Gazeteci Çilem Küçükkeleş: Ana akım medya kendini yıkıp yeniden kurmalı

  • 09:03 10 Ekim 2025
  • Güncel
Elfazi Toral
 
İSTANBUL - Barış ve Demokratik Toplum Süreciyle birlikte medyanın kendini yıkıp yeniden kurması gerektiğini belirten gazeteci Çilem Küçükkeleş, ana akım medyanın Kürtlere, kadınlara, Alevilere ve topluma büyük bir özeleştiri vermesi gerektiğini vurguladı.
 
Evrensel gazeteciliğin etik değerlerine sahip çıkmak, her bir gazetecinin gerçeğe ve hakikate sahip çıkması anlamını taşır. Ancak toplumun sesi olması gerekirken iktidarların sesi olmakta ısrar eden medya, savaş ve çatışma dilinde de ısrar ediyor. Toplum, barışa en çok ihtiyaç duyduğu dönemlerden birini yaşıyor. Tam da bu noktada Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, “Barış ve Demokratik Toplum” çağrısını yaptı. Medya her alanda büyük bir güce sahip. Ancak ana akım medya barış dilini güçlendirmesi gerekirken, ne yazık ki bu sürecin önünü tıkayan bir pozisyonda. Devlete yakın medyaların “terör” ve “terörist” kavramları barışı sağlamak yerine savaşı körüklediği anlamını taşıyor. Gazeteci Çilem Küçükkeleş, tam da böylesi bir süreçte medyanın dili ve rol misyonuna ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
 
Türkiye'deki ana akım medyanın iktidara hizmet ettiğini söyleyen Çilem Küçükkeleş, medyanın iktidarların politikalarını geliştiren ve sözcülüğünü yaptığını vurguladı. Ana akım medyanın hakikatten uzak olduğunu ifade eden Çilem Küçükkeleş, toplumun medyanın dışında kaldığını dile getirdi. Çilem Küçükkeleş, “Türkiye’de iktidarların hangi suça bulaşmış olursa olsun bunun en büyük kaynaklarından biri medyadır. Çünkü medya özgür ve bağımsız olamadı. Sermaye ve reklam her zaman ana akım medyayı bağlayan unsurlar oldu. Tam da buna itirazen Türkiye’de muhalif ve Özgür Basın gelişti. 
 
Muhalif basın kendisini çok da muhalefetten geri tutamayan ve iktidarı eleştirirken neden iktidarın gitmesi gerektiğini, kurumsal bağını değil, yerine kim gelecek denklemini belirleyen bir medya oldu. Tam da buna karşı Türkiye’de Özgür Basın gelişti. Özgür Basın’ın koşulları çok zordu. Bu ülkede çok şeye maruz kaldılar. Gazete binalarının bombalandığına bile şahit olduk. Bu gazetelerde çalışanlar tutuklandı, cezaevine girdi, sürgünlere gittiler. Ama tam da ana akımın ve muhalif medyanın da hakikatten uzaklaştığını, topluma gerçekleri ulaştıranın Özgür Basın olduğunu gördük. Kadın mücadelesi, Aleviler, ötekiler açısından baktığımızda bu medyanın bunlara kör bir medya olduğunu görmek mümkündür. Devlet ne kadar tekçi ise medya da o kadar tekçi oldu. Devlet ne kadar erkekse medya da o kadar erkek oldu” dedi.
 
Özgür Basın
 
Kadına yönelik şiddete dair medyanın büyük rolü olduğunu belirten Çilem Küçükkeleş, failleri aklayan bir dil kullanıldığını anımsattı. Çilem Küçükkeleş, “Kadının katledilmesi meselesinde erkeği kızdırdığı için, erkeğe karşı geldiği için hak etme meselesine kadar dayandırılıyor. Medya özellikle yazılı basın açısından kendi satışını bu haberler üzerinden alan bir yerde durdu. Hep çatışmayı koyan, diyaloğu, müzakereyi ve birlikte çözmeyi hep karşısına alan bir habercilik söz konusu. Ama Özgür Basın tam da oradaki eksikliği ve hakikatsizliği gören bir yerde durdu. Biz ilk defa Özgür Basın ile özgür sayfalar gördük, kadın sayfalarını gördük. Ama diğer basın açısından baktığımızda her şeyi karşıtlık üzerinden kuran bir yerde durdu. Bütün bu olumsuzluklar kadın hareketine ve topluma yansıdı. Toplumda şiddetin gelişmesine büyük oranda katkı sağladı” şeklinde konuştu.
 
‘Medya hala bu dile devam ediyor’
 
Barış ve Demokratik Toplum Süreci’ne dikkat çeken Çilem Küçükkeleş, şunları dile getirdi: “Türkiye’de bu çağrı ile birlikte çok alıştığımız yöntemler devre dışı kaldı. Uzun süre ana akım medya, ‘büyük olan devlet küçük olan topluma ne verecek’ tartışması yürüttü. ‘Kürtler ne istiyor?’ Devlet hep büyük ve hep veren ama diğer taraftan da toplumu sadece talep eden bir yerde okudu ve okumaya devam ediyor. Bu medyanın ‘terörsüz Türkiye’ kavramı bu topluma çok ağır bedeller ödetti. Medya hâlâ bu dile devam ediyor. Devlet kime ‘terörist’ dediyse, bu medya da onu yaptı. Hâlâ ana akım medya bu kavramdan vazgeçmiş değil. Bu medya, bu ülkede Kürtlere, kadınlara, Alevilere büyük bir özeleştiriye muhtaç bir medyadır. Ama hâlâ aynı dil ve benzer bir medyacılık devam ediyor. Hâlâ nasıl çalıştırılır, hâlâ bu ülkede cins kırımı nasıl normalleştirilir, buna dair bir medyacılık yapılıyor. 
 
Toplumun talepleri görmezden geliniyor
 
Barış meselesi sadece silahların susması demek değildir. Ya da savaş, kavga, kaos dediğimiz şey sadece iki grup arasında yaşanan bir mesele değil. Türkiye’de uzun zamandır bir çatışma meselesi var ve bu çatışmanın etkilemediği tek bir kişi dahi kalmadı. Bundan dolayı Türkiye medyası savaş ve barış kavramlarını hâlâ anlamış değil. Barış meselesinde de devlet büyük, toplum küçük; devlet verir, toplum alır. Bu, bir mücadele meselesi değil; tam da devletin neye karar verdiği dilini sürdürmeye devam ediyorlar. Medya toplumun taleplerini görmezden geliyor.”
 
‘Bu süreçle birlikte medya kendisini yıkıp yeniden kurmalı’
 
Çilem Küçükkeleş, medyanın dilinin değişebilmesi için yapılması gerekenleri şu sözlerle anlattı: “Bu dilin değişebilmesi için öncelikle şunu kavramaları gerekiyor: Devletler toplumlar için kuruldular. Toplumlar devletler için var olmadılar. Ama bugün öyle bir noktaya gelindi ki toplumun sürekli devlete sadece can verme ve sadece onun varlığını korumak için organize edildiğini görüyoruz. Onun için Türkiye’de böylesi bir süreçte medyanın dilini değiştirmesi gerekiyor. Barış için kurulan her bir cümlenin, atılan her bir manşetin ve yazılan her bir haberin dili değişmediği sürece ana akımda çok da bir değişim gelişmiyor. Devletler çığırından çıkıyor. Bunu, İsrail’in Gazze’ye yaptıkları açıkça gösteriyor. Bu kadar büyüyen, bu kadar silahlanan ve güvenlik meselesi üzerinden kendini toplum üzerine kuran devletler, toplumun güvenliğini en çok tehdit edenlerdir. 
 
Büyük değişimler oldu
 
Bu ülkede ne değişirse değişim olur dersek; bu kadar büyüyen devlet ne zaman küçülür, ne zaman toplum büyürse, ne zaman demokratik bir yapılanmaya gidilirse, devlet kendi görevini doğru algılarsa yalnız medya değil, her şey değişir. Barış ve Demokratik Toplum Süreci’ni kısa vadeli bir şey olarak görmüyorum. Hep ‘AKP iktidarı toplumu çürüttü’ diyoruz ama hiçbirimiz bu çürümenin dışında değiliz, hepimizde büyük değişimler oldu. Bu süreçte önce kendimizden başlamalıyız. Bu süreci her şeyi yıkmak ve yeniden kurmak olarak görüyorum. Bu süreçle birlikte medya kendisini yıkıp yeniden kurmalı. Tam da bu çağrıya uygun olarak... ‘Barış ve Demokratik Toplum’ çağrısının sadece medyayı değil, bütün insanlığı iyiliğe çağıran bir çağrı olduğunu düşünüyorum” dedi.