‘Sanat camiasında korku apolitikleşmeyi doğurdu’
- 09:03 4 Mayıs 2021
- Kültür Sanat
Melike Aydın
İZMİR - Pandemi sürecinde sanatın ve sanatçıların toplum dışına itilmesinin en önemli sonucunun 102 müzisyenin intihara sürüklenmesi olduğunu söyleyen Zoka Müzik Grubu solistlerinden Ayşegül Kuru, toplumsal çürümenin derinleştiğini vurguladı.
Bir yılı aşkın bir süredir devam eden koronavirüs (Covid-19) pandemisi nedeniyle işsiz kalan binlerce sanatçı, açlığa ve yoksulluğa karşı mücadele veriyor. Bu süreçte kimi sanatçılar, devletin verdiği bin liralık yardımdan yararlanırken, kimisi ise belediyelerin verdiği erzak desteğiyle hayatını idame ettiriyor. Diğer yandan sanatın ve sanatçının tecrit edilerek toplum dışına itildiği pandemi sürecinde Müzik Sendikası’nın (Müzik-Sen) verilerine göre 102 müzisyen intihara sürüklendi.
Zoka Müzik Grubu’nun solisti Ayşegül Kuru ile müzisyenlerin pandemi sürecinde maruz bırakıldıkları hak ihlallerini konuştuk.
‘Destek amaçlı etkinlikler göstermelikti’
İntihara sürüklenen müzisyenlere dikkat çeken Ayşegül, bunun nedenlerinden birinin asgari ücretin altında bir rakamla sektör dışında çalışmak zorunda bırakılmasına bağladı. Ayşegül, “Bizler, görünmez kılındık, yok sayıldık. Geç bir sosyal destek paketi ayırdılar. 3 ayda biner lira, ben de aldım. Çok komik bir rakam. Bu kadar intihar oldu, çok az yer aldı medyada. Kasımdaki yasaklamalar sonrasında ‘Hayatı değil Covidi bitir’ eylemlerimiz oldu. Sessizce 22.00-22.30 saatleri arasında bütün enstrümanları önümüze koyduk ve bekledik. Benzer eylemler başka illerde de oldu. Bir, bir buçuk ay sürdü. Daha sonra ses çıkardığımız protestoya çevirdik. İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı bizimle görüşmek istedi. Küçük de olsa konser organizasyonları yaptılar, ama yetersiz. Bu projelerin çok daha fazla sayıda ve devletin organize etmesi gerekiyor. Çünkü insanlar açlıktan, moral bozukluğundan ölüyor. İş olsun diye etkinlikler, yardımlar yapıyor” sözlerine yer verdi.
‘Doğal dayanışmayla faturaları ödüyoruz’
“Hayatı değil Covidi bitir” eyleminin, çevre illerdeki müzisyenlerle görüşmelerin başlamasını sağladığını kaydeden Ayşegül, ancak profesyonel örgütlenmeye gidilemediğine işaret etti. Ayşegül, bunun daha önce de örgütlememiş olmakla ilgili olduğunu belirterek, böyle bir şey yaşanacağının öngörülmediğini sözlerine ekledi. Ayşegül, “İzmir Müzisyenler Derneği var, birçok alanda çalışıyor arkadaşlarımız. Askıda fatura uygulaması var. Doğal bir dayanışma ile ödeniyor faturalar. Hayatlarımızı sürdürmeye çalışırken kendiliğinden dayanışma yaşanıyor. Farklı illerde de dayanışma var. Ekonomik temelli gidiyor daha çok. Bu sürecin sorasında da bırakmamalıyız” diye belirtti.
‘İntiharlar izolasyonun en önemli sonucu’
Toplum dışına itilmenin, izolasyonun en büyük sonucunun yaşamına son veren sanatçılar olduğunu vurgulayan Ayşegül, bu izolasyon halinin çürümeyi büyüteceğini dile getirdi. Ayşegül, “Pandemi öncesinde de politik olarak da en ufak toplumsal olayda ilk kısıtlamaya gidilen canlı müzikti. Bu, aslında genel bakış açısının uzantısı. Televizyonda insanları düşünmeye, eleştiriye sevk eden bir programın olduğunu zannetmiyorum ana akımda” dedi.
‘Pandemi öncesinde de iktidar sanatı sahiplenmiyordu’
Kültür ve sanat emekçilerinin pandemi öncesinde de güvencesiz ve düşük ücretle çalıştırıldığını ve bunun gelenekselleştirildiğine dikkat çeken Ayşegül, mevcut sorunlara karşı iktidara yönelik eleştirel yaklaşımların ise yasal yaptırımlara tabi tutulduğunu söyledi. Ayşegül, “Bu, sadece para kazanma değil, bizim için kendimizi ifade ediş biçimidir aynı zamanda. Bizlerin de fikirlerini söylemeye, bunu işimizle yapmaya hakkımız var. Pandemi öncesinde iktidarın tavrını sahiplenici ya da bizlerin önünü açıcı bulmadım” diye konuştu.
‘Devletin sanatı ve sanatçıyı görmemesi yeni değil’
İktidarların sanatı görmezden gelmesinin 1970’lerden bu yana bilinen bir durum olduğunu ifade eden Ayşegül, özellikle müzisyenlerin pandemi öncesindeki geçim sıkıntısının şimdi daha da derinleştiğini söyledi. Ayşegül, “Bireysel olarak Haluk Levent gibi sanatçılar ortaya girdi. Kültür sanat emekçileri faydalandı. Devletin bizlere yardım adı altında yaptığı konserlerde iktidara yakın kesimler faydalandı. Büyük bir çifte standart görüyorum. Bizlere gelene kadar adı sanı bilinenlere bile yer verilmedi” dedi.
'Muhalif sanatçılar duruşlarından ödün vermemeli'
Her sanatçının muhalif olma gibi bir zorunluluğu olmadığına dikkat çeken Ayşegül, muhalif kimliğiyle bilinen müzisyen Erkan Oğur’un Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın’ın albümünde yer alması tartışmalarına değindi. Bu tartışmalar ile sanat camiasının ikiye bölündüğünü söyleyen Ayşegül, “Bir barda ya da düğünde teklif gelir, onun politik durumunu anlamadan gidip sahne alırsınız ve para kazanırsınız. Bu kadar kimliğine güvendiğim bir aydından böyle bir tavrı olumlu bulmuyorum. ‘Hata yaptım’ dedi. Ama yönetim nedeniyle yaşadığımız zorluklar göz önüne alınınca bu insanların duruşunun biraz daha sağlam olmasını bekliyoruz” ifadeleri ile halkın muhalif sanatçılardan beklentisini dile getirdi.
'Fikirlerini söylemek tartışmaları ileriye taşır'
Muhalif sanatçıların eleştirilerinin, Erkan Oğur’u linç etmek şeklinde yorumlandığını kaydeden Ayşegül, “Sanatçının muhalif bir duruşu varsa iktidarla arasındaki mesafeyi korumalıdır. Eleştiriye devam etmeli, susmamalı. Bizler göz önünde olduğumuz için küçücük bir barda da sahne alsak, bir gündem varsa fikirlerimi dillendirmeliyim. Orada sadece insanları eğlendirmek için bulunmuyorum. Kendi çizgimde bir cover yorumcusu da olsam gündeme dair yeri geldiğinde belki bir şarkı ile ya da şarkıyı anons etmeden fikirlerimi her zaman mümkün olduğunca söyledim. Çünkü kimliklerimizi saklamamız bizleri, ileri noktalara götüreceği tartışmaların kapanmasına sebep olur” diye belirtti.
‘'Politik olmaktan uzak duramazsınız'
Sanat camiasını da kapsayan birçok alanda 10 yılı aşkın bir süredir apolitkleşme yaşandığını ve bunun da korku ile ilgili olduğunu dile getiren Ayşegül, şu sözleri kullandı: “Örneğin pop müzik icra eden sanatçılardan Sıla bir şekilde eleştirdiği için konserleri yasaklanmaya başladı. Apolitikleşme doğal. Yaşadığımız coğrafya müsaade ediyor olsa çok daha fazla sanatçı muhalefet edebilirdi. Doğru olan aslında bir şeyler üretiyorsanız politik olmaktan uzak duramazsınız. Eleştiri bu işin doğası gereği var. Bunu ürettiğinizle ortaya koyarsınız.”
‘Muhalif sanatılar yörüngesini kaybetmemeli’
En büyük kaygının muhalif sanatçıların yörüngesini kaybetmesi olduğunu kaydeden Ayşegül, “Kültür sanat emekçileri tüm dünyada daha önde gitmesi gerekiyor. Eleştirirken de duruşuyla da. Birçok örnek var hayatını yitiren ama duruşundan taviz vermeyen. Ben bunun çok önemli olması gerektiğini düşünüyorum. Çünkü kafanızı yastığa koyunca orda çalışan tek şey vicdandır” diye konuştu.