Neslihan Şedal: Erkek aklı kadını ontolojik olarak yok etmeyi amaçlıyor 2024-11-21 09:02:47     Öznur Değer   WAN - 25 Kasım’a doğru giderken kadın mücadelesini ve eşbaşkanlık sisteminin hedef alınmasını değerlendiren Wan Büyükşehir Belediye Eşbaşkanı Neslihan Şedal, “Bu zihniyet, kadın hakikatine karşı bir savaş gerçekliğini ortaya koyuyor. Ontolojik olarak yok etme halini barındırıyor. Dolayısıyla 25 Kasım’ın anlam ve önemini de Mirabal Kardeşler şahsında böyle okumak lazım. Bizler de bu faşizm aklına karşı en çok kadınları hedef alan, kadınları yok eden, kadınları intihara sürükleyen, şiddete maruz bırakan akla karşı her alanda etkin bir çalışma yürüteceğiz” dedi.   Kadınların her alanda katledildiği, tacize, tecavüze, işkenceye maruz kaldığı, kaybedildiği bir yerde 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’ne doğru giderken, kadınlar erkek aklı ile yaratılan şiddet sarmalından mücadele ile çıkıyor. Artan kadın kırımına karşı büyüyen kadın dayanışması kadınları “Jin, jiyan, azadî” felsefesi ile bir araya getiriyor.   Wan Büyükşehir Belediye Eşbaşkanı Neslihan Şedal ile kayyımdan geri aldıkları belediyede yaşananları, atanan kayyımları ve gelişen kadın direnişini konuştuk.        *25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü'ne doğru giderken, bir kadın belediye eşbaşkanı olarak, öncelikle deneyimlediğiniz 8 ayı sormak isterim. Kayyım yönetiminin en çok tahribat bıraktığı Kürdistan kentlerinden biri olarak Wan Büyükşehir Belediyesi’ni aldıktan sonra ilk karşılaştığınız tablo ne oldu?   “Kayyımların yarattığı tahribatların halkı ciddi bir tahammülsüzlüğe götürdüğünü görebildik. Kayyımların bıraktığı ekonomik tahribatlar giderilebilir şeylerdir. Gidermesi zor olan şeyler halkın sosyolojisi, kültürü, dili üzerinden yaratılan tahribatlardır. Dolayısıyla bizler burada fikriyatımız gereği çok kültürlü, çok dilli, çok inançlı, bütün etnik yapıları, kimlikleri politikanın öznesi haline getirerek, herkesin kendini yaşatabileceği, sözünü kurabileceği, demokratik siyasetin gereği üçüncü yol çizgisinin gereği olan bir fikriyatla yerel yönetimler modelimizi örmeye çalıştık.”   Öncelikle teşekkür ediyoruz. 25 Kasım’a giderken kadınların bin yıllardır yaşadığı, toplumun her alanında soyutlandığı, her alanda sömürüldüğü, katledildiği, tecrit edildiği bu süreçte bunların hepsinin görünür kılınmasını sağlayan, kadın haberciliğini layıkıyla yapan JINNEWS’i burada ağırlamaktan mutluluk duyduğumuzu ifade edelim.   31 Mart yerel seçimlerinden önce sahada yürütmüş olduğumuz çalışmalarda, iktidar aklının bir yansıması olan kayyımların yarattığı tahribatların halkta çok ciddi bir öfkeye, tepkiye sebep olduğunu fark ettik. Bunun seçim sonuçlarına da yansıyacağını görebiliyorduk. Özellikle özel savaş politikalarının hedefi haline gelen genç kadınların ve gençlerin çok ciddi tepkileri ile karşılaşıyorduk ve bunların çok ciddi bir sahiplenme ile DEM Parti etrafında bir kenetlenme ortaya çıkaracağının farkındaydık. En nihayetinde ciddi bir kamuoyu oluşmuştu. Her katıldığımız etkinlikte, toplantıda, buluşma ve mitingde bu coşku bize çok ciddi bir kazanım elde edileceğine ve kayyım gaspı altında olan kurumların yeniden elde edileceğine dair mesaj veriyordu. En nihayetinde 31 Mart sonrası bizler kayyım gaspı altında olan ve daha birçok belediyeyi büyük bir mücadeleyle elde etmiş olduk. İktidarın büyük kaybettiği bir alanda ilk yönelimi yapmış olması beraberinde halk nezdinde çok ciddi bir sahiplenmeyi getirdi. Çünkü halka ait olan kaynaklar yok edilmişti, halkın kendini özgürce hissedebileceği, özgür yaşayabileceği, kendi değerleriyle yaşayabileceği bir alan kalmamıştı. 31 Mart seçimlerinden sonra eşbaşkanımız şahsında memnu haklarının geri çekilmesi ile birlikte halk iradesine yeniden bir saldırı gerçekleştirilmek istendi. Aslında hukukta, vicdanda, kültürde, ahlakta hiçbir yeri olmayan ve hiçbir şekilde kabullenilmeyen bir saldırının sonucunda halkın demokratik tepkisini ortaya koymasıyla yeniden bir kazanım elde edildi. Elbette ki bu kazanma hali kayyımların yaratmış olduğu tahribatlara karşı verilen çok büyük bir tepkidir.   Bu tahribatlar nelerdi? Halk kayyımların ortaya koyduğu tahribatın birebir şahidi, yaşayanı ve maruz kalanı olduğu için çok ciddi bir hafıza var aynı zamanda kayların yarattığı tahribatlara dair. Kayyımların yarattığı tahribatların halkı ciddi bir tahammülsüzlüğe götürdüğünü görebildik. Bunlar nelerdi, biraz bunları açmakta fayda var. Bu kentin sınır kenti olduğunu biliyoruz. Tarımsal ve hayvancılık faaliyetlerinin yapıldığını biliyoruz. Her yerinden bereket fışkıran bir yer Wan. Hem siyasi anlamda hem kültürel anlamda hem ekonomik anlamda, yani her anlamda çok daha layık bir seviyede olması gerekirken, bilinçli olarak yürütülen politikalar sonucu birçok alanda geri bırakılan, yoksulluğun yaşandığı, en temel sorunun kadın kırım politikaları olduğu, kadınların neredeyse her gün katledildiği, intihara sürüklendiği, şiddete maruz kaldığı, ülkenin en genç nüfusuna sahip ama genç yoksulluğunun en derin yaşandığı, ekolojik sorunun ciddi yaşandığı, ulaşım sorununun aynı zamanda yoksullukla bağlantı kuracak şekilde yaşandığı bir kent. Yaşadığımız feodal toplum içerisinde erkekleştirilmek istenen bir kent Wan. Dolayısıyla dizaynı da erkekçe yapılan bir kent. Kadınlara yaşam alanı bırakılmayan bir kent. Uygulanan imar planlamasında halkın kültürünün, toplumlar arasındaki dayanışma duygusunun yok edildiği bir kent. Afet kenti olan ancak buna karşı hiçbir önlemin alınmadığı bir kent. Bu aleni bir sorunken, buna dair hiçbir çözüm geliştirilmemiş, politika üretilmemiş. Bu sorunlar Wan’da yaşanırken HDP’li belediyeler geldiğinde halkın sorunlarını analiz eder ve çözüm politikalarını üretirken, görüyoruz ki atanan kayyımlar yoksulluğa, kırım politikalarına, yoksulluğa, göç politikalarına, ulaşımına, tarımına, hayvancılığına, turizmine dair yürütmek istediğimiz bütün politikaların önüne set çekiyor. Kayyım demek, halkın sorunlarının çözülmemesi demek. Haliyle bu sorunlar çok ciddi derinleşti. Bizler DEM parti olarak, Kürt özgürlük mücadelesi yürüten bir halk olarak, eşbaşkanlık sistemiyle kadın erkek eşitliğini sağlayan, demokratik, ekolojik, kadın özgürlükçü perspektife dayanan bir modelle bu toplumsal sorunların çözülebileceğini ifade ettik. Dolayısıyla aslında bizim de fikriyatımıza kayyım atanmış oluyor. Kadın politikalarına, halkların kültürüne, diline, inancına düşmanlık üzerinden kayyım atanıyor. Halkın kaynaklarının halkın sorunlarının çözümüne dair kullanılması gerekirken, bunların hepsi yapılmamış çok ciddi borçlar altında bırakılmış. DEM Partili belediyeler bu borç yığını altında. Kayyımlar halkın ihtiyaçlarını gidermek üzerinden değil, devletin diğer kurumlarının ihtiyaçlarını gidermek üzerinden hizmetler yapmış. 9 milyar TL borç olduğunu ve bu borcun çok büyük bir kısmının, halkın yola, su şebekelerine, kanalizasyon, park, yeşil alan, istihdama, ekolojik sorunların giderilmesine, afet koordinasyonunun kurulmasına, ulaşıma ihtiyacı varken, bunların hiçbiri buraya kullanılmamış başka kurumların ihtiyaçlarına kullanılmış. Dolayısıyla çok ciddi bir borç ve tahribat var.   DEM Partili belediyeler geldiğinde, hizmet üretilememesi, halkın ihtiyaçlarını giderememesi ve halkla karşı karşıya gelinmesi üzerinden politika yürütüldü. Bu borç ve tahribatları kendimize bahane etmedik ve bir şekilde ürettik. Kayyımların sekiz dokuz yılda yapamadığını biz beş altı ayda yaptık. Bizim arkamızda, bizimle birlikte yürüyen, gücümüzü aldığımız çok ciddi bir halk gerçekliği var. Biz moralimizi motivasyonumuzu halktan alıyoruz. Bırakılan borcun afişlerini belediyelerimize astık ve o borcu gördükten sonra gelip “bizler gidip çalışacağız ve belediyemize katkı sunmak istiyoruz, bizler neler yapabiliriz” diyen bir halk gerçekliğiyle karşı karşıyayız. Kayyumların bıraktığı ekonomik tahribatlar giderilebilir şeylerdir. Gidermesi zor olan şeyler halkın sosyolojisi, kültürü, dili üzerinden yaratılan tahribatlardır. Dolayısıyla bizler burada fikriyatımız gereği çok kültürlü, çok dilli, çok inançlı, bütün etnik yapıları, kimlikleri politikanın öznesi haline getirerek, herkesin kendini yaşatabileceği, sözünü kurabileceği, demokratik siyasetin gereği üçüncü yol çizgisinin gereği olan bir fikriyatla yerel yönetimler modelimizi örmeye çalıştık. Sekiz yıl boyunca bu halk kendi kültürüne, diline dönük bir konser, tiyatro etkinliğine katılamadı. Kadınlar için, gençler için, halklar için açılan kurumların kapatılması aynı zamanda bir kültürel yozlaşmanın dayatılmak istendiği, ahlaki yozlaşmanın da yapılmak istendiği bir politika işletildi burada.   *Kayyımların en çok kadın kazanımlarını hedef aldığını ve ilk saldırılarını kadın kurumlarına yaptığını biliyoruz, yayınlarımızda işledik daha önce. Ancak siz göreve geldikten sonra bu konuda nasıl bir yol izlediniz? İlk adımınız ne oldu?   “Kürt Kadın Hareketi genel anlamda kadınların kendini özgür hissedebileceği, tarihiyle tanışabileceği, eğitim ve akademi alanlarını oluşturabileceği, gelişen her türlü şiddetle mücadele alanı oluşturabileceği, kadın ekonomisini geliştirebileceği bir politika ile yerel yönetimlerde mücadelemizi örüyoruz.”   Kürt Kadın Hareketi genel anlamda kadınların kendini özgür hissedebileceği, tarihiyle tanışabileceği, eğitim ve akademi alanlarını oluşturabileceği, gelişen her türlü şiddetle mücadele alanı oluşturabileceği, kadın ekonomisini geliştirebileceği bir politika ile yerel yönetimlerde mücadelemizi örüyoruz. Bizler her dönem bizden önceki yoldaşlarımızın emeğine sahip çıkarak ve onların emeklerinin üzerinden örgütlenerek mücadelemizi yürütüyoruz. İktidar aklı binlerce yıl boyunca kadın mücadelesini, kadınların yaşamını daraltan, kadınları yaşamdan izole eden, kadınların birlikte vakit geçirdiği, kadın dayanışmasını ördüğü alanları bertaraf eden politikalar üretmiş. Dolayısıyla kadın hareketleri ve Kürt Kadın Hareketi, bin yıllardır kadınların sömürüldüğü, yok saydığı alanların yeniden özgürleştirilmesi üzerinden bir mücadele yürütüyor. Bizler de yerel yönetimlerde bu perspektifle mücadelemizi yürütüyoruz. Kayyımlar ilk atandığında Büyükşehirlerde Kadın Politikaları Daire Başkanlıklarını, illerde ve ilçelerde de Kadın Politikaları Şube Müdürlüklerini hedef alarak kadınları ihraç etti. Kayyımlar kadın düşmanı politikaların yürütücüsüdür. En çok kadınlar işten çıkarıldı, en çok kadın kurumları kapatıldı, feshedildi, dolayısıyla bunun altında yatan bir zihniyet var. Bu zihniyeti okumadan genel kayın siyasetini çözemeyiz. Bin yıllardır inşa edilen erkek iktidarı, kadın kazanımları üzerinden, kadın kazanımlarının gaspı üzerinden kendini yaşatır. Kadın öncülüğünde gelişen özgür yaşamların hedef alınması üzerinden, kadın kırım politikaları üzerinden kendini yaşatır. Bizim de mücadele hattımız tamamen bu politikalara karşı politika üretebilmek, mücadele alanı geliştirebilmek ve örgütlenmektir. Bizler geldiğimiz gibi hızlıca Kadın Politikaları Daire Başkanlıkları ve Şube Müdürlüklerimizin atamalarını yaptık. Kadına yönelik açılan bütün alanların kapatılması demek aynı zamanda o kentte bilinçli olarak kırım politikası yürütmek demektir. Sekiz, dokuz yıl içinde özellikle özel savaş politikaları bağlamında, kadına yönelik katliamların arttığı, kadına yönelik şiddetin çok ciddi derinleştiği ve kadın intiharlarının arttığını görebildik. Kadın yoksulluğunun arttığını, kadınların kendine dair farkındalığının parçalanmak istendiğini gördük. Kadınların yaşayabilmek için daha özgür yaşam alanlarında bulunabilmek için bütün iletişim kanalları yok edildi. Alo şiddet hattı kapatıldı. Kadınların şiddet ortamından uzaklaşabilmek için ilk adım istasyonları kapatıldı. Kadın sığınakları, özgür yaşam alanları kapatıldı. Kayyımlar atandığında kadın sığınma evini neden kapatır? Kadınların şiddet ortamından uzaklaşmak için, ölmemek için, katledilmemek için uzaklaşmak istediği ortamı, kendini daha güvende hissedebileceği bir ortamı neden kapatır? Çünkü o kentte kadınların katledilmesi ister, o yüzden kapatır. Bizler sekiz aydır kayyımların yarattığı tahribatların giderilmesi ile uğraşıyoruz. Kadınların daha özgür yaşayabileceği alanlar açılmasına dönük hummalı bir çalışma yürütüyoruz.    Kadınların özgürleştiği bir toplumda bütün toplumsal sorunların çözülebileceğini ifade ediyoruz. Kadınlar gelip bizi ziyaret ediyor, çalışmalarımızı kadınlarla birlikte yürütüyoruz. Geldiğimiz gün ilk yaptığımız şey her şeyi “Jin” ile donatmak, yaşamla donatmak oldu dolayısıyla “Jin” Kadın Masamızı açtık. Buraya gelemeyen kadınların web sitemiz üzerinden bize ulaşmasını sağladık. Kapatılan “alo şiddet hattı”na karşı Jin Kadın Danışma Dayanışma Hattı’nı açtık. Klasik iktidar aklının kadınları yarattığı profile sığdırmak istediği alanların hepsinin içini revize ettik ve kadınların kendini özgür hissedeceği, üretebileceği, yaratabileceği yaşam alanlarına dönüştürdük. Buna dönük kurslar devam ediyor. Yaşam merkezlerimizden kadın ekonomisini geliştirecek merkezlere kadar, kadın araştırma ve kadın eğitim araştırma merkezlerine kadar çok ciddi çalışmalarımız oldu. İlçelerimizle birlikte kadın yaşam merkezlerini açıyoruz, kadın dinlenme evleri açılmaya başlandı, kadınların üretim yapabileceği atölyeler açılıyor şu an açılmaya devam ediyor. Hijyen petlerinin kadınlara ücretsiz bir şekilde sağlanmasına, iç çamaşırı ihtiyacının karşılanmasına dönük çalışmalarımız var. Derinleşen kadın yoksulluğuna dair, ekonomik olarak kadınların yaşam standartlarını belli bir seviyeye getirene kadar bu çalışmamız devam edecek. Kentlerimizi birer kadın kenti yapacağımıza dair sözümüzü hep güçlü bir şekilde kurduk ve bu bizim çalışmalarımıza da yansıdı. Beş yıllık özgün olarak kadın stratejik planlamamızı hazırladık. 30-40'tan fazla kadın toplantısı gerçekleştirdik. Kadınlara tek tek sorduk, bizler 5 yıl boyunca bu kenti birlikte yöneteceğiz, sizler neler yapılmasını isterseniz üzerinden bir çalışmamız oldu. O günden bugüne kadar kadınlar bu kentin yönetimine dair sözünü çok güçlü bir şekilde kurabiliyorlar. Birçok yerde kadınların isteği doğrultusunda projeler hayata geçirildi. Rojin Kabaiş örneğinde gördük. Sokakların, kampüslerin çalışma alanlarının kadınlar için artık hiçbir güvence sağlamadığını gördük. Kadınların her an alenen katledilebileceği, kaybettirilebileceği bir toplumsal gerçeklik söz konusuyken yine kadınların talebi doğrultusunda akşam saat 20.00'den sonra belediye otobüslerinde kadınlar istedikleri yerde inebilecekler.   *Bu konuda karşılaştığınız ve sizi en çok şaşırtan durum ne oldu? Bu kadar da olmaz dedirten bir durumla karşılaştınız mı?   “Kadınları cezalandırmak için erkek tuvaletlerini temizletmeye çalışan uygulamalarının da olduğunu daha sonrasında öğrendik. Bunların ciddi anlamda kadınlarda travmaya dönüştüğünü gördük.”   Söz konusu kayımlar olunca, onların yaptığı hiçbir saldırı karşısında şaşırmamak gerekiyor. En başından beri tanımımız belli. Biz onları kadın düşmanı olarak tanımladık. Dolayısıyla düşmanlığının gereği her halde yapabileceklerinin sınırları yok. Ancak duymadığımız şeyler vardı. Sınırın nereye kadar gidebileceğini duyuyorduk. Şaşırmadığımız ama duyduğumuzda öfkelendiğimiz elbette ki pratikleri oldu. Kadın kazanımları yok edildi, gasp edildi, kurumlar kapatıldı ama burada halihazırda bulunan kadınların bize geldiğimizde anlattığı pratikler oldu. Bu toplumu erkekler için kurgulayan zihniyetin kadınları konumlandırma biçiminin cinsiyetçi olduğunu hep ifade ettik. Kadınların belediye içerisinde klasik işlere, temizlik ve benzeri işlere konumlandırdıklarını biliyorduk fakat bunun sınırını da aşan kadınları cezalandırmak için erkek tuvaletlerini temizletmeye çalışan uygulamalarının da olduğunu daha sonrasında öğrendik. Bunların ciddi anlamda kadınlarda travmaya dönüştüğünü gördük. Bunun gibi birçok saldırı politikasının özellikle çalışan, emek veren kişiler üzerinden bilinçli olarak yürütüldüğünü gördük. Kadınların çok uzak yerlere sürüldüğünü gördük. Dolayısıyla böyle düşmanca yaklaşan, bıktıran, çalışma alanından koparmak isteyen, eve hapseden bir uygulamanın yürütüldüğünü gördük.   *Wan, seçim sürecinde en tartışmalı ve olaylı belediye oldu. Halkın direnişi sonucunda mazbata alarak göreve başladınız. Bu anlamda halkın gücünü ve desteğini arkanızda hissetmek nasıl bir duygu ve çalışma noktasında sizi nasıl bir motivasyon sahibi yaptı?   “Seçim sürecinde buna dair özgüvenimiz, kendimize inancımız tamdı ancak Wan direnişinden sonra bu motivasyon, özgüven hali çok daha artmaya başladı. Bir belediyenin halka ait olduğunu bilmek ve arkasında halk gücünün olduğunu bilmek hakikaten sizin çalışmalarınızı çok daha etkin ve kapsamlı yürütmenize sebep oluyor.”   Bizler buraya halk desteğiyle gelmiş seçilmişleriz. Seçim sürecinde buna dair özgüvenimiz, kendimize inancımız tamdı ancak Wan direnişinden sonra bu motivasyon, özgüven hali çok daha artmaya başladı. Bir belediyenin halka ait olduğunu bilmek ve arkasında halk gücünün olduğunu bilmek hakikaten sizin çalışmalarınızı çok daha etkin ve kapsamlı yürütmenize sebep oluyor. Gece gündüz çalışsanız da o halka borçlu olduğunuz hissiyatıyla da motive olmuş oluyorsunuz. Bizler, halkın olanı yeniden halka teslim etmek üzere buraya geldiğimizi söylüyorduk. İlk geldiğimiz günden beri halkın en çok ifade ettiği şey şu; Biz burada sizleri görüyoruz bu bize yeter. Biz 8 yıldır muhatap bulamıyorduk, 8 yıldır belediyelere gelemiyorduk. Yıllar sonra kendi iradesiyle yönetilebilme hali halkta da çok ciddi bir umut ve mutluluk hali ortaya koyuyor. Yöneticiler olarak bizler de bu motivasyondan besleniyoruz. Çünkü kadın belediyeciliğini tek başınıza öremezsiniz. Bunu hayata geçirebilmeniz için arkanızda çok güçlü bir kadın potansiyelinin olması, kadınların size öneri yapması gerekir. Gençliğe dair bir politika izlemek isterseniz, gençliğin adına karar veremezsiniz. Bu kararı ancak gençler verebilir. Gençlerle ilgili bir etkinlik olduğunda onlar kendileri geliyor buraya bizimle sohbet ediyorlar. Kendileri ile ilgili olan çalışmaları hayata geçirmek istiyorlar. Anneler hakeza öyle. Dengbêj evi için siz onların adına karar veremezsiniz. Onlar isteyecek ve siz onlara göre yapacaksınız. Hem yaptığımız çalışmaların gücü, kaynağı halk oluyor hem de bizim adapte olmamız, çalışmaları daha hızlı bir şekilde hayata geçirmemiz, toplumcu bir belediyecilik, halkçı bir belediyecilik için, kadın belediyeciliği, gençlik belediyeciliğini kentin dinamikleriyle birlikte hayata geçiriyoruz. Önceki dönemde de elbette ki bir halk gücü, desteği vardı ancak kayyımların yarattığı tahribatlardan sonra bu dönem çok ciddi bir sahiplenme oluştu. Bu sefer halkın iktidara kaptıracağı, teslim edeceği bir iradesi yok.   *DEM Parti “Halk Belediyeciliği” ve “Kadın Belediyeciliği” kavramlarıyla ön plana çıktı. Bu kavramların pratik ve teorik karşılığını nasıl açımlarsınız? Nedir halk ve kadın odaklı belediyecilik?   “Yerel yönetimler boyutuyla kadınlar için özgür yaşam alanları inşa etmek zorundasınız. Kadınların daha özgür yaşayabileceği, üretebileceği, kendi tarihine dair farkındalığını daha iyi geliştirebileceği çalışmalar kadın belediyeciliği ve genel anlamda halk belediyeciliği modelinin geliştirilmesidir.”   Aslında halk ve kadın belediyeciliği demek, bu kurumların halkların, kadınların, gençlerin, toplumun kendisinin kurumları olduğunu hissettirebilmek demek. Yerelin ihtiyaçları merkezden belirlenemez. Yerelde hangi sorunlar yaşanıyorsa ancak yerelden çözülebilir. Dolayısıyla yereli, yerelin sorularını önceleyen, yerelin istediği çerçevede çözüm üreten, proje üreten bir yönetme halinden bahsediyoruz. Yerelde kimler vardır? Toplum içerisinde öncü güç kimlerdir? Kadınlardır, gençlerdir, o toplumda yaşayan halklardır. Dolayısıyla onların ihtiyaçlarını gören, onların ihtiyaçlarını gideren bir yerden bunu ifade etmekte yarar var. Bir kentte eğer politika üretilirken, o kentte kadınlar hedef alınıyorsa ilk başta oradaki kurumlar buna dönük bir çalışma yürütmeli. Biz burada bu kentleri kadın kentleri yapmazsak, bu kurumlarda kadınlar daha çok söz kurmazsa, daha çok kadınlar politikayı üretmezse, kadın politikalarına dair biz bir şeyler üretemezsek, toplumsal sorunları da çözemeyiz. Halkların eğer ihtiyacı varsa, kendi diline, kültürüne, inancına, ekonomi, politiğine dair bir talebi varsa, bunu en güçlü bir şekilde yerel yönetimler üzerinden çözebilirsiniz. Çünkü yerel yönetimlerin anlamı yerelden yaşanan sorunlara çözüm bulabilmektir, politika üretebilmektir. Dolayısıyla bu dinamiklerin ihtiyaçlarını giderdiğiniz zaman halkçı ve toplumcu bir belediyecilik işletmiş oluyorsunuz. Yerel yönetimler boyutuyla kadınlar için özgür yaşam alanları inşa etmek zorundasınız. Kadınların daha özgür yaşayabileceği, üretebileceği, kendi tarihine dair farkındalığını daha iyi geliştirebileceği çalışmalar kadın belediyeciliği ve genel anlamda halk belediyeciliği modelinin geliştirilmesidir.   *Durduğunuz noktadan 8 ay önceki Wan ile bugünkü Wan’ı nasıl tanımlarsınız? Kayyımdan devraldığınız belediyede nasıl bir fark yarattınız? Halkın bu konudaki talep ve beklentileri neler? Bu konuda bu beklentilere nasıl cevap oldunuz?   “Bir amca ‘Ben günde on defa geliyorum ama doyamıyorum. Gelip sizi burada görmek çok büyük mutluluk veriyor’ demişti. Buradaki cümle sekiz yılın özetiydi aslında.”   Sekiz yıldır halkın da tüm iletişim kanallarının yerel yönetimlerle kesildiği bir gerçek söz konusu. Halkın sorununu anlatabileceği bir merciinin, muhatabın olmaması, halkla yerel yönetimler arasında bir diyaloğun olmaması en büyük sorunlardan. Sekiz yıllık Wan’da ve kayyım atanan kentlerde yerel yönetimler adına hiçbir şeyin olmadığını ifade edebiliriz. Halkın sorunlarının çözülmediğini ifade edebiliriz. Geldiğimiz gibi yaklaşık iki üç ay boyunca çok yoğun bir şekilde ziyaretçi geliş gidişi oldu.  İnsanlar hem bizi kutlamaya, tebrik etmeye hem de yerel yönetimlere dair kimi taleplerini dile getirmeye geliyorlardı. Bir yandan halkın uzun yıllardır belediyelere gidememesinin vermiş olduğu coşkuyla karşı karşıya kaldık. Bir tane yaşlı amca gelmişti ve “Ben günde on defa geliyorum ama doyamıyorum. Gelip sizi burada görmek çok büyük mutluluk veriyor” demişti. “Burada sizleri görmek” demek, parti fikriyatını, halkı görebilmek demekti. Buradaki cümle sekiz yılın özetiydi aslında. 21’inci yüzyıldayız ve hala yolu olmayan köyler, suyu gitmeyen evler, köyler var. Kayyımın sekiz dokuz yılda yapmadıklarını biz beş ayda yaptık. Birçok köye hizmet götürdük, birçok kesimin ihtiyacını karşıladık. Hizmet bir şekilde yapılır ama en önemlisi halkın ne hissettiğidir. Burada halkın üzerinde yaratılmak istenen travmanın nasıl giderilebileceğidir. Biz burada çok güçlü bir halk desteği gördük. Sekiz yıldır bu halka hiçbir hizmet etmeyen, halkla hiçbir şekilde görüşmeyen, halkı muhatap olarak görmeyen atanmışlara karşı, halkın kendini burada görmesi bizim için çok anlamlıydı.   *Bugün yine kayyım gündemi ile karşı karşıyayız. Bu anlamda kayyımların en başta eşbaşkanlık sistemini hedef aldığını Êlih Belediyesi’nde gördük. Kadınlardan, özellikle Kürt kadınlar ve kazanımlarından bu kadar korkulmasının sebebi ne?   “Herkesin özgür, eşit olduğu bir yerde iktidar ve hiyerarşi olmaz. Dolayısıyla kadınların yüzyıllardır, bin yıllardır vermiş olduğu mücadele yeniden bu ahlaki, özgür, eşit yaşamı kurmak içindir. Böylesi bir toplum oluşursa iktidar kendini yaşatamayacak. Ahlaki ve politik toplumun yapısını, demokratik, ekolojik, kadın özgürlükçü yaşam felsefesini bizler yerellerde, özgür ve eşit bir yaşamın gereği olarak eşbaşkanlık sistemiyle hayata geçirebiliriz. Özgür ve eşit yaşamı bizler eşbaşkanlık sistemiyle hayata geçirdiğimizde bu özgür yaşamı, eşit yaşamı, herkes için vadeden bir ortamda iktidar aklı kendini yaşatamayacak.”   Tarihsel bağlamdan çok kopuk ele almamak gerekiyor bunu. Çünkü kayyımlar, belki binlerce yıllık  tarihinin tekerrür etmesi anlamına geliyor. Ama şunu gözden kaçırmasınlar; kadınlar bu sefer çok kararlı, onların tarihini tekerrür ettirmeyecek. Bin yıllardır iktidar aklı, erkeklik dediğimiz mesele kendini kadın kazanımları üzerinden var ediyor. Kadın kurumlarını, kadınların yaşam alanlarını yok ederek, kadınları yaşam alanlarından kopararak kendini yaşatıyor. Kadınların ne ürettiğine bakmak lazım. Tarihte kadınlar ne üretti, ne yaptı, neden erkek aklı kendini bu alanlar üzerinden, kadın hakikatini hedef alarak yaşatıyor? Buraya bakmak gerekiyor. Kadınların öncülüğünde özgür yaşam alanları oluşturuldu, adil, ahlaki politik toplum, kadın değerleri üzerinden inşa edildi. Özgürlük dediğimiz mesele kadınların toplumun içerisinde yaygınlaştırmaya çalıştığı bir ahlaki politik değerdir. Barış dediğimiz mesele, bin yıllardır kadınların, toplumların arasında değiştirmek istediği bir değerdir. Adalet dediğimiz mekanizma, kadın öncülüğünde gelişmiş bir toplumsal değerdir. Vicdan dediğimiz duygu kadın öncülüğünde gelişmiş bir değerdir. Ve özgür, ahlaki, politik toplumlar bu değerler üzerinden inşa edildi. Herkesin özgür, eşit olduğu bir yerde iktidar ve hiyerarşi olmaz. Dolayısıyla kadınların yüzyıllardır, bin yıllardır vermiş olduğu mücadele yeniden bu ahlaki, özgür, eşit yaşamı kurmak içindir. Ve böylesi bir alan, böylesi bir toplum oluşursa iktidar kendini yaşatamayacak. Ahlaki ve politik toplumun yapısını, demokratik, ekolojik, kadın özgürlükçü yaşam felsefesini bizler yerellerde, özgür ve eşit bir yaşamın gereği olarak eş başkanlık sistemiyle hayata geçirebiliriz. Özgür ve eşit yaşamı bizler eşbaşkanlık sistemiyle hayata geçirdiğimizde bu özgür yaşamı, eşit yaşamı, herkes için vadeden bir ortamda iktidar aklı kendini yaşatamayacak.   Eşbaşkanlık modelinin gereği olarak açılan kurumlarla kadınlar özgürlüğünü, kendi farkındalığını hissiyatını geliştirmiş olacaklar. Kendine, bedenine, bilgi bilim dünyasına dair kendisinin geliştirebileceği felsefi yaşama dair bir farkındalık elde etmiş olacaklar. Dolayısıyla örgütlenecekler. Yeniden kadın dayanışması ön plana çıkmış olacak. Yeniden özgür eşit yaşam, onurlu bir yaşam tesis edilmiş olacak. Ve iktidar aklı burada yaşatamayacak kendini. Ne yapacak kayyımlar? Gidecekler, kadınların örgütlendiği alanları feshedecekler, lağvedecekler. Gidecekler, kadınların dayanışmasını kendine dair, tarihine, bilgi, bilim, bilinç dünyasına dair farkındalığı ortaya çıkarttığı ortamları kapatmış olacaklar. Kayyımların yaptığı şey de buydu aslında. Eşbaşkanlık sistemi gereği, herkes için eşit, özgür, adaletli bir yaşamı vadeden ve bunun kurumsallaşmasını sağlayan, örgütlenmesini sağlayan bütün alanları hedef almaktı kayyım yaptığı. Dolayısıyla en başından ne yapacak? Eşbaşkanlık sistemini hedef alacak ki böylesi bir yaşam modeli gelişmesin. Ve biz en çok özellikle seçim sürecinde ve Batman şahsında bunu gördük. Eşbaşkanlık sistemimizin bilinçli bir şekilde erkek aklı tarafından hedef alındı, kadın eşbaşkanlarımızın nasıl yıpratılmak istendiğini, politika üretilmesi gereken yerlerden lağvedilmek istendiğini, geri çektirilmek istendiğini, bıktırılmak istendiğini gördük. Ama bu süreçte arkadaşlarımızın kadın özgürlük mücadelesine olan inançla, politik alana sımsıkı sarılıp eşbaşkanlık sistemini yaşatmak adına her şeye göğüs gerdiklerini gördük. Biz bunu Batman şahsında gördük. Kayyımların ilk başta Batman'a atanmasının sebeplerinden bir tanesi de buydu.   Çünkü orada kadın özgürlük sistemimize dair, kadın belediyeciliğine dair çok ciddi bir örnek ortaya çıkacaktı. Eşbaşkanlık modelimizin orada çok güçlü bir şekilde hayata geçilmesine dönük bir inanç söz konusu. Başta Van'da bir girişim oldu o zaman halk kazandı. Halklar kazandı. Ama daha sonra eşbaşkanlık sistemimizin hedef alınmak istenmesi, demokratik siyaset, üçüncü yol çizgimizin hedef alınmasını gördük. Esenyurt şahsında kent uzlaşısı politikamızın hedef alındığını gördük. Halkların, medeniyetin beşiği olan Mardin’de demokratik ulus dediğimiz meselenin hedef alındığını gördük. Halkların birlikte özgür, eşit bir şekilde yaşayabileceği, DEM Parti fikriyatının, demokratik siyasetinin, üçüncü yol çizgisinin en pratikte hayata geçirilebileceği, Süryani'siyle, Êzidisiyle, Arap'ıyla, Türk'üyle, Kürt'üyle bütün inançların hedef alındığını gördük Mardin şahsında. İktidarın en çok korktuğu şey de bu. Halkların ihtiyaçlarını gözeten bir yerden yaklaşmamız, kadınların ihtiyaçlarını gözeten bir yerden yaklaşmamız gerek. Bu ihtiyaçları gören bu sorunları çözen bir yerden yaklaşmamızın hedef alınması durumu söz konusu. En nihayetinde Mardin, Halfeti, Batman şahsında ve eşbaşkanlarımız şahsında bu fikriyatın, eşbaşkanlık, demokratik siyaset modelimizin hedef alınıyor olması aslında kayyımların neden atandığını da çok net gösterebiliyor. Tekçilik… Çok renkliliğe karşı, çok zenginliğe, çok kimlikliliğe, birbirini anlamlı kılan halk yapısına karşı, tekçilik aklını ön plana koymak ve iktidar zihniyetini yaşatabilmek amaçlanıyor. Elbette ki şu an kadınlar, gençler, halklar alanda ve demokratik tepkilerini ortaya koyuyorlar. Halklar iradelerine sahip çıkıyorlar ve bu sefer kayyımlara geri adım attırılacak.   *25 Kasım’a doğru giderken, bir kadın belediye eşbaşkanı olarak kadın kazanımlarına ve önemine dair neler söylemek istersiniz? Bu kazanımlar nasıl sahiplenmeli ve korunması için nasıl bir mücadele hattı örülmeli?   “Bu zihniyet, kadın hakikatine karşı bir savaş gerçekliğini ortaya koyuyor. Çünkü ontolojik olarak yok etme halini barındırıyor. Dolayısıyla 25 Kasım’ın anlam ve önemini de Mirabal Kardeşler şahsında böyle okumak lazım. Tam da faşist zihniyete karşı yürüdükleri mücadeleyi ortadan kaldırma gerçekliğiyle ortaya çıkıyor. Bizler de bu faşizm aklına karşı en çok kadınları hedef alan, kadınları yok eden, kadınları intihara sürükleyen, şiddete maruz bırakan akla karşı her alanda etkin bir çalışma yürüteceğiz.”   25 Kasım, 1960 yılında Dominik Cumhuriyeti'nde Trujillo faşist yönetimine karşı mücadele eden kız kardeşlerin hikayesiyle başlıyor. Mirabal Kardeşlerin vahşice katledilmesinin mesajını da iyi okuyabilmek gerekiyor. Sadece öldürmek yetmiyor, bedenini paramparça etmek, uçurumlardan yuvarlamak ve yok etmek gerekiyor. Yani kadın hakikatini yok etmeyi aslında bu katliamın içerisinde görebiliyoruz. Mitolojide de görüyoruz. Tiamat’ın katledilmesini diğer birçok kadının hikayesinden görebiliyoruz. Kadın varlığına karşı açılmış bir savaş var aslında. Bu zihniyet, bu politikalar, kadın hakikatine karşı bir savaş gerçekliğini ortaya koyuyor. Çünkü ontolojik olarak yok etme halini barındırıyor. Dolayısıyla 25 Kasım’ın anlam ve önemini de Mirabal Kardeşler şahsında böyle okumak lazım. Tam da faşist zihniyete karşı yürüdükleri mücadeleyi ortadan kaldırma gerçekliğiyle ortaya çıkıyor. Mirabal Kardeşlerin bıraktığı mücadele hattı bir yandan büyürken, o günden bugüne de hala kadınlar katlediliyor, kaybettiriliyor, bedenleri paramparça ediliyor. Ve artık çocukların da maalesef bedenleri paramparça edilip katlediliyor. Biz bunu Narin gerçekliğinde gördük. Elbette ki Mirabal Kardeşler şahsında sembolleşen 25 Kasım'ı Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü olarak değerlendirsek de biz kadınlar açısından aslında her zaman şiddetle mücadele günü. Bizler yerel yönetimler boyutuyla kadına yönelik şiddetle mücadele alanlarımızı geliştiriyoruz. Ancak 25 Kasım haftasına giderken, daha etkin ve daha kapsamlı çalışmalar yürütüyoruz.   Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü kapsamında şube müdürlüğümüzden ekonomi geliştirme müdürlüğü ve kadın eğitimi araştırma müdürlüğümüz bünyesinde etkin bir çalışma, her üç koldan da yürüyor. Ancak bizler bu sürece tek başımıza değil, kentin dinamikleriyle birlikte ortaklaşarak gidiyoruz. Bir ayağını baro oluşturuyor. Bir yandan ortak yaptığımız bir çalışma vardı. Bir protokol imzalamıştık. Şiddete maruz kalan kadınların başvuru esnasında adli yardım taleplerini gerçekleştirmek üzerine hukuki destek sağlayabilmek için bir protokol imzalamıştık. Yine kentteki diğer kadın dernekleriyle, kadına yönelik şiddetle mücadele eğitimleri verilecek mahallelerde. Bu çalışmalarımız devam edecek. Bir yandan kadınların kendi bedeninin farkına varmasına dönük, kadın sağlığına dönük, meme kanseri, rahim ağzı kanseri gibi alanlara dönük eğitim çalışmaları devam edecek. Otobüs giydirmelerimiz olacak. Kendi şiarımızın olduğu, “Jin, jiyan, azadî” yazılamalarının olduğu ve şiddetle mücadeleyle birlikte başa çıkabileceğimiz ve kadın dayanışmasını örebileceğimizin mesajları elbette ki verilecek bu giydirmeler üzerinden. Birçok yerde kadın yaşam merkezlerimizin açılışı yapılacak. Kadın dinlenme evlerimizin açılışı yapılacak. Ve buradan aslında çok etkin geniş bir çeperden kadına yönelik şiddetle mücadelenin çalışmaları yürütülecek. Ama en nihayetinde bir yandan kurumsallaşmamız ve örgütlenmemiz devam ederken bir yandan da genel anlamda toplumsal anlamda, zihniyet değişim dönüşümünün sağlanmasına dönük de çalışmalarımız devam edecek. Mahallelerde çok kapsamlı toplantılara bizlerle birebir katılıp her kesimi bu mücadelenin bir parçası haline getirmeyi hedefliyoruz. En nihayetinde bugün bütün ülkeyi, Ortadoğu'yu, dünyayı savaş alanı haline getiren cinsiyetçilik ideolojisidir. Cinsiyetçilik ideolojisinden beslenen faşizmdir. Bizler de bu faşizm aklına karşı en çok kadınları hedef alan, kadınları yok eden, kadınları intihara sürükleyen, şiddete maruz bırakan akla karşı her alanda etkin bir çalışma yürüteceğiz.   *Son olarak 25 Kasım’a dair kadınlara nasıl bir mesajda bulunmak istersiniz?    “Daha örgütlü bir mücadele yürütebilmek için özellikle 25 Kasım'a kadar her alanda birlikte dayanışmayı örgütleyerek, kadına yönelik şiddetle mücadele hattımızı geliştirmemiz ve büyütmemiz gerekiyor.”   Kadına yönelik şiddetle mücadeleyi daha etkin, daha kapsamlı bir şekilde yürütebilmek için bu hattı büyütmemiz gerekiyor. 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele haftasında daha etkin katılabilmek gerekir bütün eylem, etkinliklere. Bu mücadeleyi büyütebilmenin hattını daha güçlü kurmak gerekiyor. Buradan bütün kadınlara çağrı yapıyoruz; 25 Kasım'a giderken bütün kadınların yapacağımız eylem etkinliklere hem davet etmek hem de bu politik mücadele hattını büyütmek için onların birer öncü olmasını, bu işin öznesi olmasını istiyoruz. Ama sadece kadınlara çağrı yapmıyoruz. Erkeklere de çağrı yapıyoruz. Şunun farkına varmak gerekiyor. Bu şiddeti üreten cins, bu katliamın yürütücüsü olan cins olmak elbette ki erkeklerin de istemeyeceği bir iştir. Ama bu erkekliği öldürebilmek, bununla mücadele edebilmek, şiddet sarmalını darmadağın edebilmek için erkeklerin de şiddetle mücadelede etkin rol oynaması gerekiyor. Bunun sürdürücü ve öznesi olmaktan vazgeçmeleri gerekiyor. Bu mücadeleyi büyütmenin birer öznesi haline gelebilmeleri gerekiyor. Bu anlamda herkese, toplumun her kesimine kadına yönelik şiddetle mücadele etmek için etkin bir şekilde mücadele etmeleri gerektiğinin çağrısında bulunmak gerekir. Daha örgütlü bir mücadele yürütebilmek için özellikle 25 Kasım'a kadar her alanda birlikte dayanışmayı örgütleyerek, kadına yönelik şiddetle mücadele hattımızı geliştirmemiz ve büyütmemiz gerekiyor.