Sınırları aşan serhildan (2)

  • 09:01 13 Eylül 2024
  • Dosya
 
 
Jîna'nın ardından: Direniş, isyan ve özgür toplum arzusu
 
Melek Avcı
 
ANKARA- Jina Emînî’nin katledilişinin ardından geriye kadınların “Jin, Jiyan, Azadî” diye seslenerek, özgürlüğü haykırması kalırken, hükümet sonunu hazırlayacağını düşündüğü bu isyana karşı idam mahkemelerini işletmeye devam etti, ediyor.  
 
Tüm dünya kadınları için Eylül ayı artık “Jin, Jiyan, Azadî” ateşinin küresel olarak alev aldığı bir ay olarak karşımıza çıkıyor. Kadın örgütleri bu sloganın felsefesi ekseninde buluşarak özgür bir kadını ve toplumu inşa etmek için çeşitli tartışmalar, eylem ve etkinlikler örgütlüyor.
 
Dosyamızın ikinci bölümünde, İran’da gelişen toplumsal olayları derledik.   
 
Eylül 2022 Tahran
 
İki yıl önce Eylül ayında Tahran’da bir Kürt kadın katledildi. Akrabalarını ziyaret için Tahran’a gelen Jina Emînî, İrşad Devriyeleri (Ahlak Polisleri) tarafından “başını düzgün örtmediği” gerekçesiyle işkence ile 13 Eylül 2022’de gözaltına alındı. Jina’nın gözaltı sırasında aldığı darbeler sonucu yaşamını yitirdiği, gazeteciler tarafından açığa çıkarıldı. Gazeteci Niloofar Hamedi gizlice hastaneye girerek, Jina’nın işkence görmüş fotoğrafını çekmiş ve gerçeği ortaya koymuştu. 
 
 Kurdistan’dan Tahran’a felsefe taşındı
 
Gerçeğin açığa çıkmasıyla birlikte başta kadınlar olmak üzere binlerce kişi sokağa dökülerek “Jin, Jiyan, Azadî (women life freedom)” meşalesini yaktı. O meşale aradan geçen iki yılda hala yanarken Kurdistan’dan dünyanın dört bir yanına bu ateş elden ele taşındı. İran’dan Avrupa’ya, Asya’dan Afrika’ya, Jina’nın katledilişinin yıldönümünde yine kadınlar çeşitli eylemlere hazırlanırken aradan geçen 2 yılda direniş ve özgürlük tutkusuna karşı hükümetin baskı araçları da arttı. 
 
Rüzgârda savrulan saçlar ve mollaların düşen sarıkları
 
Katliamın ilk döneminde, sokağa dökülen halka karşı tüm şiddet araçlarını kullanan İran İslam Cumhuriyeti bu süreçte birçok gözaltı, işkence ve tutuklamayla protestoları bastırmaya çalıştı. Kadınlar direnişlerini yalnızca sokakta örgütlemekle kalmayıp yaşamın her alanında başörtülerini çıkarıp bir özgürlük bayrağı gibi ellerinde hükümete karşı salladılar. Kadınlar, “madem mesele saç, saç yoksa günah da yok” diyerek saçlarını keserek hükümetin önüne attı. Çünkü kadınlar “Jin, Jiyan, Azadî” felsefesi ile meselenin sadece saç olmadığını biliyordu. Önlerine dikilen mollaların sarıklarını korkusuzca çıkardıkları başörtüsü gibi devirdiler. Bugün sokağa baktığımızda kadınlar saçlarını örtüp örtmemekte özgür davranarak kendi bedenleri üzerindeki kararları kendileri almak için direniyor.
 
 Hükümetin devrime karşı hamleleri
 
Tüm toplumda eylemlilik sürerken İran İslam Cumhuriyeti’nin 1979 İslam Devrimi’nden bu yana temellerini üzerine kurduğu kadını baskılama ve ona hükmetme sistemi sarsıntı içerisinde ilerliyor. Bunun bilincinde olan hükümet, kendi sonunu getirecek olan kadınlara karşı hem sokakta hem de cezaevlerinde işkence yöntemlerini kullanıyor.  Altı Özel Raportör ve BM Kadın ve Kız Çocuklarına Karşı Ayrımcılık Çalışma Grubu'nun beş üyesinden oluşan Bağımsız Uzmanlar Grubu, bu yıl İran’da bildirilen infaz sayısının 15’i kadın olmak üzere 400'den fazla olduğunu kaydederek korkunç idam sayısını gündeme getirmişti. Ağustos ayında en az 81 kişinin idam edildiğini, bunun Temmuz ayında bildirilen 45 idamın yaklaşık iki katı olduğunu ifade etti. Doğu Kürdistan İnsan Hakları Örgütü’nün bu yıl içinde sadece Ağustos ayında yaptığı raporlamalarda ise İran ve Rojhilat’ta Ağustos ayında en az 10 kadın aktivist gözaltına alındı, 6’sı Kürt 11 kadın toplam 40 yıl 5 ay 22 gün hapis cezasına çarptırıldı.  Özellikle kadınların sosyal, siyasi ve insan hakları alanlarındaki çalışmaları kısıtlanıyor, gözdağı olarak hapis cezası veriliyor. 
 
Bir yıldırma yöntemi olarak idamlar
 
Norveç merkezli İran İnsan Hakları (IHR) ve Paris merkezli İdam Cezasına Karşı Birlikte (ECPM) tarafından ortak hazırlanan raporda ise, geçtiğimiz yıl 834 infazın gerçekleştirildiği kaydedilmiş, idamların 2022 yılına göre yaklaşık yüzde 43 artış gösterdiği saptanmıştı. Bu raporlamaya göre, geçen sene en az 22 kadın idam edildi, bu idamlar son 10 yıldaki en yüksek sayı olarak karşımıza çıkıyor. Adli suçlar da içerisinde yer almakla birlikte, bu artışın özellikle siyasi tutsaklara yönelik olduğu ve Jina eylemleri sonrası toplumu yıldırma yöntemi olarak kullanıldığı görülüyor. Özellikle hak örgütleri tüm raporlamalarında 2022 sonrası eylemlerde gözaltı sayısın artmasıyla bu idamların patlak verdiğini ve "topluma korku yaymak, rejimin iktidarı elinde tutmasının tek yolu" olduğu için hükümetin bunu kullandığını defalarca saptadı. Sivil Toplum Örgütlerine göre hükümet, Jina protestoları sırasında polislere saldırı iddiaları gerekçesiyle dokuz kişiyi idam etti. Bu raporlamalara baktığımızda ise özellikle idam cezası verilen kesimlerin farklı kimlikler olduğu belirtiliyor. Kürt, Beluç ve Azeri toplumuna yönelik. Yine aynı raporda bunu teyit eden şu bilgi yer alıyor: 167 Beluç'un idam edildiği, Beluç toplumunun İran nüfusunun yüzde beşine tekabül etmesine rağmen 2023 yılındaki toplam idamların yüzde 20'sini oluşturuyor. 
 
İdam cezalarına karşı imza kampanyaları
 
Hükümet sindirme ve yıldırma politikası olarak idam cezalarını ve tutuklamaları topluma sunsa da kadınlar özgürlüklerinin yaşam için vazgeçilmez bir yerde durduğunun bilinciyle tek bir adım geriye atmayı reddediyor. İran mahkemelerinin kadın gazeteci ve aktivistler Şerîfa Muhemedî ve Pexşan Ezîzî hakkında verdiği idam kararlarına karşı 12 Ağustos 2024'te "İdama Hayır" kampanyası başlatmış ve dünyanın her yerinden 36 bin 398 imza toplanarak 14 kuruluşa gönderildi. İdam cezası yerine hapis cezasına çarptırılan kadınlar ise kadın yoldaşlarının özgürlüğü ve hayatı için direnişi İran mahkemelerine çıkmamakla protesto ediyor. Bunlardan birisi de defalarca mahkemeye çıkmayan KJAR üyesi Werişe Muradi. Werişe tutuklanmadan önce gizlice tutsak edilmiş, alıkonulmuş ve sonrasında Evin Cezaevi’ne gönderilmişti. Werişe’nin yanı sıra Pexşan Ezîzî, Nêrgiz Muhammedî, Mecbube Rezayî ve Perîwş Muslimî 9 Eylül günü Evin Savcılığı’na çağrılmış fakat savcılığa çıkmayı reddetmişti. 
 
Cezaevlerindeki Salı direnişleri
 
İran hükümetine karşı eylemlerin çoğunun artık cezaevlerinde sürdüğüne tanıklık ediyoruz. Verilen hükümlere karşı kadınlar cezaevlerinde eylem örgütlemeyi sürdürüyor. Hükümetin idam makinasına dönüşmesinin karşısında İran’da bulunan birçok cezaevinde her Salı “İdama Hayır” protestosu yürütülerek tutsaklar açlık grevine giriyor. Bunun yanı sıra 6 Ağustos günü Reza Resayi adlı Kürt tutsağın idam edilmesinin ardından Evin Cezaevi’ndeki kadın tutsaklar bu durumu protesto etti.  Ardından tutsaklar, hükümete bağlı güçlerce işkenceye uğradı. 
 
Hücre cezaları, hac şeklinde işkence
 
Tüm araçları devrede olan hükümetin cezaevindeki işkence sistemi de işlemeyi sürdürüyor. Kadınların tutulduğu koğuşlarda sağlık hakkının engellenmesinden, kirlilik, havalandırma, fare ve en temel ihtiyaçların dahi karşılanamadığı koşullar söz konusu. Bu koşullara karşı eylemsellik gösteren kadınların koğuşları basılıyor, kadınlar gardiyanlar tarafından şiddete maruz kalıyor. Yaşam koşullarından yoksun olan cezaevinde kalan kadınların ailelerinin aktardıklarına göre, 13 yaşındaki çocuklara dahi işkence uygulanıyor. Vakil Abad Cezaevi’nde Ali Abdi’nin emri üzerine özel muhafız ajanları kadın cezaevine girerek kadınların kapalı hücrelerde en az 8 saat kapatıldığı, tuvalet, kantin, sağlık ve diğer haklara erişiminin yasaklandığı bildirilmişti. Cezaevi müdürünün talimatıyla bazı kadın tutsaklar işkence yeri olan “konfor” adı verilen bölüme naklediliyor. Aileler "konfor" adı verilen bölümde tutsakların yatağa haç şeklinde kelepçelendiği, tutsakların elleri ve ayaklarının yatağın dört köşesine kelepçelendiği için kadın tutsakların elleri ve ayaklarında çeşitli yaraların meydana geldiğini ifade etmiş, kadınların burada uyku hapı almaya zorlandığı bilgisi de paylaşılmıştı. 
 
İran gençlik hareketini durduramıyor
 
Jina ile başlayan devrime karşı hükümet çıkış yolu ararken yıllardır uyumakta olan gençlik hareketinin de uyanışına tanıklık etti. Katliamın gerçekleştiği tarihten bugüne gençlik hareketi üniversitelerde, hatta ilkokullarda eylemlerini devreye soktu. Kadın öğrenciler derslere başörtüsüz girdi, dersler boykot edildi,  okul kampüslerinde yürüyüş yaptı, kadının yasaklanan sesiyle şarkılar söylendi ve dijital medya ortamında birçok protesto videoları dolaşıma sokuldu. Gençlik, hükümeti artık kabul etmediğini ifade ederken okuldan atılmayı dahi göze alarak eylemlerini sürdürdü. 
 
Koordinasyon Kurulu'na ulaşan bilgilere göre, son üç yılda onlarca öğrenci okuldan atıldı veya uzaklaştırma aldı. Sadece Farhangian Üniversitesi'nde 80 öğrenci okuldan atıldı. Tarbiat Madras Üniversitesi Siyaset Sosyolojisi doktora öğrencisi Shagaig Akbari, dört dönem eğitimden men edildi. 4 Mart 2023’te 103 kadar kız okuluna kimyasal saldırı yapıldı fakat geçen sürede gençlik hareketinin hükümete karşı direnişi daha da büyüdü. 
 
‘Yüzü bu cezanın utancını anlatıyor’
 
Özce, İran’ın kadın özgürlüğü eksenli tüm toplumun özgürlüğünü talep eden halka karşı amansız şiddeti sürerken cezaevinde direnen ve idama çarptırılan kadınlar bu direnişin sonuç alacağını yolladıkları mektuplarla ifade ediyor. İdam cezasına çarptırılan Şerîfa Muhemedî’yi aynı koğuştaki arkadaşları şöyle anlatıyor: 
 
“14 Temmuz 2024 Salı günü Lakan Cezaevi'ne girdik, geldiğimiz andan itibaren evrak işlerimizi yapmak için cezaevini beklerken gözlerimiz parmaklıklar ardında Şerîfa aradı. Şerîfa , ölüm cezasına çarptırılan işçi aktivisti…canlı ve nazik yüzü, bekleyen bakışlarıyla karantina salonunun parmaklıklarının diğer tarafındaydı. Açık ve sevgi dolu yüzünü kucaklamak için evrak işlerinin bitmesini bekledik. İdam cezası sadece Reşt ve İran halkını değil, aynı zamanda dünyayı da şok etti. Medyada onun hakkında çok şey yazıldı. Ancak Şerîfa bu hapishanede yaşarken yüzü herkese bu cezanın ne kadar utanç verici olduğunu hatırlatıyor.
 
 Duvarların ardında inandığı yaşam burada sürüyor
 
Hapishanede, yarısı durdurulmuş ve terk edilmiş tüm hayatlar arasında, çaresizlik ve ıstırap hikayeleri arasında, Şerîfa’yı sağlam adımlarla, acı ve umutsuzluğun, umudun ve tutkunun her bir anlatıcısına hayat veren etkileyici bir sesle duyuyorsunuz. Birine okumayı öğretir, yeni gelenleri koğuşu anlatır, işleriyle ilgilenir, hikayelerini örnek bir sabırla dinler. Mahkumların giyim ve temel ihtiyaçlarının sorumluluğunu gönüllü olarak üstlenir. Bir insan bu duvarların ardında inandığı gibi hayatın akışını sağlamaya burada da nasıl çalışır.
 
 Böyle bir cezanın verildiği hayata yazıklar olsun
 
Diğer koğuşlardan mahkûmlar coşkuyla onu ziyarete geliyor ve her birinin onunla kendine özgü bir sohbeti var. Cezaevindeki tek çocuk için çocukların melodik şiirlerini okur ve onları eğlendirir. Bu hapishanede hiçbir imkânı olmadan yalnız kalan tutsaklara, elindeki minimum ekipman ve yiyecekle hüzünlü köşelerde küçük bir odadan çıkmaları için destek oluyor ve tekrar ayağa kalkmalarına yardımcı oluyor.
 
 Bakışlarda acıma yok verilen cezanın utancı var!
 
Her hareketinde, evet, her hareketinde, her bakışında, gülüşünde, adımlarında böylesine hayat dolu ve bu kadar asil bir şekilde yaşayan böylesine tutkulu bir kadının cezasının ölüm cezası olduğuna kimse inanamaz. Yargıcın verdiği karar, parmaklıkların diğer tarafındaki gardiyanlar ve yetkililer için bile kabul edilemez olan feci bir karar. Gardiyanların, hapishane görevlilerinin ve diğer tutsakların bakışlarında ve tavırlarında hiçbir acıma belirtisi yok, oğlunu ziyaretten döndüğünde bile, tüm bakışlar saygı ve bir tür utanç gösteriyor. Sanki herkes Şerîfa’dan utanıyor. Böyle bir cezanın verildiği hayata yazıklar olsun. Bazen kendimize soruyoruz, cezayı veren yargıç bu kadar utanıyor mu?”
 
Yarın: Karanlık bir gecenin sonu daima aydınlıktır