Stranlarında diz çökmeyen Kürt kadınların hikayesi var…
- 09:07 19 Temmuz 2022
- Kültür Sanat
Marta Sömek
İSTANBUL - Çocukluğundan beri yaşamı Kürt-Alevi kültürü ve ezgileriyle harmanlanan sanatçı Suna Alan, en büyük mutluluğu olan Kürtçenin tüm halklara ulaşabilmesi için anadili ve kültürünü büyük bir çabayla yaşatmaya devam ediyor.
Dilin yaşamasında ve yaşatmada en etkili araçlardan biridir sanat. Tek hedefi Kürtçe müziği farklı halklara duyurmak olan ve tüm acılarıyla diz çökmeyerek umudu hep diri olan Kürt kadınların hikayelerini konu alan sanatçı Suna Alan’ın yaşamına ışık tutuyoruz.
Kültürel kodları iliklerine kadar yaşadı
Bingöl’ün Karlıova ilçesine bağlı bir dağ köyünde doğan Suna, henüz 2 yaşındayken ailesi ile birlikte İzmir’e göç etmek zorunda kalır. Çok kültürlü bir şehirde yaşamaya başladıklarını söyleyen Suna, “Kürt-Alevi aile üyeleri olarak bizler de, geldiğimiz yerin kültürel kodlarını iliklerimize kadar yaşıyorduk. Evde Kürtçe konuşulur, kadın-erkek evde toplanılır, bağlamalar çalınır, klamlar, türküler, deyişler söylenirdi, hep beraber halay çekilirdi. Sanırım kim olduğunu bilmenin verdiği bir mutluluk ortamı idi bu” diye anlatıyor. Ortaokulu 3 yıl üst üste birincilik ile tamamlayan Suna, eğitim hayatı boyunca başarılı bir öğrenci olur. Aynı zamanda Kürt kurumlarında politik aktivitelerin yanı sıra sanatsal çalışmalarda da yer alan Suna, üniversitede “İngilizce Öğretmenliği” bölümünden mezun olur. Ardından Londra’ya yerleşen Suna, burada müzikle daha yakından ilgilenerek şarkılar söylemeye başlar.
Klamlar, dengbêjler ve hikayelerle büyüdü
Çocukluğundan itibaren Kürt kültürü ile yeşerdiğini paylaşan Suna, “Yaşamının büyük bölümünü köyde geçirmiş benden büyük abla ve abilerim, anne ve babam, nene-dede, teyze ve dayılar ile iç içe geçen çocukluk, bir bellek ve zengin bir duygu dünyası yaratmıştı. Dedem geceleri bize masallar anlatır, yerel ve Serhad dengbêjlerini dinler, abla ve abilerim, dayı ve teyzelerim saz çalar, klamlar söyler, köye ve güzelliğine dair anılar dillendirirlerdi. Bu yönüyle aslında ben bu çok kültürlü şehirde doğalında memleketimi yaşadım. Oranın kadınları, doğası, yaşamı ve yaşanmışlıklarını müzikal çalışmalara aktarmayı da esas aldım” diyor.
‘Barış dili’ne giden yolculuk…
Anadili ve kültürlerinin ötekileştirildiği, özgür olmadıkları bir ortamda yaşam sürdüren Suna, Kürt halkı gibi Rum, Roman, Balkan, Arnavut, Boşnak, Pomak, Çerkes, Gürcü, Yahudi, Hıristiyan, Alevi ve birçok halkın maruz kaldıklarına karşı da empati geliştirir. Bu empati ile etnik ve dini kimliklerin hikayelerini öğrenmeye merak salan Suna, halklar ile ortak sorunlarını keşfettikten sonra kendisinde bir “barış dilinin” oluştuğunu keşfeder. Suna bu dili, “Bundandır ki genelde Kürtçe (Kurmanci, Zazaki, Sorani) şarkılar söylememe rağmen yanı sıra mutlaka Ermenice, Seferad, Rumca, Arapça gibi komşu halkların dillerinden de yer yer seslendiriyorum” sözleriyle açıklıyor.
‘Tek mutluluğum Kürtçe müziği halklara ulaştırabilmek’
Kürtçeyi farklı halklara duyurmayı önüne hedef koyan Suna, “Benim açımdan en büyük mutluluk, Kürt’ler ya da Türkiyeliler dışında İngiltere’de diğer halklara da Kürtçe müziği ulaştırabilme ve anlatabilme konusundaki çabalarımız. ‘Bu vatansız halkın şarkıları da, hikâyesi de oldukça büyüleyici’ demelerindeki içtenliği duymak en büyük hazdır” vurgusunu yapıyor. Bu hedefle çok sayıda çalışma yapan ve konserler veren Suna, DAİŞ’in gerçekleştirdiği katliamların ardından Êzidî kadınlar için de ezgiler seslendirir. 2016 yılında İngiliz parlamenterler ve insan hakları kuruluşları ile gerçekleştirdiği bir dizi görüşme kapsamında İngiltere’ye ziyarette bulunan DAİŞ’in elinden kurtarılan Êzidî aktivist Nadia Murad ile gazeteci olarak görüşme gerçekleştiren Suna, bu görüşmeden çok etkilenir. Bunun üzerine aynı yıl içerisinde DAİŞ tarafından esir alınan Êzidî Kürt kadınlar için iki ayrı destek konseri gerçekleştiren Suna, daha fazla farkındalık yaratmak için “Nadia” isimli şarkısını besteler.
Diz çökmeyen Kürt kadının hikayesi…
Suna, “Nadia”yı besteleme hikayesi ve hissettirdiklerini şu sözlerle açıklıyor: “Nadia Murad ile yaklaşık bir saatlik görüşmemiz ardından ciddi bir sarsılma yaşadım. Gencecik bedenine bu kadar acıyı sığdırabilmiş bu kadının kırılgan sesinde ve buz kesen gözlerinde barbarlar tarafından esir edilmiş tüm Kürt kadınlarının çığlığı vardı. Dini, ırkı, sınıfı ve cinsiyeti her ne olursa olsun herkesin desteğini bekliyordu. O konuştukça omuzlarımdaki ağırlığı daha çok hissettim. Dinlediklerim sonrası uzun bir süre kendimi çok huzursuz hissettim. Ardından aynı yıl içerisinde barbarlar tarafından esir edilen Êzidî Kürt kadınlarına yönelik çalışma yürüten Êzidî ve kadın kurumlarına destek amacıyla iki konser organize ettim. Sonrasında bu beste şekillenmeye başladı. Nadia şahsında Kürt kadını ve Kürdün hikayesidir bu aslında. Tüm acılarına rağmen diz çökmeyen, aksine umudu hep diri olanların hikayesi...”
‘Nadia'nın kırılgan sesini unutamadım…’
İngiltere merkezli Brush&Bow isimli Yaratıcı Gazetecilik Platformu da 2018’de “Kadın Rol Modelleri Projesi” kapsamında Suna’nın portresine yer vererek Nadia Murad şahsında DAİŞ tarafından esir alınan Êzidî kadınlar için bestelediği şarkısını yayınlar. Nadia’yı belki de bir daha unutamayacak olan Suna, “Uzun bir süre Nadia'nın kırılgan sesini ve havada asılı bakışlarını unutamadım” sözlerini kullanıyor.
Dargerînok’u Nûdem Durak’a atfetti
Suna ayrıca Kürtçe şarkı seslendirdiği için 22 Nisan 2015 tarihinden bu yana cezaevinde tutulan ve 19 yıl hapis cezası verilen Nûdem Durak için de 2021 yılında “Dargerînok” (Sarmaşık) isimli bir şarkı besteledi. Suna, Nûdem şahsında Kürtçe şarkı söyleyen bir kadının tutsak edilmesine dair şunları söylüyor: “Kürtçe kaset dinlemenin suç sayıldığı, ‘suç unsuru’ kasetlerin toprağa gömüldüğü Kenan Evren faşizmini yaşamış bir coğrafyanın çocuklarıyız. Kürtçe şarkı söylediği ve bağlama çaldığı için tırnakları çekilen, işkence gören ve katledilen sanatçıları olan bir halkız. Bu nedenle ‘Kürtçe şarkılar söylediği için bir sanatçı hiç 19 yıl ceza alır mı’ şaşkınlığını yaşayanlar kendi tarihlerinden bihaberdirler.”
‘Kürt sanatçının direngen yönünü anlattım’
Nûdem'in yerinde kendisinin de olabileceğini belirten Suna, “Kürtçe şarkılar söylediğim için benzer bir durumu yaşıyor olabilirdim. Ayrıca Nûdem'in yaşadıkları Kürtlerin sanatına, diline ve kimliğine yönelik yeni bir durum değil. Kürt aydını, Kürt sanatçısı bu ve benzeri durumları deneyimleyerek bugünlere geldi. Eğer Nûdem'e ben sessiz kalırsam, yarın da bana sessiz kalınacaktır. Nûdem için bestelediğim ‘Dargerînok’ (Sarmaşık) isimli beste, dört duvar arasına hapsedilen Nûdem Durak şahsında sesi soluğu kesilmeye çalışılan Kürt sanatçısının direngen, inatçı yönünü anlatır. Benim açımdan bu beste hem tarihi hem de vicdani bir sorumluluğun ürünüdür” sözleriyle Dargerînok’un hikayesini anlatıyor.
Kültürel miras aktarılmalı
Yeni nesillere sahip oldukları kültürel kimliklerin ve anadillerinin eşsiz olduğunun anlatılması gerektiğini vurgulayan Suna, “Kültürel miras, sanat ve edebiyat yoluyla aktarılmalı. Kendi kimliği ile barışık ve aynı zamanda diğer halkların kimliğini, kültürel değerlerini saygı ve hoşgörü ile karşılayan bir çocuk ‘toplumsal barış’tır” diyor. Suna son olarak herkese kültürünü ve anadilini yaşatması için çağrı yapıyor.