Bir halk kendi gücüne yürürken… 2025-11-18 09:05:27     “Kendi gücünü kendinden doğuran halk ancak özgür bir dünya özgür ülke inşa edebilir. Özgür köy, özgür mahalle inşa edemeyen ise sanırım hiç bir şey edemeyecektir. “   Beritan Yaşa    Yolculuk başlıyor… Aslında başlayalı epey oldu, yolculuk içinde yolculuklar, pencere içinde başka pencereler, kendine ait odalardan kendine ait toplumlara kendine ait taleplere, özgürlüğe… Ütopyalardan başka ütopyalara ve gerçekleşme yollarına.   Yolculuk hedefe ulaşmak üzerdeyken biraz daha heyecanlı, biraz daha coşkulu, biraz daha soluk soluğa.   Bayram sabahı gibi uyanmak. Yola koyulmak her zamankinden daha anlamlı. Kavuşmak da aynı zamanda yoldaşla, hedefle, özgür anlarla… Bu anları kalıcı kılmak tabiki başat amaç.    ‘A March For Democracy Freedom For Öcalan’ Öcalan için demokrasi ve özgürlük yürüyüşü. Önder Abdullah Öcalan şahsında Kürt ve dost halkların özgürlük isteyenlerin ve zulmü görenlerin yenilmez iradesi. Ve Önder Öcalan’nın yenilmez zırhını oluşturan haklı kavga. Böylesine bir iradeyi tabiki saygıyla ve yoldaşlıkla kutlamak ve kucaklamak isteriz. Kutsamak ve kendinden uzaklaştırmak değil. Dokunulamayacak anlaşılamayacak kılmak istemeyiz, kanıyla canıyla ve halklara zırh yaptığı iradesiyle İmralı Adası’nda. Fikirleri ve çözüm iradesi dünyanın her yerinde dolaşıyor. Kendisinin de dolaşacağı günlerin kapıda olması büyük arzumuz.  Had bilerek saygı duymak boynumuzun borcu. Hadsizlerin ise hak ettikleri cevabı her yerde aldıklarından şüphemiz yok.    Bahsettiğim yolculuk İsviçre’den Almanya’ya büyük Köln yürüyüşü için.  Yolda ağaçları izlerken uyumlarına hayran kaldım, kısa- uzun, kalın- ince, eğri- büğrü, sonbaharın tüm renkleri kucak kucağa, kendilerince bir arada birbirlerinin göğsünde yaşıyorlar. Yaşlı olanlar daha gençlerin biraz üzerine yıkmış kendini fakat eksiltmiyor genci, biraz gençliğinin nimetinden faydalanıyor dostça. Şikayet dahi etmiyor, ne büyük erdem. Bir başkasının kendine yetemediği noktada dost omzu ne büyük güzellik. Doğa ne çok şey söylüyor bize bir parçası olduğumuzu öğütler gibi. Dilini hisseden anlıyor belki.    İşte şimdi sızlanmadan omuz vermek değil mi bize düşen? Küçük didişmeleri özel savaş kaoslarını aşıp kendi kaosumuzdan özgürlük doğurma zamanı değil mi ? Ufkumuzu, ufkuyla aydınlatan kolektif hafızamızın, yıkılışları ve inşa güçleriyle, özgürlüğe şimdi her zamankinden daha yakın değil miyiz?   Kastımı doğru anlatmak isterim. Benim dayanağım Önder Apo’nun da olmadığı gibi devlet, iktidar vs. değil. Benim kastım hakların komün gücü. Gerçek inşa gerçekleştiğinde diğer tüm detaylar önemsizleşecek belki de. Kendi gücünü kendinden doğuran halk ancak özgür bir dünya özgür ülke inşa edebilir. Özgür köy, özgür mahalle inşa edemeyen ise sanırım hiç bir şey edemeyecektir.    Perspektifin güncellenmesiyle birlikte diyebilirim ki susuz kalmıştım giderdim. Solmuştum çiçeklendim. Ufkum daralmıştı, genişliyor. Mükemmel değilim ama kendimce güzelleşiyorum.    Oysa Komün olmak kendi arandaki bağları kalıcı ve güçlü kılmanın temel yoluymuş. Her şey kuruma kurumsallaşmaya salt bürokrasiye sıkıştığında ufuk da sıkışırmış. Ne çok sıkıştırmışız meğer. Ne çok merkezileştirmişiz. Köyü mahallesi örgütlü olmayanın şehri de örgütlü olamıyor gördük. Herkes dönsün köyüne mahallesine demek değil niyetim. Herkes olduğu yerde kendinden başlayarak inşa gücü yaratsın bir zahmet - aslında hiç zahmet değil- ne zamandan beri dayanışma paylaşma zahmet oldu ki. Tüm renklerle bir arada gökkuşağı altında yaşamak için zahmetine sızlanmamak gerek omuz veren ağaç gibi.   Yolculuk sırasından bundan iki yıl önceki yürüyüşte Almanya Köln’de üzerinden geçilen bir köprünün sallandığını ve insanların deprem oluyor zannettiğini, hastaneye  kaldırılanların olduğu anlatılıyor arkadaşlar tarafından. Gülüyorum biz bunu mecazen sloganlarımızda çok söyleriz ama gerçekleştiğini duymak muzip bir gülüş kazandırdı. Demek ki gerçekmiş ‘ Gelê Kurd Dimeşê erd u ezman dihejê' bunu her alan kendi için söyler bu arada verimli bir slogandır. Yeri göğü sarsma isteğimiz nereden geliyor bilemiyorum herhalde güç gösterisi motive de ediyor. Fazla yıkıcı geldi şimdi yazarken. Tabi niyetimiz bizi kendimizden uzaklaştıran her şeyi yıkıp yerine ‘xwebûn’ olmayı koymak. O halde yıkabiliriz!   Yolculuk süresince ben de sabırsızlık hakim. Hareketsiz ve arabada yolculuk bir miktar zor. Ancak merakta ediyorum. Almanya Köln’ü oradaki atmosferi. Yoldaşlarla yola dair her şeyi merak ediyorum. Sohbet ediyoruz herkes deneyimlerinden bahsediyor . Emek, vicdan ve bu yürüyüşe katılımın önemini konuşuyoruz.  Şehit Annesi Dayîka Meryem ( Rizgar Deniz 2017’de Dilişan İbiş ile Rojava’da DAİŞ haberlerini takip ederken şehit olmuştu) ile birlikteyiz yolda sohbet arasında ‘oğlum bir taneydi onu bu harekete partiye verdim ve ihaneti asla kabul etmem’ diyor. ‘Vicdanım el vermezdi’ de diyor. Mexmur’dan göç etmek zorunda kalmışlar. Yaşadıkları, acısı ve mücadelesi bakışlarında.  Oğlu Şehit Rizgar belli ki güzelliğini annesinden almış. Topraklarımız özgürleştiğinde o güzel ruhlar huzura erecek.    Kulağım sahnede konuşmalarda gözlerim halk da izliyorum, dikkatimi en çok gençler ve yaşlılar çekiyor heyecanları herkesten farklı giyim kuşamları herkesten özenli. Kesk sor u zer süslenmişler. Aramızda konuşuyoruz ‘kim bilir gelecek sene diyoruz bu yürüyüş günü Önder Apo’nun özgürlüğünü kutladığımız özgürlüğümüzü kutladığımız gün olur’    Kurban psikolojisinden sıyrılıp asıl gücün kendimiz olduğunu fark ettiğimiz de yani Önder Apo’nun sözleriyle  hatırlatırsam; “Bir mahalle veya kent komünü, konseyi oluşturmak, çalıştırmak ne kadar yaratıcı ve özgürleştirici olurdu! Kentte bir akademi, bir kooperatif, bir fabrika komünü oluşturmak nelere yol açmazdı ki! Halkın genel demokrasi kongrelerini, meclislerini oluşturmak, onlarda söz söylemek, iş yürütmek ne kıdar kıvanç, onur verici olurdu! “   Görülüyor ki özlemlerin ve umutların sınırı olmadığı gibi gerçekleştirilmesi için bireyin kendisinden başka önünde ciddi bir engeli de yoktur.    Yeter ki biraz toplumsal namus, biraz aşk ve akıl olsun!’    Dönüp soralım o halde kendimize nerede eksik ve hemen tamamlamaya koyulalım.