Doğu Kürdistan’a yönelik saldırılar ve direnişler (4)
- 09:07 9 Ağustos 2024
- Jıneolojî Tartışmaları
“Tüm tarihsel kanıtlar, kadın-yaşam-özgürlük felsefesinin modern bir mesele olduğunu ve sadece belirli bir bölgeye veya halka ait olmadığını, Zagros dağlarının kalbinden geldiğini ve ana tanrıça-anne kültüründen doğduğunu göstermektedir. Kadın-yaşam-özgürlük felsefesi, bu mirası tarihin bağrından alıp kadınlara ve halkımıza sunan Ninhursag'ın annesi tanrıça Anahita ve Mitra'nın felsefesidir. Kadın-yaşam-özgürlük sadece bir slogan değil, kadınların hiçbir koşulda bu tarz ve felsefeden vazgeçmediği bu ülke ve topraklarda kadim bir kültürdür.”
Evin Zilan
Doğu Kürdistan toplumunun doğal seyrinin zaman içinde değişikliklere ve bozulmalara uğradığını söylemeye gerek yok. İktidar kurucularının fetih amaçlı müdahaleleri bölgenin demografisinin değişmesine neden olduğu gibi, bölge halklarının kolay kontrol, sürgün ve yer değiştirme için birbirinden ayrılması, bir yanda psikolojik araçsallaşma ve özgüven eksikliği yaşayan, diğer yanda biyolojik arka plan ve kültürel doğadan uzaklaşma, o toplumun karakterinde ve kültüründe değişimlere ve zihinsel tahribatlara neden olmakta, bu da nüfuz etmeyi kolaylaştırmaktadır. Rejimin mülkiyet ve hakimiyet, ekonomik ve siyasi çıkarları oluşturmak amacıyla gerçekleştirdiği sınır bölümlendirmeleri, bu toplumun kültürel ve sosyal dayanışmasını da etkilemektedir. Bu sınır şüphesiz ki kültürel soykırım ve toplumları ayrıştırma amacıyla oluşturulmuştur. 16’ncı yüzyıldaki Osmanlı Safevi arasındaki Çaldıran Savaşı’nın bir sonucu olarak Kasr-ı Şirin Anlaşması (1639) ve 1’inci Dünya Savaşı’nda Fransa ve İngiltere arasındaki gizli anlaşma (Sykes-Picot, 1916) nedeniyle Kürdistan ikiye bölünmüştür. Bu bölünmelerde herkes bu sudan, topraktan ve toplumdan nasibini almış ve Kürdistan soykırımın pençesine düşmüştür. Bu durum halkların yabancılaşmasına ve ülke yönetiminde devlet-millet için en iyi model olmasına neden olmuştur. Zamanla bu boşluk halkın zihnine işlemiş ve onlar arasında da farklılıklara neden olmuştur. Muhalefeti ya da farklı zamanlarda iktidara tepki göstermiş kişileri bastırmak için aynı tabakadan ve bölgeden kişileri istihdam etmişlerdir. Örneğin Kürdistan'ın diğer bölgelerinde Kirmanşahlı ve Hewramanlı soydaşların, sorumlu tutularak toplumu baskı altına almak için iktidar piyonu olarak kullanılması, devlet ve idari kurumlarda görev verilmesi ve bu tür içten çökerten politikalar ile Kürt halkının arasındaki uçurum derinleştirilmek istenmiştir. Elbette lehçe ve din farklılığının da bu yönde bir politika olarak kullanıldığını ve var olan farklılıkları daha da körüklediğini söylemeye gerek yoktur.
Kürdistan'da bir arada yaşayan diğer milliyetler ve Kürt olmayanlar da aynı şekilde birbirlerine karşı kullanılmakta, rejim tarafından din ve dil farklılıkları körüklenerek insani iletişime ve özgür bir arada yaşama izin verilmemektedir. Her zaman diğer İran halklarını çoğunluk ve üstün halk olarak, Kürt halkını ise azınlık olarak göstermeye çalışırlar. Devlet dairelerinde Kürt olmayan yetkililer de bulunur ve bu durum İran halklarının her biri arasında önyargılara neden olmuştur, kin ve düşmanlığın kapsamını genişletmiştir. Çünkü İran coğrafyası tarih boyunca bir halklar mozaiği olmuştur ve insanların beraber yaşayarak demokratik ve özgür bir hayat sürdüğü kanıtlanmıştır.
Karakter modelleme politikası
Rejimin içinde Kürtler de devlet dairelerinde görev alırlar, Kürtlerin de devlet için bir model ve devletin gözdesi olmaları istenmektedir. Örneğin, paralı asker ve asimile olmalıdırlar, kendi kendilerine yabancılaşmalı ve devletin propaganda politikalarının dili olmalıdırlar. Kürtlerin direnen ve savaşçı karakterleri ve pek çok Kürt şehrinin sınır ülkelerle komşu olması nedeniyle Kürtler sınır savaşlarında kullanılmıştır ve sınır koruyucusu yapılmışlardır. Bu nedenle bazı ilkokul kitaplarında bile sınır Kürtlerinin 8 yıllık İran-Irak savaşındaki yiğitliği ele alınmıştır. Aksine rejime karşı, haklarını ve kimliğini korumak için başkaldıran Kürtler de kötü ve paralı asker olarak anılırlar. Kürtler öz savunma felsefesini takip etmiş ve bölgedeki her türlü istila ve tecavüze karşı savaşmışlardır fakat maalesef İran rejimi her zaman Kürtlerin savunma gücünü ve savaşçı ruhunu kendi menfaatleri için kullanmak istemiştir. İran rejiminin Doğu Kürdistan'da yürüttüğü bir diğer politika da kültürel asimilasyonun en etkili faktörlerinden biri olan karakter modelleme politikasıdır. Bu modelleme Doğu Kürdistan’ın merkezinde ve periferinde yapılmaktadır. Sine, Urmiye, Mahabad ve Kirmanşah gibi Kürdistan şehirleri merkez olarak seçilmiştir ve bu portallar aracılığıyla etraftaki bölgelere nüfuz ederek onları şekillendirirler. Bunlar öncü olarak hareket edebilen ve etrafındaki şehirleri etkileyebilen şehirlerdir. Bu bakımdan, pek çok olayda, aşiret ve aşiretin özellikleri devlet için böylesi bir metodun kurulması rolünü oynar. Zamanla bu süreç merkez bölgelerde kendini beğenmeye neden olmuş, çevre topluluklar da asimilasyon sürecine girerek söz konusu modele benzeme çabasıyla sahte rekabet yaratmıştır. Bu rekabet aynı zamanda toplumun enerjisinin ve bölünmesinin boşa gitmesine neden olur.
Uyuşturucu, fuhuş, asimilasyon…
İran rejiminin Kürdistan'ın doğu bölgelerindeki asimilasyon politikaları arasında, toplumun öncü gücünü teslim almak için bu bölgedeki kadınları ve gençleri ekonomik yoksulluk üzerinden Besic politikası da yer alıyor. Bu politika Kürdistan'ın bütün bölgelerinde kendini göstermiş, ancak daha çok sınır bölgelerinde ve Hewraman gibi kendi kendine yeten ve tarih boyunca iktidarların saldırgan politikalarına boyun eğmemiş bölgelerde kendini göstermiştir. Halkı yokuşlaştırarak ve sınırları kapatarak, (maalesef günümüzde kaçakçılık pek çok ailenin geçim kaynağı haline gelmiştir), halkı devletin seferberlik kurumlarına çekmek istiyorlar. Besic Kız Kardeşler örgütlenmesini özellikle Kürdistan'daki kadınlar arasında yaygınlaştırarak, cinsiyetçiliğin ve ataerkil sistemin uzun süredir muhalifleri olan kadınların üzerinde baskı ve kontrol ideolojisi olarak kullanıyorlar. Kuşkusuz Kürdistan'daki özel savaş politikası sona ermemiş, başta kadınlar ve gençler olmak üzere Kürdistan'ın öncü ve direnişçi potansiyelini yok etmek için her türlü ahlak dışı politikayı, kimliksizleştirmeyi ve asimilasyonu uygulamaktan çekinmemiştir. Kürdistan'da ve özellikle Kirmanşah, İlam ve Loristan bölgelerinde bağımlılık, intihar ve kendini yakma, işsizlik ve göç rakamları her geçen gün artıyor. Şöyle ki, bağımlılık ve işsizlikte Kirmanşah eyaleti, kendini yakmada İlam ve göçte en yüksek istatistiklere Loristan eyaleti sahiptir. Kadınları önemli ölçüde etkileyen krizler ve toplumsal zararlar, toplumun bu kesiminde bağımlılığın artmasına neden olmakta ve birçok genç kadın, uyuşturucu temin etmek için fuhuş yapmaktadır. Kuşkusuz ki bu olaylar, İran rejiminin otoriter gücünü arttırmak için uyguladığı politikalarının bir parçasıdır. Kürdistan'daki tüm bu bölgeler coğrafi olarak tarıma ve ekime elverişlidir. Bunu yapabilecek kadınlar, erkekler vardır. Ancak sorumuz şudur ki bu insanlar arasında işsizlik, intihar ve bağımlılık neden yaygın?
Kadınlar en düşük sosyal şartlarda yaşamakta
Doğu Kürdistan'da kadınları etkileyen talihsiz olaylardan ve toplumsal zararlardan biri de intihar ve kendini yakmadır. İran'da ekonomik ve sosyal sorunlar insanların ölüm kalım sebebi haline geldi. Günümüzde sadece kadınlar değil erkekler de ruhsal, sosyal ve ekonomik krizler nedeniyle trajik bir şekilde yaşamlarına son vermektedir. Ataerkil bağnazlık ve aşiretçilik, her türlü şiddet, aile içi anlaşmazlıklar, İlam’da olduğu gibi sınırdaki savaşların etkisi, artan depresyon, kendini yakmanın ve intiharın temel nedenleridir ya da daha doğrusu kadınları intihara teşvik eden nedenlerdir. Bu coğrafyanın kültüründe önemli ve kutsal bir yere sahip kadınlar, bugün ataerkil cinsiyetçi zihniyetin yüzünden özellikle son kırk yıldır en düşük sosyal şartlarda yaşamaktadırlar. Din ve mezhep adı altındaki resmi ideoloji kadınların yaşam alanını daraltmıştır. Modernleşmenin bu bölgelere gelmesi, kültürel ve sosyal dokunun çökmesi ve kentsel yapıların oluşması en çok kadınları etkiledi. Özellikle Yarasan, Hewreman ve kırsal kesimde kendi kendini idare eden ve ekonomik olarak kendi kendine yeten kadınlar, kentlere göç ve toplumsal krizin artmasıyla birlikte kafası karışmış, kimlik ve değerlerini değiştirmiş, istenmeyen işlere zorlanarak ciddi sorunlarla karşı karşıya kalmışlardır. Öte yandan şehir hayatına girerek İranlı bir kadını taklit etme ve statüsünü elde etme eğilimindeler ve aslında bu merkezler, özellikle okullar ve idari kuruluşlar, merkezleri haline gelmekte ve Kürt kadınlarının giyim kuşamları ve hatta kültürleri üzerinde önemli etkiler bırakmaktadır.
Yarsan dini Zagros düşüncesinin bütünüdür
Yarsan toplumundaki kadınların hayatının kendine özel bir tarifi vardır. Kadınlar ve erkekler arasındaki ilişki ve karşılıklı saygı önemli ölçüde konumunu koruyabilmiştir. Yarsani dininde cinsiyetçilik ve namus meseleleri bu toplumun kadim kültürünü henüz etkileyememiştir. Yarsaniler arasında kadın-erkek eşitliği ve kadın haklarına saygı mevcuttur. Yarsan düşüncesinin ortaya çıkmasında Sultan Sehak'ın annesinin rolü de önemlidir. Yarsanlar arasında konsey olarak kabul edilen ve her birisi topluluğun aktivitelerinde öncü olan yedi kişi vardır. Sultan Sehak’ın annesi, Remzbar Xatun, yedi kişiden birisidir adı yük ve yaratılış anlamına gelir. Aslında anneliğin ve dişiliğin merkezi odur. Politik, sosyal ve eğitim bakımından toplumu bir arada tutma rolü Remzbar Xatun’undur. Diğer alanlarda da kadınların rolü ön plandadır. Yarsan dini, ilahi kültürün doğuşu olan Zagros düşüncesinin bütünüdür. Hewraman da toplum ve özellikle kadınlar için özgür, eşit ve demokratik bir yaşam için en uygun alanlardan biridir. Kürdistan'ın her bir bölgesinin adının tanrıçalarının ve kutsalların yerine atıfta bulunması gibi, Hewraman da Hewra veya Ahura anlamına gelir ve Avesta'da “Hur” güneş anlamına gelir ve "Man", "Ahura'nın ülkesi" anlamına gelen ev anlamına gelir. Ana-kadın tanrıçanın kültürü olan doğal toplumun kültürüne sahip bir toplum gerçekliği vardır. Doğayı canlı tutan, doğayı hayatın gereklilikleri ölçüsünde kullanarak doğayla olan ilişkisini ve dostluğunu sürdüren bir tavır hakimdir. Kendilerini doğanın bir parçası olarak görürler. Aynı sosyal tutuma sahipler; saf ve sade bir ruhla, kendi kendine yeten bir düşünceyle günlük ihtiyaçlarını karşılarlar ve birlikte yaşarlar. Toplum kadın ve erkek haklarını tanımlarken cinsiyetçi değildir. Kadın, tabiat ana toplum, aile ve herkes için kutsaldır ve toplumun yönetim ve organizasyonunda önemli bir rol oynamıştır. Bisaran köyünün adı da bunu kanıtlayabilir. Hewraman, direniş ve mücadele alanı olmuş, bu özelliğinden dolayı özgürlükçü faaliyetlere ve devrimci hareketlere zemin olmuştur. Vatanseverlik, toprağa bağlılık, tarıma ve ekime ilgi ve motivasyonun bol olması da bu yöredeki kadınların diğer özellikleridir. Bu nedenle bu bölgenin oluşturulması, toplumun kendi halkını kendi yönetebileceği yaratıcılık ve yenilikçilik özelliklerine sahiptir.
Bu bölgelerdeki coğrafyanın ve dinin etkisi, otoriter rejimin siyaset ve ideolojisinin toplumu etkileme gücünü azaltmış, diğer bölgelere göre daha az yabancılaşma ve asimilasyona yol açmıştır. Bu özelliğinin de söylemeye gerek olmadığı gibi rejim tarafından her zaman saldırıya uğramasına ve onlarla İran'daki diğer uluslar arasında düşmanlık ve kin tohumları ekmesine neden olmuştur. Devletin insanlık dışı soykırım politikalarına, geleneksel aşiret kültürüne rağmen, eğitimsel ve şahsi iradeyi analiz eden bir direniş alanı yaratarak, kadınların öncü rol oynadığı bir bağlam ile cinsiyetçiliğe karşı mücadele edilebilir.
Kürdistan toplumunda; rejimin bu insanlara karşı politikasını, Zagrosluları, özellikle kadınların özgün ve boyun eğmez karakterini tanımak, kadın düşmanı ideolojiye ve rejimin özel savaş yöntemlerine tamamen karşı bir tutum takınmak mümkündür. Demek ki bir toplumun kültürünün hangi kesimi ya da hangi katmanı yok edilme hedefindeyse, o toplumun gücü mutlaka o kesimde gizlidir. Bu nedenle işgalden kurtarılması gereken bir güç kaynağı olarak görülmelidir.
Kadın düşmanı zihniyete karşı intikam…
Tüm tarihsel kanıtlar, kadın-yaşam-özgürlük felsefesinin modern bir mesele olduğunu ve sadece belirli bir bölgeye veya halka ait olmadığını, Zagros dağlarının kalbinden geldiğini ve ana tanrıça-anne kültüründen doğduğunu göstermektedir. Kadın-yaşam-özgürlük felsefesi, bu mirası tarihin bağrından alıp kadınlara ve halkımıza sunan Ninhursag'ın annesi tanrıça Anahita ve Mitra'nın felsefesidir. Kadın-yaşam-özgürlük sadece bir slogan değil, kadınların hiçbir koşulda bu tarz ve felsefeden vazgeçmediği bu ülke ve topraklarda kadim bir kültürdür. Bugün Rojhilat (Doğu) Kürdistanı bir kıvılcımı ateşlemiş ve sadece Kürt kadınlarını değil tüm İranlı kadınları kucaklamıştır. İranlı kadınlar bugün bir kez daha gösterdiler ki bu toprakların, Zagrosların çocukları Ninhursag'ın annesinin çocuklarıdır. Zehakların zulmü, Enkiduların kurnazlığı, uygarlıkların kölelik zincirleri, bu toprakların kadınlarının direniş ve isyan ruhunu kıramadı, karartamadı. Bugün Rojhilat'ta, Kürdistan'da ve İran'da yaşananlar anlık bir olay değil, bu toprakların binlerce yıllık tanrıçalarının çocuklarının ataerkil ve kadın düşmanı zihniyete karşı intikamıdır. Kadın-yaşam-özgürlük söyleminde bütünleşen kadınların birlik ve beraberliği, otoriter devletlerin kendi çıkarları için halklar arasına çizdiği tüm siyasi sınırları yıkmak demektir.
* Bu yazı, Jineolojî Dergisi’nin “ROJHILAT” dosya konulu 28’inci sayısından kısaltılarak alınmıştır.