Firuze Engin: Sanatçı demokratik ve barışçıl olanı ister

  • 09:02 25 Ocak 2021
  • Kültür Sanat
İSTANBUL - Tiyatronun toplumun bütün kesimleri arasında köprü görevi gördüğünü söyleyen oyun yazarı ve tiyatrocu Firuze Engin, AKP’li Cumhurbaşkanı’nın sanat ve sanatçı tanımına tepki gösterdi. Firuze, “Sanatçı her zaman daha aydınlık bir gelecek, daha demokratik, barışçıl olanı ister. Tekçi yapı içerisinde bir Cumhurbaşkanı tabi ki ‘sanatçı sesini kıssın otursun’, diyor. Çünkü zanaatkar zannediyorlar sanatçıyı. Bu yapı uzun süre durmayacak, yıkılacak” dedi.
 
Pandeminin kilit vurduğu kapılardan biri de tiyatrolar. Ekonomik krizin mağduru haline gelen tiyatrocular seyirciden uzak sahnelerinden tecrit edilmiş durumda. Pandemi öncesi de benzer sorunlar yaşayan tiyatrocuların sorunları giderek derinleşiyor. Tiyatro sanatçılarının Kültür Bakanlığı tarafından kalkındırılmaması bir yana bir de AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın sanatçılara dönük söylemleri de sanatçıların yaşadıkları sorunlar bir kez daha göz ardı edildi. Tekçi iktidarın her alanda tekçi politika uygulamaları sanat alanına da yansıyarak “Makbul sanatçı” kavramını gündeme taşıdı.  Sanatçı kavramının tartışmaya açılmış durumda olması tiyatrocuların bakanlık tarafından destek bulmaması gündemini soğutmakta. Sanat alanında var olmaya çalışan kadınlar için ise süreç daha da zorlayıcı bir hal alıyor. 
 
Ömrünün yarısını sanata ve sanatıyla topluma ışık olmakla geçiren oyun yazarı, tiyatrocu Firuze Engin Cambazın Cenazesi adlı oyunuyla 2015 Afife Tiyatro Ödülleri’nde Cevat Fehmi Başkut Özel Ödülü’nü kazanan 4 kadından birisi. Firuze ile tiyatrocuların yaşadığı sorunları ve dünden bugüne sanatı konuştuk.
 
*Türkiye’de kadın olmak zorken kadın sanatçı olmak başlı başlına zor hale geldi. Sanat camiasında kadın sanatçılar ne gibi zorluklarla karşılaşıyor?
 
“Erkek sanat figürünün toplumun gözünde biraz daha ehliyetli ve güvenilir olduğunu görüyoruz. Ama bu son zamanlarda biraz kadınların lehine doğru değişmeye başladı.”
 
Toplumun birçok kesimine göre kadın erkek eşitliği ya da kadınların toplum hayatındaki varlığına ilişkin birçok konuyu en azından sanat çevresinde çok daha rahatlıkla konuşabiliyoruz. Ama çok uzun yıllardan miras kalan sanat camiasından da tabi ki bir şey var. Oyunculuk için pek fazla geçerli değil ama bir erkek sanat figürünün toplumun gözünde biraz daha ehliyetli ve güvenilir olduğunu görüyoruz. Ama bu son zamanlarda biraz kadınların lehine doğru değişmeye başladı. Tabi ki kadın hareketinin bunda çok büyük bir etkisi var. Aynı zamanda birçok kadın sanatçı bir aktör olarak sahneye çıkmaya başladı. Tiyatro dünyasında kadın yazarlar inanılmaz çoğalmaya başladılar. Ben de onlardan biriyim ve bu hakikaten mutluluk verici. Bizim genellikle tiyatro özelinde kendi aramızda konuştuğumuz şey, tiyatro toplulukları içerisinde aslında farkında olmadığımız erkek sanatçı arkadaşlarımızın da farkında olmadığı alışageldik bazı kalıplar var. İşte genel sanat yayın yönetmenin erkek olması ya da son söz söyleyicinin aslında bir tür erkekler olması. Çoğunlukla bunu tartışıyoruz; aramızda kadınlar gerçekten görünürde söz sahibi mi? yoksa erkeklerin daha söz sahibi olduğu bir alanı biz böyle “mış” gibi devam mı ettiriyoruz diye. Biz aslında özellikle gösteri sanatları alanında çalışan kadınların şu aralar konuları bunlar.
 
*Covid-19 ile beraber birçok kısıtlama getirilen alanlardan birisi de tiyatrolar. Tiyatrocu kadınlar bu süreçte neler yaptılar? Ne gibi zorluklarla karşı karşıya bırakıldılar? İktidar bu sorunlara çözüm olabildi mi?
 
Çözüm önerisi olarak sunulan bazı şeyler oldu ama bunlar çok yeterli değil. İki kez Kültür Bakanlığı “çok büyük bütçeler ayırıyoruz, tiyatrolara yardım yapıyoruz” diye bir takım rakamlar açıkladı. Ama Türkiye’de bu ne güzel bir haber ki tiyatroların sayısı çok fazla ve sadece İstanbul, Ankara, İzmir gibi büyükşehirlerden de ibaret değil bütün Anadolu da çok fazla tiyatro topluluğu var ve bunların birçoğu profesyoneller hakikaten. O yüzden devlet yardımları, destekleri hiç yeterli bir boyutta olmadığını söyleyebilirim. Bunun için zaten çeşitli platformlar kuruldu, tiyatrocular örgütlendiler. “Tiyatromuz Yaşasın Platformu” mücadelenin peşinde. Mart’tan kısa bir süre önce biz gösteri sanatları alnında çalışan kadınlar kendi içimizde bu gösteri sanatları alanında hem cinsel kimlikler sadece kadın erkek kimlikleri değil queer kimliklerinin de tartışılabildiği ve özel de tabi ki kadın haklarına ilişkin, kadın sanatçıların sesini daha çok duyurmak ve kadın sanatçıların daha çok tanınırlığı sağlamak üzere “Gösteri Sanatlarında Kadın” diye bir platform oluşturmuştuk. Birçok konunun konuşulduğu bir platform oldu tabi burası. Ben çok daha güçleneceğini düşünüyorum.
 
Ekonomik sıkıntısı bir yana bu şuan da çok büyük derecelerde zorluyor tiyatrocuları. Ama özellikle kadınlar özelinde hem tiyatro sanatının biraz daha toplumun bir parçası olduğu bir kültür alanı olduğu üzerine çok fazla tartışma dönüyor. Pandeminin şöyle bir faydası olduğunu düşünüyorum, tiyatrocular tiyatro yapamayıp eve kapandıktan sonra aslında uzun zamandır düşünmedikleri, düşünmeyi erteledikleri ya da düşünseler de devlet hükümet nezdinde sonuçlarını göremedikleri bazı sorunlar üzerine daha ciddiyetle gitmeye başladılar. Hem daha çok ses çıkarma ve bir kamuoyu oluşturma anlamında hem de kendi iç meselelerinde de böyle daha dürüstçe, sert konuları bile ellerine bir kor gibi alıp tartışmaya başladılar. Pandemi devam ediyor ve bu sezon büyük bir ihtimalle fiziksel olarak tiyatrolar açılamayacak. 13 Mart’ta kapandı neredeyse bir yıl olacak. Bu meslek alanında yüzlerce binlerce insan gerçekten beş kuruş para kazanmadan geçinmeye çalışıyor.
 
*Cumhurbaşkanı‘nın “ sanatçı polemik yapmaz, sanatçı slogan atmaz” söylemlerini nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu söylemler ile “ makbul sanatçı” profili yaratılmak isteniyor olabilir mi? Kimler sanatçıdır?
 
“Cumhurbaşkanı tabi ki ‘sanatçı sesini kıssın otursun’, diyor çünkü zanaatkar zannediyorlar sanatçıyı.” 
 
Cumhurbaşkanı’nın bunu söylüyor olması şaşırtıcı değil hatta bir anlamda da normal. Çünkü şuanda Türkiye’nin bir dikta ile yönetildiğini hepimiz biliyoruz. Tek bir söz söyleyici olacak, bütün karar mekanizmaları ona bağlı olacak. Bu isterse bürokrasi karar mekanizmaları olsun isterse, toplumun kendi dinamiği, iç aksiyonunu da engellemek anlamında dolayısıyla nereyi hareketlendireceğine, nereyi kısıtlandıracağına tek bir merkezin karar vereceği bir şey üzerinde durmaya çalışıyorlar. Bu yapı  uzun sürmeyecek, yıkılacak bunu da görüyoruz. Çok ayakta durabilecek bir şey de değil. Bu yapı içerisinde bir Cumhurbaşkanı tabi ki ‘sanatçı sesini kıssın otursun’, diyor çünkü zanaatkar zannediyorlar sanatçıyı. Sadece eline el işini alır, boyamasını yapar ya da oyuncu bir tiyatro sanatçısını sadece sahneye çıkar ve repliğini söyler. Aslında özelde tiyatro sanatının genel olarak da sanatın ve sanatçının birincil içinde hissettiği şey toplum ile bir arada olmak. Zaten o toplumun bir parçası sanatçı. Ve sanatçı her zaman daha aydınlık bir gelecek, daha demokratik, barışçıl olanı ister.
 
Gerçekten toplumun kendi içerisinde tartışma dinamiklerinin açık olduğu bir geleceği hayal eder.  Şimdi böyle bir geleceği hayal eden insanlar, sanatçılar, o geleceğe engel olan şuan ki kısıtları gördüğünde buna ses çıkaramıyor olamazlar. Cumhurbaşkanı’nın bu noktada duruyor olması çok normal. Bu bir yandan da tarih okuması yapmamakla ilgili de bir şey. Gerçekten ilkel çağlardan bu yana sanatçı zaten böyle bir insan, bazen kendi savunduğu değerlere bile muhalif olabilen bir insan. Orada toplumun geneline değil de küçük bir kesime seslendiğine düşünüyorum ben Cumhurbaşkanı’nın. Biraz daha böyle sanattan ve sanatçıdan etkilenecek olan küçük kesimden insanlara, “siz o taraf gitmeyin, burada durun. Burada sizin için daha güvenli bir gelecek hazırlıyoruz” gibi bir iddiayla ama onun öyle olmadığını biliyoruz hepimiz.
 
*Sanat ve sanatçının toplumla ilişkisi nedir?
 
Sanat dediğimiz bir kültür alanı. Mesela tiyatrolar gerçekten kültür mekanları, kamusal mekanlar. Dolayısıyla sanat, sanatçı, toplumun her kesiminden insana delifişek gibi, kontrol edilemez bir biçimde her kesimden insana çok kolayca ulaşabilir. Bu da aslında toplumun bütün ekonomik ve sınıfsal kesimlerinin birbirleriyle sanat aracılığıyla temas edebiliyor, kültür- fikir alışverişi yapabiliyor olması demek. Sanat, sanatçı, ekonomik, sosyal farklılıkları olan insanlar arasında köprü oluşturuyor. Dolayısıyla, eğer bu sınıfların birbiriyle ilişki kurmasını istemiyorsanız bu köprüleri yıkmanız gerekiyor.  Orada tabi ki ilk hedefiniz sanatçı olacaktır. Çünkü o köprü görevini ısrarla sürdürmeye çalışıyor. Yani tehlikeli görünmesi normal tabi ki.
 
*Birçok oyun yasaklanıyor ve engelleniyor. Yakın bir zamanda Kürtçe tiyatro oyunu yasaklandı. Siz bu konuyu nasıl değerlendiriyorsunuz?
 
“Kürtçe tiyatro yapan bütün sanatçı arkadaşlarımızın yanındayız. Kürt sanatçılar haklı direnişlerinde inatçılar.”
 
Artık bu anadilde konuşmak, tiyatro yapmak, sanat konusunu tartışmayı bile kendimize zül görüyoruz. Biz bunu kendi içimizde tartışmıyoruz. Tabi ki Kürtçe tiyatro yapan bütün sanatçı arkadaşlarımızın yanındayız. Ama şunu da unutmayalım tarihi AKP dönemiyle başlatmak iyi bir fikir değil. Bu topraklar Cumhuriyet sonrasında da bu tarz sıkıyönetimler gördü, tiyatro sanatçılarının hiçbirinin sahneye çıkamadığı dönemlerde oldu. Biri daha iyidir biri daha kötüdür anlamında asla söylemiyorum. Bu aslında sürekli tekerrür eden bir şey. Bu tekerrür ettikçe mücadele de onunla birlikte tekerrür ediyor ve bir sürü şey öğreniyor. Ben yine de geldiğimiz noktada şununla gurur duyuyorum. Kürt sanatçılar haklı direnişlerinde inatçılar. Evet, kendi anadillerinde sanat yapmak istiyorlar ve yapıyorlar da. Bunun engellenmesi bugünden yarına değişen bir şey olamayacak. Artık sadece anadilde de değil, hükümete muhalif bir oyunun sahneye çıkamaması,  kadın hakları üzerine biraz fazla, sivri söz söyleyen kadın sanatçıların sahneden alınmasını ya da gazetecinin elinden kaleminin alınması gibi bir geleceği bizden bir sonraki kuşaklar için istemiyoruz. O yüzden burada herkes birbirine kenetlenmiş çok daha sıkı bir şekilde mücadele ediyor.
 
*Geçmişten günümüze tiyatro, sanat alanında ne gibi değişikliler yaşandı? Sizin gözlemleriniz neler?
 
Geçmişten geleceğe çok konuyu hallettiğimizi düşünüyorum. Sanat, estetik, politik anlamda bir sürü tabu olan konu şuanda bizim için güncel meseleler ve bunları halletmek istiyoruz. Bu tekerrür edecek bir şeydir. 2040 yılında bugünden hayal ettiğimiz geleceğin yüzde 90 oranında sanat, kültür alanında bir gelecek inşa etmiş olsak bile her an her şey tersine dönebilir. Dolayısıyla o antenlerimiz her zaman açık. Kendi alanım için geçmişe oranla bazı konularda sanat çok daha sert şeyleri tartışıyor ve tartışmakta istiyor. Ben 2020’lerden sonrasını sanat ve sanatçı açısından daha cesur ve atılımcı olacağına inanıyorum. Güzel taşlar döşüyoruz. Her 19 Ocak’ta Hrant Dink’in o cümlesini anıyoruz, “su çatlağını bulur” bence bu sanat içinde geçerli. Sanat her zaman sıkıştırılsa, baskıya uğrasa bile oradan hemen tıpkı su gibi çatlağını bulup gidip hikayesini anlatıyor.
 
*Sizleri seyircilerle bir araya getiren alanlar kapalı. Tiyatrocular seyircilerle bir arada olamamayı nasıl karşılıyor? Neler hissediyorsunuz?
 
“O mekânsal birlikteliği çok özlüyoruz”
 
Tiyatrocular, bizim ekibimizde herkes ilk önce şunu söyler, tiyatro aynı mekanda seyirci ile buluşturacağımız bir yer. Tiyatroyu bütün sanatlardan farklı özel, bizim için kıymetli yapan şey aynı mekanda buluşuyor olmamız. O mekânsal birlikteliği çok özlüyoruz. Gerçekten o bir kültür alışverişi. Bazen oyun bittiği zaman seyirci ile tanışıyorsun, sohbet ediyorsun ve bir insan tanımış oluyorsun. Biz BeReZe olarak Mart’ta kapattık tiyatromuzu. Nisan ayında artık şunu tartışmaya başladık; bu pandemi çok büyük ve yankısı da çok büyük olacak. Belki kayıplarımız da olacak, uzun bir süre dükkanımızın kepengini kaldıramıyor olacağız. Biz tekrar tiyatroya döndüğümüzde tiyatro yapabiliriz demek yerine, bunun adına tiyatro diyelim ya da demeyelim hiç fark etmez kitlelerle nerede hızlıca buluşabiliriz, bunun yollarını arayalım dedik. Tiyatro BeReZe, çocuk ve gençlik alanında çalışıyor. İlk önce düşündüğümüz şey çocuklar evlerinde, çocuklara ulaşabileceğimiz bazı şeyler yapalım oldu. Bir youtube kanalımız vardı, orayı aktive ettik. Sahnede “Canlı kitap” diye bir etkinliğimiz vardı ve onu dijital ortama taşıdık. Bizim için çok öğretici oldu.
 
Dijital dünyanın olanaklarını da keşfetmeye başladık. Çünkü günün sonunda tiyatrocunun işi hikaye anlatmak. Gerçekten biz hikaye anlatmadan duramıyoruz, duramadığımız için tiyatrocuyuz.  Mekanımızda anlatamıyorsak hikayeyi internet üzerinden yapabilir miyiz? dedik ve çok güzel geri dönüşler aldık. Şimdi de yetişkinler üzerine 10 dakikalık bir klasik tiyatro üzerine çalışıyoruz. Burada da su çatlağını bulur. Çocuklar için bir sesli tiyatro metni yazdık. Onun da hazırlıklarına başlıyoruz. Çocuğun gerçekten cep telefonundan, bilgisayardan açıp dinleyebileceği, tamamen ses duyusuna odaklı ilk okul çocukları için bir hikaye oluşturduk. Bir de Shakespeare’ın herkes tarafından bilinen klasik bir eseri üzerine uğraşıyoruz. Bir de bizim yarım kalmış bir oyunumuz vardı tiyatro kapanmasaydı onu sahneleyecektik. Onun hazırlıklarını yapıyoruz. Sonuçta bir gün tiyatromuzun kapısını açacağız.
 
*Son olarak seyircilerinize bir çağrınız/mesajınız var mı?
 
Tabi ki aynı salonda sahnede bulunmaya benzemez ama birçok tiyatro özellikle İstanbul’da ki tiyatrolar çok daha hızlı bir şekilde başladılar buna, oyunları dijital olarak sahneliyorlar. Kimisi canlı yayın. Aktör gerçekten sahnede oynuyor ama siz onu evinizden izliyorsunuz. Lütfen bu oyunlara bilet alın. Hem tiyatrolara destek olmak için hem de bir yandan da tiyatro ve seyirci olarak o ilişkinin zayıflamasını kopmasını istemiyoruz. Seyircilerle ile buluşmak istiyorlar hakikaten. O yüzden tiyatroların destek kampanyalarını takip ederseniz ve dijital oyunlarına bilet alırsanız tiyatrocular için en harika şey olur. Biz özellikle tiyatrocuların haklarını seyircinin de korumasını talep ediyoruz.  Tiyatrocuların platformlardan duyurdukları özellikle kendi hak mücadelelerin dair paylaşımlarını takip ederseniz hepimiz için çok mutluluk verici olur.