Cezaevlerinde Kürt kadın direnişi (2)

  • 09:01 23 Ağustos 2024
  • Jıneolojî Tartışmaları
 
"Kürt kadınlar, devletin şiddet politikalarına rağmen cezaevlerini birer direniş ve toplumsal dönüşüm alanına çevirdi."
 
Jineolojî dergisi 
 
Jineolojî dergisinin, Kürt kadınların cezaevlerinde yürüttüğü direniş ve mücadele üzerine Kürt siyasetçi Selma Irmak ile gerçekleştirdiği söyleşinin ikinci bölümünü yayınlıyoruz. Söyleşinin bu bölümünde, devletin cezaevi politikalarına karşı, Kürt kadınların nasıl direniş alanları oluşturdukları, son 40 yılda bu direnişin nasıl evrildiği ve cezaevi koşullarının nasıl bir örgütlü yaşam alanına dönüştürüldüğü ele alındı. 
 
Jineolojî dergisi: Devletin bütün tutuklama politikalarına karşı biliyoruz ki cezaevleri bir yıldırma değil, Kürt kadınlar tarafından bir direniş alanına dönüştürüldü. Peki, bu nasıl oldu? Kürt kadınlar son 40 yıldır cezaevlerinde nasıl bir direniş sergiledi? Bu direnişin sonuçları neler oldu?
 
Selma Irmak: Bir önceki soruda genişçe açtığımız gibi, son 40 yıldır cezaevleri devlet tarafından sindirme, teslim alma, etkisiz kılıp biat ettirme alanları olarak ele alınırken Kürt halkı için ve özelde Kürt kadınları için direniş, biat etmeme alanlarına dönüştü. Hatta devletin murat ettiğinin tersi yönde Kürt kadınların direnişle kendini yeniden var ettiği, tanımladığı, gerçekleştirdiği alanlara dönüştürüldü. Kürt toplumunda da var olan toplumsal cinsiyet kodları cezaevlerinde direnen kadınların mücadelesiyle değişti, dönüştü. Devlet baskı uyguladıkça Kürt kadınlar toplumsal cinsiyet rollerinden sıyrılıp birer toplumsal direniş sembolüne dönüştüler. Kadının cezaevine “düşmesi” bir kabahat, ağır bir onur kaybı sayılırken, Kürt özgürlük mücadelesi içerisinde ve toplumsal mücadele için de devletin zulmüne uğrayan kadınların cezaevine girmesi bir onur payesi olarak görülmeye başlandı. Devletin şiddet politikaları kadınlar üzerinde sonuç vermediği gibi, kadınlara toplumsal alanda direnerek yer açma olanağı sundu. Kuşkusuz bu sonuç egemen iktidar tarafından hesaplanabilir değildi. Kürt kadınların özgürlük mücadelesine katılımı toplumda direnç sembolü olmaları vesilesiyle kabul ve değer gördü, onur sayıldı. Kadının cezaevlerinde örgütlü güçle yarattığı kendini gerçekleştirme, toplumsal yapıda da direniş ruhunu tetikledi, toplumsal dönüşümün önünü açtı. Erkek egemen zihniyetin, erkek aklın ve binlerce yıllık toplumsal cinsiyet tortularını sorgulamaya aldı. 
 
Cezaevinde ve gözaltında sorgularda devletin her tür akıl almaz şiddetine, kadınlara yönelik özel cinsiyetçi işkence yöntemlerine, taciz ve tecavüzlere karşı direnişçi kimliğiyle direnen kadınlar kadının bedenini önce mabet haline getirip sonra talan eden erkek aklın oyunlarını boşa çıkardı. Kadın bedeni üzerinden fikri ve zihni teslim almayı hedefleyen politikayı çöpe çevirdi. Bu direnişten ve yeni varoluştan güç alan kadınlar örgütlü gücü her geçen gün içeride ve dışarıda büyüttüler. Bu tutum, toplumun da örgütlü bir güçle direnmesinin dinamiklerini oluşturdu. Toplumsal direniş ve kadın direnişi topyekûn bir direniş hattı ortaya çıkardı. Kürt kadın mücadelesinin bu denli büyümesi, toplumsallaşması gerçeğinin altında cezaevi direniş geleneği ve mirası vardır. Devletin bugün hala şiddet politikalarını ilk önce ve en fazla kadınlara, kadın kurumlarına ve örgütlü kadın gücüne yönlendirmesi bu gerçeklikle ilintilidir. Her hafta Cumartesi Annelerine yönelik saldırılardan tutalım en küçük mezardaki kadınların işkenceye tabi tutulmalarına kadar devlet, vazgeçmeden bu yapıyı bertaraf etmek istiyor. Yine Rojava kadın devriminden, Şengalli kadınların direnişine, Jin Jiyan Azadî sloganıyla sembolleşen Jina Emînî şahsında Rojhilatlı kadınların direnişine kadar, dünya kadın hareketi için umut ve ilham olan bir seviyeye gelmesi kadının direngen yaşam kök hücresinin hayat bulması ile alakalıdır. 
 
Jineolojî dergisi: Biliyoruz ki kadınlar oldukları her alanı da örgütlemeye, yaşam vermeye devam ediyor. Cezaevlerinde koğuş sisteminden F tipi sistemine geçilmesi, tecridin her geçen gün derinleştirilerek direnişin kırılmaya çalışılmasına karşın Kürt kadınlar cezaevi yaşamını nasıl örgütledi? Günlük hayat cezaevinde nasıl ilerliyor?
 
Selma Irmak: Kadınlar, doğal toplumun insanlığa miras bıraktığı yaşamı örgütleme, yasamı kurma doğal bilgisiyle bulundukları her yeri çarçabuk yaşam alanına dönüştürebilme yeteneğini cezaevlerinde de gösterebilmekteler. En zor koşullarda bile yaratıcılıkla mekanları dönüştürebiliyorlar. Bunun en açık örneğini insani her ihtiyacın teslim alma aracı olarak kullanıldığı cezaevlerinde, direnerek ve yılmadan yaşanabilir mekanlar yaratma mücadelesinde görüyoruz. Kürt kadın mücadelesi de dışarıda olduğu gibi cezaevinde de kendini örgütleyerek büyümüş ve ivme kazanmıştır. Bilinç ve donanım, neden cezaevinde olduğu, kime karşı mücadele ettiği bilgisi teslim alma, yıldırma, boyun eğdirme politikalarını boşa çıkarmıştır. Cezaevinde Kürt kadınlar öncelikle verili toplumsal rolleri sorgulayarak yaşamı kendileri için yeniden anlamlandırdıkları bu mekanlarda örgütlenmeyi ve cezaevlerini kadınların birlikte yaşam alanlarına dönüştürmeyi daha rahat başarabilmişlerdir. 
 
1999’la beraber koğuş tipi mekanlardan F Tipi dediğimiz daha izole ve yalıtılmış cezaevlerine geçiş zorlu bir mücadele sürecini gerektirmişse de bir süre sonra bu koşullarda da yaşam yeniden örgütlenmiştir. Devletin F Tipi cezaevlerini inşa etmesinin temel sebebi, cezaevlerinde amaçladığı kontrol/disiplin sistematiğini oturmaktır. Cezaevlerinin örgütlü gücü karşısında kaybettiği devlet otoritesini yeniden ikame etme amacını gizleme gereği duymadan, “Cezaevleri devlet kontrolünden çıkmıştır, cezaevleri örgütlü yapıların müzahir alanlarına, eğitim ve örgütlenme alanlarına dönüşmüştür.” söylemi devletin her tür şiddet yöntemine rağmen politikalarının iflas ettiğinin itirafıdır. F tipi cezaevleri örgütlü yapıları dağıtmak, örgütlü gücü parçalamak, tutsakları tecrit ve izole etmek amaçlı yürürlüğe girmiştir. 
 
Jineolojî dergisi: Cezaevlerinin örgütlü bir yaşama dönüştürülmesi kadın mücadelesine ne kazandırdı? Bu örgütlü yaşam cezaevinde nasıl inşa ediliyor?
 
Selma Irmak: Cezaevleri devlet açısından, Kürtler için özelde kadınlar için baskılanma, etkisizleştirme, sindirip teslim alma ve bedel ödetme gibi amaçlar taşısa da Kürt kadınlar için esasında bir sosyalizasyon mekanlarına dönüşmüştür. Cezaevine ilk adımını attığında kadın, tamamen yabancı olduğu bir mekâna adım atmış oluyor. Sadece fiziki değil, fikri, zihni ve toplumsal açıdan ve en önemlisi yaşamı deneyimleme açısından yabancı olduğu bir alandır cezaevi. Pek çok kadın ev denilen doğal kapatılma alanından ilk defa uzaklaşmakta, toplumsal ve geleneksel rolünün dışında bir deneyimle karşı karşıya kalmaktadır. Zorlu geçen çetin bir süreçten sonra, ilk defa kendisi için bir şeyler yapma, kendisiyle kalma ve kendini tanıma sürecine girmektedir. Bazen hayatındaki ilkleri deneyimleme imkânı bulmaktadır. Örneğin ilk defa kitap okuma, araştırma, inceleme yapma, topluluğa sunum yapma ve topluluk karşısında konuşmayı deneyimlemektir. Eş, anne, kız kardeş veya birileri için yaşama olgusundan uzaklaşarak kendi olma, kendini gerçekleştirme imkânı bulmaktadır. Yeteneklerini, ilgi alanlarını keşfetmektedir. Okuma yazmayı cezaevinde öğrenip daha sonra kitap yazan kadın hikayeleri duyduğumuz tanık olduğumuz hikayelerdir. Fikirsel ve zihinsel tutsaklığın fiziksel tutsaklıktan çok daha derin bir şekilde yaşamlarımıza nüfuz ettiğini görmekteyiz. Geleneksel alışkanlıkların ve kodların daha görünür hale geldiği, daha fazla yüzeye çıktığı cezaevlerinde kadınlar anlayış, kişilik, kimlik, kültürel çatışmalarla ve sorunlarla baş etme yöntemlerini örgütlü bireyin ve kadın mücadelesinin öğretisiyle deneyimlemektedir. Devletin en çıplak zorunun ve açık şiddetinin yaşandığı bu mekanlar direnişin ve mücadele etmenin yol yöntemlerini deneyimlemektedir. 
 
Cezaevleri Kürt kadın mücadelesi için kadınların hem toplumsal mücadeleye öncülük etme hem de cins kimliğinden kadın kimliğinden kaynaklı devlet, erkek, toplum eksenli zihniyetle kadınların örgütlü gücü ile mücadele etmeyi başarabilmesi açısından muazzam bir deneyim sunmaktadır. Kadınların her sınıftan ve katmandan, her yaştan ve kimlikten kadınlarla aynı mekânda ortak kaderi paylaşarak dolayısıyla aynı mücadele birlikteliği içinde dayanışarak ortaklaşarak, aynı kadın komünü ve topluluğu içinde yaşamayı deneyimlemesi Kürt kadın mücadelesi için toplumsal mücadelede köklü ve sağlam bir kurumlaşmayı gerçekleştirmesini sağlamıştır. 40 yılı aşkın bir süredir devam eden cezaevindeki mücadele geleneği, cezaevlerini örgütlü yaşam alanlarına dönüştürmeyi kolaylaştırmıştır. Cezaevlerindeki örgütlü kadın yaşamı ve mücadelesi Kürt kadın hareketine her anlamda ivme kazandırmış, güç vermiştir. Kadın mücadelesinin gücü içeriden dışarıya, dışarıdan içeriye yükselen duvarları aşmış, diyebiliriz ki büyük kadın buluşmasını gerçekleştirmiştir. Kürt kadın hareketi cezaevleri direniş geleceğiyle toplumsal bir hareket olmayı başarabilmiştir. Kürt kadın hareketinin gücü ve başarısının sırrı buradadır. 
 
Jineolojî dergisi: 40 yıldır cezaevi politikasının işe yaramadığı görüldüğü halde devlet aklı bu politikalarda ısrarcı. Son dönemlerde Türkiye cezaevlerinde derinleşen tecrit koşullarına karşı büyük direnişler de örgütlendi. Kadınların öncülük ettiği açlık grevleri, Kobanê davasında özellikle Kürt kadın tutsakların sergilediği direnişler söz konusu. Bugün Türkiye’de sadece TJA’lı kadınların listede bulunduğu operasyonlar yapılıyor ve tutuklamalar devam ediyor. Son süreçte Kürt kadınlarının cezaevi direnişini kadın mücadelesi bağlamında değerlendirirsek devlet neyi hedefliyor? 
 
Selma Irmak: Devlet her dönem kadın mücadelesini etkisiz kılmak için baskı ve şiddet politikalarına devam etmiştir. Kadınların öncülük ettiği eylemsellikler, açlık grevleri, ağırlaşan tecrit ve baskı politikalarına karşı yükseltilen cezaevi direnişleri toplumsal direnişi de örgütlemiştir. Kürt Kadın Hareketinin toplumsal mücadeleye öncülük misyonu onu her zaman devletin hedefine koymuştur. Mücadele eden kadınlara yönelik operasyonlar her dönem hiç hız kesmeden devam etmiştir. Kadın kurumlarına dönük operasyonlar, tutuklamalar, kadının hareketini işlevsiz kılma, öncülük rolünü engelleme amaçlıdır. Kürt Kadın Hareketi kadın kimliğiyle kadın özgürlüğünü örgütleme duruşu sadece Kürt kadınlarını değil Türkiye kadın hareketini de etkilemiştir. Toplumsal mücadelede değişim dönüşümün öncülüğünü yaparak Türkiye toplumunda, yasalarda ve devlet politikalarının değişiminde etkin rol oynamıştır.  Erkek egemen zihniyetine ve onun cinsiyetçi, militarist, faşist uygulamalarına karşı mücadele etmesi, Türkiye'de başta kadınlar olmak üzere tüm toplumsal dinamiklere etki etmesi Kürt kadınlarını sürekli devletin hedefi haline getirmiştir. Haliyle devlet, tüm iktidar olanakları ve şiddet araçları ile Kürt kadın mücadelesini etkisiz kılmaya, güçten düşürmeye çalışmaktadır. Cezaevinde kadın öncüleri on yıllarca hapis cezaları, itibarsızlaştırma ve linç kampanyaları, hak gaspı ve faşizan uygulamalarla yıldırmaya çalışmaktadır. Çünkü “kadın özgürleşmeden toplum özgürleşmez” şiarı devlet için “kadın etkisizleştirilmeden, toplum kontrol altına alınamaz, teslim alınamaz.” şeklinde geçerlidir. Devletin hedefi Kürt kadın mücadelesi özelinde, Kürt toplumsal mücadelesini bastırmak, yok etmektir.
 
*Bu yazı Jineolojî dergisinin “BAKUR” dosya konulu 29. sayısından kısaltılarak alınmıştır.