Aile odaklı politikaların sonucu: Kadınlar evlerinde katlediliyor 2025-08-05 09:06:26   Rozerin Gültekin    İSTANBUL - Faillerin cezasızlıkla ödüllendirildiği bu düzene dikkat çeken KCDP temsilcisi Esin İzel Uysal, “Kadınlar, aile odaklı politikalar nedeniyle evlerde öldürülüyor” dedi. ÖHD Kadın Komisyonu üyesi Didare Hazal Sürmeli ise, “Bu katliamların önüne geçmek için koruyucu ve önleyici yaptırımlar düzenlenmeli, toplumsal bir bilinç oluşturulmalı” çağrısında bulundu.   Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun (KCDP) 2025 yılının ilk 6 ayına ilişkin raporuna göre, 136 kadın katledildi, 145 kadın ise şüpheli şekilde yaşamını yitirdi. Raporda, kadınların yüzde 65’inin evlerinde katledildiği, yüzde 35’inin ise evli oldukları erkekler tarafından katledildiği belirtildi. Kadın cinayetleri ve şüpheli ölümler artarken, iktidar önleyici ve koruyucu politikalar geliştirmek yerine 2025’i “Aile Yılı” ilan ederek bu katliamların önünü açıyor. Cezasızlıktan güç alan erkekler ise mahkemelerde “akli dengem yerinde değil” ya da “değişik sesler duydum” diyerek savunma yapıyor; takım elbise giyerek kendilerini aklamaya çalışıyor. Faillere verilen cezasızlık kadınların yaşam hakkını her geçen gün daha fazla tehdit ederken, kadınlar tüm bu politikalara karşı mücadelelerini sürdürüyor ve yaşam haklarında ısrar ediyor.    Katliamlar ve yargılama süreçlerine dair KCDP temsilcisi Esin İzel Uysal ile Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) İstanbul Şubesi Kadın Komisyonu üyesi Didare Hazal Sürmeli değerlendirmelerde bulundu.   Kadınlar nerede ve kimler tarafından öldürüldü? sorusu   Aile odaklı politikaların kadınların yaşamında yaratacağı riskleri yıllardır dile getirdiklerini söyleyen Esin İzel Uysal, uygulanan politikaların her geçen gün kadın cinayetlerini artırdığını ifade etti. Esin İzel Uysal, “2025 Aile Yılı ilan edildi; yetmedi, önümüzdeki 10 yıl da Aile Yılı ilan edildi. Bunun sonucunda kadınların, özellikle evlerde ve birlikte oldukları erkekler tarafından daha çok öldürüldüğünü görüyoruz. Şüpheli kadın ölümleri ise toplumsal cinsiyet eşitsizliğini çözmek yerine nasıl daha da derinleştirebiliriz diye üretilen politikaların bir sonucu. Şüpheli ölüm dosyaları ‘intihar’ denilerek kapatılıyor. Devlet, kadınların nasıl öldürüldüğünü ve bunun nasıl büyük bir toplumsal sorun olduğunu gizlemeye çalışıyor. Zaten sistematik olarak veriler bile açıklanmıyor. Oysa biz bu verilerin hem sorunların tespiti hem de çözümün anlaşılması açısından hayati olduğunu düşünüyoruz. Bu kadınlar nerede öldürüldü? Kimler tarafından öldürüldüler? Görüyoruz ki kadınlar, aile odaklı politikalar nedeniyle evlerde öldürülüyor. İktidar, kadına yalnızca evinde oturmayı, sadece aile içinde var olmayı dayatıyor. ‘Ailenin reisi erkektir, kadın ve çocuklar onun tahakkümü altındadır’ anlayışıyla hareket ediyor” dedi.     ‘Birlikte gerçekleri ortaya çıkartmak için mücadele etmeye hazırız’   Esin İzel Uysal, kadın katliamlarına karşı yapılması gerekenlere dair şunları söyledi: “Kadınları her alanda güçlendirecek etkin politikaların üretilmesi, 6284 sayılı kanunun ve İstanbul Sözleşmesi’nin uygulanması; bizim toplum içinde eşit yurttaşlar olarak özgürce yaşamamızı sağlayabilir. Bu çözüm yollarını biz yıllardır anlatıyoruz. Ancak iktidar bunları uygulamak istemiyor; çünkü uygulaması demek, kendi otoritesinin de zayıflaması anlamına geliyor. Bu adımı attırabilecek güç yine biziz. Önümüze hedefler koyarak mücadelemizi sürdürmemiz gerekiyor. Şiddete uğrayan kadınlar da, yakınları öldürülen kadınlar da asla yalnız değilsiniz. Biz buradayız ve birlikte gerçekleri ortaya çıkarmak için mücadele etmeye hazırız.”   Erkeklerin cezasızlık savunması: Akli dengem yok   Kadın katliamı davalarında cezasızlık politikasının uygulandığını dile getiren Didare Hazal Sürmeli, faillerin bu politikadan faydalanmak için ortak bir söylem olarak akli dengelerinin yerinde olmadığını iddia ettiklerine dikkat çekerek, “Şimdiye kadar hiçbir akıl hastalığı belirtisi göstermemiş, sosyal hayatına adapte olmuş erkekler, birden bire ‘cinnet geçirdim’, ‘kulağıma sesler geldi’ gibi açıklamalarla cezadan kurtulmaya çalışıyor. Takip ettiğimiz dosyalarda da bu savunmalarla sık sık karşılaşıyoruz. Avukatlığını yaptığımız Kıymet Çetinkaya davasında da, hayatında hiç akıl hastalığı şikayeti olmayan, hiçbir kuruluşa başvurmamış bir erkek; eşini bir cinnet haliyle öldürdüğünü iddia ederek adli tıpa sevk edildi. Adli tıptan akıl rahatsızlığına dair rapor talep edilirken ifade vermekten de kaçtı. Failin kendini aklama gayreti oldukça açık. İlerleyen süreçlerde bunun da açığa çıkacağını düşünüyoruz. Çünkü şimdiye kadar hayatını olağan şekilde sürdüren bir kişinin anlık bir cinnetle cinayet işlemesi pek mümkün görünmüyor. Cezasızlık politikaları hesap edilerek bu cinayetler işleniyor. Oysa olması gereken; koruyucu ve önleyici yaptırımlar düzenleyerek toplumsal bir bilinç oluşturmak” sözlerini kullandı.     Kamuoyunun kadın davalarını sahiplenmesi önemli   Kadınların yaşamlarını ve kazanımlarını koruyan uluslararası sözleşmelerden çekilmenin, hukukun keyfi uygulanmasının ve önleyici politikaların olmamasının katliamları artırdığını vurgulayan Didare Hazal Sürmeli, “Tüm insan haklarını koruma altına alan uluslararası sözleşmelerden çekilmek, kadının başta yaşam hakkı olmak üzere tüm haklarını tehlikeye atıyor. Kadınlar ikinci sınıf muamelesi görüyor. Kadın, katledilmeden önce defalarca kolluğa başvurmuş, uzaklaştırma kararı almış olmasına rağmen öldürülüyor. Kolluk, önleyici görevini yerine getirmiyor. Fail karakola gidince bazen sadece azarlanıyor ve serbest bırakılıyor. Böylece kolluk, erkek için hareket eden bir mekanizmaya dönüşüyor.Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’ni uygulamaması ve bu sözleşmeden çekilmesi, failleri cesaretlendirdi ve cezasızlık politikalarını artırdı. Buna karşın aktif bir avukatlık yapmak; verileri, delilleri doğru sunmak ve faile doğru soruları sormak büyük önem taşıyor. Ancak öz savunma hakkını kullanan kadınların davalarında mahkemeler çoğu zaman öz savunma değerlendirmesi yapmıyor. Kadın şiddete maruz kaldığını söylese, tanıklar getirilse bile mahkeme çoğunlukla bu gerçeği dikkate almıyor ve kadınlara ceza veriliyor. Böylece erkek egemen yargı, sistemini sürdürmeye çalışıyor. Kadınları öz savunmasız, yaşam hakkından yoksun, dört duvar arasına hapsedilmiş ve şiddete boyun eğen bir profil haline getirmeye çalışıyor. Fakat kadın, doğası gereği buna karşı koyuyor” ifadelerini kullandı.