Laura Boldrini: Uluslararası kurumlar Öcalan’ın özgürlüğünü talep etmeli
- 16:17 7 Aralık 2025
- Güncel
İSTANBUL - İtalyan Parlamentosu İnsan Hakları Komitesi Başkanı Laura Boldrini, “Avrupa hükümetleri ve Avrupa Birliği, Başkan Abdullah Öcalan'ın özgürlüğünü talep etmeli Başkan Öcalan'ın serbest bırakılması sadece ona karşı adaletin yerine getirilmesi değil, aynı zamanda daha iyi bir gelecek, Türkiye ve bölge için daha iyi bir gelecek yolunda atılan ilk adım olmalıdır” dedi.
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti), İstanbul’da gerçekleştirdiği “Uluslararası Barış ve Demokratik Toplum Konferansı”nın ikini gününde ikinci oturum gerçekleştirildi.
İtalyan Parlamentosu İnsan Hakları Komitesi Başkanı Laura Boldrini oturumda söz aldı.
‘Açlık, tecavüz bir savaş silahı olarak kullanılıyor’
Kürt Halkı’nın programına baktığında cinsiyet eşitliği temelli bir programın savunusunu gördüğünü belirten Laura Boldrini, “Günümüzde militarizme karşı çıkmak için gerekli olan budur. Bu çok önemlidir. Emek, sosyal adalet, barış ve demokrasi için mücadele etmek de öyle. Bunlar benim siyasi çalışmalarıma da ilham veren değerlerdir. Bu yüzden burada, sizinle birlikte kendimi evimde hissettiğimi söylemek istiyorum. Oturumun başlığı ‘özgürlük, barış ve gelecek perspektifi’ ve dostlarım, bu konularda mevcut uluslararası manzara olumlu olmaktan çok uzak. Çoğu durumda kurbanların büyük çoğunluğu siviller, yaşlılar, kadınlar ve çocuklardır. Açlık ve tecavüz bir savaş silahı olarak kullanılıyor ve bunu Gazze’de, Sudan’da ve başka yerlerde görüyoruz. Öldürülen gazetecilerin sayısı da artıyor. Onlar bugün işlenen zulmün devleti rahatsız eden tanıklarıdır” diye belirtti.
‘Nükleer cephanelik tüm gezegeni yok edebilecek düzeyde’
“İnsan hakları hiçbir bedel ödenmeden, cezasızlıkla çiğneniyor ve hepimiz biliyoruz ki, bu haklara saygı gösterilmeden dünyanın hiçbir yerinde barış ve demokrasi olamaz” diyen Laura Boldrini, “Gazze'nin yıkımı ve Filistin halkının soykırımı, en güçlü olanın hukukunun hâkim olduğunda ortaya çıkan korkunç sonuçları gösteriyor. Ayrıca nükleer silahların yeniden tehdit oluşturduğunu da görüyoruz. Dünyada 12 binden fazla nükleer savaş silahı olduğunu unutmayalım. Bu silahlar gezegendeki tüm yaşamı yok etmeye yetebilecek bir cephanelik. Bu nedenle ulusal bütçelerin askeri harcamalara ayrılan payı giderek artmakta; bu da eğitim, sağlık ve istihdam alanlarından kaynakların başka yerlere aktarılmasına neden olmaktadır” sözlerini kullandı.
‘Özgürlük ve barış hiç bu kadar risk altında olmamıştı’
Yükselen milliyetçilik dalgalarıyla barışın ve demokrasinin risk altında olduğunu ifade eden Laura Boldrini, “Son yıllarda, ne yazık ki, tarihsel olarak kendini dünyaya ‘demokrasi ve özgürlük fikirlerinin savunucusu’ olarak sunan Amerika Birleşik Devletleri başta olmak üzere birçok ülkede liberal, milliyetçi ve üstünlük politikalarının yükselişine tanık olduk. Son yıllarda dünyayı yönlendiren politikaların ilkeleri hiç bu kadar derin bir şekilde değişmemişti. Özgürlük ve barış hiç bu kadar risk altında olmamıştı. Ancak tüm bunlar cesaretimizi kırmamalı. Aksine, şu anki durumun ciddiyeti göz önüne alındığında, birçok kişinin zaten yaptığı gibi tepki göstermeli ve direnmeliyiz. 18 Ekim’de Amerikan şehirlerinin sokaklarını dolduran milyonlarca insanı ve Filistinlilere yönelik soykırıma ‘hayır’ demek için dünya çapında protesto eden sayısız insanı düşünün. İtalya’da da soykırıma karşı protesto etmek için iki genel grev yapıldı. Sokaklara çıkan bu kadınlar ve erkekler kararlı ve tutku doluydu; aralarında çok sayıda genç vardı. Savaşların damgasını vurduğu bir dünyada haklı olarak ‘Gazze kuşağı’ olarak tanımlanan bu gençler, uluslararası toplumun barış ve uzun süredir devam eden çatışmaların çözümü için ortaya çıkan her fırsatı değerlendirmesi gerektiğini düşünüyorlar” diye konuştu.
27 Şubat ve 12. Kongre bir fırsattır
Laura Boldrini konuşmasının devamında şunları söyledi: “27 Şubat’ta Başkan Abdullah Öcalan tarafından başlatılan ‘barış ve demokratik toplum çağrısı’ ile Kürdistan İşçi Partisi’nin 12. ve son kongresinde alınan parti feshi ve silahlı mücadeleyi sonlandırma kararı, imzalanması ve değerlendirilmesi gereken büyük bir fırsat sunmaktadır. On yıllardır süren bu silahlı çatışma, gerginlik ve sivil projelerle damgalanmış bölgede barış ve istikrar için önemli bir imkândır. Türkiye’deki siyasi liderler ve iktidar partileri, bu barış girişimi konusunda olumlu sinyaller vererek girişimi benimsemeye istekli olduklarını göstermişlerdir. Barış Komisyonu kuruldu ve çok önemli bir sorumlulukla görevlendirildi. Dün barış süreci için yasal çerçeve sağlayan tartışmada duyduğumuz gibi, yeni ve önemli bir yolculuk için gerekli unsurlar mevcut gibi görünüyor.
Avrupa hâlâ sessiz; sürece destek olmalıdır
Ancak en azından şu ana kadar uluslararası toplumun bu fırsatı değerlendirdiğini söyleyemem. Tüm zorluklara ve PKK’nin fesih kararına rağmen uluslararası aktörlerden takdir ve teşvik içeren açıklamalar bekliyordum; ancak birkaç istisna dışında bu gerçekleşmedi. Sesini yükselten az sayıdaki kurumlardan biri, Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne olası katılımında hâlâ karşılaştığı engelleri ele alan yedi maddelik bir karar yayımlayan Avrupa Parlamentosu oldu. Bu kararda Abdullah Öcalan’ın PKK’nin silah bırakması, dağılması ve barış sürecine katılması yönündeki son çağrısı da memnuniyetle karşılandı. Avrupa Parlamentosu’nun kararı buydu; ancak Avrupa Komisyonu’ndan hâlâ önemli bir açıklama gelmedi ve Avrupa Birliği’nin her düzeyde sürece dahil olması gerektiğini düşünüyorum.
AB’ye katılım için de bir etken olacak
Elbette Kürt partileri de aynı fikirde: Barış sürecinde arabulucu ve garantör olarak Avrupa’nın rol alması gerektiği düşünülüyor; ancak sessiz kalan İtalyan hükümeti bunu talep etmiyor. İtalya’ya döndüğümde hükümeti bir pozisyon almaya çağırmak, AB’nin müdahalesini talep etmek ve Türk hükümetinden barışa yönelik somut adımlar atmasını istemek benim sorumluluğum olacak. Tıpkı PKK’nin siyasi olarak feshedilmesi ve silah bırakma töreni gibi somut adımlar talep edilmelidir. Neden Avrupa Birliği’ne odaklanıyorum? Çünkü Öcalan’ın etkileyici rolü sadece insanlar ve toplum için değil; Türkiye’nin sivil özgürlükler, demokratik haklar, yargı bağımsızlığı, basın özgürlüğü ve laiklik alanlarında da değişime ihtiyacı var. Bunlar Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne olası katılımı için gerekli koşullardır. Bu yüzden bu süreç çok önemlidir.”
Uluslararası kurumlar Başkan Öcalan’ın özgürlüğünü talep etmeli
Kürt halkının haklarından bahsederken, daha önce de belirttiğim gibi, sadece bireysel hakları değil; aynı zamanda kolektif hakları, yani ülkenin demokratik yaşamına tam siyasi katılım hakkını kastediyoruz. Bu nedenle Avrupa hükümetleri ve Avrupa Birliği, Başkan Abdullah Öcalan’ın özgürlüğünü talep etmeli ve halkları barış dolu bir geleceğe yönlendirmelidir. Öcalan ve tüm siyasi tutukluların serbest bırakılması çok önemlidir. Nelson Mandela’nın hapishaneden serbest bırakılması apartheid rejiminin sonunu işaret etmişti. Bugün Marwan Barghouti’nin serbest bırakılmasını talep etmemiz de Filistin halkına barış ve adalet getirmeye yardımcı olacaktır.
Başkan Öcalan’ın serbest bırakılması yalnızca ona karşı adaletin yerine getirilmesi değil; aynı zamanda Kürt halkı için, Türkiye ve bölge için daha iyi bir geleceğe atılan ilk adım olmalıdır. Avrupa ülkeleri ve AB, Kürt halkı ve siyasi temsilcilerinin tek taraflı ve büyük bir cesaretle başlattıkları barış sürecine açık ve aktif destek sunmalıdır.”







