Kayıp yakınları dört kentten seslendi: Failler yargılansın 2025-07-26 14:21:25   HABER MERKEZİ - Amed, Dêrsim, Êlih ve Colemêrg’de aynı gün yapılan eylemlerde, devletin kayıpların akıbetini açıklaması ve faillerin yargılanması talep edildi. Eylemlerde, "Kaç yıl geçerse geçsin, mücadeleden vazgeçmeyeceğiz" mesajı verildi.   Kayıp yakınları ve İnsan Hakları Derneği (İHD), “Kayıplar bulunsun, failler yargılansın” şiarıyla Amed, Êlih, Dêrsim ve Colemêrg’te bir araya geldi. Beş farklı kentte düzenlenen eylemlerde 1990’lı yıllarda zorla kaybedilen kişilerin akıbeti yeniden gündeme getirilirken, devletin failleri ortaya çıkarması ve adaletin sağlanması istendi.   Amed   İHD Amed Şubesi ve kayıp yakınları, “Kayıplar bulunsun, failler yargılansın” şiarıyla düzenledikleri eylemin 859’uncusunu gerçekleştirmek üzere bir araya geldi. Amed’in Rezan (Bağlar) ilçesinde bulunan Koşuyolu Parkı’ndaki Yaşam Hakkı Anıtı önünde bir araya gelen kayıp yakınları, ellerinde gözaltında kaybettirilen ve faili meçhul katliamlarda yaşamını yitirenlerin fotoğraflarını taşıdı. Eylemde bu hafta 1994’te kaybettirilen Mehmet Yıldız’ın hikayesi paylaşıldı.    Eylemde konuşan İHD Amed Şubesi Kayıp Komisyonu üyesi avukat Berfin Elçi, Mehmet Yıldız, Mersin ilinde çalışmaktaydı. Olayın yaşandığı tarihlerde Diyarbakır’daki ailesini ziyaret etmek üzere memleketine geldi. Mehmet Yıldız’ın kardeşi Kemal Yıldız, Diyarbakır’da bir kahvede çalışıyordu. Olaydan kısa bir süre önce sivil polisler kahveye gelerek kimlik kontrolü yaptı. Kontrol sırasında Mehmet Yıldız’ı sormaları üzerine Kemal Yıldız hemen eve giderek durumu abisine bildirdi. Mehmet Yıldız, polisler tarafından arandığını öğrenince eşyalarını bir çantaya koyarak Diyarbakır’dan ayrıldı. 22 Temmuz 1994 tarihinde Diyarbakır’dan Kulp ilçesine doğru giderken, Hazro’ya bağlı Karacaköy köyü yakınlarında jandarma tarafından yapılan kimlik kontrolü sırasında, Mehmet Aktar ve Mehmet Şirin adlı kişilerle birlikte gözaltına alındı. Üçü de Hazro Jandarma Komutanlığı’na götürüldü” dedi.   ‘Mehmet Yıldız için adalet istemekten vazgeçmeyeceğiz’   Mehmet Yıldız’ın gözaltına alındıktan sonra kendisinden bir daha haber alınamadığını belirten Berfin Elçi, “Ailesi, Mehmet Yıldız’ın akıbetinin ortaya çıkarılması için tüm yasal yollara başvurdu; ancak bugüne dek herhangi bir sonuç alınamadı. Mehmet Yıldız, 22 Temmuz 1994’ten bu yana kayıptır. Gözaltında zorla kaybedilmiştir. Zorla kaybetmeler, ağır bir insan hakları ihlalidir. Gözaltına alındıktan sonra kendisinden bir daha haber alınamayan her insan, devletin koruma yükümlülüğü altındadır. Devlet, kaybedilen kişilerin akıbetini açıklamak, failleri yargı önüne çıkarmak ve adaleti sağlamakla yükümlüdür. Kaç yıl geçerse geçsin, Mehmet Yıldız için adalet istemekten vazgeçmeyeceğiz” ifadelerinde bulundu.   Açıklama, bir dakikalık oturma eylemiyle sona erdi.    Dêrsim    İHD Dêrsim Şubesi, 27 Temmuz 1992’de katledilen Ayten Öztürk’ün hikayesini paylaştı. Sanat Sokağı’nda gerçekleştirilen eyleme, DEM Parti Dêrsim Milletvekili Ayten Kordu, yerine kayyım atanan Dêrsim Belediye Eşbaşkanı Birsen Orhan ve TJA aktivisti Ayla Akat Ata’nın yanı sıra çok sayıda siyasi parti ile sivil toplum örgütü temsilcisi katıldı. “Ayten Öztürk için hakikat ve adalet talebimizden vazgeçmeyeceğiz” pankartının açıldığı açıklamada, Ayten Öztürk’ün fotoğrafı taşındı.   İHD Dêrsim Şube Eşbaşkanı Nurşat Yeşil’in okuduğu Ayten Öztürk’ün hikayesi şöyle: “Öztürk ailesi Dêrsim’de yaşıyordu. Tunceli İl Özel İdaresi’nde şef olarak çalışan baba Hıdır Öztürk, 1992 yılının Mayıs ayında Tunceli İl Jandarma Alay Komutanı Mustafa Sabri Yazgankıran tarafından üç kızı ile birlikte alay komutanlığına çağrıldı. Albay, ‘Aklınızı başınıza alın’ şeklindeki tehditlerin ardından onları ‘Polis Ahmet’ diye bir kişiyle tanıştırdı. Albayın tanıştırdığı kişi aslında MİT ve JİTEM adına çalışan Yeşil kod adlı Mahmut Yıldırım’dı. Yıldırım, üç kardeşi sorguladı, telefon ve adres bilgilerini aldı. Bu olaydan kısa bir süre sonra hemşire ve mühendis olan kardeşler Dêrsim’den sürüldü.   Hıdır Öztürk’ün, Dêrsim’de kalan kızı Ayten Öztürk, Mazgêrt (Mazgirt) ilçesine bağlı Akpınar’daki Tunceli İl Özel İdaresi’ne ait bir fabrikada çalışıyordu. 27 Temmuz 1992 akşamı mesai çıkışı sonrasında, içinde 4 kişi bulunan beyaz bir arabayla kaçırıldı. Kaçırılan Ayten, 8 Ağustos 1992 tarihinde Xarpêt Karşıyaka Kartaltepe mevkiinde, bir eli dışarıda kalmış şekilde gömülü olarak bulundu. İşkenceden tanınmayacak hale gelmiş Ayten’in kimlik teşhisi giysilerinden yapılabildi. Ancak işkence bulguları otopsi raporunda yer almadı, doktorlar detaylı otopsi yapmadı. Açılan soruşturma hızla kapatıldı.   Bizzat JİTEM komutanı Cem Ersever ve JİTEM elemanı Abdülkadir Aygan, Ayten Öztürk’ün Yeşil ve ekibi tarafından OHAL Valiliği’nce, Yeşil’e tahsis edilen beyaz Land Rover araç ile kaçırıldığını, daha sonra Diyarbakır JİTEM’e götürüldüğünü ve burada üç gün boyunca işkence gördükten sonra infaz edildiğini açıkladı. Bu açıklamalar basında da yer aldı.   13 Aralık 2011'de, Türkiye Büyük Millet Meclisi Faili Meçhul Cinayetleri Araştırma Komisyonu baba Hıdır Öztürk’ü dinledi. Komisyon Başkanı Ayhan Sefer Üstün, Elazığ ve Tunceli Cumhuriyet Savcılıklarına suç duyurusunda bulundu. Suç duyurusu üzerine dosya yeniden açıldı. Ancak Ayten Öztürk’ü kaçıranlar, işkenceyle katledenler, bedenini kaybedenler ve insanlığa karşı bu suçu örtbas edenler biliniyor olmasına rağmen; dosyada tanıklar, deliller, itiraflar bulunmasına rağmen dava, 21 Eylül 2022’de zamanaşımından düşürülerek cezasızlıkla sonuçlandı.   Tüm yasal yolları tüketen ancak sonuç alamayan aile, 2013 yılında Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) başvurdu. 21 Nisan 2016 tarihinde AYM, Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkı kapsamında, etkili soruşturma yükümlülüğünün ihlal edildiğine karar verdi. Kararın bir örneğini, ihlal sonuçlarının ortadan kaldırılması için Elazığ Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderdi. Ancak sonuç yine değişmedi; dava zamanaşımından düşürülerek cezasızlıkla sonuçlandı.   Hiç şüphe yok ki, Ayten Öztürk’ün işkenceyle öldürülmesi ve bedeninin kaybedilmesi, uluslararası hukuka göre insanlığa karşı işlenmiş bir suçtur ve zamanaşımına tabi değildir. Öztürk’ün katledilişinin 33. yılında, siyasi ve adli makamları bir kez daha Ayten Öztürk dosyasında uluslararası hukuktan kaynaklanan yükümlülüklerini yerine getirmeye ve ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için etkili bir giderim yolu sunmaya çağırıyoruz.   Kaç yıl geçerse geçsin; Ayten Öztürk için, tüm kayıplarımız için adalet istemekten, devletin evrensel hukuk normları içinde hareket etmek zorunda olduğunu hatırlatmaktan vazgeçmeyeceğiz.”   ‘Adalet istiyorum’   Ardından söz alan baba Hıdır Öztürk, kızının ölümüyle ilgili soruşturmanın üzerine gidilmediğini belirterek, 1992 yılından bu yana karşılaştıkları haksızlıklara karşı adaletsizliği sembolize eden bir anıt mezar açtıklarını söyledi.Anıt mezarın üzerindeki elin, kızının elini sembolize ettiğini dile getiren Hıdır Öztürk, şu sözleri kullandı: “Ben devlete seslenmek istiyorum; ya gelin bu eli tutun ve failleri yakalayıp yargı önüne çıkarın ya da adaletsizliğin sembolü olan bu elin, bu dünyada da öte dünyada da yakanızda olacağını bilin. Ben Yeşil’in yakalanmasını, Yeşil’e yardım eden dönemin jandarma alay komutanı ve valisinin yargılanmasını istiyorum. Hak, hukuk, adalet istiyorum.”     Êlih   İHD Êlih Şubesi ve kayıp yakınları, eylemlerinin 695’inci haftasında Gülistan Caddesi’nde bulunan İnsan Hakları Anıtı önünde bir araya geldi. Eyleme, kentte bulunan siyasi parti temsilcileri ve sivil toplum örgütleri de destek verdi. 1990’lı yıllarda kaybedilen yurttaşların fotoğraflarının taşındığı eylemde, bu hafta 31 Temmuz 1993 tarihinde Êlih merkezde bulunan Midyat Garajı'nda minibüsten indiği sırada katledilen Mehmet Yaşar’ın akıbeti soruldu.   Mehmet Yaşar’ın hikâyesi, İHD Êlih Şube Yöneticisi Abdurrahman Yıldırım tarafından okundu. Mehet Yaşar’ın oğlu Şahabettin Yaşar, babasını şu sözlerle anlattı: “Eşi, 8 çocuğu ve annesiyle Gırbereşik köyünde yaşıyordu. Politik duruşunu sevmeyenlerin bile saygı duyduğu bir insandı. İnsanların barış içinde, eşit ve adil yaşamasını savunan bir insan hakları savunucusuydu. Babam 31 Temmuz 1993 tarihinde, OHAL uygulamalarının baskı kurduğu bir dönemde, gün ortasında katledildi. 14 yaşındaydım. Annem en küçük kardeşime hamileydi. Açılan soruşturma dört ay sonra kapatıldı. Failler ortaya çıkarılmadı.”   Eylem, oturma eylemiyle sona erdi.   Colemêrg    İHD Colemêrg Şubesi, kayıp yakınlarıyla birlikte 185’inci haftasında Gever (Yüksekova) ilçesindeki Sanat Sokağı’nda bir araya geldi. “Failler belli, kayıplar nerede?” ve “Kayıplar bulunsun, failler yargılansın” pankartlarının açıldığı eylemde, kayıpların fotoğrafları taşındı.   Bu haftaki eylemde, 24 Temmuz 1994 tarihinde Şemzînan’da gözaltına alındıktan sonra katledilen Naci Şengül, Salih Şengül, Hayrullah Öztürk ve beraberindeki 11 köylünün akıbeti soruldu.    İHD Şube Eşbaşkanı Ozan Akbaş, o gün yaşananları şöyle aktardı: “Jandarma, Yarbay Ali Çamurcu’nun komutasında Ormancık mezrasına baskın düzenledi. Köylüler meydanda işkenceye maruz kaldı. 14 köylü gözaltına alındı. Olayı anlatan bir erin 2011’de savcılığa gönderdiği mektupta, köylülerin 5 gün boyunca ağır işkenceden geçirildiği, sonrasında JİTEM mensuplarınca tabur içinde açılan bir çukura götürülüp infaz edildikleri belirtilmişti. Ancak soruşturma izni verilmedi.”   Ozan Akbaş, faillerin cezalandırılmaması nedeniyle olayların zaman aşımına uğratıldığını, ancak AİHM kayıtlarında bu olayların yer aldığını vurguladı.   ‘Barış sürecine destek çıkılmalı’   Aile adına konuşan Emrullah Öztürk, “Failler belli. Biz sadece bir mezar istiyoruz. Abilerimizin, kardeşlerimizin bir mezarı olsun, gidip iki dua edelim. Bu nedenle herkesin mevcut barış sürecine destek çıkması gerekiyor. Barışın sağlanması herkes için hayırlı olacaktır” dedi.   Eylem, yapılan oturma eylemiyle sona erdi.