
Kürt Kadın Hareketi'nin kavramsal ve kuramsal dönüşümü (5)
- 09:01 6 Haziran 2025
- Dosya
Demokratik toplumun temeli: Kadının Toplumsal Sözleşmesi
HABER MERKEZİ - Kürt kadın hareketi, özgürlük mücadelesini yalnızca ulusal sınırlarla sınırlamıyor; onu, ahlaki ve politik bir temelde evrensel bir toplumsal sözleşmeye dönüştürüyor. Abdullah Öcalan’ın kadın merkezli özgürlük paradigması, Kürdistan’dan başlayarak tüm dünya kadınlarına ilham veriyor.
Kürt kadın hareketi öncülüğünde Kürdistan’da başlayan kadın özgürlük mücadelesi, artık yalnızca yerel değil; küresel ölçekte karşılık bulan, derinlemesine bir toplumsal dönüşüm sürecini ifade ediyor. Abdullah Öcalan’ın kadın özgürlüğü merkezli teorik ve pratik yaklaşımıyla şekillenen bu mücadele, kadının özneleştiği ve toplumun yeniden inşa edildiği bir zemin yaratıyor. Kadın partileşmesinden jineolojiye, demokratik konfederalizmden toplumsal sözleşmeye kadar uzanan bu bütünlüklü paradigma, sadece Kürt kadınları için değil, dünya kadın hareketleri için de güçlü bir perspektif sunuyor.
Mücadele evrensel düzlemde
Kürt kadın hareketi, bu mücadelenin sınırlarını çoktan aştığını, evrensel düzeyde bir kadın kurtuluş paradigmasına dönüştüğünü belirtiyor. Abdullah Öcalan’ın geliştirdiği kadın odaklı devrimci yaklaşım; “Kadın Kurtuluş İdeolojisi”, “Kadın Ordulaşması”, “Kadın Partileşmesi”, “Jineoloji” ve “Toplumsal Sözleşme” gibi başlıklarda somutlaşırken, kadın özgürlüğünü sadece bir hak meselesi değil, toplumsal sistemin dönüşümünün esas koşulu olarak tanımlıyor.
Kadın hareketi, özellikle 2000 yılındaki partileşme sürecini bu ideolojik yönelimin somut bir adımı olarak değerlendiriyor. Bu süreçle birlikte kadınlar yalnızca kendi kimliklerini değil, toplumun bütününü dönüştürecek bir sözleşmenin öznesi haline geldiler.
Hakikat arayışı: Kadınla yeniden tanımlanan toplumsallık
Kürt kadın hareketi, toplumsallığın başlangıcında kadının yer aldığını ve kadının bastırılmasının toplumun bütününe yönelik bir tasfiye anlamına geldiğini vurguluyor. Kapitalist modernite, tarihi, toplumu ve ahlâkı inkâr eden yapısıyla bu hakikati görünmez kılmaya çalışıyor. Ancak kadın hareketi, kadının bastırılması üzerinden gelişen egemenlik sistemini teşhir ederek, bu çarpık düzenin temellerini sorguluyor.
Kadının başat olduğu ilk toplumsal düzenin temelinde ahlâk ve politika yer alıyor. Bu dönemde, toplum kadının oluşturduğu ilkeler etrafında şekilleniyor; yaşam gücünü doğrudan politikadan alıyor. Kürt kadın hareketi bu yapıyı, demokratik toplumun tarihsel ilk örneği olarak tanımlıyor. Bu sistemde egemenlik gelişmiyor, ilişkiler dayanışma ve kolektivite temelinde kuruluyor. Kadın ise toplumsal ilişkilerin hem maddi hem manevi boyutuna anlam kazandırıyor.
Toplumun doğasına aykırı olan güç ilişkileri
Kürt kadın hareketi, iktidar ve devlet yapısını toplumun doğal işleyişine dışsal bir müdahale olarak değerlendiriyor. Devletin ortaya çıkışıyla birlikte cinsiyetçilik, milliyetçilik ve dincilik gibi ideolojik aygıtlar devreye giriyor; böylece kadın başta olmak üzere tüm toplumsal kesimler denetim altına alınıyor.
Erkek egemen hukuk sisteminin, toplumsal adaleti sağlamak yerine iktidarı pekiştirdiğini belirten kadın hareketi, mevcut yasa ve anayasaların kadın özgürlüğüyle taban tabana zıt durduğunu ifade ediyor. Bu nedenle Kürt kadın hareketi, yalnızca eşitlik söylemine değil, hakikatin yeniden tanımı üzerinden yükselen, kadın merkezli bir toplumsal sözleşmeye ihtiyaç olduğunu savunuyor.
Özgürlükçü, kadın merkezli bir barış anlayışı
Kürt kadın hareketi için barış; sadece silahların susması ya da çatışmasızlık hali değil, tarafların birbirini tanıdığı ve ahlaki-politik toplumu esas alan bir rıza süreci olarak tanımlanıyor. Bu anlayışa göre gerçek barış, özgür kadının öznesi olduğu bir toplumsal sözleşmeyle mümkün hale geliyor.
Toplumsal Sözleşme; özgürlük, eşitlik, adalet ve demokrasi ilkelerini kadının tarihsel hakikati üzerinden yeniden kuruyor. Kürt kadın hareketi bu sözleşmeyi yalnızca bir belge değil, yaşamı dönüştüren bir etik-politik mutabakat zemini olarak ele alıyor. Demokratik Konfederalizm sistemiyle uyumlu olan bu yaklaşım, hem bireyin hem de toplumun birlikte özgürleşmesini hedefliyor.
‘Ulus-devlet değil, demokratik toplum esas alınmalı’
Kürt kadın hareketi, ulus-devletin dayattığı sınırları reddederek, demokratik toplumu ahlaki ve politik temeller üzerinden kurmaya çalışıyor. Kadının Toplumsal Sözleşmesi, sınırlı vatandaşlık haklarından değil, eşit ve gönüllü katılımın esas alındığı bir toplumsallıktan besleniyor.
Kadın özgürlüğü ile demokratik toplumun inşası birbirinden ayrı ilerlemiyor. Kadın özgürleşmeden toplum; toplum özgürleşmeden kadın özgürleşemiyor. Bu ikili bağ, Kürt kadın hareketinin özgürlük yaklaşımının temelini oluşturuyor. Hareket, devletçi sistemin bireyleri edilgen kıldığını belirterek, demokratik toplum fikriyle hem kadınları hem halkları irade sahibi yapmayı amaçlıyor.
İlkeler ve yaşamın yeniden inşası
Kürt kadın hareketi, kadının tarihsel rolünü yalnızca bir kimlik mücadelesi olarak değil, toplumsal sistemin yeniden inşasıyla birlikte ele alıyor. Bu çerçevede geliştirilen Kadının Toplumsal Sözleşmesi, kadın eksenli yeni bir yaşam modelini somutlaştırıyor. Hareket, bu sözleşmeyi hem ahlaki hem politik hem de ekolojik boyutlarda bir kuruluş zemini ve direniş hattı olarak değerlendiriyor.
Kadın hareketi, demokratik toplumun temel ilkelerini şöyle sıralıyor:
"*Özgürlük İlkesi: Kürt kadın hareketine göre özgürlük, yalnızca bireysel haklarla sınırlı kalmıyor. Tüm toplumsal özgürlüklerin temeli, kadının özgürlüğünden geçiyor. Kadın özgür değilse, birey de toplum da gerçek anlamda özgürleşemiyor.
*Özgür Birey ve Özgür Toplum İlkesi: Birey toplumdan, toplum bireyden ayrı düşünülemiyor. Bu ilişki, karşılıklı özgürlük temelinde kuruluyor. Ne toplumsal özgürlük bireysellikten, ne bireysel özgürlük toplumsallıktan kopabiliyor.
*Eşitlik İlkesi: Hareket, eşitliği farklılıkların tanındığı, korunduğu ve geliştirildiği bir zemin olarak tanımlıyor. Gerçek eşitlik, her varlığın kendi doğasına uygun biçimde yaşama ve gelişme hakkını içeriyor.
*Demokrasi İlkesi: Demokrasi, sadece çoğunluğun yönetimi değil; katılım, temsil ve irade örgütlülüğü anlamına geliyor. Kadın hareketi, kadınları bu sürecin asli kurucu gücü olarak görüyor.
*Barış ve Birlik İlkesi: Barış, kadın öncülüğünde toplumsal farklılıkların bir arada ve uyum içinde yaşamasını ifade ediyor. Kadın hareketi, kadını bu barışın taşıyıcısı ve garantisi olarak tanımlıyor.
*Toplumsal Komünalite ve Dayanışma İlkesi: Toplum, kendi kararlarını ortak biçimde alıyor. Zor yöntem olarak değil; ikna, rıza ve ilkeli uzlaşı esas alınıyor.
*Ekonomik İlke: Kadının ekonomik alandan dışlanması, sömürünün en derin biçimi olarak tanımlanıyor. Hareket, kadının bu alanda eşit temsili sağlanmadığında direniş hakkının doğduğunu vurguluyor.
*Kültürel İlke: Kürt kadın hareketine göre kültür, kadının tarihsel üretimidir. Tarımdan dile, inançtan sanata dek tüm kültürel alanlar kadının kimliğini taşıyor. Kültürel yozlaşmaya karşı direniş hakkı meşru görülüyor.
*Sosyal İlke: Kadının oluşturduğu sosyal yapı, ahlaki ve politik değerlerle şekilleniyor. Bu yapı bozulduğunda mücadele kaçınılmaz hale geliyor.
*Estetik İlkesi: Kapitalist modernite tarafından metalaştırılan kadın estetiği yerine, kadın özgün estetiğini ahlaki ve felsefi temeller üzerinden yeniden inşa ediyor.
*Öz Savunma İlkesi: Kadının kendisini cinsiyetçi ve devletçi yönelimlere karşı koruma hakkı, sadece meşru değil; aynı zamanda varoluşsal bir zorunluluk olarak görülüyor."
Özgür kadınla inşa edilen yaşam
Kürt kadın hareketi, demokratik toplumu; ekolojik, cinsiyet özgürlükçü, eşitlikçi ve katılımcı bir sistem olarak tarif ediyor. Bu toplum modeli, yalnızca bir siyasi yapı değil, aynı zamanda bütünsel bir yaşam biçimini ifade ediyor. Kadının özneleşmesiyle birlikte doğa-toplum ilişkisi yeniden tanımlanıyor, ekonomik yaşam kadın emeğine dayanıyor ve toplumsal kararlar kolektif irade ile şekilleniyor. Hareket bu süreci şöyle açıklıyor: “Toplumun esası, karşılıklı bağlar ve kolektif dayanışma üzerine kuruluyor. Kurumlar, bürokratik değil; ihtiyaçlara göre doğuyor, ihtiyaç ortadan kalktığında sona eriyor. Demokratik toplumun bireyi, bu kolektiviteden güç alıyor, özgür iradesiyle bu yapıya katkı sunuyor. Toplum da bireyin kimliğini özgürleştirerek iradeli yurttaşı yaratıyor.”
Bu anlayış, özgür kadının öncülüğünde şekillenen, sürekli kendini yenileyen ve baskıcı yapılara alternatif üreten bir yaşam modelini temsil ediyor.
Abdullah Öcalan’dan kadınlara tarihi çağrı
Kürt kadın hareketinin ideolojik referanslarından biri de Abdullah Öcalan’ın 2001 yılında kadınlara ilettiği tarihi mesaj oluyor. Bu çağrı, kadının toplumsal rolünü yeniden tanımlama ve bu temelde bir sözleşme oluşturma çağrısı niteliği taşıyor.
Abdullah Öcalan mesajında şöyle diyor: “Kendilerini, kadının toplumsal sözleşmesini, 21. yüzyıl Kadın Özgürlük Manifestosu niteliğinde oluşturmalılar. Nasıl ki J.J. Rousseau’nun Toplumsal Sözleşmesi varsa, kadının da ‘Özgür Toplumsal Sözleşmesi’ ya da ‘Kadının Toplumsal Sözleşmesi’ şeklinde bir kitabı oluşturulmalıdır. Bu konu sadece Kürt ve Türk kadınları için değil, bütün dünya kadınları içindir.”
Abdullah Öcalan, bu sözleşmenin yalnızca ulusal çerçevede değil, evrensel bir düzlemde şekillenmesi gerektiğini belirtiyor. Kadın hareketinin çevre, doğa ve çocuk hakları gibi mücadele alanlarıyla birleşmesini öneriyor. Abdullah Öcalan şöyle diyor: “Kadın Özgür Toplum Sözleşmesi geniş bir çalışmanın ürünü olmalıdır. Bu, evrensel ve uluslararası bir öze sahiptir. Kadın hareketi çevre hareketi ile birleşmelidir. Çocuk ve Çevre Sözleşmesi BM tarafından yayınlandı. Kadın hareketi bunlarla birleşmelidir.”
Bu tarihi çağrı, Kürt kadın hareketinin mücadele hattını küresel ölçekte genişletirken; demokratik toplumun ve özgür kadının inşası için hem felsefi hem de pratik bir zemin sunuyor.