Lozan Konferansı: 4 parçada topyekun direniş göstermeliyiz
- 09:07 25 Temmuz 2023
- Siyaset
Öznur Değer
MÊRDÎN - İki gün süren Lozan Konferansı’nı değerlendiren kadınlar, ikinci yüzyılın ilk yüzyıla benzememesi için 4 parça Kurdistan’da topyekun direnişin açığa çıkması gerektiğini vurguladı.
Kurdistan’ı 4 parçaya bölen ve Kürtleri Türk, Arap ve Farsların sömürgesi haline getirerek statüsüz bırakan Lozan Antlaşması, 100’üncü yılında, Kurdistan Ulusal Kongresi (KNK) öncülüğünde İsviçre’nin Lozan kentinde düzenlenen yürüyüş, miting ve “Lozan Antlaşması’nın 100. yılında Kurdistan halklarının tutumu” başlıklı 2 günlük konferansla protesto edildi.
Lozan Antlaşması’nı protesto etmek için birçok ülkeden Lozan’a yürüyen on binlerce Kürt ve dostları, Kürtlerin önder olarak kabul ettiği PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın özgürlüğü şahsında Kürt halkının özgürlüğünü haykırdı. 22-23 Temmuz’da antlaşmanın imzalandığı Lozan’daki Beaulieu Kongre Salonu’nda (Salle de Congrès de Beaulieu) düzenlenen konferansta ise “Lozan Antlaşması ve Kurdistan’daki sonuçları”, “Kürt Kadın Perspektifinden Kolonyalizmin Değerlendirmesi”, “Kadınların durumu ve mücadeleleri”, “Ermeni ve Asuri halklarının durumu”, “Lozan Antlaşması'nın sonuçlarına karşı 100 yıllık direniş” başlıkları tartışıldı.
24 Temmuz’da Château d’Ouchy binasının önünde yapılan basın açıklamasıyla ise konferansın kararı ve sonuç bildirgesi açıklandı.
Konferansa katılan Êzidî Kadın Meclisi Çatı Örgütü (SMJÊ) Sözcüsü Nurê Alkış, Norveç Parlamentosu Milletvekili Seher Aydar ve Avesta Kadın Komünü Viyana Yöneticisi Nurcan Güleryüz konferansı değerlendirdi.
‘Halklara ve inançlara büyük zararlar verildi’
İki gün boyunca Lozan Antlaşması’nı protesto etmek amacıyla Lozan’da düzenlenen konferansta tüm Kürt halkı gibi Êzidîler olarak da yer aldıklarını dile getiren SMJÊ Sözcüsü Nurê Alkış, 100 yılını geride bırakan Lozan Antlaşması’nın tüm Kürtlere büyük bir zarar verdiğini ifade etti. Lozan Antlaşması’nın özelde Êzidî ve Alevi topluluğu üzerinde insanlık dışı baskı ve şiddete zemin sunduğunu sözlerine ekleyen Nurê, “Kürtlere saldıran iktidarlar Kürtlere yalnızca fiziki olarak saldırıp yok etmek istemedi, düşünsel bir saldırıyı da devreye koydu. İktidarlar tarafından halklar arasında çelişki yaratıldığında dinsel çelişkiler de yaratıldı. Halklara ve inançlara büyük zararlar verildi. Bu durumdan en çok etkilenen de Aleviler ve Êzidîler oldu” ifadelerine yer verdi.
‘74 fermanda da esas hedef kadınlardı’
Yalnızca 100 yılda değil son 5 bin yıllık tarihte en çok hedef alınanların kadınlar olduğuna vurgu yapan Nurê, Êzidîlerin tarih boyunca yaşadığı 74 fermanda da esas hedefin kadınlar olduğunu kaydetti. “Kadın yaşamın temelidir” diyen Nurê, “Yaşamı kadın şahsında boğmak istiyorlar. Özelde son 100 yılda en çok kadınlar hedef alındı. Kadın özünden koparılmak istendi. Kadını yaşam içinde tasfiye etmek istediler. Varlığını sonlandırmak istediler. Kadın tanrıçalar döneminde bile güçsüz kılınmak istendi ama kadın gücünü ve özünü asla yitirmedi. Kadın tarih boyunca direnerek ayakları üzerinde kalmayı başarabildi ve her zaman toplumun öncülüğünü üstlendi” sözlerini kullandı.
‘Önder Apo’nun çözümlemeleri ile kadınlar özlerine döndü’
Abdullah Öcalan’ın kadın özgürlükçü felsefe ve paradigmasına işaret eden Nurê, “Özellikle kadın özgürlükçü paradigmanın öncüsü Önder Apo’nun kadın hakkındaki çözümlemeleri doğrultusunda kadınlar tarihsel bilinçle özlerine geri döndü. Bu konferansta da en çok kadınlar yer aldı. Bu mutluluk veren bir durum. Öte yandan iktidarlar kadın iradesini kırmaya çalıştı. Bunun sayısız örnekleri de var. Bunun en önemli örneklerinden biri Kürt kadın öncülüğünde gerçekleşerek tüm dünyaya yayılan Rojava Devrimi. Yine Rojhilat Kurdistanı’nda bir yıldır süren ‘Jin jiyan azadî’ sloganıyla, felsefesiyle haykırılan kadın özgürlüğü tüm dünyaya yayıldı. Bu slogan tüm dünya kadınlarına özgürlük umudu aşıladı. 2014’te DAİŞ tarafından Şengal’de hedef alınan Êzidî kadınlar bugün toplumun öncülüğünü üstlenmiş durumda. Yine Kuzey Kurdistan’da kadınlar erkeklerden daha fazla parlamentodaki yerini aldı. Avrupa’da da kadınlar birçok kuruma öncülük ediyor” dedi.
‘Haklarımızı geri istiyoruz’
Kazanımları ve varlıkları hedef alınan kadınların Lozan Antlaşması’nın başarıya ulaşmasına izin vermediğini aktaran Nurê, şu ifadeleri kullandı: “Kadınlar bugün hesap sormak için buradalar. Kadınlar bir kez daha ‘Sizin kararlarınızı tanımadık ve tanımayacağız’ demek için buradalar. Halkın, toplumun geleceği de Kürt kadınlar, Êzidî kadınlar öncülüğünde inşa edilecek. Yaklaşık 10 yıldır ulusal bir kongrenin yaratılmasını istiyoruz. Bu konferansın ulusal bir kongreye vesile olmasını umut ediyorum. Kürt halkı olarak, özellikle Êzidî toplumu olarak Kurdistan’da statü elde etmek istiyoruz. Haklarımızı elde etmek istiyoruz. Özellikle de Şengal’de Êzidî kadınlar ve halkının haklarını kazanmalarını istiyoruz. İrademiz budur. Nasıl ki o masaya oturarak kaderimizi ellerinizle belirlemeye ve bizi yok etmeye çalıştıysanız Kürt kadınlar, Êzidî kadınlar ve Kürt halkının mücadelesi ve iradesiyle bu antlaşmadan vazgeçeceksiniz.”
‘Kürt kadınlar her gün kolonyalizmin sonuçlarını yaşıyor’
Norveç Parlementosu Milletvekili Seher Aydar da Lozan Antlaşması’nın Kürtleri yok saydığına dikkat çekti. Antlaşmanın Kürtleri yok sayarken en çok Kürt kadını hedef aldığının altını çizen Seher, “Kolonyalizm ve ırkçılık en çok kadın üzerinden sürüldü. Biz bunu hem Türkiye’de hem de Kürdistan’ın diğer parçalarında görüyoruz. Bugün Rojhilat’ta İran devletinin kadınlara ve özelde de Kürt kadınlara olan yaklaşımlarını açıkça görüyoruz. Türk devletinin aynı şekilde hem Rojava’da hem de Türkiye’de Kürt kadınlar üzerindeki baskılarını görüyoruz. Kürt kadınlar her gün kolonyalizmin sonuçlarını yaşıyor. Lozan, Kürt halkını hedef alan bir antlaşma ama en çok da Kürt kadını hedef aldı” şeklinde konuştu.
‘Lozan Antlaşması kadınları kolonileştirme antlaşmasıdır’
Kolonyalizmin cinsiyetinin patriyarkal olduğunu vurgulayan Seher, “Kadınları sadece dilinden ve kültüründen değil aynı zamanda özgür kadın olmaktan uzaklaştırmaya çalıştılar. Bu nedenle Kürt kadın, tüm dünyaya sesini duyurdu. Çünkü kadın özgür olmadan halkı özgür olamaz. Kürt halkının kırımı kadından başlar. Bu nedenle ‘Jin jiyan azadî’ sloganı tüm dünyaya yayıldı. Bu üç kelimeden oluşan bir slogan değildir sadece, bu bir mücadele ve bir paradigmadır. Kadınlar özgür yaşamı istiyor. Lozan Antlaşması’nı kabul etmeyerek başka bir yaşamı istiyor. Her kolonyal, ezici, anti-demokratik sistem işine kadını ezmekle başlar. Kürt kadınlara da yapılmak istenen buydu. Anadilin önemini herkes bilir. Anadili elinden almak, annenin olan her şeyi elinden almaktır. Kadınlara yönelik yıllardır fiziksel ve düşünsel saldırı söz konusu. İşte ‘Jin jiyan azadî’ bu saldırıyı kabullenmemektir. Kendi kaderini kendisi tayin etmektir. O yüzden bence Lozan Antlaşması kadınları kolonileştirme antlaşmasıdır. Ancak kadınlar da bunu açık bir şekilde reddediyor” dedi.
‘Kürt kadın hareketi dünya kadınları için büyük bir mücadele vermiştir’
Kürt kadınların soykırımla yok sayılmak istenmesine rağmen bunu tersine çevirdiğini dile getiren Seher, “Kürtlerin yaşadığı ülkeleri ve oradaki kadın hareketlerini, feminist hareketleri ele alırsak, yıllarca elit bir feminizm anlayışı ile Kürt kadınlar özgürlük mücadelesi veremez gibi bir anlayış hakimdi. Kürt kadınlar ezilmeye mahkum görüldü. Türkiye, Suriye ve İran’da var olan feminist hareketler Kürt kadınların mücadelesini vermediler. Şu anda ise Kürt kadınlar hem bunun mücadelesini vererek soykırımı kabul etmediklerini belirtiyor hem de mücadelenin temel sloganını tüm dünyaya yayıyor. Bu da bu soykırımın sadece Kürt kadın üzerinde olmadığını gösteriyor. Lozan’ı boşa çıkarmalı ve içinde yaşadığımız ulus-devletler içinde bizi yok etmeye çalışanları kabul etmemeliyiz. Bu nedenle Kürt kadın hareketi sadece Kürt kadınlar için değil dünya kadınları için büyük bir mücadele vermiştir. Kürt kadının mücadelesi Rojava ile Rojhilat ile başlamadı ama bunlar mücadelenin önemli örnekleridir. Bunu tüm dünya gördü. İçinde yaşadığımız ulus-devletler de bunu görmezden gelemez artık. Bu durum Avrupa için de geçerlidir” mesajını verdi.
‘Toplumun inşacısı kadındır’
Lozan’da gerçekleşen yürüyüşü hatırlatan Seher, Lozan’da Kürtlerin farklı bayrak ve renklerle Kürt kimliklerini 100 yıl sonra yeniden gösterdiklerini ve “özgürlük” diye haykırdıklarını ifade etti. Seher, Kürt kadın hareketinin Kurdistan halklarının özgürlüğünü öncelediğini belirtti. Geleceğin inşasında kadının her yerde olduğunun altını çizen Seher, “Eğer demokratik ve özgür bir toplum inşa edeceksek bu öncelikle kadın özgürlüğünden geçer. Eğer bir toplumda kadın özgür değilse o toplumun özgürlüğü sadece sözde olur. Ve biz sözde bir özgürlüğün peşinde değiliz. Kadınlar özgürlük mücadelesini asla bırakmadı ve bulundukları her alanda mücadele ettiler. Özgür bir yaşam özgür bir kadından gelir. Toplumun inşacısı kadındır. O nedenle devletler halklara saldırmadan önce kadına saldırıyor. Şehirleri yıktıklarında, köyleri yaktıklarında kadınların bedenlerine de zarar veriyor. Çünkü biliyorlar ki, toplumu kadınlar üzerinden teslim alabilir, iradesini kırabilirler. Devlet, kadınların gücünün farkında olmasaydı bu kadar saldırmazdı. Özgürlük için mücadele eden herkesin de kadınların gücünün farkında olması lazım. 100 yıl sonra Lozan’da, Lozan Konferansı’nda kadın mücadelesine yer verilmesi çok önemli. Bu bir başlangıç değil, her adımımızda olması gereken bir şey” şeklinde konuştu.
‘Parçalanmamak için birlikte hareket etmeliyiz’
Kadın birliğine yönelik çağrıda bulunan Seher, sözlerini şöyle sonlandırdı: “Birlikte yürümeliyiz. Kürtler farklı görüş ve siyasi partilerde olabilirler ama eğer birlikte hareket etmezsek tam da Lozan Antlaşması’nın yapmak istediği parçalamayı kendimiz yapmış oluruz. Parçalanmamak için birlikte hareket etmemiz lazım. Kadınların, hangi parçada, hangi alanda, hangi düşüncede olursa olsun birlikte hareket etmesi gerektiğini düşünüyorum. Kadınların birbiriyle dayanışması gerekir. Kadın birliğini esas almak çok önemli ve bir daha parçalanmayı göze almamalıyız.”
‘Özgür kadın ile birlikte özgür toplumu yaratabilmeliyiz’
Avesta Kadın Komünü Viyana Yöneticisi Nurcan Güleryüz ise, son yüzyılda dünyanın her tarafında bir kadın kırımı olduğuna işaret ederek, kadın kırımına karşı en iyi Kürt kadının örgütlendiğini söyledi. Nurcan, “Bizde eskiden ‘namus’ adı altında kadınlar katledilirken, Avrupa’da şu an hala ‘sevgi, aşk’ adı altında kadınlar katlediliyor. Kürt kadınlar olarak en büyük görevimiz, önderliğin kadın özgürlüğü üzerine söylediklerini, kadın özgürlük paradigmasını ve özgür Kürt kadını geliştirip yaşatabilmektir. Bunu bilince çıkarıp yaşayabilmek gerekiyor. Sadece anlatmakla, sözle olmuyor. Hem ülkemizde hem de dünyada kadın kırımı artarak devam ediyor. Kapitalist sistemin en büyük hedefi kadındır. Kadının tarih boyunca direnci, hırsı ve öfkesi her kesimden daha büyük oldu. Gelecekte de öyle olacaktır. Kadınların örgütlü olması gerekiyor. Örgütlü olmayan kadın erkek-egemen zihniyete yenik düşer. Erkek-egemen zihniyeti değiştirmeliyiz. Gelecek yüzyılda özgür kadın ile birlikte özgür toplumu yaratabilmeliyiz” sözlerine yer verdi.
‘4 parçada topyekun direniş göstermeliyiz’
İlk defa Kurdistan’ın ve dünyanın dört bir yanından bu kadar insanın bu konferans ile bir araya geldiğinin altını çizen Nurcan, “4 parçaya bölünen Kürtlerin bu konferansla yeniden bir araya geldiğini, örgütlenip güçlenerek özgürlüklerini elde edeceklerini kapitalist sisteme gösterebilmek gerek. Kürtler mücadele ve direnişle özgürlüğe kavuşacaklar. Bunu dünya kamuoyuna da iyi duyurmak gerekiyor. İki gün süren konferansta farklı farklı ideoloji ve düşünceyi temsil eden topluluklar bir aradaydı ve konuşmalar yaptı. Hepsinin ortak talebi Kürt halkının özgürlüğüdür. Her konuşmanın sonu ve talebi Kürt halkının özgürlüğüydü. İkinci yüzyılda Kürt halkı ne kadar birleşirse önümüzdeki yüzyıl geçmiş yüzyıla benzemeyecek. İkinci yüzyılın ilk yüzyıla benzememesi için 4 parçada topyekun direniş göstermeliyiz” dedi.