Mezopotamya’nın bereket tanrıçası: İnanna
- 09:03 1 Şubat 2021
- Kültür Sanat
HABER MERKEZİ - İnanna, cinselliğin ve çoğalmanın tanrıçası olarak, Mezopotamya kutsal evlilik töreninin merkezindeydi. Bereket tanrıçası olarak da bilinen İnanna, diğer herhangi bir Mezopotamya tanrısına göre çok daha fazla şiirlere ve şarkılara ilham kaynağı olmuştur.
İnanna, Mezopotamya’nın en önemli tanrıçasıdır. Sümerlerin ortaya çıkışından, Mezopotamya uygarlığının sonuna kadar varlığını korumuş ve önemini giderek artırmıştır. Uruk kentinin en eski belgelerinde bile ismine rastlanmakta İnanna’nın. Tanrıçanın, başta gelen kült merkezi Uruk kentidir.
Bütün Mezopotamya’da onun adına tapınaklar dikilmiştir ama en önemlisi Uruk’taki Eanna tapınağıdır. Aşk, cinsellik ve bereket tanrıçası olarak bilinir. Aynı zamanda savaşla ilişkili sayılmış, kralların ve yönetici ailelerin koruyucusu olmuştur. Çoban tanrısı Dumuzi ile evlenen İnanna, Sami kültürlerdeki İştar ile bir tutulmuştur. İnanna/İştar’ın en yakın dengi Kenanlı Astarte, daha sonra Yunan Afrodit ve Romalı Venüs’tür.
Gökyüzünden yeraltına iniş
İnanna, cinselliğin ve çoğalmanın tanrıçası olarak, Mezopotamya kutsal evlilik töreninin merkezindeydi. Adına yazılmış şarkılar içinde özel bir bölüm oluşturan kutsal evlilik törenleri adlı metinlerde tanrıça, ülkeye bereket getirmek ve yaşamı yenilemek için sembolik olarak kral ile cinsel açıdan birleştirilirdi. İnanna, diğer herhangi bir Mezopotamya tanrısına göre çok daha fazla şiirlere ve şarkılara ilham kaynağı olmuştur. En güzel methiye ve yakarılara konu olan İnanna’nın yer altına inişi mitini şu şekilde özetlemek mümkündür: Venüs yıldızı, gökyüzünün kraliçesi, hırslı tanrıça İnanna hâkimi olduğu göklerden yer altına inmeye karar verir. Kutsal yasaları toplar, kraliçelik elbiselerini ve takılarını giyerek yola koyulur. Dönüşü olmayan bu ülkeye yapılacak olan yolculuk metinde, “yukarıdaki büyükten, aşağıdaki büyüğe inmeyi aklına koydu” şeklinde başlar. Yer altının sahibesi ise ablası, ölüm tanrıçası Ereşkigal’dir.
Ölüler diyarı
Ablasının kendisini öldüreceğinden korkan İnanna, yola çıkmadan önce, ulağı Ninşubur’a eğer üç gün içerisinde dönmezse tanrılar meclisinde yakarmasını, sırasıyla Enlil, ay tanrısı Nanna ve bilgeliğin tanrısı Enki’nin huzurunda, tanrıçası için ağlamasını emreder. İlk iki tanrı yardımcı olmazsa, “hayat yiyeceğini ve hayat içeceğini” bilen Enki’nin, kendisini yaşama döndüreceğinden emindir. Harekete geçen İnanna ölüler diyarında ablasının tapınağının önüne gelir. Burada baş kapıcı Neti ile karşılaşır ve neden burada olduğu sorulur. Bir bahane uyduran tanrıça, Ereşkigal’den alınan talimatla içeri alınır. Ölüler diyarının yedi kapısından geçerken, her bir kapıda elbiseleri ve takıları sırasıyla üzerinden alınır; bu konudaki itirazları fayda etmez. İnanna, ablasının karşısına çıktığında çıplaktır, yani bütün güçleri elinden alınmıştır. Yer altının yedi yargıcı Anunnakiler ölüm bakışlarını diz çökmüş tanrıçaya çevirdiklerinde İnanna ölür ve cesedi bir kazığa asılır. Üç gün üç gece geçtikten sonra tanrıçanın ulağı Ninşubur, aldığı talimat gereğince önce Enlil ve Nanna’nın, ardından da Enki’nin huzurunda yalvarıp yakarır.
Hayat yiyeceği ve içeceği ile can bulur
İnanna’nın öngördüğü gibi ona yardım etmeyi sadece Enki kabul eder. Enki, kurgarru ve kalaturru adlı cinsiyetsiz iki yaratığı tasarlar, onlara “hayat yiyeceğini ve hayat içeceğini” verir ve bu yiyecekle içeceği İnanna’nın cansız bedenine dökmelerini emreder. Sonuçta İnanna canlanır ancak; dertleri sona ermiş değildir. Çünkü Ereşkigal’in hüküm sürdüğü yer altından çıkmanın tek kuralı yerine yeni bir tanrı bulmaktır. Bu kural İnanna için de işletilmiş ve yerine birini getirmesi şartıyla, yiyecekten ve içecekten habersiz, merhameti olmayan, çirkin galla cinleri ile yeryüzüne çıkmıştır. Bu acımasız şeytanların baskısı altında önce Umma, ardından da Badtibira kentlerine gider. Son olarak koruyucu tanrısı Dumuzi olan Kullab’a varır. Burada Dumuzi’yi merasim elbiseleri içinde tahtına kurulmuş, adeta İnanna’nın başına gelen felaketi kutlar biçimde görünce sinirlenir ve Dumuzi’yi yanındaki cinlere teslim eder. Başına gelen bu beladan ötürü Dumuzi ağlamaya başlar ve güneş tanrısı, aynı zamanda kayınbiraderi olan Utu’ya yakarmaya başlar. Cinlerden kaçabilmek için ellerini yılan eline, ayaklarını ise yılan ayağına çevirmesini ister. Dileği kabul edilir ve bu şekilde kaçmayı başarır. Ne var ki hemen ardından cinler tarafından tekrar yakalanır.
İnanna, Dumuzi’nin kız kardeşi Geştinanna’nın ricası ile onu aramaya kırlara gider. Bulamayınca bir sinek, ödül karşılığında Dumuzi’nin yer altında olduğunu söyler. Dumuzi, İnanna veya Ereşkigal’in emri ile yılın yarısını yer altında geçirmeye mahkûm edilir. Yılın diğer yarısında ise Dumuzi’nin kız kardeşi Geştinanna yer altında kalacaktır.
Sümer’in neşesi, aşk ve savaş tanrıçası, hırsın ve kavganın sembolü, gökyüzünün kraliçesi İnanna ve onun eşi çoban tanrısı Dumuzi ile ilgili bereket kültü yüzyıllar boyunca şairlere ilham kaynağı olmuştur. Kaleme alınan eserler çalgılar eşliğinde söylenmiş, nesilden nesle aktarılmış, hem onun hakkındaki hikâyeler hem de Dumuzi’nin uğradığı acı son karşısında yakılan ağıtlar başka kültürlerde de yer bulmuştur.