Duyguların yüceltilmesi

  • 09:05 29 Mart 2024
  • Jıneolojî Tartışmaları
 
“Aşk teorisi kişisel tatminden, beraberlikten öte bir anlam birliğinin oluşmasının adıdır. Kendini tanıma, xwebûn, sevme ve sevilebilir konuma getirmektir. Sevgi, saygı ve güvene dayalı gelişen ilişkiler ile anlam bulmaktadır. Duygu dünyasını teşhir, dedikodu, dışlanma korkusuna düşmeden paylaşmak ve yalnız olmadığının bilinciyle deneyimleri ortaklaştırıp kadınların cinsellik başta olmak üzere yaşamın her alanında nasıl yaşamalı sorusuna cevaplar üretmek canlı gelişen bir süreçtir.” 
 
Nagihan Akarsel
 
Çözümleme ve diyaloglar, güdü sınırında kalan cüce duygulara karşı yüce duyguları geliştirmenin yöntemidir. Abdullah Öcalan, “Duygu veya duyarlılık ilkesi! Duygulanmamız gerek, doğal olanı bu. Bu bir tedbir; yani sosyal, siyasal, duygusal bir tedbir mahiyetinde: Duygularımı bile eğitmem gerekiyor, olmayan duygularımı da geliştirmem lazım” demektedir. Şeffaflık ilkesi bütün tabulara, dogmalara karşı bir tedbirdir. 
 
Duyguların yüceltilmesi, mücadele içinde toprak ve özgürlük bilincinden geçmektedir. Din, aile, ulus, sınıf, savaş, sömürgecilik kıskacında olan Kurdistan’da nasıl yaşanır ve sevilir sorusu stratejiktir. Mem û Zîn, Siyabend û Xecê, Derwêşê  Ewdî ile Adûle, Cembelîyê Mîrê Hekarî ve Binewşa Narîn, Genç Xelil ve Xepsexan gibi trajedi ile sona eren aşk hikayelerinden bağımsız değildir. Kürt aşkı çözümlemeleri (Abdullah Öcalan) bu şekilde karşımıza çıkar. Bu destanlarda aşkın, toplumsal boyutu ve iki kişi arasında gerçekleşmemesi, edebi bir dille anlatılır. Kadınların duygularının belirgin olduğu bu anlatımlarda ihanet, kahramanlık ve sevgi çok derinlikli işlenir. Savaş ve zafer olmadan, kölelik düzeni yıkılmadan aşkın gerçekleşmeyeceğinin destanlarıdır. 
 
Kürdistan’ın sosyolojik analizi de kadın ile erkek arasındaki ilişkinin analizinde saklıdır.  Her bir aşk şarkısı, destanı bu ilişkiyi nasıl, neye göre ele alacağımız konusunda bir kapı aralar, bir soru bırakır. Zeryan da Adûle’nin ağıdının açtığı kapıdan girerek kolektif aşkın tanımına ulaşır. Ve günlüğünde, “Derwêş yiğit bir Kürt erkeği, savaşkan ve onurlu. Adûle Derwêş’i, yiğidini yitirdiğinde bir ağıt yakar. Delala Derwêşa diye yanık bir ağıt. Derwêş son soluğunu Adûle’nin dizleri üzerinde verir. Kendimi Adûle’ye benzetsem abartıya kaçmaz. Ben de dizlerimin üzerinde Derwêş gibi yiğit Kürt gençlerinin son soluğuna tanık oldum. Öyle candan, içten, hesapsız ve ölesiye… En kutsal sevgi, uğruna ölümü göze aldığındır.  Şimdi aşkın gerçek tanımına varıyorum. Bizler yaşamın en zorlu sınavından geçerken sözümüze sahip çıkıyoruz. Demokratik ulusu inşa ederken aşkla tüm zorlukları yeniyoruz. Bizim yaşadığımız kolektif aşktır, işte ben bu yoldaşları kolektif aşkla seviyorum. Bizler çağın Adûle ve Derwêşleriyiz” diyor. Abdullah Öcalan, “Özgürlük görevleri temelinde gerçekleşen ve gerçekleştiren, toplumsal kurtuluşu sağlayan kadınlar ve erkekler, ancak hiçbir köleleştirme ilişkisine yer vermeyen aşkı ve sevgiyi somutlaştırabilirler” demektedir. 
 
İlk çelişki 
 
İlk adımda sistemin dışına, özgür alanlara çıkış yapan kadın ve erkeğin yaşadığı temel çelişki ise cins temellidir. Her ne kadar temel gerekçeleri ulus ya da sınıf çelişkisi temelinde olsa da var olan geleneksel roller, cins mücadelesinin gerekliliğini dayatmaktadır. Zira bugüne kadar ulus ve sınıf eksenli birçok savaşta kadın yer aldı. Svetlana Alekseyeviç “Kadın Yok Savaşın Yüzünde” kitabında bu gerçeği çok iyi ifade etmektedir. Yine Güney Kürdistan’da ülkesini savunmak amacıyla peşmerge olan kadınların, iki hafta içinde evlenmek zorunda bırakılması buna örnektir. Çünkü bir kadının “sahibi” olmadan erkeklerle yan yana savaşması mümkün değildir (Güney Kürdistan’da peşmergelik yapan Maxsuma Mihemed ile yapılan röportajdan alınmıştır.) Özgürlük mücadelesi içinde de kadınları geri cephede tutmaya çalışan, geleneksel rolleri dayatan, kadının savaşacağına inanmayan yaklaşımlar aile, din ve devlet üçgeninde kurulan zihniyetin bir sonucudur. Kadının da kendine, hem cinsine, erkeğe ve topluma yaklaşımı sorunlu. Güç olmayı ya kaba retçi ya da erkek karikatürü olma şeklinde ele alma biçimi gelişiyor. Ya da özgürlük adı altında liberal yaklaşımlar sergileme, küçük burjuva bireyciliğini dayatma, yetkiye dayanma söz konusu olabiliyor. 
 
Kopuş teorisi
 
Kopuş teorisi, farkındalık bilincinin örüldüğü özgün mekanlarda, kadınların kolektif iradesiyle örülmektedir. Kadının, “toplumla tanışma, erkekle hesaplaşma, yaşamla buluşma” (Abdullah Öcalan) diyalektiği olan bu teori, cinslerin hem kendi içlerinde hem de kendi aralarındaki uçurumların, eşitsizliklerin, duvarların farkında olmasının ve kolektif irade ile yıkıp yenisini kurmanın teorisidir. Aynı zamanda sosyalizme, aşk teorisinin eklenmesinin teorisidir. Aşk teorisi kişisel tatminden, beraberlikten öte bir anlam birliğinin oluşmasının adıdır. Kendini tanıma, xwebûn, sevme ve sevilebilir konuma getirmektir. Sevgi, saygı ve güvene dayalı gelişen ilişkiler ile anlam bulmaktadır. Duygu dünyasını teşhir, dedikodu, dışlanma korkusuna düşmeden paylaşmak ve yalnız olmadığının bilinciyle deneyimleri ortaklaştırıp kadınların cinsellik başta olmak üzere yaşamın her alanında nasıl yaşamalı sorusuna cevaplar üretmek canlı gelişen bir süreçtir. 
 
Hem kadın öncülüğünde özgürlük ölçülerini yaratmak hem de bu ölçüler temelinde erkeği hizaya getirmek kopuş teorisi ile olmaktadır. Kopuşun fiziksel, düşünsel ve ruhsal boyutları iç içe gelişmektedir. Cins bilinci, cins sevgisi, cins mücadelesi gibi kavramlar belirleyicidir. Cins bilinci, kadının özgürlük tarihi kadar kölelik tarihini açığa çıkarmak olurken, cins sevgisi kadınlar arasına örülen duvarların ve yaratılan rekabetin yıkılmasıdır. Kölelik kodları olan sevilme, beğenilme ve seçilme yerine xwebûn olan, seçen, ölçü veren ve yaratan olmaktır. Cins mücadelesi ile birbirine karşı eleştirel ve özeleştirel olmak, değişim dönüşüm için emek vermektir. Kadın kurtuluş ideolojisinin yurtseverlik, özgür düşünce ve irade gücü, örgütlenmek, mücadele etmek ve güzelleşmek olarak özetleyeceğimiz ilkeleri de bunun sonucunda gelişmektedir. Bu anlamda kendisi olmayı yani xwebûn olmayı başaran kadının erkeği değiştirip dönüştürmesi mümkündür. 
 
Erkeği öldürmek
 
Erkeği öldürmek kavramı da bununla bağlantılı hegemonik sistemden gelen bütün özelliklerden kurtulma temelinde gelişmektedir. Bu anlamda erkeği değiştirme ve dönüştürme, bilinçli bir cins mücadelesini gerekli kılmaktadır. Bu konuda epey yol alınmış olmakla beraber ahlaki politik doku anlamında bin yılların geleneklerine sırtını dayayan ve kendini değiştirme ihtiyacı duymayan erkeğin daha bilinçli ve inançlı bir mücadele yürütmesi gerektiği açıktır. Bu mücadele yeni yaşam kültürünün belirleyici bir parçası olduğu için önemlidir. Kadınları prangaya vuran gelenekler erkeklerin de zinciridir. Ancak bu yönlü çelişki dahi yaşamayan, cins kimliğinin sıkı dokusunu çözme arayışı gelişmeyen bir realite söz konusu. “Dolayısıyla her kadın ile kendisini seven” (Atakan Mahir) erkeğin kadına yaklaşımındaki geleneksel kodların aşılması kolay olmamaktadır. Bunun için her şeyden önce erkeğin erkekle arkadaş olması ve duygu dünyasındaki karanlıkları paylaşması gerekmektedir. Kendi içinde samimi ve ciddi tartışmalar yapan erkekler özgürleşebilirler. Kadına sahip olmayı değil kadına inanmayı ve arkadaş olmayı başaran erkekler sevilebilirler.
 
Yine kadın özgürlük ölçülerini uygulamada başarılı oldukça erkeği de değiştirip dönüştürebiliyor. Bu farklı eğitim yöntemleriyle siyaset, etik, estetik başta olmak üzere birçok alanda yapılmaktadır.  Yani kadının özgürlük düzeyi, erkeğin de özgürlük düzeyini açığa çıkarmaktadır. Her şeyden önce erkeğe bir cins olarak özgür olmadığının bilinci verilmektedir. Abdullah Öcalan’ın Kesire ile olan ilişkisi başta olmak üzere, bu konuda yaşadığı tüm çelişkileri büyük bir şeffaflık ile paylaşması, erkeğin kendini değiştirme dönüştürmesi için büyük imkanlar sunmaktadır. 
 
Cinsellik alanından neden uzak durulduğunun ideolojik ve sosyolojik nedenlerini anlayan ve bunun için mücadele eden erkek ile özgür eş yaşam kuramının oluşturulması mümkündür. Kürdistan Özgürlük Hareketi’nde kopuş teorisi temelinde yaratılmakta olan kültürün erkekte kabul görmesi ve yaşamsallaşmasından sonraki aşama da bu anlamda özgür eş yaşam kuramı olmakta ve bu toplumsal inşanın bir ölçüsü olarak yaratılmaktadır. 
 
*Yazının devamı “Özgür Eş Yaşam Kuramı ” başlığıyla haftaya yayınlanacaktır.
 
*Bu yazı, Jineolojî dergisinin “Cinsellik: Kutsallıktan İktidar İdeolojisine” dosya konulu 24. sayısından kısaltılarak alınmıştır.