Asgari ücret tartışmaları kadınları da emeği de aileye sıkıştırıyor!

  • 09:05 8 Kasım 2025
  • Emek/Ekonomi
Melike Aydın
 
MUĞLA - Asgari ücret tartışmalarının aile geçimini sağlayacak meblağ gibi yansıtıldığını ve aile üzerinden algılar üretildiğini ifade eden Evek-Sen Genel Başkanı Gülsüm Nazlıoğlu, kadının görünmez kılındığı ölçülere karşı emeğin gerçek değerinin belirlenmesi, asgari değil geçimlik ücretin sözünün edilmesi gerektiğini ifade etti.
 
Asgari Ücret Tespit Komisyonu Aralık ayında toplanarak 2026 yılının asgari ücretini tespit edecek. 22 bin 104 lira olan asgari ücret, ekim ayı verilerinde 27 bin 970 lira olan açlık sınırının altında. Aynı şekilde eylül ayında 91 bin 109 lira olarak hesaplanan yoksulluk sınırının da çok altında. İnsanlar temel ihtiyaçlarını karşılayamayacak durumda. Ev Eksenli Çalışanlar Sendikası (Evek-Sen) Genel Başkanı Gülsüm Nazlıoğlu, konuya ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
 
Aile merkezli bakış açısı kullanılarak yaratılan asgari ücret algıları
 
Asgari ücrete ilişkin standart bir değer, hatta lüks imajı yaratıldığını ifade eden Gülsüm Nazlıoğlu, başka bir çelişkili algının da gerçekte tek kişinin geçimi üzerinden hesaplanan asgari ücretin, sanki tüm ailenin geçim ücreti gibi düşündürülmesinde saklı olduğuna dikkat çekti. Gülsüm Nazlıoğlu, “Oysa hane halkının ihtiyacını hesaplasa başka bir rakam çıkacak. Ama biz buna karşıyız. Çünkü bu yine kadını yok sayan yere varmış olacak. İstihdam politikaları yeterli olmadığı için o asgari ücret dediğimiz şey, emekli maaşını da hane halkının geçimini de etkiliyor. Çünkü bir kişi üzerinden belirlenen asgari ücret, gerçekte 4 ya da 6 kişilik hane halkının geçimi için kullanılıyor. Onu da bir lüksmüş gibi ‘2 bin lira yükselttik’ deniyor. 10 bin lira yükseltse bile asgari ücretin kullanımı ve o geçindirdiği kitle aileyi ve özellikle biz kadınları etkiliyor. Çünkü çoğu kadın aileye bağımlı, erkeğe bağımlı. İstihdam alanı dışına itildiğimiz için o asgari ücret, kadının da geçimini ve hiçbir sosyal güvence getirmiyor. Öte yandan kaç bekar insan 24 bin lirayla ev tutup hayatını sürdürüyor. Tabii yine de bir kişi üzerinden bakılması daha doğru” şeklinde dile getirdi.
 
‘Asgari Ücret Komisyonu temsil açısından sorunlu’
 
Evek-Sen’in, güvencesiz çalışanların veya üretilen parça başı işlerin fiyatını asgari ücret üzerinden tespit edilmesi, buradan da emeklilik hakkını kazanabilmek için ‘asgari ücret’ konusunu tartıştıklarını dile getiren Gülsüm Nazlıoğlu, Asgari Ücret Komisyonu’na girebilmek için yıllarca mücadele ettiklerini kaydetti. Gülsüm Nazlıoğlu, “Tabii güvencesiz çalışanlar veya kayıtlı-kayıtsız çalışanlar toplamda temsil edilmiyor. Zaten Asgari Ücret Komisyonu'nun kendisi de sorunlu. Temsil açısından zaten çok sorunlu. Öte yandan en fazla üye sayısı olan konfederasyon muhatap alınıyor, diğerleri alınmıyor. Neye göre en büyük sendikayı, konfederasyonu baz alıyorsun?” diye sordu.
 
‘Emeğin gerçek değeri doğru belirlenmiyor’
 
Güvencesiz çalışanların asgari ücret tespitinin, parça başı iş yapanların da ürünlerinin ücretlendirmesinin yapılmadığını dile getiren Gülsüm Nazlıoğlu, “Asgari ücreti çalıştığımız saate, verdiğimiz emeğe göre hesapladığımızda bile belirlenenin üç katı, bazı işlerde dört katı çıkıyor. Buna göre ayarlasak ve fiyat versek işin kendisi gidiyor. Çünkü o kadar yoksulluk var ki belirlenen asgari ücretin çok altında çalışabiliyor. Çünkü evini, çocuğunu geçindiriyor. O kadar çok işsizlik var ki işçiler arasında da rekabet var. Dolayısıyla bu, senin de fiyatı düşürmeni sağlıyor; yoksa ertesi güne evden yapacak iş bulamazsın. İşveren de kimin daha ucuza çalıştığını biliyor. İl il, mahalle mahalle biliyor. Mevsimlik işçilerde de kimin daha ucuz çalıştığını biliyor. Kendi aramızda en azından şu ücretin altına düşmeyelim dedik ama bunu başarmak çok ciddi örgütlenmeyi, çok ciddi çalışmayı gerektiriyor. Ama sendikalar işin bu tarafıyla ilgilenmiyor” ifadelerini kullandı.
 
‘Asgari ücret değil geçinilebilir ücret’
 
Sendikaların işçi sağlığı, meslek hastalıkları, ücretlendirme gibi pek çok konuda olduğu gibi asgari ücretin de işyeri odaklı hesaplandığını ifade eden Gülsüm Nazlıoğlu, “Bunun içinde tarım işçisi yok, ev eksenli işçi yok, gündeliğe giden ev işçisi yok. Biz yıllarca geçinilebilir ücret talep ettik. Bir dönem beyaz yakalı, mavi yakalı ayrımına gidildi ama artık mühendisi de, işe yeni başlayan doktoru da aynı ücreti alıyor. Emeğin okumuşu okumamışı olmaz; yapılan işe göre bir şey belirlenmesi gerekiyor. Kişi sağlığı, meslek hastalıklarını da gözeterek ücret tespit edilmesi gerekiyor. Asgari ücret diye bir şey olamaz. Ama biz bunun etrafında tartışıyoruz, tartışmak zorunda bırakılıyoruz. Sendikalar ‘asgari ücret şu olmalıdır’ diye öneriyor ama aslında asgari ücreti derinlemesine tartışan herhangi bir örgüt yok” şeklinde konuştu. 
 
‘Güvencesiz çalışmaya dair kazanılan dava gündem edilmiyor’
 
Asgari ücretin içeriğinin ve tartışılma biçiminin herkesin hayatını belirleyen bir yerde bulunduğunu ifade eden Gülsüm Nazlıoğlu, bu konunun en çok kadına dokunduğunu belirtti. İktidara kim gelirse gelsin kadına ayrımcılık üzerinden politikalar geliştirdiğini kaydeden Gülsüm Nazlıoğlu, “Buna ciddi bir direnç göstermedikten sonra böyle sürüp gider. Sendika 2008'de kuruldu, 2025’teyiz ve aynı şeyleri tartışıyoruz. İş kolu esasına dayalı sendikacılık, sendikacılık kanunu, hepsi ciddi problemler ama ne sendikacılar ne akademisyenlere kazandığımız davayı anlatamadık. Tamamen işyeri odaklı ve erkek yoksulluğu üzerinden, karma istatistikler üzerinden konular tartışılıyor. Kadın yoksulluğu, kadın istihdamı üzerinden ayrışan bir çalışma dahi yok. Sendikalar bunun üstüne bir politika geliştirmiyor. Hâlâ ‘işyeri havalanıyor mu, kadın tuvaleti ayrı olmalı’ tespitlerinin ötesine geçilmiyor. Biz sendika olarak güvencesiz çalışmaya dair bir dava kazandık diyoruz ama ciddiye alan yok. Buna uygun bir politika tartışman gerekmiyor mu? Ve bu konuya asgari ücret de, meslek hastalıkları da, bu alanda güvencesiz çalışan sayısı dâhil olacak. Güvencesiz çalışanların çoğu kadın” sözlerini kullandı. 
 
‘Asgari ücret 8 saat üzerinden belirleniyor, oysa daha fazla çalışılıyor’
 
Evek-Sen’in kazandığı davaların yasalarda değişiklik yapılmasını zorunlu kılan nitelikte olduğunu, bu nedenle kazanılan davalardan birinin sürekli bozulduğunu belirten Gülsüm Nazlıoğlu, sendikaların altından kalkamayacağı için böyle konuları tartışmadığını ifade etti. Gülsüm Nazlıoğlu, “Çünkü bununla bağlantılı olarak birçok şeyi tartışması gerekiyor. Şimdi aylarca asgari ücret zammı tartışılacak. Bir konu belirleniyor, sendikalar da bunu tartışıyor. Biz yine de tartışıyoruz, en azından bizi ilgilendiren tarafını. Ama bu biçim daha insani koşullarda çalışma olanağı sağlamaz. Hangi sendikalı işçi insana daha yakışır koşullarda çalışmayı konuşuyor? Örneğin asgari ücret dediği şey 8 saat üzerinden tespit ediliyor ve hangi işçi 8 saat çalışıyor? Çalışma saatin 8 saat değil ama asgari ücret tespitin 8 saat üzerinden.” şeklinde konuştu.
 
‘Sendikaların hane gideri üzerinden yoksulluk hesabı kadını görünmez kılıyor’
 
Kadınları korumanın sendikaların akıllarına bile getirilmediğini, yönetimlerinde kadınların sınırlı sayıda ve göstermelik yer aldığını belirten Gülsüm Nazlıoğlu, sendikalarda kadın emeği, kadın tartışmalarının yapılmadığını belirtti. Gülsüm Nazlıoğlu, “Bir dönem tartışabiliyorduk, şimdi neredeyse bitti. Ben asgari ücreti 3 ay tartışma taraftarı değilim. Yoksulluk beni çok etkilemiyor. Çünkü ben zaten en düşük seviyede, en kötü koşullarda çalışan bir işçiyim. Tabii ki yoksulluğu hissediyorum. Emeklisi olan kadınlar da ev eksenli çalışıyor. Yoksulluğu sadece hane gideri olarak değerlendiriyorlar. Kadınlar inanılmaz etkileniyor. Ama bu etkilenişlerimizi politik bir söyleme getiremiyoruz. Yoksulluğun en dibinde yaşıyoruz. Erkekler işin kolayını bulmuş, emekli maaşını eve koyuyor, ‘sen ne yaparsan yap’ diyor. Sonra ‘Bak ben karışıyor muyum’ diyor ve iyi adam oluyor. O parayla kadın evi organize ediyor. O çözümsüzlüğü düşünebiliyor musunuz? İş bulmaya çalışıyor. Yaş geçmiş. En kolayı yine ev eksenli çalışmak geliyor. Çoğu zaman asgari ücreti bile bulamıyor” dedi.
 
‘50 yaş üstü kadınlar çaresiz hissediyor’
 
Özellikle 50 yaş üzeri kadınlarda depresyon ilaçlarının kullanımının yüksek olduğunu belirten Gülsüm Nazlıoğlu, “Çünkü kendine ait alan da yaratamıyor bu yoksullukta. Kendi maaşı yok, bütçesi yok. O ocağa yemek koymak gerekiyor. Ev dışında çalışan kadınların zaten çoğu sendikasız; sayımız o kadar az ki yüzde 1 ya da 2'dir. İstatistik sonuçlarının doğru olmadığını bildiğimiz için oraya çok bakmıyoruz ama güvencesiz çalışan oranı çok yüksek. Sendikaya devlet baskı yapıyor ama sendika da üstüne düşeni yapmıyor, politikasını üretemiyor. İnsanlar artık ne sendikalara, ne partilere, ne meslek örgütlerine güvenmiyor. Kadınlar zaten hiç güvenmiyor. Çünkü hayatlarının odak noktası da bu değil. Erkekler kahvede siyaset üretiyor, biz onu da konuşamıyoruz. Konuşacak alanları yaratmadığımız için siyasetten tamamen uzaklaşıyoruz” ifadelerini kullandı
 
‘Sendikaların kadın aklıyla çalışması gerekiyor’
 
Toplumu etkileyecek ve sorunlarıyla ilgilendirecek örgütlenme modelleri çıkarılması gerektiğini söyleyen Gülsüm Nazlıoğlu, “Gerçekten toplumsal sendikacılığın örülmesi ve sendikaların kadın aklıyla çalışması gerekiyor” diye ekledi.