‘Bu toprakların belleği tiyatrodur’
- 09:01 17 Şubat 2021
- Kültür Sanat
ANKARA - Muhalif kimliği ile bilinen 30 yıllık tiyatrocu, kukla, mask yapımı ve oynatımı uzmanı Aylin Saraç, kendi tiyatrosunu kurdu, ancak şimdi pandeminin yarattığı koşullar sonucu zorluk yaşıyor. Pandemide yaşadıkları sorunlara dikkat çeken Aylin, “Biz devlet tiyatroların oyuncuları değiliz, özel tiyatro oyuncularıyız. Yani çalıştığımız sürece para kazanabiliyoruz” dedi.
Koronavirüs (Covid 19) salgını tüm diğer alanlar gibi kültür-sanat çalışmalarını da olumsuz etkiledi. Mart ayından bu yana sinemalar, tiyatrolar ve sanat mekanları kapatılırken bu alanlarda emek veren sanatçıların yaşam şartları da giderek zorlaşıyor. Bu zorluğu yaşayanlar içerisinde özel tiyatrolar ve özel tiyatro sanatçıları da bulunuyor. Salon sahipleri gelirleri olmaksızın kiralarını, vergi ve prim borçlarını ödemek zorunda bırakılırken, tiyatro oyuncuları, dekorcular, kostümcüler ve daha pek çok tiyatro çalışanı işsiz kaldı. Kendi tiyatrosu olan “Tiyatro 1112 Garaj”ı kuran Aylin Saraç, bu süreçte birçok zorluk ile yüzleşirken, pandemi ile birlikte yaşadığı sorunlar daha da derinleşti.
Uzun yıllar Ankara Sanat Tiyatrosu’nda oyuncu ve yönetmen olarak görev alan tiyatrocu Aylin Saraç, “Bir Halk Düşmanı”, “Bir Ceza Avukatının Anıları”, “Pazar Keyfi”, “Jan Dark Davası”, “Rüzgârla Yarışan Tay” “Doğ Güneşim Doğ”, “Büyümek istiyorum”, “Gökkuşağı Oyuncularıyla Midirfillik”, “Kadınlar ve Deniz” adlı oyunlarda görev aldı. Tiyatro ve seslendirmenin yanı sıra pek çok dizide de rol alan Aylin, Masal Gerçek Tiyatrosu’yla çocuk tiyatrosu üzerine de çalışmalar yaptı.
Ankara gibi bürokrasinin merkezi olan bir yerde çalışmalarını nasıl etkilediğini ve Türkiye gibi demokrasi sancılarının yaşandığı bir ülkede, özgür bir alan olması gereken tiyatroda çalışmanın ne gibi sonuçlar doğurduğunu anlatan Aylin, bugüne kadar gelen hiçbir hükümetin kültür sanat alanına dair bir politika üretmediğini belirtiyor.
‘Mask kullanınca bedeniniz özgürleşiyor’
Büyük, yetişkin ve çocuk oyunlarında hem oyuncu hem de yönetmen olarak çalışan Aylin, Haluk Yüce’nin ustalığından faydalanarak, onun öğretisiyle mask ve kukla üzerinde çalışma yürüttüğünü ve bu alanda uzmanlaştığını söylüyor. Aylin, “Mask ve kuklaya başlamamın sebebi oyuncu olarak kendimden sıkılma ile alakalıydı. Yani hep aynı şeyleri mi yapıyorum ve hep aynı yöntemlerimi mi uyguluyorum, diye düşündüm. Çünkü mask kullandığın zaman bedeniniz özgürleşiyor ve başka kimse sizin gerçek yüzünüzü görmüyor. Başka bir bedende başka bir ruhla eşlik ediyorsunuz. Böyle bir disiplini öğrenmek benim için çok ayrıcalıklı ve özel bir şeydi. Kukla da keza öyle… Enerjinizi başka bir şeye yüklemek, ona hayat vermek ve başka bir nesne üzerinden anlatmak bana çok keyif verdi. Bu alanla ilgili sonra hocalık da yaptım. Mask ve kukla atölyeleri yaptım, aynı zamanda oyunculuk yapıyorum, yine seslendirme yapıyorum ve çok az dizide oynadım. Televizyon işlerini çok tercih etmiyorum, daha çok tiyatroyu tercih ediyorum. Canlı olan bire bir olan, aynı anda nefes aldığım, bir kereye mahsus o anı sanatsal anlamında çok daha değerli ve kıymetli buluyorum. Onun için de daha çok tiyatroda var olmak istiyorum. Bir de bildiğini anlatmak, öğretmek kısmını da çok seviyorum” diyor.
‘Sanat derinlik anlamında paylaşıp büyüttüğümüz bir alan’
Ankara Sanat Tiyatrosu’nda büyüdüğüne dikkat çeken Aylin, bu büyümenin hem sanatsal hem de politik anlamda kendisini geliştirdiğini vurguluyor. “Muhalif tiyatronun pek çok muhalif sanatçıyla tanışmamda çok faydası oldu” diyen Aylin, şöyle devam ediyor: “Sanat, insanlarla bir arada olduğumuz zaman sadece politik anlamda değil, aynı zamanda derinliği paylaşıp büyüttüğümüz bir alan. Ben de sanırım bu alanda kendime yaptığım işler, yetiştirdiğim öğrenciler, profesyonel anlamda hem oyuncu hem de hoca olarak yaptığım tüm işlerde kendime inandım. Sonra yaptığım işlerde seyirciler tarafından olumlu geri dönüşler olduğunu gördüm ve devam ettirdim. Tüm bunları bir kadın olarak yapmak zor, hele hele Türkiye'de yapmak daha da zor. Sanat anlamında da kendimi biraz daha şanslı buluyorum. Şu an kendi tiyatromu kurduğum, oyuncularla birlikte olduğum için meslektaşım olan erkek oyuncularla aynı dili konuştuğum ve saygı gördüğüm için kendimi çok şanslı buluyorum. Yaptığım işlerde de bir kadın oyuncu olarak kendime güveniyorum.”
‘Tiyatro bir bellektir, o belleği tütüyorum’
Politik tiyatronun önemine dikkat çeken Aylin, yaşadıkları topraklarda yaşanılanların ön görülmemiş ya da üstü örtülmüş konuları anlatmanın aslında seyirciyle paylaşmanın önemli olduğunun altını çiziyor. Aylin konuşmasının devamında şöyle diyor: “ Tiyatro bir bellek; yaşadığımız topraklarda unutulmaması gereken, yaşananları hatırlatan bir alan. Dolayısıyla seyirciye unutulmak üzere olan şeyleri hatırlatmak, bir tiyatro sanatçısı için çok değerli. Ben o belleği tütüyorum. Özellikle benim içinde var olduğum tiyatrolar, bu belleği çok kıymetli buldu. Örneğin; Sabahattin Ali’nin hayatını anlatmak, onun soru işaretleriyle olan hayatını ön görmek ve sonrasında okuduklarında onun kim olduğunun tekrar tekrar hatırlanmasını sağlayacak. Dolayısıyla ben sadece onları hatırlatmak ’unutmayın’ demek istiyorum. Keza Nazım Hikmet de aynı şekilde kıymeti bir şair. Toplumun bir tarafından eleştirilirken bir diğer tarafta da sevilen bir şair. Bizim topraklarımızda böyle yetiştirilmiş bir şairi, bir yazarı unutulmaması gerekiyor. İnsanların var oldukları topraklarda hem politik anlamda hem de sanatsal anlamda ne kadar yurdunu seven insanlar olduklarını hatırlamamız gerekiyor.”
‘Daha çok kesime ulaşmaya çalışıyoruz’
“Biz özel tiyatrolar kendi kendimize var olmaya çalışıyoruz. Bu da sosyal medyada yaptığımız reklamlar, tanıtımlar, yaptığımız dersler, atölyeler, üniversitelere giderek öğrencilerle yaptığımız çalışmalar sayesinde” diyen Aylin, seyirci kitlesinin çoğunlukla üniversite öğrencilerinden oluştuğunu aktarıyor. Aylin, “Yani genç bir kesime sesleniyoruz ve tabi bu da bir şans. Dolayısıyla daha çok eleştirmeye, konuşmaya yani biz daha küçük sahnelerde insanların daha uzak durduğu, seyirci daha çok bununla ilgilenmez dedikleri yerleri yapmak, oynamak yeni bir şey denemek hem oyunların deneyebileceği hem seyirciyle beraber öğrenebileceğimiz bir alan yaratmanın peşindeyiz. Tabi yerel yönetimler tanıtım ve reklam konusunda yardımcı olabilseler bizim için sanat faaliyetleri yürütmek daha kolay oluyor. Çünkü çok özel tiyatrolar var ve yeni bir dil oluşturmaya, seyirciyle beraber ilerlemeye çalışıyoruz. Her ne kadar bizim belli bir seyirci kitlemiz olsa da daha fazla kesimlere ulaşmak istiyoruz, çünkü tiyatro bunun için yapılıyor ve çok daha çok şey anlatmak içindir” diyor.
‘Yetkililer sanata dair bir politika uygulayamıyor’
Türkiye'de bu zamana kadar tiyatronun belli bir noktaya gelememiş olmasının nedenlerinden birinin hükümetlerin sanata ilişkin politika üretmemesi olduğunu vurgulayan Aylin, sözlerini şöyle sürdürüyor: “Yetkililer sanat veya sanatçıya dair bir politika uygulamıyorlar. Çünkü bu alanda yetkili kişilerle çalışan kültür sanat hizmetlerinde olan insanlar, genellikle bu konuyla ilgisi olmayan, sadece görsel ve ünlü insanlarla daha popülist yaklaşım içindeler. Şehrin içinde sanatsal toplulukları var etmek üzerine bir politika geliştirmiyorlar. Onların neye ihtiyaçları olduğuna dair ne bir toplantı ne de birlikte bir paylaşım süreci geliştiriyorlar. O zaman da ne oluyor? Tiyatrolara ve sanata yönelik yerel yönetimler, yetkililer hiçbir şey üretmemiş oluyorlar. Tabi ki bir sürü sanatla ilgili fikir ve sanata dair bir ihtiyacı var. Ama böyle bir politika yönetilmediğinden ve buna nasıl ulaşıldığına dair fikrini kendi oluşturmaya, kendi bir yol bulmaya çalışıyor. Oysa sanat bütün toplumlarda nerede olduğunu ve hükümetlerin de bildiği veya yerel yönetimlerin de bildiği birlikte var etmek için yol aldıkları bir alan olmalı. Bunu sadece tiyatro için söylemiyorum, tüm sanat dalları için söylüyorum.”
‘Bu toprakların belleği tiyatrodur’
Bu toprakta yaşanılanlardan dolayı çok üzgün olduğunu söyleyen Aylin, Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya Fakültesi’ndeki (DTCF) görevinden 2016 yılında KHK ile ihraç edilen tiyatro bölümünde akademisyen Süreyya Karacabey’in, “İnsan bu ülkede takvime bakarak çıldırabilir” sözünü hatırlatarak şöyle diyor: “O kadar haklı ki, takvime baktığımızda, katliamlar, vahşetler, kadına yönelik tecavüzler ve cinayetler, her sene gittikçe artan, gittikçe yok sayılan ama bir taraftan da üzerine bir şey yapılamayan şeyler yaşanıyor. Gençlerin yok sayıldığı, demokratik alanların gittikçe kısıtlandığı bir toprakta yaşıyoruz. Bu topraklarda yaşayan, hem bir insan olarak hem de bir sanatçı olarak her sene çok üzüntü duyuyorum. Ben demokrasi adına, fikirlerimi korumak adına hala ne söylemem gerekiyorsa onu söylemeye çalışacağım, onunla ilgili oyunlar oynayacağım veya bugün üniversitelerde yaşananlara yönelik yaklaşımları için konuşmam gerekiyorsa konuşacağım. Bu ülkede kıymetli değerli olan her şeyin yanındayım, tabi ki öğrencilerin yanında olacağım, içeride sebepsiz yerde onlarca gazeteci var. Bu gazeteciler neden içerde diye, bir sanatçı olarak sormaya devam edeceğim. Bu nedenlerden dolayı muhalif tiyatroyu yapmaya devam edeceğim. Çünkü bu toprakların belleği tiyatrodur.”
‘Tiyatronun bize öğrettikleri ile ayakta durmaya çalışan insanlarız’
Tiyatroların 2020 Mart ayından beri kapalı olduğunu vurgulayan Aylin, bu süreçten beri oyunculuk yapamadıklarını ifade ediyor. Aylin, “Aslında marttan sonra bizim için her şey durduruldu. Oysa tiyatronun bize öğrettiği ve bize kazandırdığı şeylerle ayakta durmaya çalışan insanlarız. Böyle bir durumda nasıl yaşayacağımızı da hiç kimse hiçbir şekilde bize söylemedi ve hiçbir şekilde bir şey öngörülmedi. Hepimiz pandemi şartlarından çok zorlanıyoruz. Tiyatroların belli önlemler ışığında açılabileceğini söylendi, açıldı da ama çok kısa bir süre sonra tekrar kapandı. Tabi ki herkesin sağlıklı olmasını dilediğimiz bir dönem. Fakat bir taraftan da hayatımızı sürdürmek ve kazanmak için bize bir şeyler söylenmesi gerekiyor. Biz devlet tiyatrolarının oyuncuları değiliz, biz özel tiyatro oyuncularıyız. Yani çalıştığımız sürece para kazanabiliyoruz. Bu durumda biz, devlet tiyatrosu gibi oynamasak bile maaş alan bir ekip değiliz. Biz özel tiyatrocular olarak kapalı olduğumuz halde kiramızı ve vergimizi ödüyoruz, verginin düşürülmesi söz konusu da değil. Bunlarla ilgili herhangi bir şey de yapılmadı, hala da bir şey yok” diye ifade ediyor.
‘Kadınlarla çalışma yapmaya, direnmeye devam edeceğim’
Önceki dönemlerde feminist kadınlarla birlikte tiyatro alanında çalıştığını söyleyen Aylin, kadınlarla birlikte düşünüp, birlikte üretmenin kendisini çok mutlu ettiğini ifade ediyor. Kadınlarla çalışmaktan büyük bir zevk aldığını belirten Aylin, “Kendi tiyatromda bu illaki 8 Mart olmasına gerek yok, kadınlarla ilgili çalışmaları yapmayı seviyorum. Kadınların hala bu ülkede değersizleştirildiğini ve çocuk gelinlerin hala var olduğunu bu toplumda görebiliyoruz. Bunları değiştirmek için bir kadın olarak ne yapmak gerekiyorsa, kime, neye, nereye anlatmam gerekiyorsa bu alanda çalışma yapmaya, direnmeye, onlarla birlikte adım atmaya gayret edeceğim” diyor.