Kadınların değersizleştirilmesine karşı yükselen bir çığlık ve bir tepki (1)
- 09:03 27 Aralık 2024
- Jıneolojî Tartışmaları
"Kendilerini ateşe veren pek çok kadının bu enerjilerinden haberleri yoktur. Zira bedenini ateşe vermenin kendisi bu gücün bir göstergesidir, fakat kadınlar bu enerjiyi kendilerini yok etmek için değil, bilakis inşa etmek ve yaratmak için kullanmalıdırlar."
Dr. Hevin Kemal Şah Mohammed
Birkaç sene önce ağrı kesicilerle ilgili bir konferanstaydım. Tartışılan konulardan biri, ameliyat sonrası ağrıların dindirilmesiydi ve konuyu Fransız bir profesör sunmuştu. Sunumun sonunda profesöre kendini yakma durumunda ağrının dindirilmesine ilişkin bir soru sordum. Bana hangi ülkeden geldiğimi sordu.
Salt Fransız doktorun sorusunu duymak bile, kendini ateşe vermenin “gelişmiş” ülkelerde son derece az olduğunu ve bizdekinin aksine, onlarda bunun dikkate değer bir olgu olmadığını anladım.
Bununla birlikte, sorduğum sorunun cevabını profesörden alamadım, çünkü onun deyimiyle ülkelerinde bu vakalar yoktu ve bu sebeple de bu tür olaylar hakkında pek bir tespit ve araştırma da yapmamışlardı. Bu olaylar, az da olsa onların ülkelerinde de var ve var olan durumlar da zaten yangınlar sonucunda meydana gelmiş olaylar. Kendini ateşe verme onların kültürlerinde hiçbir şekilde bulunmuyor.
Kendini ateşe verme mefhumu, daha ziyade Ortadoğu ülkelerinin kültürlerinde karşımıza çıkmaktadır ve yalnızca susturulmuş kadınlar, bu tür yol ve yöntemlere başvurmaktadır. Çünkü kadınlar, içinde bulundukları siyasal ve cinsiyetçi sistemde açık bir kimliğe sahip olamamaktadır. Doğu toplumlarında kadınların içinde yaşadıkları siyasal ve toplumsal sistem, sırtını ataerkil zihniyete yasladığından ve bu sistem de hem aile içinde hem de aile dışında kadına karşı şiddete zemin hazırladığından dolayı, siyasal ve toplumsal sistemler ataerkil kültürü desteklemektedir ve bu kültürü iktidarda kalmanın sütunlarından biri haline getirmektedir. Bu bölgelerdeki toplumlarda kadınların bastırılan sesleri ve yüreklerindeki özgürlüğe susamışlık; seslerini duyurmak ve mahrum bırakıldıkları haklarını elde etmek için seslerini yükseltmek yerine bedenlerini ateşe vermelerine sebep olmaktadır.
Her vakanın ardında bir hikaye var
Kendini ateşe verme vakalarında kurbanlar hastaneye gitmedikleri için güvenilir bilgiler az olmakla birlikte kendini ateşe veren kadınların sayısının, Kürdistan Bölgesi’nin federal bölge statüsünü aldığı 1991 yılında, 11.000’den fazla olduğu tahmin edilmektedir (Küresel Sağlık Güvenliği, The Telegraph. Bu derin toplumsal krizin bugüne kadar devam etmesi toplumla ilgili tehlikeli bir alarm verici noktayı göstermektedir. Her kendini ateşe verme vakasının ardında, gizli bir hikâye vardır. Fakat hiç kuşkusuz bu hikayeler tekil ve bireysel değildir; bilakis, kadınların genel olarak kadınlar üzerinde yürütülen işgalciliğe dikkat çekmek istediği hikayelerdir. Bu krizden daha derin ve ağır olan şey de mağdurların kendi hikayelerinin detaylarını anlatmamalarıdır. Bundan dolayı kadınlar fert, kadın ve toplumun bir parçası olarak taleplerini ya kendileriyle mezara götürmekte ya da sessiz bir ağrı ve dertle ölene kadar inlemektedirler. Hastaneye getirilen mağdurların çoğu, hastanede kendilerine “Neden böyle yaptın?” diye sorulduğunda, sadece ah çektiklerinde dahi, hikayelerinin ve başlarına gelenlerin, bu durumun kendisinden daha ağır olduğu anlaşılmaktadır. Bu hikâye, artık erkek zihniyetine, yani daha genişletilmiş bir baskı ve zorbalığa tâbi olarak yaşamak istemeyen kadınların hikayesidir.
Neden kendini yaktın?
Birleşmiş Milletlere göre Irak’ta kadınlar, artan düzeylerde aile içi şiddetle yüz yüze kalıyor. Cinsiyet temelli şiddet vakaları ise yüzde 125’i aşan bir oranda artarak 2020 ile 2021 yılları arasında 22 bini aşan bir sayıya ulaşmıştır. İstatistiklere göre ne yazık ki Silêmanî Hastanesi’ndeki yanık vakalarının yüzde 75’ini kadınlar oluşturmaktadır, bunların çoğu bedenlerini ateşe vermişlerdir. Bu yanık vakalarının az bir oranı da erkeklere aittir ve patlama, benzin ve elektrik kaynaklıdır ve bir kısmı da kendini yakmadır. Yine Silêmanî Hastanesi’nin verilerine göre, 2007 yılından 2024 yılına kadar yeni yanık vakası olarak hastaneye kabul edilen 4 bin 935 kadının üçte biri, yaralarının ağır olması sebebiyle yaşamını yitirmiştir. Bunların çoğu (yüzde 80’i) 15 ile 45 yaşları arasındadır (Küresel Sağlık Güvenliği, The Telegraph).
Yanıklar üzerine uzmanlaşmış bir hastanede yirmi üç yıl çalışmanın ardından, hâlâ her ne zaman yeni bir hasta görsem, ona aynı soruyu sormak istiyorum; Neden kendini yaktın?
Maalesef doktorlar olarak çoğu zaman bu sorunun gerçek cevabını alamasak da ve çoğunlukla soba, gaz kaynaklı patlama ve tüp gibi pişirme gereçlerinin doldurulması gerekçe olarak karşımıza çıksa da yaşamlarının yarısını bu alanda çalışarak geçiren bizler için asıl sebebi bulmak oldukça kolaydır. Çoğunlukla, kendisini yakan kişilerle konuştuğumuzda kendilerini öldürme kastıyla bunu yapmadıklarını anlıyoruz. Ancak bu kişiler sorunlarından kurtulmanın yegâne yolunu kaçışta görmektedir ve kendilerini yakma yoluyla çevrelerini kendilerine kulak vermeye ve değer vermeye mecbur kılmaktadırlar.
Bu enerji bastırıldığında kendisine bir yol bulamaz ve kendisini inşa edemez
Bu toplumlarda ezilen kadınların bastırılan enerjisi, faydalı bir projede kullanılamadığı ve ataerkil bir toplum ve yenilmiş bir siyasi sistemin karşısında kadınların hakları garanti altına alınamadığı zaman, bu enerjinin tamamı bir aleve dönüşüp sistemi yakmak yerine kadının kendisini yakıp kül etmektedir. Ataerkil zihniyetin etkisi altında ve demokratik olmayan bir sistemde bu enerjinin sınırlandırılması sebebiyle kadınlar kendilerini tanımanın başka bir yolunu bulamazlar ve düşünce ufukları o kadar daralır ki bu yol ve yöntem dışında hiçbir olumlu şeyi göremezler. Bununla birlikte, bu enerjilerinin farkında olan kadınlar yaşamlarının her anını kendilerini tanımaya adarlar ve bu kadınlar yaşamlarının her saniyesine anlam verirler ve enerjilerini de inşa eden ve yaratan bir yönteme doğru yönlendirirler; hatta etraflarındaki değişime de güç kazandırırlar. Bu süreç bir kendini ifade etme zeminini gerekli kılar ve bunun için değişim umudunun olması gerekir. Kendilerini ateşe veren pek çok kadının bu enerjilerinden haberleri yoktur. Zira bedenini ateşe vermenin kendisi bu gücün bir göstergesidir, fakat kadınlar bu enerjiyi kendilerini yok etmek için değil, bilakis inşa etmek ve yaratmak için kullanmalıdırlar. Bu nedenle de kadınların enerjilerini tanımaları önemlidir. Kadınların bu yaşlardaki enerjileri ailenin demokratikleştirilmesiyle en üst düzeyde demokratik bir topluma dönüşebilir, fakat bu enerji bastırıldığında kendisine bir yol bulamaz ve kendisini inşa edemez.
Kendini yakmanın en önemli sebebi toplumsal sorunlardır
Bizim gibi toplumlarda kendini yakmanın en önemli sebebi toplumsal sorunlardır, zira kadınlar yakın çevrelerinin -koca, kayınpeder ve komşularının- sert ve incitici söz ve davranışlarıyla karşılaşmaktadır. Bunun yanı sıra, bazen de kadınlar çocuk sahibi olmadığı veya kilo aldığı ve beğenilmediği için vs. de fiziksel ve sözlü saldırıya maruz kalmaktadır. Sonunda da kadınlar bir benzin bidonu ve bir kibrit çöpüyle kendilerini ateşe verip her şeyi sonlandırmaktadır. Toplumsal sorunların yanı sıra ikinci bir sebep ise ataerkil sistem ve kadınların hem aile içinde hem de aile dışında maruz kaldıkları akıl dışı durumlar ve bu baskıcı ve zor şartlarda yaşadıkları ruhsal sorunlardır. Bu da kadınları psikolojik baskı altına sokar ve üzgün-depresif hal ve mutsuzluk neticesinde kadınlar kendilerini her türlü umuttan yoksun hisseder, ki bu durumda da o umutsuzluğa ve yaşama son noktayı koymak için her yola başvurur hale gelirler. Kadınlar zaten her daim anne, kız kardeş, hala ve diğer yakınlarından duydukları ve kadınlar arasında bilinen bir yola başvururlar ki o da kendini ateşe vermektir.
Kendini yakma toplumda bir olgu ve kültür haline gelmektedir
Kadının aile içinde bir statüsünün ve rolünün olmaması, özellikle de genç kızların yetişkinlik dönemlerinde, annenin başkalarına hizmet etmek dışında aile içinde önemli herhangi bir rolünün olmadığına tanıklık etmeleri, ailenin önemli kararlarında annenin fikrinin alınmaması, sesinin hiçbir yere ulaşmaması ve sesine kulak verilmesini sağlamanın hiçbir yolunun bulunmaması gibi nedenlerle genç kızlar, büyüyüp evlendiklerinde şüphesiz ki annelerinin rolünü tekrar edeceklerdir. Bu kadınlar sorunlarını çözmenin yolunu bulamadıklarında ise kendilerini yakma yoluna başvurmaktadırlar ve böylece kendini yakma toplumda bir olgu ve kültür haline gelmektedir.
Hayattaki tüm olgularda olduğu gibi kendini yakmada da taklit söz konusudur. Çünkü bu vakalar yanlış gündemleştirilmekte, yalnızca bir haber gibi geçiştirilmekte ve tahlil edilmediği için kadınların tepki verme şekli olarak yayılmakta ve bir olgu olma durumunu da aşıp bir tepki gösterme kültürü haline gelmektedir. Bu da mücadele ve inşa kültürünün tam tersidir. Bu nedenle, kendini ateşe verme vakalarında olayın gündemleştirilme şekli ve mağdurla kurulan iletişim son derece önemlidir.
*Yazının ikinci bölümü haftaya yayınlanacaktır.
*Bu yazı, Jineolojî dergisinin “BAŞÛR” dosya konulu 31. sayısından kısaltılarak alınmıştır.