kadın yönetim sistemi, yerel yönetim sistemidir. Kadın yereldir, yerindedir. Sistemin dayatmaya çalıştığı ölçüleri kabul etmeyen bir yerdedir. O nedenle evin içinden başlayacağız. Evin içinden başlayarak sokaktaki kadınları, ardından mahalledeki kadınları birleştireceğiz. Birlikte karar alacak, birlikte pratiğe geçireceğiz.”
 
‘Tarihi yok etmekle kadın yok edilmek isteniyor’
 
Yapılan çalışmalarda tarihi dokuların zedelenmesi ve yok edilmesinin ciddi bir sorun olduğuna işaret eden Bedriye, “Tarih demek kadın demektir. Tarihi yok etmekle kadın yok edilmek isteniyor dersek abartmış olmayız. Kadın yerel yönetim anlayışı kadının saklı tarihini açığa çıkarma anlayışıdır. Kadının tarihteki yönetim anlayışını güncelleyeceğiz. Sistem sürekli belediye anlayışımızı eleştirdiği, eşitlikçi, kadın odaklı anlayışımızı tehlikeli bulduğu için davalara konu ediliyor. Eşbaşkanlık bir suç unsuru olarak karşımızı çıkıyor. Örneğin Leyla Güven arkadaşımız ‘ana soylu’ dediği için sistem tarafından suç unsuru olarak ele alınıyor. Çünkü eşitlik olursa tekçilik bitecektir. İktidar anlayışı sönümlenecektir. Bütün zeminleri bunu uygulamamız üzerinden kurgulamış biz de bütün bunları güçlendirmeliyiz” şeklinde konuştu.
 
100 bin kadınla 300 bin fidan
 
Wêranşar’ı yine kadınlarla birlikte ekoloji kenti yapacaklarını belirten Bedriye, “Nüfusun 250 bin olduğunu ve en az yarısının kadın olduğunu düşünürsek, kentte yaşayan her bir kadın üç ağaç dikerse en az 300 bin fidan dikilmiş olacak. Buranın tarıma dayalı topraklarını üretim alanlarına dönüştürebilirsek, hayvancılığı hayata geçirebilirsek, tarihi dokularını açığa çıkarabilirsek güzel şeyler yapılmış olur. Burada tarihi yapı olan bir Sefertepe var. Göbeklitepe ile eşdeğer yapıya sahip bir yer ve Göbeklitepe incelenirken orada bulunan Sefer adında biri ‘Bizim orada da bundan var’ dediği için adı Sefertepe olmuş. İnsanlık, insanlık değerleri ve örgütlenmesi burada başlamış. Ama insanlar burada yol alamıyor, yürüyemiyor. İnsanların bizden çok istediği bir şey yok. Tek istedikleri yolların yapılması, giderlerin çözülmesi. ‘Şurayı yapın da yağmur yağdığında sel basmasın’ diyorlar. Yollar köstebek yuvasına dönmüş. Bunlar çok basit yapılabilecek şeyler. Bizden çocuk parkı istiyorlar. İnsanların çocuklarını götürebilecekleri bir parkı yok. Engelliler için bir şey yapılmamış. Hangi anlayışla yerel yönetimi sürdüreceğiniz çok önemli. Burası çok kültürlü, çok dilli bir yer. Çok dilliliği hayata geçirme noktasında çalışmalarımız olacak” ifadelerini kullandı.
 
‘Anadili tanımamak senin yaşamına kast ediyorum demektir’
 
Anadilin önemi ile yürütülen asimilasyon politikalarının etkilerine dikkat çeken Bedriye, “Annenin dilini bilmemek onun duygu dünyasını yeteri kadar anlayamamak demektir. Biz annemizle sadece fiziksel ayrılığı yaşamamışız. Dilsel, düşünsel dünyanın ayrılığından kaynaklı da bir birlikteliği yaşayamamışız. Anadilini talep etmek sadece ideolojik, politik bir talep değildir. Tamamen insani bir taleptir. İnsanın yaşamında, duygu dünyasında telafisi mümkün olmayan şeylerin yaşanmaması adına bir talep de olabilir. Kürtçe bilmeyen bir doktor arkadaş Türkçe bilmeyen bir hastayı göz ameliyatına alıyor. Ve hastaya Türkçe kıpırdamaması gerektiğini söylüyor. Hasta da dilini anlamadığı için giderek daha fazla hareket etmeye başlıyor ve hasta gözünü kaybediyor. ‘Bu dilde sağlık hizmetini neden talep ederler’ diyen doktor arkadaş bu olaydan çok etkileniyor. Anadilinde sağlık hizmeti vermemek, eğitim vermemek, anadilinde yaşamı kurmamak demek ‘senin yaşamına kast ediyorum’ demektir. Bu nedenle anadili çok önemlidir. Sadece Kürtler için değil, Kürtler dışında anadilini kullanamayan tüm diller için geçerlidir. Bununla ilgili mücadele yürütmek gerekiyor. Bu yasakçı zihniyetin neye tekabül ettiğini bilmek gerek. Çocuğuma, yaşadıklarımızı yaşamasın diye hem Kürtçe hem Türkçe öğrettik ama çocuğum kreşe başladıktan sonra orada Kürtçe konuşulmadığı için unuttu. Çocuklarımızın anadilini öğrenebilmesi için evinde konuştuğu dili okulda da, kreşte de konuşması gerekiyor” dedi.
 
‘İşsizliğin ne olduğunu çok iyi biliyoruz’
 
Kültürel dokuların korunması, tarihi değerlerin açığa çıkılması, görünür kılınması konusunda ciddi çalışmalarımız yürüteceklerinin altını çizen Bedriye, “Birlikte kazanacağız, birlikte yöneteceğiz. Bizimle ilgili anti-propaganda yaparak belediyeye alınan işçileri işten çıkaracağımızı söylüyorlar. Biz işsizliğin ne olduğunu çok iyi biliyoruz. İnsan olmaktan kaynaklı insanların farklı düşünmesi elbette çok doğal. Ama insani ölçüler vardır. Onlar bir gecede KHK’lerle birçok insani işinden etti, bizi de kendileri gibi sanıyorlar. Biz onlar gibi olmamanın da mücadelesini vereceğiz. Hem içte demokratik değerleri büyütme çabasında olacağız hem de dışarda bunun mücadelesini vereceğiz. Kürt kadın hareketi içinde yer alan bir birey olarak Kürt kadın hareketinin insani değerlerini esas aldığımı, ‘Jin jiyan azadî’ felsefesinin bir insanlık felsefesi olduğunu bilen bir yerden hareket edeceğimi ve bunun yaşamsallaşması için de büyük bir çaba içinde olacağımı söyleyebilirim” ifadelerini kullandı.
 
‘Kadın kooperatifleriyle yeni bir sistem kurmaya çalışacağız’
 
Wêranşar’ın mevsimlik tarım işçiliğinde önde gelen tarım kentlerinden biri olduğuna dikkat çeken Bedriye, uygun koşullara sahipken mevsimlik tarım işçisi olarak başka kentlere gidildiğini belirtti. Mevsimlik tarım işçisi olarak gidilen kentlerde yaşanan ırkçı saldırılara da değinen Bedriye, “Özgün yaşamı içinde barınma, hijyen ve temizlik sorunu olan bir yerde hayatınızı kazanmaya çalışırken, yollarda trafik kazalarıyla hayatınızı kaybediyorsunuz. Kadınlarla birlikte kendi kendine yetebileceği, kar esasına dayanmayan kooperatifler kurarak yeni bir sistem kurmaya çalışacağız. Mesele kendi kendine yetebilme, bağımsız üretebilme ve yaşamını idame edebilmedir. Bir yaşam biçimini örmek istiyoruz. Bunun için de olanak ve imkanları kullanacağız. Tabi bu imkanlar doğayı, tarihi dokuyu tahrip etmeyecek, kadın anlayışından azade olmayacak” diye belirtti.
 
‘Toplumsal barışın, kadın özgürlüğünün sağlanacağı bir yerel seçim istiyoruz’
 
7 buçuk yıldır kayyım atayan zihniyetin Wêranşar’ın iradesini gasp etmiş durumda olduğuna dikkat çeken Bedriye, 127 yıllık belediyeciliğin son 17 yılında arkadaşlarının ciddi bir miras bıraktığını kaydetti. Bedriye, “Yanı sıra 7 buçuk yıllık kayyım zihniyetinin bir an önce gitmesini istiyorlar. İnsanlar çok heyecanlı ve çok coşkulular. Çok iyi karşılanıyoruz. Sadece hırsızlıklarda sınır yok. Bu hırsızlıklara yönelik tedbir almamız konusunda uyarılıyoruz. Halkın kendisi de buna sahip çıkacaklarını söylüyorlar. Ne yaparlarsa yapsınlar halk sandığına ve geleceğine sahip çıkacak. Bu mesele seçim meselesi değil gelecek kurma meselesidir. Toplumsal barışın, kadın özgürlüğünün sağlanacağı, emekçilerin, yok sayılanların eşit ve özgür temelde yaşayacağı bir yerel seçim istiyoruz. Herkesin sağduyulu olmasını ve sandıkları DEM’lemelerini istiyoruz” dedi.