Füruğ yönetmen ve oyuncuyu bir araya getirdi: Birlikte yeşermek güzel

  • 09:02 15 Mayıs 2024
  • Kültür Sanat
 
Melek Avcı
 
ANKARA - Uçan Süpürge Film Festivali'nde izleyici ile buluşan “Kayıtsız” filminin yönetmeni Özlem Çıngırlar ile İranlı oyuncu Nastaran Mazal, hikâyelerinin festivalin teması olan, “Kuş ölür sen uçuşu hatırla” ile nasıl kesiştiğini ve aynı noktada buluştuğunu anlattı.
 
Uçan Süpürge Vakfı’nın bu yıl “Daha Fazlası, Daha Azı Değil: Kuş Ölür Sen Uçuşu Hatırla” temasıyla düzenlediği 27. Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali 9 Mayıs’ta başladı.
 
Yoğun ilgi ve panellerle süren festivalin 1’inci ve 2’nci gününde Özlem Çıngırlar’ın yönetmeni olduğu “Kayıtsız” filmi izleyiciyle buluştu. Festivalin 4’üncü gününde ise Füruğ Ferrhuzad paneline “Kayıtsız” filminin oyuncusu İranlı Nastaran Mazal katıldı. Özlem Çıngırlar'ın ilk uzun metrajlı filmi "Kayıtsız-(Unfeeling)”, Nursel ve Perisa’nın Beyoğlu’nda kesişen yollarını bir şiir üstünden ele alan film. Bu kesişim yalnızca iki kadının hayatlarının değil, birden fazla kültürün tek bir akışta şiir ve dayanışma eşliğinde kavuştuğu ortak bir anlatıya dönüşüyor. 
 
Filme ve çekim süreçlerin dair yönetmen Özlem Çıngırlar ve İranlı oyuncu Nastaran ile konuştuk.
 
“İki ayrı hikâye olarak görünse de iki kadının bir aradalığı; önce karşıtlı ama sonra dayanışma içerisinde olan iki kadının şiir eşliğinde bir buluşmasıdır bu film.”
 
*Öncelikle okuyucular için ve filmi izleyeceklere “Kayıtsız” filminden bahseder misiniz film izleyiciye ne sunuyor?
 
Özlem: Çektiğim film farklı kültürden iki kadının Beyoğlun’da kesişme hikâyesini anlatıyor. Fransa’ya gidip yerleşen ve 30 yıldır orada yaşayan Tülay Günal’ın başarılı bir şekilde canlandırdığı Nursel karakteri yıllar sonra Füruğ Ferrhuzad ile alakalı bir rol canlandırmak için İstanbul’a geliyor. Bu geliş ile birlikte Nastaran Mazal'ın canlandırdığı İranlı Perisa ile karşılaşma hikâyesini sunuyor. İki ayrı hikâye olarak görünse de iki kadının bir arada olması; önce karşıtı ama sonra dayanışma içerisinde olan iki kadının şiir eşliğinde bir buluşmasıdır bu film. Filmimiz, prömiyerini Almanya'nın önemli ve köklü film festivallerinden biri olan 50. Würzburg Uluslararası Film Festivali’nde yaptı. Güzel reaksiyonlar aldı ve orada “böyle bir kadın şair var mı” diye soran Almanlar oldu.  Füruğ’la alakalı ufacık da olsa bir şey yapma hissiyatını yaşadım ve hemen ardından Uçan Süpürge temasını açıkladı. Tema beni çok etkiledi haliyle çünkü bizim yola çıkışımızla çok bağlantılı bir metin yayınlandı bu yılki tema olarak; ‘Kuş ölür sen uçuşu hatırla’. Veya; ‘Daha fazlası, daha azı değil’. Bunlar benim ilk notlarım arasındaydı. Almanya’da dahi bilenler daha çok okumaya yöneldiği için ve hiç bilmeyen kadınların da Füruğ şiirleriyle tanışmasına ufacık da olsa katkıda bulunduğumuz için çok mutluyum. Uçan Süpürge Festivali’ni de kendi adımıza dolu dolu geçirdik. Film gösterimimiz ve sonrasında çoğunluğu sinefil sayılan izleyicilerle ve sinema topluluklarıyla buluşmak şahaneydi. Ayrıca, oyuncumuz Nastaran Mazal’ın katıldığı ‘Yeşermenin ve çiçeklenmenin sonsuz gün doğumu’ başlıklı panel ve öncesinde Füruğ Ferruhzad’ın ders niteliğindeki ‘Ev karadır’ filmini izlemek, üzerine konuşmak bize umut verdi. Tıpkı filmimizde de kullandığımız Füruğ’un şiirinden kesit gibi. “Ellerimi bahçeye dikiyorum, yeşereceğim, biliyorum, biliyorum, biliyorum”. Özetle; Birlikte yeşermek çok güzel.
 
 “Belki kültürel anlamda hepsinin farklılıkları var, bağlı bulundukları yer ve çevre farklı ama bu kadınların o ağrılarına ve acılarına baktığımızda çok aynı. O nedenle ben genellikle farklı kültürden kadınların kesişme hikâyelerini seviyorum.”
 
* İki kadının dayanışması ve bir aradalık” dediniz, sizi böyle bir tema seçmeye iten düşünce ne oldu?
 
Şöyle söyleyeyim; bizler her ne kadar farklı kültürlerden, farklı yerlerden kadınlar da olsak da benzer yaraları taşıyoruz. Füruğ Ferruhzad Sylvia Plath, Didem Madak veya Nilgün Marmara gibi isimlere baktığımızda belki kültürel anlamda hepsinin farklılıkları var, bağlı bulundukları yer ve çevre farklı ama bu kadınların o ağrılarına ve acılarına baktığımızda çok aynı. Ben genelde şair isimlerden etkileniyor ve onlardan besleniyorum.   O nedenle, farklı kültürden kadınların kesişme hikâyelerini seviyorum ve bunlardan güç alıyorum. Aynı şekilde, birlikte çalıştığım kadın arkadaşlarımda da bunu gözlemledim. Veya gösterim sonrasında, izleyicilerle söyleşilerde buluştuğumuzda da bunu gördüm. Kısa veya uzun metraj hiç fark etmiyor bu ve benzeri hikâyeleri filme döktükten sonra bize iyi geldiğini hissediyorum ve bu alanda film yapmayı sürdürmek istiyorum.
 
“Aklıma gelen şu ve başka bildiğim bir çözüm de yok aslında; kadının kadını desteklemesi. Birbirini ancak iki kadın anlayabiliyor ve kaldırabiliyor. O nedenle birbirimize tutunmaktan başka şansımız olduğunu düşünmüyorum”
 
*Bu filmi çekerken herhangi bir zorluk ve sansürle karşılaştınız mı çünkü biliyorsunuz kadınlar olarak neredeyse her sektörde iki kat mücadele gerektiren bir savaşım veriyoruz. Siz yönetmen olarak süreci nasıl değerlendiriyorsunuz?
 
Aslında birkaç olumsuz hikâyeyi saymazsak ben bu konuda çok şanslı görüyorum kendimi; hem karşılaştığım insanlar açısından hem de filmin teknik sürecinde. Her ne kadar birçok film çeken arkadaşım -kadın erkek fark etmeksizin- yaşadığı sorunların benzerlerini tabi ki yaşadım. Fakat aynı zamanda çok özel çok güzel insanlarla karşılaştım. Biraz düşündürüyor tabi, özellikle hemcinsinizle bir omuz omuzalık hissiyle hareket etmek istiyorsunuz galiba. Beni, en çok hemcinsimden gelen negatif kısımlar etkiledi başta. Fakat sonrasında bunu da kişisel almamayı öğrendim zaten. O yüzden negatif kısımlardan çok fazla bahsetmek istemiyorum. Halihazırda sektör yapısı gereği çok sert. Ben ‘Kadın Kadının Yurdudur’a inanmak ve o eksende kalmak isteyen birisiyim. Kendim de öyle davranmaya özen gösteriyorum.
 
* Kadınların göç etme halinden tutalım, bu süreçte sığınma başvuruları reddedildiği için yaşamına son verme durumlarıyla da karşı karşıya kalıyoruz, ırkçılık keza önümüzde duruyor. Siz farklı kültürlerden kadınları bir araya getirme tutkusu eşliğinde kadın mücadelesine dair ne söylersiniz?
 
Bu mücadelede, “üzülmeyin böyle şeylere, kafanıza takmayın devam edin” demek mümkün değil çünkü hepimiz etkileniyoruz ve birbirimize bakarken dahi gözlerimiz doluyor bu anlamda. Sadece aklıma gelen şu ve başka bildiğim bir çözüm de yok aslında; ‘Kadının kadını desteklemesi’. Çünkü doğamız gereği en iyi birbirimizi biz anlıyoruz. İki kadın anlayabiliyor ve birbirine tutunuyor. Cinsiyetsiz de baksanız, birçok kişiden herhangi bir ciddi destek görseniz de bu iki kadının iletişimi ve dünyaya katkısı kadar güçlü olamaz. Kadın kadınalık, kadın kadına çalışma ve bir şiir okunduğunda iki kadının birbirinin gözlerine bakıp duygulanımı; o hissiyatı size kimse veremiyor. O nedenle birbirimize tutunmaktan başka şansımız olduğunu düşünmüyorum, çünkü diğer türlü hepimiz tamamen kafayı yiyebiliriz.
 
“Film için çok heyecanlıydım ama bazı endişeler taşıdım. O da; bu film “acaba sansüre uğrayacak mı” oldu. Olmasın istiyorum,  çünkü her şey o kadar yavaş yavaş ilerletiliyor ki bir gün uyanıyoruz ve bakıyoruz ki artık konuşamıyoruz bile.”
 
*İranlı bir oyuncu olarak bu filmde yer alıyorsunuz. Bize kendinizi anlatır mısınız, İran’da neler yapıyordunuz ve şuan İran’ın içinde olduğu duruma dair ne düşünüyorsunuz?
 
Nastaran: Tahran’dan 2014’te Türkiye’ye göç ettim. O zamandan bu yana İstanbul’da yaşıyorum. İran’dan buraya gelmeden önce film yönetmenliği okumuştum. Türkiye’ye geldiğimde birkaç sinema ofisinde çalıştım. Ardından bir yıl İstanbul’da İran hükümetinin yasakladığı TV kanallarında çalıştım. Sonrasında tamamen sinemaya odaklandım. Birkaç yıl önce de yolumuz Özlem ile ‘Kayıtsız’ filmi için kesişti. Bizim de en büyük ortak noktamız Füruğ Ferruhzad idi. Ayrıca bu filmde usta oyuncu ‘Tülay Günal’ ile rol almak benim için çok güzel bir tecrübeydi. Film için çok heyecanlıydım ama bazı endişeler taşıdım. O da; bu film “acaba sansüre uğrayacak mı” oldu. Çünkü her şey o kadar yavaş yavaş ilerletiliyor ki bir gün uyanıyoruz ve bakıyoruz ki artık konuşamıyoruz bile.
 
İran’daki son duruma gelirsek, İran’da son 45 yıldır yaşam hiç iyi değil. Şu son zamanlarda yine “ahlak polisinin” yaptıkları ortaya çıktı. Hep varlardı zaten ama daha baskıcı olmaya başladılar. Kadınları sokak ortasında dövüyorlar ki zaten 16 Eylül 2022’de Jina Mahsa Amini’yi öldürdükten sonra “kadın, yaşam, özgürlük” protestoları başladı ve o zamandan bu yana benzer durumlar devam ediyor. Tabi daha toplumsal ve küçük hareketlere evrildi. Kadınlar artık başörtüsünü kabul etmiyor ve sokakta bu eylemi yapıyorlar. Umarım ki her şey daha iyi olur ama bu haliyle olmuyor çünkü o kadar çok baskı var ki İran devleti tamamen din üzerine kurulu. Radikal İslam kadınlar üzerinde gerçekten büyük baskı yaratıyor. 45 yıldır böyle devam ediyor. Özellikle aktivistler maalesef hapiste. Neyse ki umudumuz var. Ben buradayım ve kadınlar orada savaşıyor. Gerçekten kadınlar orada günlük bir savaş veriyor. Her gün bir savaş var.
 
“Biz kadınlar yıllardır kendi haklarımız için savaşıyoruz. Füruğ gibi en azından en küçük yaptığımız şey şu olabilir; kendi kendimize sansür uygulamayalım.”
 
*Hem rol aldığınız film hem de bu festivalin teması Füruğ’a dayanıyor.  Füruğ’un siz ve dünya kadınları için ne ifade ediyor?
 
Füruğ, kendi yaşadığı dönemden çok daha ileride yaşayan bir kadındı. Gerçekten özgürlük için savaştı; kadınların özgürlüğü, kadın hakları için savaştı. Bütün şiirlerinde belliydi zaten ve hep insanların yaşadıklarına odaklandı. Kendi özel hayatında da çok şey yaşadı.  Neticede, kendisini sansürlemeden yazdı. O dönemin İran’ı ve toplum için kaleme aldıkları çok normal değildi. Şimdi olsaydı yine devlet için normal olmazdı ama insanlar daha güzel bir biçimde onu kabul ederlerdi. Ama kendisi o dönemde çok zorluk çekti. Bizim için çok değerli, sanıyorum bütün dünya için öyle. Biz kadınlar yıllardır kendi haklarımız için savaşıyoruz. Füruğ gibi en azından en küçük yaptığımız şey şu olabilir; kendi kendimize sansür uygulamayalım. Demek istediğim toplumun bizim hakkımızda ne söylediğini sürekli düşünüp ona göre hareket etmemek. Eğer bunu yaparsak kendimize da başkalarına da yardımcı olacağız diye düşünüyorum.