'Basını özgür olmayan bir toplumda demokrasiden bahsedilemez'

  • 14:06 16 Kasım 2023
  • Siyaset
 
ADANA - Adana'da basın emekçileriyle bir araya gelen HEDEP Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, “Basını özgür olmayan bir toplumda ne özgürlükten, ne demokrasiden bahsetmek mümkün değil. İşte o yüzden gerçekten demokratik bir Türkiye'yi ve demokratik bir cumhuriyeti inşa etmek isterken aynı zamanda yaşadığımız bütün bu sorunlara çözüm bulmayı da ciddi bir biçimde hedefliyoruz” dedi. 
 
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (HEDEP) Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, Adana'da bir günlük temasları kapsamında kentteki basın emekçileriyle bir otelde kahvaltı etkinliğinde buluştu. Tülay’a, Halkların Demokratik Partisi (HDP) Adana İl Eşbaşkanları Helin Kaya ve Mehmet Karakış ile HEDEP Emek ve Sosyal Politikalar Komisyonu'ndan sorumlu Eş Genel Başkan Yardımcısı Sevtap Akdağ eşlik etti. Tülay, burada siyasi sürece ve basının genel durumuna değindi.
 
‘Haber alma hakkı engelleniyor’
 
"Bizler Türkiye'de basın özgürlüğünün olmadığı hatta hiç olmadığı bir dönemden geçiyoruz" diyerek sözlerine başlayan Tülay, basın üzerindeki baskılara dikkat çekti. 15 Temmuz darbe girişimi sonrası siyasette iklimin değişip, basın üzerindeki baskıların daha da arttığını kaydeden Tülay, basının çok ciddi bir şekilde tekelleştiğini, ana akım medyanın iktidarın güdümünde çalışmalar yürüttüğünü, yerel basına dönük ise desteklerin azaldığını vurguladı.  Tülay, yerel basınla dayanışma içerisinde olacaklarını ifade etti. Tolga Şardan, Merdan Yanardağ ve Barış Pehlivan'ın tutuklanmalarına değinen Tülay, Mezopotamya Ajansı (MA) ve Yeni Yaşam gazetesi çalışanlarına dönük baskı, gözaltı ve tutuklamalara işaret ederek, "Özgür basının sesi bu şekilde kısılıyor. Fakat halkayı sadece bununla sınırlı tutmayıp çok daha geniş bir yelpazeye yaydıklarını görüyoruz. Burada tek başına RTÜK yok, tek başına sansür sistemi yok. Aynı zamanda bu iktidarın uyguladığı bu politikalar da çok büyük bir sansüre neden oluyor. Bu bir gazetecinin, bir basın yayın emekçisinin haberini yapmasını engellediği gibi biz yurttaşların da haber alma hakkını engellemektir. O bakımdan basına vurulan bu darbe ve basın üzerindeki bu baskı aynı zamanda bu ülkede yaşayan seksen dört milyon yurttaşa vuruluyor. Haber alma hakkını da engelleyen bir uygulamadır. Ve bunu kabul etmemiz mümkün değildir. 
 
‘Özgür basının hayat bulacağı bir ülke inşası’
 
Bizler özgür basının hayat bulacağı bir ülkeyi gerçekten inşa etmek istiyoruz. Bizler herkes özgürce yazılarını yazabileceği, özgürce yorumunu yapabileceği siyasi liderlerin özgürce eleştirilebileceği Cumhurbaşkanı'nın bizde başbakan yok ama olsaydı başbakanın, bakan milletvekillerinin herhangi bir siyasi partinin genel başkanlarının, eş genel başkanlarının rahatlıkla eleştirilebileceği bir basın özgürlüğüne ihtiyacımız var. Sorunların açıklıkla yazılabileceği bir basın anlayışına ihtiyacımız var. Basını özgür olmayan bir toplumda ne özgürlükten, ne demokrasiden bahsetmek mümkün değil. İşte o yüzden gerçekten demokratik bir Türkiye'yi ve demokratik bir cumhuriyeti inşa etmek isterken aynı zamanda yaşadığımız bütün bu sorunlara çözüm bulmayı da ciddi bir biçimde hedefliyoruz" dedi.
 
‘Yargı darbesinin ürünü’
 
Agos Gazetesi’nin Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink’i 19 Ocak 2007’de İstanbul Şişli’deki gazete binasının önünde düzenlediği silahlı saldırıda katleden Ogün Samast’ın koşullu salıverilme kapsamında Bolu F Tipi Cezaevi’nden dün akşam tahliye edilmesine tepki gösteren Tülay, Hrant’ın Türkiye Barış Konferansı girişiminde yer aldığını hatırlattı. Tülay şöyle devam etti: "Bu ülkede devam eden derin bir Kürt sorunu var.  Bu sorununun demokratik barışçıl yöntemlerle çözülmesi için bir konferans çağrısı yapmışlardı. Bunun da bedeli olaraktan değil, ne yazık ki bunu canıyla ödedi. 'Bir güvercin ürkekliğiyle yaşıyorum bu ülkede. Ama biliyorum ki bu toplumdan güvercinlere bir şey yapmazlar. Güvercinlere dokunmazlar' demişti. Ama biz o güvercini, o güvercin ürkekliğiyle yaşayan gazeteciyi koruyamadık. Bundan dolayı hepimiz vicdanen huzursuzuz, rahatsızız. Ailesinden, Ermeni toplumundan özür diliyoruz. Biz Hrant Dink'i koruyamadık. Ve bu AYM ile Yargıtay arasında devam eden yargı krizi ve yargı darbesinin aslında ürünü olarak bunu görüyoruz." 
 
‘Açıktan anayasa ihlali’
 
Türkiye İşçi Partisi (TİP) Hatay Milletvekili Can Atalay kararını uygulamayan ve kararı veren Anayasa Mahkemesi (AYM) üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunan Yargıtay 3’üncü Ceza Dairesi'nin durumuna dikkat çeken Tülay, Can’ın bir milletvekili olarak cezaevinde olmasının kabul etmelerinin mümkün olmadığını dile getirerek, "Sevgili Selahattin Demirtaş'ı Figen Yüksekdağ ve arkadaşlarımızı cezaevinde bırakan anlayış ne yazık ki Ogün Samast gibi katilleri şu an salıvermiştir. İşte yargıdan çürümüşlüğün, yargıda kopuşmuşluğun geldiği boyut. Yargı geçmişte çok mu bağımsızdı, elbette değildi. Ama yargı hiçbir zaman bu kadar kılıfına bile uydurma gereği duymadan bu kadar açıktan anayasayı ihlal etmemişti. Hiçbir zaman bu kadar bu düzeye gelinmemişti ne yazık ki" diye belirtti. 
 
‘Bu ülkenin sosyal demokrat çizgiye ihtiyacı var’
 
Yaklaşan yerel seçimlere ilişkin konuşan Tülay, genel seçimler sonrası bir muhasebe yaptıklarını ön seçim ile adaylarını belirleyecekleri bilgisini paylaştı. İttifak tartışmaları ile ilgili HEDEP ile aynı masaya oturmayı reddeden bir seçeneği halkın kabul etmeyeceğinin altını çizen Tülay, yerel seçimlerde ana muhalefet partisinin kazanmasını sağladıklarını hatırlattı. Tülay, şunları dile getirdi: "Mayıs seçimlerinde biz aday çıkarmayarak Sayın Kılıçdaroğlu'nu destekledik. Çünkü mevcut olan iktidarın gitmesi gerektiğini düşünüyorduk. Biz mevcut olan rejimin gitmesi gerektiği konusunda aynı yerdeyiz. Rejimle ilgili eleştirilerimiz noktasında kesinlikle aynı yerdeyiz. Fakat şurada bir miktar farklılık sergileyeceğiz bu dönem. Bizler bu ülkede HEDEPin kriminalize edildiği bir dönemde, HDP hakkında kapatma davası açıldığı bir dönemde, eşbaşkanlarımızın, milletvekillerimizin, belediye eşbaşkanlarımızın, meclis üyelerimizin tutuklandığı bu dönemde HDP'nin yanında açıkça olunması gerekiyor. Bizler muhalefeti bu konuda yeterince yanımızda olmamakla eleştirdik. Geçmişte de şimdide aynı eleştiriyi yapıyoruz. Sonuç itibarıyla bu ülkenin hakiki bir sosyal demokrat çizgiye ihtiyacı var. Bu ülkede başka siyasi çizgileri taklit ederek siyaset yürütemeyeceğimizi bu mayıs seçimleri bize gösterdi. Hiç kimse aslı dururken taklidine oy vermediğini bu son seçimlerde de görmüş olduk. Parantez içinde şunu da belirteyim. Ben hiçbir zaman Erdoğan'ın bu seçimi kazandığına inanmayanlardanım. Ama bunu engellememek de muhalefetin sorumluluğudur. Kendi sorumluluklarımızdan biz kaçmamalıyız. Bunu engelleme maharetini biz muhalefet olarak göstermeliydik. O da bizim topluma vermemiz gereken bir özeleştiri. Bu açıklıkla özeleştiri vermesi gereken HEDEP'den ziyade aslında ana muhalefetin ta kendisi olmalıdır.”
 
‘Halkın talebine kulak verdik’ 
 
HEDEP'in, 2024 yılının mart ayında yapılacak yerel seçimlere dair tavrından ve izleyecekleri yol haritasına değinen Tülay, "Birinci ve ikinci olduğumuz belde ve belediyelerde kendi adayımızla çıkacağımızı karar altına almış durumdayız. Halkımızın bizden çok net bir talebi oldu. Bu yerel seçimlerde 2009'daki gibi ya da son yaşadığımız mayıs seçimlerindeki gibi HDP'nin görülmediği, yok sayıldığı, yeni adımızla da HEDEP olarak devam ediyoruz. HEDEP'in görülmeyeceği, aynı masada oturulmayacağı bir ittifakı biz istemiyoruz dedi halk. Ve biz halkımızın bu taleplerini gerçekten aynı zamanda konjonktürün de farkında olarak Türkiye'deki siyasi gelişmelerin de farkında olarak bunları değerlendiriyoruz. 11-12 Kasım'da Ankara'da bir yerel yönetimler çalıştayı gerçekleştirdik. Ve yerel yönetimler çalıştayımızda bu konuları konuştuk. Tabii bir yandan da nasıl bir yerel yönetim olmalı? Yerel yönetimlerde yaşanan eksiklikler nelerdir? Yerel yönetimlerin doğrudan demokrasiyi temsil etmesinden tutun da kent hizmetlerine kadar nerelerde eksiklikler olduğunu ve neler yapılabileceğini konuştuk. 
 
‘HEDEP yanımızda görünmesin yaklaşımını kabul etmiyoruz’
 
Türkiye'de birinci ve ikinci olduğumuz beldelerde, belediyelerde, büyükşehirlerde kendi adayımızla çıkacağımızı karar altına almış durumdayız. Eş Genel Başkanımız Tuncer Bakırhan'ın da ifade ettiği gibi; biz Batı'dan ittifaklara kapalı değiliz. Ama ittifaklar demokratik bir zeminde açık, şeffaf, tıpkı burada nasıl konuşuyor ve kameralar bizleri çekiyor ve bunu nasıl haber yapıyorsanız bu aynı açıklık ve aynı şeffaflıkla bir ittifak süreci yaşanacaksa bizler bu ittifakta olacağız. Aksi takdirde HDP hele bize oy versin ama kenarda dursun, HEDEP bizim yanımızda görünmesin gibi bir yaklaşımı bu dönem kabul etmeyeceğimizi ilan ettik diye konuştu. 
 
Ön seçim yapılacak 
 
Kayyım rejimine dair is Tülay şu sözleri kullandı: "Kayyım bu ülkede bir rejime dönüştü. İktidar, kayyım meselesinde HDP'li belediyelerde staj yaptı. Şimdi de beğenmediği üniversite yönetimlerine ve şirketlere kayyım atıyorlar. Her şeyi kayyımla yönetiyorlar. Belediyeye kayyım atamak, seçme ve seçilme hakkını yurttaşın elinden almak demek. Erken dönemde elde edilen seçme ve seçilme hakkını yurttaşımızdan, seçmenimizden ve Kürt halkından almaya kimsenin hakkı yoktur. Ve biz buna karşı çok güçlü bir mücadele yürüteceğiz. Hem az farkla kaybettiğimiz belediyelerimizi kazanacağız. Hem mevcut olan kazanılmış belediyelerimizi kayyımın elinden söke söke alacağız. Bütün yerellerimizde belediye eşbaşkanlarımızı ve meclis üyelerimizi ön seçimle belirleyeceğiz. Bütün bunların detaylı çalışmasını seçim komisyonumuz şu an yürütüyor.”
 
Toplantı basın mensuplarının sorularıyla sona erdi.