Kadınlardan bir parça: Anlatılamayan Öyküler
- 09:05 10 Ekim 2021
- Kültür Sanat
ANKARA - Aile, erkek ve devlet şiddeti ile mücadele eden 7 kadının hikâyesini 7 sanatçının canlandırdığı “Anlatılamayan Öyküler: 7 Kadın” video sergisi izleyicisi ile buluştu. Video sergide, neredeyse her kadının kendisinden bir parça bulacağı hikâye var.
Zehra İpşiroğlu tarafından kaleme alınan ve 2016 yılında Duygu Asena Ödülü alan “Haneye Tecavüz” adlı romandan uyarlanan “Anlatılamayan Öyküler: 7 Kadın” video sergisi 24 Ekim’e kadar Ankara CerModern’deki kapalı sergi alanında izleyicilerini bekliyor. Toplumun her kesiminden, farklı sosyoekonomik gruplardan olan 7 kadının yaşadığı çok yönlü şiddeti her biri ortalama 20 dakika süren 7 video ile anlatan video sergisi, şiddetin kadınların hayatlarına ne kadar işlemiş olduğunu gözler önüne seriyor.
7 uçurtma 7 kadın
Sergide Çilem, Sibel, Serra, Yıldız, Özlem, Serpil ve Hazal’ın aile, baba, koca, devlet şiddetinden sonra hayata yeniden “umutla” bakma çabaları anlatılıyor. Şiddetin yalnızca fiziksel boyutuna değil, psikolojik boyutuna da değinilen sergide, bütün kadınların kendinden bir hikaye bulabiliyor. Sergide videoların yanı sıra gelen ziyaretçilerin istedikleri gibi yazı yazabileceği, çizim yapabileceği bir duvar da yer alıyor. Ayrıca duvarda asılı olan farklı farklı kumaşlardan yapılmış 7 uçurtma ise 7 kadını temsil ediyor.
Yönetmeliğini Zehra İpşiroğlu ile Deniz Şengenç’in üstlendiği video sergide, Aysel Yıldırım, Berna Laçin, Damla Kılıçoğlu, Dilşad Budak Sarıoğlu, Duygu Dalyanoğlu, Nilüfer Akcan Tekin ve Tülay Günal karakterlere hayat veriyor.
7 Kadının yaşamına yolculuk
*Nilüfer Akcan Tekin’in hayat verdiği Çilem, kendi öyküsünü anlatırken çocuk, genç kız, genç kadın olarak yaşadığı şiddetin farklı boyutlarını hissettiriyor. Aile evinde şiddet gören, mahalle imamının tecavüzüne uğrayan, evlendiğinde kocası Teğmen Ali’den şiddet gören, sonrasında ise polis şiddeti yaşayan bir kadın. Bu hayatta en nefret ettiğin şey diye sorulduğunda “Polis, sonra asker... sonra amca... sonra imam. Mümkün olsa dünyadaki bütün polisleri, askerleri, amcaları, imamları toptan yok ederdim” diyor Çilem.
*Damla Kılıçoğlu, 7 kadından biri olan Sibel’i seyircilere anlatıyor. İşinde başarılı genç bir hemşire olan Sibel, şiddet gören kadınların her zaman yanındadır, hatta Çilem’e o yardım etmiştir. Bilinçli bir kadındır. Çalıştığı hastanede doktor olan Mert tarafından taciz edilir. Tacize uğramasında ise toplum baskısı yüzünden suçu önce kendinde arıyor. Tüm olanlardan sonra bavulunu toplayıp gitmeye cesaret ediyor ve şöyle diyor Sibel: “Biliyorum, bir gün yeni bir düzen başlayacak, bizler bunu belki de hiç göremeyeceğiz. Gördüğümüz, yaşadığımız tek şey eski düzenin temellerinin yıkılması olacak. Önemli olan bu yıkıntının altında kalmamak.”
* Oyuncu Tülay Günal’ın hayat verdiği Serra, feminist akademisyen ve aktivitsttir. Trans olan Yıldız’ın da üniversiteye girmesini sağlar. Bu yüzden kendi yaşadığı şiddet döngüsünün içinden çıkamaması kendisiyle çatışmasına neden olur. Ancak en sonunda Serra’nın uyanışını görüyoruz.
*Hemen hemen her yerde baskı, tehdit ve ölüm ile yüz yüze kalan LGBTİ+’lerin hikayesi de izleyiciye aktarılıyor. Duygu Dalyanoğlu’nun hayat verdiği, Yıldız transtır. Yıldız, İdealist biridir ve akademisyen Serra’nın yardımıyla üniversiteye girer. Ailesi tarafından “kadın” ya da “erkek” olduğu için değil yalnızca “çocukları” olduğu için sevilmenin hayalini kurar. “Herkesin çocuğundan bir beklentisi var, bu beklenti yerine gelmedi mi ne sevgi kalır ne de başka bir şey. Oysa tek isteğimiz sevilmek, kabul edilmek. Ailen seni kabul etmezse toplum nasıl edecek?” der. İnsanların bir arada kardeşçe yaşayabileceği bir dünyanın ve hiç korkmadan öteki olabilmenin hayalini kurar.
*Dilşad Budak Sarıoğlu’nun oynadığı Özlem, babası ile yaşadığı sorunlardan kaynaklı babasını takıntı hale getirmiştir. Babasının baskılarına zaman zaman başkaldıran Özlem’in, yaşadığı ilişkilerde de babasının etkisi çok net görülüyor. Yaşadığı ilişkilerde asla mutlu olmayan ve gizli saklı yaşamaya çalışan Özlem, “Benim hayatımın erkeği babam mı?” diyor. Berna Laçin’in oynadığı Serpil, bir falcı olarak ataerkilliğin izin verdiği koşullar çerçevesinde yeni bir kimlik yaratır. Aslında ismi Kadife’dir. Müşterilerinden bahsederken farkında olmadan eril söylemleri tekrarlar. Daha küçük yaşlarda aile içi şiddetin çok acı bir yüzüyle karşılaşan biridir. Serpil hikayesini anlatırken, Serpil- Kadife ikilemini çok net görülüyor.
*Aysel Yıldırım’ın oynadığı Hazal, Kürt’tür. Gerçek adı Roja olan Hazal, aile içi şiddetten kaçıp, Hazal adıyla yeni bir kimlik edinir. Serpil’in yanında çalışmaktadır ancak Serpil durumu öğrendiğinde onu işten çıkarır. Sığınma Evi’nde de Serra Hoca ile tanışır. “Kadının bedeni kocasına ya da ailesine değil, kendisine aitmiş” der ve kendi uçurtmasının adını “Ji Nû ve Jiyan” (Hayat Yeniden) koyar, uçurtmasının rengi ise gökkuşağı rengidir.
Sergide son olarak, 7 uçurma 7 kadını anlatır: Çilem’in uçurtması masmavi “Umut”, Sibel’inki renk renk çiçeklerle donatılmış, “Yarın Benim Dostum”, Yıldız’ın yıldız biçiminde pırıl pırıl parlayan uçurtmasının “Duvargeçen”, Özlem’inki “Mutluluk”, Serra’nın ise “Sıfır Nokta.”