Özgürlüğü herkes için gerçek kılan kadınların yüzyılı

  • 09:06 26 Mart 2021
  • Jıneolojî Tartışmaları
“Kadın özgürlüğünü merkezine alan mücadele perspektifi toplumsallaşabilir. 21. yüzyılda ortaya çıkan kadın hakikati işte budur. Peki, böyle bir iddiayı karşılayacak düşünsel, pratik zemin oluştu mu?”
 
Haskar Kırmızıgül
 
Hepimiz ataerkinin, kadın sömürüsünü artık tek bir cephede ve tek bir yöntemle geliştirmediğine hem fikiriz. O halde kadınların her cephede, farklı direnme biçimleriyle sistemi zayıflatması ve sonuçlarının kadınların hanesine yazılması gerekir. 21. yüzyılın mücadele perspektifinin dayanak noktası böyle bir ele alış olmalı. Bir kadın kolektifinin yaptığı işlerden tutalım, milyonlarca kadının katıldığı bir eyleme, patriyarkal sisteme karşı koyuşun hangi alanda gerçekleştiğini bir sıralamaya tabi tutmadan hepsine değer biçmek. Kadın mücadelesinin çok kimlikli, yöntem zenginliği içeren, etkileyen ve etkilenen yanını öne çıkarmak ve bunları kadınların hanesine yazmak. Ve bu mücadelelerin hepsine bütünsel bakabilmek. Şayet böyle bir ele alış olmazsa devletli sınıflı uygarlığın tarihi boyunca yüzlerce, binlerce kez sergilenen kadın direnişleri yine sistemsel değişikliği yaratacak bir düzeye ulaşamaz. 
 
21. yüzyılda ortaya çıkan kadın hakikati 
 
Kadın mücadelesi sınıfsal, ulusal ya da diğer mücadele biçimlerine eklemlenen, tamamlayan, destekleyen bir öge değildir. Artık politik, sosyal mücadele, kültürel direniş, cinsel kimliklerin savunulması ya da çevrenin korunması merkezinde kadın özgürlüğüne yer vererek geliştirilmeli. Kadın özgürlüğünü merkezine alan mücadele perspektifi toplumsallaşabilir. 21. yüzyılda ortaya çıkan kadın hakikati işte budur. Peki, böyle bir iddiayı karşılayacak düşünsel, pratik zemin oluştu mu? Geçmişte bu soruyu iyimserlik, hissiyat ve umutla cevaplamak benim için yeterliydi. Nitekim biz Kürt kadınları gelecek tasavvurumuzu bu üçlü ile yarattığımızı düşünüyorduk. Ancak devrimci mücadelelerin sosyal bilimle bağını kurmak konusundaki boşluğumuzu göremiyorduk. Bu boşluğu doldurmak gerekiyordu.
 
Hem kuramda hem de eylemde köklü çıkışlar gerekiyor
 
 “Sadece resmi modernitenin değil tüm hiyerarşik ve uygarlık dönemlerinin tüm toplumsal dokularında zihnen ve bedenen tutsaklaştırdığı, en derin kölece çalıştırdığı kadın özgürlüğü, eşitliği, demokrasisi çok kapsamlı teorik çalışmalar, ideolojik mücadeleler, programatik ve örgütsel faaliyetler en önemlisi de güçlü eylemler gerektirir” belirlemesi sayesinde yaşadıklarımız ve yarattıklarımızı tanımlayabiliyor, devrimciliğimizin bilimle bağını kurabiliyoruz. Kadın devrimi iddiamızı gerçekleştirmek için Abdullah Öcalan’ın deyimiyle ‘hem kuramda hem de eylemde köklü çıkışlar’ gerekiyor. 
 
Bunları sıralarsak: 
 
“*Kadın özgürlüğünün bilimsel bir temele dayanması: Jineolojî Dergisi kadın devriminin dayanaklarını oluşturmaya katkı sunuyor. Biz Kürt kadınlarına yaşadıklarımızı ve yaşamakta olduğumuz her anın tarihle, sosyolojiyle bağını kurma imkanını sağlıyor. Pratik deneyimlerimizi bilgiye dönüştürmemizi sağlıyor. Sistem arayışımızı ve inşamızı bu analizler üzerinde gerçekleştirebilecek bir zemin kazandırıyor. Ki en yetmez yanımızın bu olduğunu düşünüyorum. Demokratik modernitenin bilimi olarak tanımladığımız Jineoloji'nin kadınların tarih boyunca patriyarka karşısındaki direniş damarlarını yakalayacak, her toplumsal mücadelenin kendi kökleri üzerinden yükselmesine yol açacak güçlü bir potansiyeli var. Nitekim Avrupa ve Latin Amerika’daki farklı ülkelerinde bugüne kadar yaptığımız 15 Jineolojî Kampı’nda buluştuğumuz kadınlar, kendi toprağında saklı direnişleri, mitolojileri, kadın direnişlerini araştırarak mücadelelerinin köklerine ulaşmaya çalışıyorlar. İspanya’da, 7 küçük adacıktan oluşan Kanarya Adaları’nda düzenlediğimiz Jineolojî seminerlerinden sonra orada tanıştığımız kadın kolektifleri ve platformları kendi aralarında örgütleniyorlar. 
 
Yaşadıklarının kaydını tutmak önemli 
 
*Kadın tarihinin yazılması: Kadınların tarihe kaydedilmediğinin, hep satır aralarını okumamız gerektiğinin bilincindeyiz. Diğer yandan kendi yaşadıklarının kaydını tutmak önemli. Kadınların yaratımına, eylemine ve başarısına tanıklık ediyoruz, hatta bunların bir parçasıyız. Bunları kaydetmek de bizim işimiz. Bugün yaşadıklarımızı toplumsallığın başından bugüne kadar biriken kadın değerlerinin bir parçası olarak görmemiz gerekiyor. Geçmişte ve bugünde erkeklerin çıkarlarına göre kurgulanan, düzenlenen sistemin kuruluşunu öğreten bir tarihle değil. Kadınların ihtiyaçları, başkaldırıları ve yaratımlarına göre düzenlenen bir tarih. Jineoloji’de geçen ‘kadın katmanları’ kadın tarihini yeni kavramlarla açıklamak ve kadınların kazanımları ve yitimleri üzerinden yapılan bir dönemleştirmeye denk geliyor. Kendi kavram ve dönem ayrımlarımızla birlikte tarih yazımı, bizi kadın hakikatine ulaştırabilir. Kadınların tarih yazımı sayesinde demokratik modernitenin dayanaklarını açığa çıkarmamız mümkün olabilir. Böylece kadınlar, varlık mücadelesi yürütürken, bir şeyi başarmak ve sıfırdan başlamak dışında seçenekleri olduğunu bilincine varabilir. Altmış bin yıllık tarih boyunca kadın cephesinde biriken değerlerini kendine dayanak yapabilir. 
 
Kadınların örgütlenmesine önem atfetmeliyiz
 
*Patriyarkalın sınırları dışına çıkmayı hedeflemek: Bizi patriyarkalın sınırları dışına çıkaracak örgütlenme, yöntem ve kurumlaşmaları yapmak önemli. Erkeklerin yönetim, örgütlenme, üretim, eğitim vb. alanlardaki sarsılmaz, sürekli ve değişmez yöntemlerinin dışında bir yol düşünmek gerekiyor. Kadınların özgün örgütlenmelerini daha da geliştirmek gerekiyor. Nitekim Kürt kadın hareketi kadın partileşmesi ve kadın konfederal sistemi konusunda uzun yıllara dayalı bir tecrübeye sahip ve şimdi bu tecrübesini dünya kadınlarıyla paylaşıyor. Özgün örgütlenme ihtiyacını gören birçok kadın hareketinden biri Kolombiya’da paramiliter güçlere karşı toprak savunmasının öncülüğünü yapan yerli halklar. Cauca’da yaptığımız Jineolojî Kampı’ndan sonra, Pueblos En Camino içinde yer alan kadınlar, meclis toplantılarından önce özgün toplantılarını yapma kararı aldı. Dünyadaki kadın mücadeleleri açısından önemli bir örnek teşkil ediyoruz. Ancak farklı kadın hareketlerinin kendi içinde oluşturduğu kolektifler, otonom örgütlenmeler, kadın ağları, kooperatifler, akademiler, kurumlaşmalar da önemli. Kadınların örgütlenmesine, buluşmasına dair her adıma bizi patriyarkalın dışına çıkaracak bir önem atfetmemiz gerektiğini düşünüyorum. Birbirimizden haberdar olursak, bu adımları daha köklü bir kopuşa, radikal örgütlenmelere de dönüştürebiliriz. Kürt kadın hareketinin tartışmaya açtığı ‘kadın konfederalizmi’ bu işlevi görebilir.
 
Kadın kültürünü oluşturmak için hafızayı canlandırmak gerekiyor 
 
*Kadının kültür taşıyıcısı olduğunu bilmek: Kadın devriminden daha çok yeğlediğim bir kavram, kadın kültürünü yaratmak. Kültür toplumsal yaşamda daha kökten değişimler anlamına geliyor. Kadın kültürünü oluşturmak için kadın hafızasını canlandırmak ve bunları somutlaştırmak gerekiyor. Kadının kültür taşıyıcılığı yasalar, kurallar ya da yıkımlar ve inşanın ötesinde bir şey. Klasik deyimle kalpten kalbe giden bir yol! Kadın savaşçıların taktıkları şalların ya da halayın bir direniş sembolü haline gelmesi ve Las Tesis dansının Ortadoğu’dan, Asya’ya, Amerika’ya yayılmasının da bununla ilgili olduğunu düşünüyorum. Yine Kürt özgürlük hareketine ait kavramlaştırmalar olan ‘özgür eş yaşam’ ve ‘heval’ kelimelerinin başka bir dil konuşulsa bile Kürtçe söylenmesi, kelimenin ruhunu kaybetmemek kaygısı benzer bir önem taşıyor. Kadınlar, ortak bir metne imza atarak bir mutabakata vararak değişmiyor, değiştirmiyor. Birbirine dokunarak, hissederek kelimelerindeki cinsiyetçi ifadeleri siliyor, direniş hikayeleri, şarkıları dilden dile dolaşıyor. Abdullah Öcalan’ın ‘savaşan özgürleşir, özgürleşen güzelleşir, güzelleşen sevilir’ sözünün Zaragozalı bir kadının kolundaki dövmede yazılı olması, Portekiz, İtalyan kadınların kolunda İştar dövmesi taşıması, bir İtalyan kadının rüyasında hiç tanımadığı Hevrin Xelef’i görmesi ve ona şarkı yapması doğrusu bana büyülü geliyor. Bizler de Pacha Mama’yı (Latin Amerika yerlilerinin tanıdığı toprak ve bereket tanrıçası) duyumsuyoruz. 
 
Bir kadın televizyonu kurabilirsek özgürleşebiliriz
 
*Farklılıklar değil ortaklıklar üzerinden mücadele etmek: Yukarıda sayılanlar bizi bu noktaya taşıyabilir. Kadınları modernleşme, kalkınma, uluslaşma, sosyalizm, insan hakları gibi kavramların içinde eritmemek gerekiyor. Kadınlara bu kavramlar içinde bakarsak kadınlarla ilgili asıl olanı kaybedebiliriz. Dünyanın hangi coğrafyasında olursa olsun kadınların içinde yer aldığı her mücadele bize güç, cesaret ve ilham vermiyor. Belki de tek yapmamız gereken aslolanı kaybetmeden bu direnişleri okumak. Kadınların attıkları her adımı karşılayan bir kucaklayıcılık içinde olmak, pratiğimizin de genişlemesine neden olabilir. Kürt kadınlarının 26 yılı aşan, kendi eğitimlerini, özsavunmalarını, örgütlenmelerini geliştirdikleri pratik ortada. Altmışlı yıllarda ismini hatırlamadığım bir feministin ‘bir kadın televizyonu kurabilirsek özgürleşebiliriz’ hayali Jin TV’de somutlaştı, 2005 yılında yaşamını yitiren Şilan Kobanê, henüz jineoloji tartışmaları yokken 2003 yılında katıldığı bir toplantıda kadın biliminden bahsetti, Rojava’da bir kadın köyü inşa edildi. Örneklerin çoğunu Kürdistan coğrafyasından vermem yerele takılıp kalmak değil, yerelden evrensele doğru ilerleyen gelişmeyi, kadın devrimini, kadın kültürünü yaymayı, sadece negatif sonuçlara bakarak geliştirmeyeceğimizi anlatma çabası. Pratik olarak işleyen ve sonuç alan deneyimlerimizin ve düşünsel birikimimizin Kürt kadınlarının ulaşabildiği alanların ötesine temas ettiği, bir gerçek. Kurduğumuz bu bağlar ve yol açtığı bu etki sadece yerelle ifade edilemeyecek kadar güçlü.”