Fransız sanatçı Eleonore kökleri ile bağı Kürtçe ezgilerle kuruyor
- 09:03 9 Mayıs 2020
- Kültür Sanat
MARDİN - Seslendirdiği Kürtçe ezgiler ile atalarının dili olan Oksitanca ile bağ kurduğunu belirten Fransız sanatçı Eleonore Fourniau, "Baskı altında olan ve azınlık diller benim ilgimi çeken bir konudur. Bir Fransız olarak ben bile Kürt dili üzerindeki o ötekileştirilmeyi, ırkçılığı hissettim" dedi.
Kürt sanatı da dili ve kültürü gibi yıllardır baskı ve saldırılara maruz kalıyor. Onlarca Kürt sanatçı, söylediği Kürtçe ezgiler dolayısıyla cezaevlerinde tutulurken, birçoğu da baskı ve saldırılardan ötürü yurt dışına çıkmak zorunda bırakıldı. Sanatın da tıpkı düşünce gibi engellenme ve yasaklanmaya çalışıldığı Türkiye'de özelde Kürt sanatçıları, sanatlarını çok zor koşullar altında icra etmeye çalışıyorlar. Kürtçe seslendirdiği ezgilerle adından söz ettiren Fransız sanatçı Eleonore Fourniau, yıllardır seslendirdiği Kürtçe ezgiler ile sanatseverlerle buluşuyor. "Müzik evrenseldir" ilkesini şahsında kanıtlayan Eleonore, Kürt müziğine olan ilgi ve tutkusunu paylaştı. İlk defa 2010 yılında geldiği Türkiye'de Kürtler ve Kürt müziğiyle tanıştığını kaydeden Eleonore, baskı altında olan dillere ilgi duyduğunu ve Kürt diline karşı yürütülen ırkçılığı hissettiğini dile getirdi.
'Hayallerimi gerçekleştirip müzisyen olmak istiyordum'
Fransa'da doğup büyüyen Eleonore, baba ve annesinin araştırmacı olmaları nedeniyle 3 yıl kadar Orta Asya'da yaşadığını aktardı. 7 yaşından beri müzikle ilgilenmeye devam ettiğini söyleyen Eleonore, küçük yaşta piyona çalmaya başladığını ve klasik müzik öğrenip okuduğunu belirtti. Üniversitede Rusça ve Tarih bölümlerini okuduğunu kaydeden Eleonore, "Tarih bölümünü bitirdikten sonra bir liseye tarih öğretmeni olarak atandım ama daha sonra bu mesleği yapmak istemediğime karar verdim. Çünkü hayallerimi gerçekleştirip müzisyen olmak istiyordum. Bu nedenle de öğretmenlik yapmayıp müzisyen olmaya karar verdim. 2010 yılında biraz hava almak ve yeni bir hayata başlamak için Türkiye'ye geldim. İstanbul'da kalıyordum. Türkiye'ye geldikten sonra Anadolu müziklerine olan tutkum aşkım başladı" diye konuştu.
'Hayatımın anlamı müzik'
Eleonore o süreci şu şekilde anlattı: "Türkiye'ye tek başıma kimseyi tanımadan gittim. Şu an ne cesaretle gittiğimi düşünüyorum. Sanırım şu an olsa cesaret edemezdim. Türkiye'ye dair hiçbir şey bilmiyordum. Sadece sazın sesini duymuştum ama daha sonra her şeyi öğrendim. Önce Türkçe öğrenmeye başladım. 1 yıl kalmak için gitmiştim Türkiye'ye fakat 6 yıl kaldım. Her sene uzatıyordum, biraz daha kalmak istiyordum. İstanbul’u çok sevmiştim. Emek verdikçe derinleşti ilgim. Öğrendikçe daha fazla öğrenmek istedim, daha fazla üzerine gittim. Bunun için de kalmam gerekiyordu. Orada çocuklara piyano dersi veriyordum ve geçimimi bu şekilde sağlıyordum. Orada yeni bir hayat kurdum."
'Kürt müziğine olan ilgim bir süreç olarak başladı'
"Kürt müziğine olan ilgim bir süreç olarak başladı, bir günde oluşan bir şey değildi" diyen Eleonore, İstanbul Teknik Üniversite'si konservatuar bölümüne misafir öğrenci olarak katıldığını belirtti. Eleonore, "Orada ses eğitimi bölümündeki öğrencilerin birçoğu Kürt'tü. Kürtlerin seslerinin çok güzel ve en iyi seslerden biri olduğunu biliyoruz. Arkadaşların çoğu Kürt olunca ders aralarda, koridorlarda hep Kürtçe parçalar seslendirirlerdi. İlk bu şekilde duydum. İkinci bir sebep ise orada Fransız bir kadın ile tanışmamdı. O da birkaç aylığına eğitim için Türkiye'ye gelmişti. Dengbêj Xalîde'den ders alıyordu. O güne kadar dengbêj kelimesini bile duymamıştım. Ne olduğunu hiç bilmiyordum. Hatta şaşırıyordum nasıl olur da dengbêjliğin ne olduğunu bilmem diye. Üstelik 2 yıldır Türkiye'deydim bilmiyordum ve Türkiye'ye yeni gelen bir Fransız kadın ne olduğunu biliyor ve dengbêjden ders alıyordu. Bunun üzerine ne olduğunu merak etmeye başladım ve daha sonra Xalîde hocanın yanında ders almaya başladım. O daha çok gırtlak dersleri veriyordu. Bu şekilde Kürt müziğine olan ilgim başlamış oldu" sözlerine yer verdi.
'Kürt arkadaşlarımdan daha çok şey öğrendim'
Eleonore, 2014 yılında konservatuardaki arkadaşlarıyla, 'Esman' isimli bir grup kurduklarını söyleyerek, bu şekilde emek vermeye başladığını kaydetti. Grupta, Aram Tigran'ın 'Lê Lê Rihê' adlı parçasını seslendiren bir klip çektiklerini de ifade eden Eleonore, bu parçanın çok büyük ilgi gördüğünü aktardı. “Albüm çıkaramadık belki ama çok çalışmalarımız oldu" diye konuşan Eleonore, sadece hocalardan değil Kürt arkadaşları ve grup arkadaşlarından daha çok şey öğrendiğinin altını çizdi.
'Baskı altında olan ve azınlık diller benim ilgimi çeken bir konudur'
"Baskı altında olan ve azınlık diller benim ilgimi çeken bir konudur" diyen Eleonore şunları söyledi: "Bu da kaynağını aileden alan bir durum. Benim babamın dili Fransızca değil ve o bizi hep böyle yetiştirdi. Bizim dilimiz Oksitancaydı ve babam dilimizin asimile olduğunu, kaybolduğunu söylerdi. Eskiden Fransa'nın Güney’inde o dil konuşulurdu. Dilimiz Latin dili olup Katalancaya benzeyen bir dil. Babam biz küçükken, bize dilimizi öğretmeye çalışırdı. O da dilini sonradan nenesinden öğrenmişti. Babam büyük bir istekle dilini öğrendi. Hala da her ay köye gidip, büyüklerin yanına oturur ve bir şeyler yazar, kaydeder. Bende de onun etkisi var. Bu yüzden de asimile olmuş, kaybolmaya yüz tutmuş diller benim daha çok ilgimi çekiyor. O yüzdendir ki Kürt dili ile duygusal bağ kurdum. O nedenle de özellikle daha fazla Kürtçe şarkı okumaya başladım. Çünkü çok büyük bir anlamı var. Sadece müzik değil, kültürel, politik ve sosyal anlamı var."
'Anadilde eğitim veren okullar olmalı'
Eleonore, dilin gelişmesi için kurumların olması gerektiğinin altını çizerek, ailelerin çaba ve emeğinin yeterli olmadığına dikkat çekti. Türkiye’de Kürt diline dönük baskıların çok yoğun olduğuna tanıklık ettiğini belirten Eleonore, “En basitinden anadilde eğitim veren okullar olsa çocuklar dillerini öğrenirler. Anadilde eğitim veren okullar olmalı. Fransa'da devlet okullarında anadil yok ama özel okullarda kullanılması yasak değil. Bazı aileler çocuklarını anadil eğitimi veren kreşlere, anaokuluna ve ilkokula gönderiyor. Devlet kurumu değil, özel kurumlar ama yine de var olmaları güzel. Kurumlaşmadan dilin öğrenilmesi biraz zor ama yine de herkesin bilinçlenerek kendi çabasıyla öğrenmesi, emek harcaması gerekiyor. İnsanların, dilin çok önemli bir değer olduğunu bilecek bilince sahip olması gerekiyor. Bu bilinçle kültür ve dili yok olmaktan kurtarabiliriz" diye kaydetti.
‘Fransız olarak Kürt dili üzerindeki ırkçılığı hissettim
"Bir Fransız olarak ben bile Kürt dili üzerindeki o ötekileştirilmeyi, ırkçılığı hissettim" diyen Eleonore, "Sadece Türkiye'de de değil Fransa'da bile 'Kürtçe söyleme' denildiğini duydum. Fransızlar tarafından bile söyleniyordu. Özellikle de Kobanê dönemlerinde bunu çok işitiyordum. Ben bunları duyunca çok şaşırmıştım. Bir menajer bile bana 'Kürtçe söylemesen daha iyi olur' demişti. Ben bunu yaşadığım için büyük bir empati kuruyorum. Sanatçılar sadece Kürt dilinde şarkı söyledikleri için cezaevlerine giriyorlar, çok acı bir şey bu. Sadece cezaevine girmek de değil karşılaştıkları sorunları, konserlerinin iptal edildiğini de duyuyorum. Ben şu an Avrupa'da olduğum için bir şeyle karşılaşmadım ama her an her şey olabileceğini de biliyorum" diye vurguladı.
'Sanat dünyasında da kadın olarak azınlıktayız'
Kadın olarak bu mesleği seçmenin bir mücadele olduğuna dikkat çeken Eleonore, dünyanın her yerinde hem kadın hem de sanatçı olmanın çok zor bir durum olduğunu ifade etti. Eleonore, kadınların birçok zorluk sonucunda evden çıkıp iş dünyasına girebildiklerini kaydederek, kadınların da artık para kazanabildikleri, eve para getirebildiklerinin kabul edildiğini aktardı. Kürt müziğini daha fazla tanımak istediğini dile getiren Eleonore, şu anda da araştırmalar yaptığını söyledi. Farklı farklı yörelerden bir sürü parça derlediğini kaydeden Eleonore, bir albüm hazırlığı içerisinde olduğunu ifade etti.